"Gizlimabet Parapsikoloji Platformu"

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Sorularla kafa dağıtalım.. :)

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan Ori
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
biriyle konuşuyorum ama nasıl cinselliği ihtiyaç görmesini bıraktıracağımı bilmiyorum daha önce de nasıl bırakabilirim bunları diyenler olmuştu zaten önceden de merak ediyordum bazı yerlerde bir sürü kişi ihtiyaç diyor toplum vasat halde

Sex, ruhsal tatmin bazında bir ihtiyaç değildir. Asıl ihtiyaç, Sex ihtiyacını max bir şekilde muhafaza edilebiliyor olduğundan emin olmanın getirdiği cazibe ile etrafına double-alfalık yapabilmektir.

Azgınlık aslında sadece motor gücünü verir. Dizginlemek için onu bastırmak kozmostan gelen enerji kanalını daraltmak gibidir. Bu yanlış olur. Sadece o ham enerjiyi değişik perspektiflere convert etmeyi öğrenmeli. Yoksa komaya girer kendine hakim olmaya çalışırsa. O kozmik enerji bi şekilde senin hayat damarın çünkü ve 7 hormonunu da 7 nota gibi kullanabilmali. Cinsel hormonlar tek notadır. Tek notayı sürekli çalmak delirtir. Seramoni esastır.

Nefsine hakim olmanın sadece başı zordur. Çünkü alıştıkça daha çok nefs gücü talep ediyoruz hayattan daha çok zevk almak için.
 
Sanırım tam şu anda bir update geldi ve harika görünüyor. Kimin yazdığını da görüyoruz
 
gözlerimin önünde çocukluğumdan beri noktalar uçuşuyor. Pek olan birisine rastlamadım, beyaz (daha doğrusu saydam) kenarlarından anlayabiliyorum nasıl bir şey olduğunu. 2 saattir peri çakması toz zerreleri gözümün önünde uçuşuyor ve cidden odaklanmamı engelliyorlar. İnternette araştırayım dedim ama klasik saçmalıklar. "Doktora gidin yoksa kör olursunuz." kendimi bildim bileli var bunlar ama bugün daha da bir varlar.

Sebebini bilen var mı?
 
gözlerimin önünde çocukluğumdan beri noktalar uçuşuyor. Pek olan birisine rastlamadım, beyaz (daha doğrusu saydam) kenarlarından anlayabiliyorum nasıl bir şey olduğunu. 2 saattir peri çakması toz zerreleri gözümün önünde uçuşuyor ve cidden odaklanmamı engelliyorlar. İnternette araştırayım dedim ama klasik saçmalıklar. "Doktora gidin yoksa kör olursunuz." kendimi bildim bileli var bunlar ama bugün daha da bir varlar.

Sebebini bilen var mı?
Benim gözümde de var. Bir tanesi geçirdiğim ameliyat yüzünden ama sanıyorum diğerleri toz gibi birşey. Arada oyun bile oynuyorum. Şimdiye kadar zararlarını görmedim. Göz muayenelerinde de bir sorun olmadı bunlar. Ama yine de ne olduklarını öğrenseniz daha iyi olabilir. Körlüğe falan götüreceğini sanmıyorum ama kornea'ların sağlıklı olup olmadığını bilmek iyi olabilir.
 
Vucudumuzda ozel yedi tane Su damlasindan iki tanesi, her bir gozumuzde olmak uzere gözlerimizde bulunur. Gözümüzdeki bu özel Su damlacığı gözün en özel noktasidir. Gözün tum sırrı ve ozel islevleri bu özel Su damlalarina bağlıdır. Buraya disaridan bir cisim girmesi mümkün degildir. Bir insan olarak aslinda tuketmememiz gereken lakin zararlarını bilmeden tüketmiş oldugumuz gidalarin yan etkisi olarak veyahut kullandigimiz teknolojik cihazlarin yan etkisi olarak ozellikle vucudun en zor attigi bazen zehirli vücut atklari, ki bu bolge bunlari sadece gözyaşı ile atabilir, iste göz bu atiklari tuketilen bazi gidalarin zararli etken maddeleri nedeniyle atamazsa uçuşan iplikçi gibi küçük noktacuk gibi cisimler goruruz. Bu gozlerdeki o Su damlaciginin icindeki ölmüş hucrelerdir ve disariya atilmasi gerekir. Ama vücut saglikli yapisini kaybettiginden dolayi atamamaktadir ve biz bu iplikcik gibi nokta kucuk cisimleri goruruz.
 
