Cinler şu an akașik kayıtlara ulaşabiliyor olsalardı, cinleri olan tüm hocalar peygamberligini ilan ederlerdi. Akașik kayıtların yani lehvi mahvuzun kamu malı olmasının yasaklandığını bildiren havadis ise son din ile geldi. Hem iradenin kendisi olarak geldi, hem gaybi bir duyuru olarak geldi, hem de Allah meydan okudu. İsteyen çıkıp baksın bakalim dedi.
Yahudi kahinker, peygambere inanmayıp cinlerini göğe yolladılar. Cinler belli bir eşiği geçmeye korktular. Kahinker bu eşiği geçmelerini söylediler. Cinler o eşiği geçtikçe bir bir kavrulmaya başladılar. Böylece İslamın kozmik ölçekte de güç ve iktidar altında tutulduğunu gördüler kahinker.
Şimdi Islam, kahinlere bu şekilde ispat etti kendisini, dağdaki çobana ise Allah kendisini insanı özelliklerle tanıttı.
Atom mühendisi de olsan, çoban da olsan, astrolog ta olsan, Kuran sana yine sendeki bilgi ve birikime göre muamele eder.
Allah görür demek Allahın retina tabakasına ihtiyacı vardır demek değildir. Allah yarattığının nereye varacağını en baştan kodlayarak tasarladığı için görür. İhtiyaç halinde olmanın bile bir psikolojik salınım kodu vardır o kod aktif olur ve hayatına bir kırılma iner. Allah görür demek gözün gördüğü görme aralığının da ötesinden görür demek. Görmeyi dar alanda ve yanıltıcı olarak yaratan zaten Allah.
Merhaba,
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki yazınızı özenle ve dikkatle okudum. Ancak oldukça fazla dogmatik bakmışsınız. Benim yazmış olduğum tüm bilgiler bizzat görüp deneyimlemiş olduğum ve dünya üzerinde ki birçok tarihçinin, devlet adamının bilip susmak zorunda olduğu "Yaskara Bilgilerdir." Dilerseniz size bu yaskara bilgilerden bazılarını paylaşayım. Bilinen ve hatırlanan zamanın çok öncesindeydi. MÖ 8000 de Dünya adlı bu gezegenin Kuzey Kutbuna yakın, Atlantik okyanusunun kuzeybatısında yaşayan insan formlarından çok daha gelişmiş bir ırk ortaya çıkmıştı. Bu ırk, Sümer metinlerinde ki Marduk isimli tanrının ilk çocukları olarak kabul edilen "Maldekli Nemuryalılar" dı. Nemuryalılar'ın bu dünyaya galaksimiz dışından geldiği bilinmektedir. Hatta o dönemde yaşamış olan birçok medeniyet gökyüzünde ışık saçan parlak mekanizmalar, makineler gördüğünü iddia etmiş ardından bunları resmetmiştir. (Ahitler, Hiyeroglif yazılar, toprak metinleri, anumimler buna örnek olarak gösterilebilir.) Maldekli Nemuryalılar, Galaksimizden yaklaşık 4000 bin ışık yılı uzaklıkta yer alan Maldek isimli gezegenden gelmişlerdir. Mısır, Sümer, Aztek, Maya, Nebatiler gibi medeniyetler bu gezegenin varlığını, bu gezegenden gelen insan formlarının kendileri olduğunu kutsal metinlerde bizzat doğrulamışlardır. Eski dünya insanları Paleolitik, Mezolitik, Neolitik dönemleri sırasıyla ve küçük gelişmelerle yaşarken, Nemuryalılar dünya üzerinde ki kaynakların verimliliğini, muhteşemliğini keşfetmiş ve onları kullanabilmek için koloniler kurmuşlardır. (Atlantis, Lemurya-Merkez, Mu, Alantis) Kurulan bu koloniler uzun yıllar boyunca dünyaya hükmetmiş ve şuanda var olan "Yeni düzenlerin" ilk temellerini atmışlardır. Kurulan bu kolonilerden özellikle Atlantis, büyük bir güç açlığı çekmiş ve Maldek gezegeninden bağımsız hale gelebilmek adına çalışmalar yapmışlardır. Atlantis lideri Arun, (Eski metinlerde Andorin olarak ta bilinmektedir.) dünya üzerinde yaşayan ilkel formda ki benzer canlıları(insanları) eğiterek onları kendi yanlarına