logii
Kayıtlı Üye
Biraz Sıkılmaktan Ne Zarar Gelir ?
“Sıkılmak, bütün kötülüklerin anasıdır. […] Bunun tarihi ta dünyanın başlangıcına dayanır. Tanrılar sıkıldılar, insanı yarattılar. Adem yalnızlıktan sıkılınca Havva yaratıldı. O zamandan beri sıkıntı dünyaya girmiş ve nüfusa oranla artmıştır. Adem tek başına sıkılıyordu, sonra Adem’le Havva birlikte sıkıldılar. Sonra Adem’le Havva ve Habil’le Kabil ailecek sıkıldılar. Sonra dünya nüfusu arttı ve halklar kitleler halinde sıkıldı. Kendilerini eğlendirmek için başı göğe değen bir kule yapma fikrine kapıldılar. Bu fikrin bizatihi kendisi, kulenin boyunca sıkıcıydı. Sonra uluslar, şimdi tıpkı insanların yurtdışına çıkmaları gibi, yeryüzüne dağıldılar ama sıkılmaya devam ettiler.”

“İnsan taşrada yaşamaktan sıkılır şehre taşınır. Vatanından sıkılır yurtdışına çıkar. Avrupa bıkkını olur, Amerika’ya gider vesaire; en nihayetinde insan bir yıldızdan bir yıldıza sonsuz yolculuk hülyalarının tadını çıkarır. Ya da hareket farklıdır ama hala geniş bir alanı kapsar. Porselen tabakta yemekten usanır gümüşte yer; gümüşten usanır altına döner. Truva’nın yanışı nasıl bir şeydi diye Roma’nın yarısını yakar. Bu yöntem kendini boşa çıkarır; bu düpedüz sonsuzluktur. Peki Neron’un eline ne geçti?”
Kambur nereye giderse gitsin, kamburunu yanında götürür diyorsun yani. Peki ya sen ne öneriyorsun?
“Benim yöntemim toprak değişimine dayanmıyor. Gerçekten ekin rotasyonundaki (ekim nöbeti) gibi toprağı işleme yönteminin ve cinsinin değiştirilmesine dayanıyor. İşte burada devreye hemen kısıtlama ilkesi giriyor, dünyadaki tek kurtarıcı ilke. Kendinizi ne kadar kısıtlarsanız, keşif bakımından o kadar verimli olursunuz. Müebbet hapsin münzeviliğindeki bir mahkûm çok keşfedici olur. Örneğin bir örümcek onun için büyük bir eğlence kaynağı olabilir.”

Sanırım haklısın. Baksana bana iyi gelmiş gibi görünüyor, ne de olsa yazmaya başladım.
[FONT="]Melda Güngül[/FONT]