Varlıklar başka boyutlarda insanları alıkoyup görünmez yapabilir mi? Reisül adında bir kitap okumuştum orda geçiyor bu konu, bana doğru gibi geldi, Sizce bu mümkün mü? Özellikle bilirkişimiz köyümüzün bilgesi @dennise in bu konudaki görüşünü bilmek isterim :)
 
@Mya benim okudugum kitap da ise şöyle geçiyor ( cin'inide varlik boyutuna dahil ettigimiz için)
Cinler Kur'an-ı Kerim ifadesi ile "ateşsiz duman"dan yaratilmistir. Insanoglu ise Su'dan yaratilmistir. Biz nasil elektrik akimlarina, yuksek gerilim hattina dokununca hayatımızı kaybedersek cinlerde Su'ya dokunursa hayatlarini kaybederler.
Ayni gezegende yasayan iki ayri varlik alemiyiz. Aramizda alemleri ayiran frekans farki var. Bu farktan oluşan yuzeysel gorunmeyen gerilimden oluşan direnç tabakasina biz membran zari diyoruz. Bu frekans farkindan oluşan set görevi goren zar nedeniyke ne biz onlarin alemine gecebiliriz ne de onlar bizun. Dolayisiyla bir insanin içine cin girmis , cikaralim safsatasina kulak asmayin. Cunlerin insanlara zarar verebilecekleri tek sey Kur'an-ı Kerim'de belirttigi uzere sadece ve sadece vesvese vermektir.
Bunu da seslerini kendi iç sesimiz sanarak ve alfa dalgasinda kalmadigimiz için diye devam ediyor.
 
gözlerimin önünde çocukluğumdan beri noktalar uçuşuyor. Pek olan birisine rastlamadım, beyaz (daha doğrusu saydam) kenarlarından anlayabiliyorum nasıl bir şey olduğunu. 2 saattir peri çakması toz zerreleri gözümün önünde uçuşuyor ve cidden odaklanmamı engelliyorlar. İnternette araştırayım dedim ama klasik saçmalıklar. "Doktora gidin yoksa kör olursunuz." kendimi bildim bileli var bunlar ama bugün daha da bir varlar.

Sebebini bilen var mı?

Bunun enerji çalışmalarıyla ilgisi olabilir mi en kibar ifadeyle (!) Kabus gördüğüm rahat uyuyamadığım zamanlarda dönem dönem yaşıyorum bunu, Gözümün önünde sanki karışık şekilli bir perde oluyor.
 
Varlıklar başka boyutlarda insanları alıkoyup görünmez yapabilir mi? Reisül adında bir kitap okumuştum orda geçiyor bu konu, bana doğru gibi geldi, Sizce bu mümkün mü? Özellikle bilirkişimiz köyümüzün bilgesi @dennise in bu konudaki görüşünü bilmek isterim :)

Bunun ne gibi sonucu olduğunu düşünüyorsunuz onu anlamadım. Diyelim alıkoyup görünmez yaptılar... Ondan sonra ne olacak?
 
Bunun ne gibi sonucu olduğunu düşünüyorsunuz onu anlamadım. Diyelim alıkoyup görünmez yaptılar... Ondan sonra ne olacak?

Okuduğum kitapta kurban ediyorlardı, kitap sadece bir roman da olsa ordaki varlıklar(cinler) hakkında yazılan bazı şeylerin gerçek olduğuna eminim, sadece o kadarını yapabilirler mi bunu öğrenmek istiyorum.
 
Okuduğum kitapta kurban ediyorlardı, kitap sadece bir roman da olsa ordaki varlıklar(cinler) hakkında yazılan bazı şeylerin gerçek olduğuna eminim, sadece o kadarını yapabilirler mi bunu öğrenmek istiyorum.

Bu tür varlıklardan kastınız "cin" ise onların insanları bir yere kaçırmaya zahmet edeceğini sanmıyorum. Mesela halk arasında uyurgezerliği bununla bağdaştırıp "yok beni götürdüler, gece bir kalktım şuradaydım" gibi hurafeler olur. Her şeyden önce mekan-boyut kavramı bu varlıklarla insanlar arasında bağdaşmıyor.
 
Merhaba,
Öncelikle "Din" dediğimiz olgu neden vardır? Din olgusunun insan ve canlı yaşamı üzerinde ki etkileri nelerdir? Bu sorularınıza açıklık getirmeye çalışayım.