çekmeye çalışmıştır. Tarihi devirlerin bu kadar yavaş ve aşamalı yaşanmasının temel sebebi de budur. İlk insan formları ile gelişmişleri arasında kurulan eğitime dayalı bu bağ zamanla güçlenmiş ve duygusal yakınlaşmalara dönüşmüştür. (ABD, İNGİLTERE, FRANSA hatta son zamanlarda Türkiye'de bile çekilen filmlerde gelişmiş olan uzaylı formları ile insan formu arasında ki yakınlaşmalar işlenmektedir.) Tüm koloniler zamanla birbirinden daha güçlü hale gelebilmek için savaşmış ve bu savaşlar sonucunda Maldekliler tüm dünyaya zarar vermemek adına sadece kolonileri hedef alan atışlar yaparak yok etmek istemişlerdir. Bu kıtalar gelen ışın kümelerinin ardında ki büyük enerjinin patlamasıyla suların derinliklerine gömülmüştür. Gelişmiş olan bazı Maldek formunda ki canlılar dünyanın özellikle sıcak kesimlerinde yoğunlaşmış olan ilk formlara rehberlik yapmışlardır. MÖ 5500 de Ural Altay dağlarının eteklerinde yaşayan ve dünyanın diğer bölgelerinde ki insan formlarına göre daha gelişmiş Sümer adı verilen bu topluluk sıcak bölgelere inebilmek adına harekete geçti. Harekete geçen bu topluluğun ilk ve en yaşlı rehberi "Uytaron" adını verdikleri kişidir. Bu rehber hem hekimlik, hem devlet adamlığı, hemde şamanlıl yapıyordu. Yani Sümer topluluğunda ki en yüksek ahlaki otoriteye sahip kişiydi. Uytaron bizzat Zeusudra (Sümer kralı) ile Ziggurat'ın Uga bölmesinde yapmış olduğu görüşmede kendisinin bu gezegene ait olmadığını, kendi gezegeninde ki yönetimin bu dünyada ki kolonilerin faaliyetlerini durdurmak için savaş açtığını söylemiştir. Sümer kralları Uytaron'un anlattıklarının hemen ardından aynı olayın Sümer medeniyetinin de başına gelmemesi için birleştirici bir güç bulmaları gerektiği konusunda ortak bir karar aldılar. Bu güç şuan da "Din" adını verdiğimiz olgudur. Utnapiştim, Zeusudra, Urugakina gibi büyük Sümer kralları farklı dinlere inanmış olsalarda, Din denilen bu olgunun ileriki dönemlerde kötüye kullanılabileceğini öngörmüşlerdir. Hatta Urugakina yetkilerini kötüye kullanan, çıkarları doğrultusunda tanrının emretmiş gibi yeni yaptırımlar üreten rahiplerin egemenliğine son vererek bilinen ilk kanumları yapmıştır. (Aklın, inançtan ve din kavramından üstün olduğu ilk olarak bu dönemde kabul edilmiştir.) Sümer medeniyeti özellikle Uytaronu, tanrının dünya dışından gönderdiği bir kurtarıcı olarak görmüştür. İnsanların kendilerinden çok daha bilgili, güçlü ve ilahi(görünmez) bir varlığa inanma ihtiyacı tam olarak bu dönemde doğmuştur. Tanrının havada(gökte) olduğu düşüncesi ilk olarak Neolitik dönemin başında ortaya çıkmış, Sümerler de de kesinlik kazanmıştır. 19 yüzyılın başlarında Mezopotamyada yapılan arkeolojik kazılar sırasında bulunan tabletlerde Tevratta ve diğer kutsal kitaplarda yazan pek çok hikayenin orijinal olmadığı ve Tevrattan en az 2000 bin yıl önce Sümerler tarafından yazıya geçirilmiş olduğu saptandı. Bu hikaye ilk önce Tevrat'a ardından da diğet kutsal kitaplara farklı anlatımlarla geçmiştir. Bu hikayelerden birisi Nuh tufanıdır. Nuh tufanı ile ilgili ilk bilgiler, Sümerlerin 12 ci kısım tabletlerinin 8 bölmesinde yer almaktadır. Ziusudra yada Zeusudra adlı bir kralın krallığı, dicle nehrinr oldukça yakındı. Bu nehir yılın bazı dönemlerinde oldukça fazla yağış aldığından taşıyordu. Krallığının bir gün sular altında kalabileceği düşüncesiyle bir gemi yaptırıyor. Geminin