Yaratıcılığı öldürmenin yolları

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,260
Tepkime puanı
3,168
YARATICILIĞI NASIL ÖLDÜRÜRSÜNÜZ?

Ortaokul ikinci sınıftaydım. İngilizce dersinde Amerikalı öğretmenimiz Mr. Moffett evde okumamız için “Lotus Flowers” (Nilüfer Çiçekleri) başlıklı bir hikaye vermişti. İngilizce en sevdiğim dersti. Eve gelir gelmez verilen hikayeyi büyük bir zevkle ve dikkatle okudum. Hikayenin bir yerinde, hikayeye adını veren nilüfer çiçeklerinden bahsediyordu. Bu kadar çok şeyin olup bittiği bir hikayede sadece bir cümle olarak geçen ve olay örgüsünden kopuk olan bu çiçekleri neden başlık olarak seçmişler diye düşündüm. Bence başka isimler daha uygun olabilirdi. Yine de yazarın seçimine saygı duydum. Belki bu başlıkla bir mesaj vermeye çalışıyordu, belki tüm olan bitenin içinde asıl önemli olanın bu güzellikler olduğunu söylemeye çalışıyordu. Neyse, sonuçta güzel hikayeydi.

Ertesi gün derste Mr. Moffett hikayeyle ilgili sorular sordu. Soru sormak için beni seçtiğinde sevindim, söyleyecek çok şeyim vardı. “Söyle bakalım, bu hikayeye neden böyle bir başlık vermişler?” dedi. Çok mutluydum, çünkü ben de okurken aynı soruyu sormuştum. Demek ki o da bu başlığı anlamsız bulmuştu. “Bilmiyorum, Mr. Moffett” dedim. Mr. Moffett bana “Çalışmamışsın” der gibi baktı. Cümleye devam etmeme fırsat kalmadan başka bir öğrenci, “Çünkü hikayenin içinde göldeki nilüfer çiçeklerinden bahsediyor!” diye cevap verdi. Mr. Moffett hikayeyi okumuş ve anlamış olduğu için arkadaşımı tebrik etti, bana da okumadığım için uyarıda bulundu. “Ama okudum” dedim, şaşkın ve kırgın bir ses tonuyla. “Dikkatli okumamışsın, bir daha dikkatli oku” dedi. Başka birşey söylemek gelmedi içimden, söylesem de birşey değişmeyecekti. Onun istediği cevap belliydi.

“Sıkıysa yaratıcı düşün bakalım. Böyle cezalandırırlar işte. Bir daha yaratıcı olmamayı, öğretmenin beklediği cevabı vermeyi öğrenirsin. Beklenen ve bilineni söylersen ödüllendirilirsin, farklı düşünürsen uyarı alırsın”. Bunları düşünüyordum. Aslında önemli bir hayat dersiydi. Bir daha çok derin düşünmemem gerektiğini, düşünsem bile daha az derin cevaplar vermem gerektiğini orada anladım. Bu üniversite sınavında bile yardımcı oldu; bazen “soru herhalde bu kadar kolay olamaz” diye düşünüp başka cevaplar arardım, ama “sistem”in istediğinin verilen bilgiyi aynen iade etmek ve fazla düşünmemek olduğunu çözdükten sonra hayatım epey kolaylaştı. Sıkıcı ama kolay.

İşte sorulan soruya tek doğru cevap biçmek yaratıcılığı öldürmenin böylesine etkili bir yolu. Çoktan seçmeli sınavlar da benzer biçimde gerçeği tek şıkka indirgeyip onun doğru olduğunu empoze ediyor. Farklı bir düşünce süreci izleyen ve farklı bir sonuca ulaşan çocuk, yaratıcı fakat yanlış cevaptan dolayı zayıf not aldığında yaratıcı düşünmemesi gerektiğini öğreniyor.

Ama bu yeterli değil, yaratıcılığı başka nasıl öldürebiliriz derseniz başka pek çok güzel yöntem var.

Örneğin çocuğa hayal kurmayı bırakıp gerçekçi olmasını öğütleyin: Mesela resimde güneşi sarı değil de mavi renkte mi çizdi, hemen müdahale edin. Mavi güneş olmaz deyin. Hatta daha da ileri gidip alın kalemi elinize, siz düzeltin resmi. Çocuğun hayallerini aptalca ya da saçma olarak nitelendirdiğinize, ayakları yere basacak ve farklı bir şey yaratma isteği ölecektir.

Çocuğunuzu başka çocuklarla kıyaslayın. Bak, Ali çatalını ne güzel tutuyor, bak Duygu günde kaç tane kitap okuyor, bak Ece nasıl uyumlu renkler giyinmiş, sen altı kaval üstü şişhane dolaş... Yaratıcılığın özünde itaat etme ya da etmeme özgürlüğü de vardır. Bu şekilde çocuğa itaat etmesi için inceden inceye baskı uygulamış olursunuz; yaratıcılığını köstekleme yolunda bir adım daha atarsınız.

Çocuğun merak duygusunu köreltin. Yaratıcılığın en önemli kaynaklarından ve göstergelerinden biri meraktır. Çocukların merak ettiği soruları “bilmiyorum, beni meşgul etme” deyip geçiştirin ya da “böyle saçma sapan şeyleri düşünme” diye bir kenara itin.