"Din" dediğimiz olgunun temelleri, Sümerler den yaklaşık 980 yıl önce yaşamış ve büyük bir güç açlığının sonucunda sulara gömülmüş olan Atlantis uygarlığı tarafından atılmıştır. (Kısa bir tarihi bilgi vermek istedim.)

"Din" ilk çağlarda bir "Sömürge" aracı olarak kullanılmıştır. Tanrı-lar tarafından görevlendirildiğini iddia eden, hükümdarlar, krallar, rahipler, firavunlar din olgusunun sömürmek dışında "birleştirici" bir özelliğinin olduğunu fark etmişlerdir. Lakin biliyorsunuz ki şuan da Kur-an-ı Kerim'de de emredildiği üzere Gaibe iman anlayışının o dönemde varolabilmesi mümkün değildir. Çünkü o dönemde ki insanlar aslında Tanrı'ya değil, tanrının görevlendirdiği iddiasını ortaya atan rahiplere ve krallara inanmışlardır. "Din" dediğimiz olgu geçmiş zamanda ki mitolojik varlıkların ve olayların insan aklına uygun hale getirilmiş formlarıdır. Her din de, mitoloji de bir kurtarıcı, yaratıcı ve ibret alınması gereken olaylar silsilesi mevcuttur. Bu mevcudiyet zamanla düzeni ve mutlak hakimiyeti sağlayabilmek için kalıplara oturtulmuş, günümüzde ise "Din" olarak karşımıza çıkmıştır. İnsanların inanma iç güdüsünden doğan bu kavramın etkisi, insanın kendini keşfetmesinden sonraki dönemde zayıflamaya başlamıştır. Çünkü insanoğlu sistemli düşünmeye ve sorgulamaya başlamış. (Felsefe) Din kitapları arasında ki en saygın tanrı, eski ahitlerde ki Alluh, şimdi ki dönemde Allah'tır. Kur-an-ı Kerim'de sıkça bahsedilen Allah dediğimiz yaratıcının insani özellikler taşıması sizce de garip değil midir? "Merhametli olma, Affedici olma, İyi olması, İsminin olması, Cezalandırıcı-Mükafatlandırıcı olması" Yeri ve göğü, evreni yaratan bir tanrının bizimle aynı duygu eşiklerine, özelliklere sahip olması ne kadar inandırıcıdır? Tarihi bilgiler değişebilirlik özelliğine sahiplerdir. Yani bilinen bir gerçeklik bulunanla yalanlanabilir. Tarih biliminin %100 doğruları anlattığını savunmuyorum, anlatmadığını da biliyorum. Ancak Tarih biliminim tek ve kesin değişmezliği "Belgelere dayalı olmasıdır." Kur-an-ı Kerim'in 1400 yıla aşkın bir süredir insanoğlu tarafından günümüze taşındığını düşünürsek tek bir harfinin bile değişmemiş olması ne kadar inandırıcıdır? Tüm dinler algıda seçicilik kavramı üzerinden birşeyleri doğrulamış ve yalanlamıştır. Mesela, bir müslüman inandığı dinin son temsilcisi olan Hz. Muhammed'in bir taş üstünde arş'aa(göğe) yükseldiğine inanırken, bir insanın özünde yatan enerjiyi kullanarak maddelere hükmedebileceğine inanmıyor. İnanmak istese bile kanıt istiyor. Ancak 1400 yıl önce olduğu iddia edilen bu olay kalın kapaklı, motiflerle süslenmiş bit kitapta anlatıldığı için sanki kendi görmüşcesine inanıp kabul ediyor. Kısacası anlatmak istediğim şu din dediğimiz olgu bizler tarafından oluşturulmuş, zamanla kurgulanmış, kalıplaştırılmış dogmatik bir yapıdır. Dünya da o kadar büyük algı oyunları oynanıyor, bilinç kumpasları düzenleniyor ve o kadar çok sır saklanıyor ki... Yakın zamanda Tibet dağlarının kuzey kısmında ki bir köyde yaşayan ilk düzen öğretilerinin son bilgesi, şamanı vefat ederken şu sözü söylemiş insanlığa; gönderildiği zannedilen ve buna dayanarak öğretilen tüm dinler bir gün gerçek hallerine kavuşacaklar. O zaman Tanrı yanlış tanınmaktan insanda yanlış anlaşılmaktan kurtulacak...

Bilginize Saygılarımla.
 