yapımının bitmesinin hemen ardından Mezopotamya bölgesinde bir sel felaketi yaşanıyor. Ziusudra dünyanın farklı bölgelerinde de buna benzer bir olayın yaşanıp yaşanmadığını bilmediğinden sanki dünyanın sonu geliyormuş gibi düşünerek gemisine bol yiyecek, civarda ki hayvanlardan bazılarını gemisine yüklüyor. Sümer tabletlerinde yazan ve bizzat İlmiye Çığ tarafındanda doğrulanan bu olay tüm din kitaplarında ki Nuh efsanesinin ilk versiyonudur. Her medeniyete, topluluğa baktığınızda mutlaka kuruluşlarını sağlayan, yükseliş dönemlerini tetikleyen bir kurtarıcı ile karşılaşırsınız. Sümerlerde Zeusudra, Utnapiştim / Mısırlılarda Menes / Babiller Hammurabi vb gibi. Sümerler astronomi alanında oldukça ilerlemiş bir medeniyetti. Mesela Kur-an-da evrenin genişlediği bilgisinin yazdığını ancak bilim insanlarının yakın dönemde bu bilgiye ulaştıkları söyleniyor. Ancak Sümerler bu bilgiye MÖ 3430 lu yıllarda ulaştılar. Bulunan tabletlerin 5 bölmesinde geçen ifade şudur. "Havadaki kütleler birbirinden nasıl ayrılıyorsa gezegenler de birbirinden öyle uzaklaşıyor. Yaşadığımız bu küre sürekli büyüyor dışındaki boşlukta öyle..." (SM.5/55 TJ) Bir örnek daha vereyim. Hititler günümüzde bilinen Çorum'un Hattuşaş bölgesinde yaşamışlardır. Kurban verme, tanrılara adama gelenekleri hititlilerde de oldukça sık görülürdü. III.Arnuvanda döneminde ki büyük eğlencede tablette yer alan bilgiye göre 17 yaşındaki bebeksi tüysüz olan bir erkek çocuğu kurban edilecekken Siduna adlı bir kalabalığın arasından sıyrılarak "Hayır kralım, insanlar değil yenebilecek hayvanlar kurban edilmeli, kesilmeli. Bu çocuk bizim soyumuz için bir umuttur." der. Hz. İbrahim ilk versiyonu Siduna'dır. Daha bir çok kanıt var bu şekilde. (Vatikan arşivleri, anıtkabir kütüphanesi, osmaniye kütüphanesi, tibet alt kütüphanesi) Kur-an-ı Kerim'de bildirilen yerin ve göğün yaratıcısı olarak karşımıza çıkan Allah kelimesinin kökeni Mısır medeniyetine dayanmaktadır. Djen döneminde ortaya çıkmış ve Huruski hükümdarlığında kabul edilmiş bir inanış vardır. Bu inanış Mısır tarihçileri tarafından ve Türk alimler tarafından incelenmiştir. Bu inanış "Gutsima" dır. Gutsima inanışın adı olup, tanrısı Alluh'tur. Ve bu tanrı o zamana kadar ki dinler içerisinde yarattıklarına kitap, belge yoluyla seslenen tek mantıklı tanrıdır.
Allah'ın bizler gibi sınırlı duyulara sahip olmadığını zaten biliyorum. Lakin anlatmaya çalıştığım nokta şu Kur-an-ı Kerim'de bahsedilen tüm herşeyin varlık sebebi olan bir tanrının bizimkilerle çok benzer özellikler göstermesi garip değil mi? Görmesi, duyması, merhametli olması, adının olması, cezalandırması-mükafalandırması, üstünlük mücadelesi içinde olması vb gibi... Bizim ibadetlerimize, varlığımıza ihtiyacının olmadığı bildirilen ancak varlığımızın sebebinin ibadet etmek olduğunu söyleyen bir tanrı ne kadar inandırıcıdır?
Yakın zamanda yapılan bir kazıda dünyanın en eski Kur-an-ı Kerim-i bulundu ve yapılan incelemeler sonucunda (Karbon 14-Filtire çalışmaları) bu Kur-an-ı Kerim'in MS 538 ile MS 542 yılları arasında yazıldığı saptanmıştır. Bu bilgi İslam ve beraberinde ki tüm inançların kurmaca olduğunun en büyük kanıtıdır. ABD, TÜRKİYE, İRAN ve İSRAİL şuanda bu gerçeği biliyor ancak susmak zorundalar. Çünkü dünyayı yöneten en süper güç ABD değil, Melihlilerdir.
Gerisi sizin araştırmacı ruhunuza kalmıştır.
Bilginize Saygılarımla.