Çocuğun hata yapmamasına çalışın. Hatasız çalışmalarını “hatasız, mükemmel” diyerek övün, hata yaptığında da “yine mi dikkatsizsin, ne kadar çok hata yapıyorsun” deyin ve azarlayın ki, çocuk hata yapmanın çok kötü bir şey olduğunu düşünsün, bir daha ne pahasına olursa olsun hata yapmamaya çalışsın. Böylece yeni bir şey denemekten vazgeçecek, risk almayacak, sınırlarını zorlamayacaktır. Böylece yaratıcılık denen canavar da evinizden uzak olacaktır.

Çocuğun her anını bir aktiviteyle, bir uyaranla doldurun. Böylece yaratıcılığın en önemli bileşenlerinden olan sıkılma ve boş kalma durumunu yaşamasına fırsat tanımaz, hayal gücünü devreye sokmasını engellersiniz. Kendini oyalamanın yolunu öğrenemeyen çocuk, oyalanmak, “iyi” vakit geçirmek, eğlenmek için hep dışarıya bağımlı kalacaktır. Ayrıca özgün bir şey yaratmak için zamanı da kalmayacaktır.

Çocuğu kitaplardan, masallardan, hayal gücüne dayalı oyundan, yaratıcılığı körükleyen oyuncaklardan mahrum bırakın. Verin eline Ipad’i, sabahtan akşama kadar oynasın. Siz de kafanızı dinleyin, kendi Ipadinize gömülün.

Ken Robinson, “Okullar Yaratıcılığı Nasıl Öldürüyor?” başlıklı ünlü TED konuşmasında*, resim çizen küçük bir kızın hikayesini anlatıyor: 6 yaşındaki kız, normalde derslere hiç dikkatini veremiyor, ama resim dersi buna bir istisna. Öğretmen çocuğun yanına yaklaşarak ne çiziyorsun diye soruyor. “Tanrı’nın resmini çiziyorum” diye cevap veriyor küçük kız. Öğretmen, “Ama Tanrı’nın neye benzediğini kimse bilmiyor ki...” diyor. Kız öğretmene bakıp, “Biraz sonra öğrenecekler” diye cevap veriyor.

Şayet öğretmenseniz ve yaratıcılığı öldürmek ve bu tür zehirli beyinleri sindirmek istiyorsanız, derhal o kağıdı kalemi çocuğun elinden alın. “Böyle çok çirkin şeyler söyleyenler” olursa hemen cezalandırın, ailesini de tehlikeden haberdar edin.

Ülkenin geleceği sizin elinizde. Başımıza öyle yaratıcı, düşünen, sorgulayan tipler yetiştirmeyin. Maazallah, düzen bozuluverir, tadımız kaçar.

Alıntı.
 

dynamic apnea

Kayıtlı Üye
Katılım
25 Haz 2008
Mesajlar
2,596
Tepkime puanı
165
Konum
somewhere outthere
İş
dış ticaret uzmanı
Ori; icinde bu kadar 'çocuk' kelimesi geçen bir yazıyı nasıl okudun:biggrinjester:
Şaka şaka. Teşekkürler verim aldım.
 

Naos

Kayıtlı Üye
Katılım
10 Şub 2016
Mesajlar
14
Tepkime puanı
0
Aslında bu benim yaşadığımın bir benzeri gibi bir şey.Her zaman farklı düşündüğüm için okul hayatımda gerek öğretmenler gerek öğrenciler tarafından alay konusu olurdum.İnsanlar söylediklerimi ciddiye almazdı.Çünkü onlara hep gerçeği söylüyordum.Gerçeği söylediğim için huzursuz oluyorlardı.
 

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,260
Tepkime puanı
3,168
Aslında bu benim yaşadığımın bir benzeri gibi bir şey.Her zaman farklı düşündüğüm için okul hayatımda gerek öğretmenler gerek öğrenciler tarafından alay konusu olurdum.İnsanlar söylediklerimi ciddiye almazdı.Çünkü onlara hep gerçeği söylüyordum.Gerçeği söylediğim için huzursuz oluyorlardı.

Huzursuz insan senide huzursuz eder. Bunun önüne geçebilirsen senden mutlusu yok.
 

GezerHan

Kayıtlı Üye
Katılım
30 Ara 2014
Mesajlar
27
Tepkime puanı
3
İş
BoÅŸluk
Gayet isabetli bir yazı olmuş, paylaştığınız için teşekkürler.
Bu şekilde nice insanları yürüyen cesetlere dönüştürdüler. Çünkü o insanlar için yaratıcılık hayata tutundukları en büyük ve kuvvetli dal olur genelde. Siz onu keserseniz bir cesede dönüştürürsünüz o insanı. Etrafımıza baktığımızda yaşıyor görünen o kadar çok insan var ki sizi de yürürken kefen giymeye zorluyorlar neredeyse. Bizler çok çalışıp artık buna bir dur demeliyiz. En azından her birimiz çevremizle ilgilensek bayağı büyük bir adım atmış oluruz bence.
 
Üst