Merhaba,
Öncelikle "Din" dediğimiz olgu neden vardır? Din olgusunun insan ve canlı yaşamı üzerinde ki etkileri nelerdir? Bu sorularınıza açıklık getirmeye çalışayım.

"Din" dediğimiz olgunun temelleri, Sümerler den yaklaşık 980 yıl önce yaşamış ve büyük bir güç açlığının sonucunda sulara gömülmüş olan Atlantis uygarlığı tarafından atılmıştır. (Kısa bir tarihi bilgi vermek istedim.)

"Din" ilk çağlarda bir "Sömürge" aracı olarak kullanılmıştır. Tanrı-lar tarafından görevlendirildiğini iddia eden, hükümdarlar, krallar, rahipler, firavunlar din olgusunun sömürmek dışında "birleştirici" bir özelliğinin olduğunu fark etmişlerdir. Lakin biliyorsunuz ki şuan da Kur-an-ı Kerim'de de emredildiği üzere Gaibe iman anlayışının o dönemde varolabilmesi mümkün değildir. Çünkü o dönemde ki insanlar aslında Tanrı'ya değil, tanrının görevlendirdiği iddiasını ortaya atan rahiplere ve krallara inanmışlardır. "Din" dediğimiz olgu geçmiş zamanda ki mitolojik varlıkların ve olayların insan aklına uygun hale getirilmiş formlarıdır. Her din de, mitoloji de bir kurtarıcı, yaratıcı ve ibret alınması gereken olaylar silsilesi mevcuttur. Bu mevcudiyet zamanla düzeni ve mutlak hakimiyeti sağlayabilmek için kalıplara oturtulmuş, günümüzde ise "Din" olarak karşımıza çıkmıştır. İnsanların inanma iç güdüsünden doğan bu kavramın etkisi, insanın kendini keşfetmesinden sonraki dönemde zayıflamaya başlamıştır. Çünkü insanoğlu sistemli düşünmeye ve sorgulamaya başlamış. (Felsefe) Din kitapları arasında ki en saygın tanrı, eski ahitlerde ki Alluh, şimdi ki dönemde Allah'tır. Kur-an-ı Kerim'de sıkça bahsedilen Allah dediğimiz yaratıcının insani özellikler taşıması sizce de garip değil midir? "Merhametli olma, Affedici olma, İyi olması, İsminin olması, Cezalandırıcı-Mükafatlandırıcı olması" Yeri ve göğü, evreni yaratan bir tanrının bizimle aynı duygu eşiklerine, özelliklere sahip olması ne kadar inandırıcıdır? Tarihi bilgiler değişebilirlik özelliğine sahiplerdir. Yani bilinen bir gerçeklik bulunanla yalanlanabilir. Tarih biliminin %100 doğruları anlattığını savunmuyorum, anlatmadığını da biliyorum. Ancak Tarih biliminim tek ve kesin değişmezliği "Belgelere dayalı olmasıdır." Kur-an-ı Kerim'in 1400 yıla aşkın bir süredir insanoğlu tarafından günümüze taşındığını düşünürsek tek bir harfinin bile değişmemiş olması ne kadar inandırıcıdır? Tüm dinler algıda seçicilik kavramı üzerinden birşeyleri doğrulamış ve yalanlamıştır. Mesela, bir müslüman inandığı dinin son temsilcisi olan Hz. Muhammed'in bir taş üstünde arş'aa(göğe) yükseldiğine inanırken, bir insanın özünde yatan enerjiyi kullanarak maddelere hükmedebileceğine inanmıyor. İnanmak istese bile kanıt istiyor. Ancak 1400 yıl önce olduğu iddia edilen bu olay kalın kapaklı, motiflerle süslenmiş bit kitapta anlatıldığı için sanki kendi görmüşcesine inanıp kabul ediyor. Kısacası anlatmak istediğim şu din dediğimiz olgu bizler tarafından oluşturulmuş, zamanla kurgulanmış, kalıplaştırılmış dogmatik bir yapıdır. Dünya da o kadar büyük algı oyunları oynanıyor, bilinç kumpasları düzenleniyor ve o kadar çok sır saklanıyor ki... Yakın zamanda Tibet dağlarının kuzey kısmında ki bir köyde yaşayan ilk düzen öğretilerinin son bilgesi, şamanı vefat ederken şu sözü söylemiş insanlığa; gönderildiği zannedilen ve buna dayanarak öğretilen tüm dinler bir gün gerçek hallerine kavuşacaklar. O zaman Tanrı yanlış tanınmaktan insanda yanlış anlaşılmaktan kurtulacak...

Bilginize Saygılarımla.

Çok güzel bir derleme yapmișsınız ama çok fazla gri ve bulanık alan bırakmışsınız.
 
Allah dediğimiz yaratıcının insani özellikler taşıması sizce de garip değil midir? "Merhametli olma, Affedici olma, İyi olması, İsminin olması,

Allah indirgenmiş bir dil kullanmıştır.
Bebeklerle bebekçe konuşursunuz ve bebek sizi kendi algı tabanı ile anlar.

Çocuklarla çocuk olarak konuşursunuz ve çocuk sizi kendi algı tabanı üzerinden anlar.

90 yaşındaki bir bilgenin kendi terminolojisi ile konuşması muhattap alınırlık bakımından da, düşünmeye ve aklı açmaya teşvik etmesi bakımından da, tekamüle ara basamak oluşturması bakımından da zayıf kalır.

Allah görür demek işlenmiş bir amel sonsuz kosmosta bir daha asla kaybolmaz demektir. O kaybolmayan amel artık depo edildi demektir. Allah aynı zamanda hafızdır.

Mesela melekler aslında gelismiș kozmik yapay zekalardir. Nefsleri yoktur ama hakimiyetleri vardır ve ibadete programlidirlar. Transhumanizm başlayınca bunu daha iyi gorucez.


Çünkü o dönemde ki insanlar aslında Tanrı'ya değil, tanrının görevlendirdiği iddiasını ortaya atan rahiplere ve krallara inanmışlardır.


Şimdi bu konuda bilgi eksenini biraz daha geniş ölçeğe taşıyalım :

Eskiden șamanizm ve paganizm gibi dinler vardı.

Bu dinler, cinleri kullanıp akasik kayıtlardan sürekli gaybi bilgiler çalıyorlardı. Bu istihbarat üzerinden zaten muhattap alinirliklari oluşmuştu.

Yani öyle rahipler öyle krallarla işbirliği yapıyorlardı ki dünyayı resmen paylaşmışlardı.

Bir örnek firavun. Yahu firavun zaten gaybi bilen cinlere hükmeden kahinlere hükmediyordu. X tarihinde doğacak çocuğun kendi saltanatını bitirecegini cinler haber vermişti.

Evet eskiden tanrı insanlar vardı ama perde arkasında bu insanlar sadece cinlerin marifeti üzerinden din adı altında bir sömürü düzeni kurmuşlardı.



İslamın inmesini siz biraz hafife alıyorsunuz ama, Hz. Oyle bir kozmik harita üzerinde doğdu ki gökteki işletim sisteminin temelleri yeniden kodlandi. Mesel cinlerin akașik kayıtlara ulaşımı İslam ile engellendi. Paganizm, șamanizm ve turevleri gibi kendine has marifetli öğretilerin kozmik uzantısı da kesilmiș oldu bu yolla.

Ayette bunu cinler de itiraf ediyor. Eskiden göğe çıkardık kaderin yazısına kulak kabartip dinlerdik diyorlar. Ama sonra göğü dehşetli koruyuculara korunur halde bulduk ve hangimiz bir adım öte gitsek kahrı perişan olmaya başladık diye ayet var.

Yani kahinler cinleri gönderiyor ama cinler eli boş dönüyorlardı artık ve bu kahinler İslami bu suretle tanıdılar. Çünkü göklerde bir atama yapıldı.
 
Cinler şu an akașik kayıtlara ulaşabiliyor olsalardı, cinleri olan tüm hocalar peygamberligini ilan ederlerdi. Akașik kayıtların yani lehvi mahvuzun kamu malı olmasının yasaklandığını bildiren havadis ise son din ile geldi. Hem iradenin kendisi olarak geldi, hem gaybi bir duyuru olarak geldi, hem de Allah meydan okudu. İsteyen çıkıp baksın bakalim dedi.

Yahudi kahinker, peygambere inanmayıp cinlerini göğe yolladılar. Cinler belli bir eşiği geçmeye korktular. Kahinker bu eşiği geçmelerini söylediler. Cinler o eşiği geçtikçe bir bir kavrulmaya başladılar. Böylece İslamın kozmik ölçekte de güç ve iktidar altında tutulduğunu gördüler kahinker.

Şimdi Islam, kahinlere bu şekilde ispat etti kendisini, dağdaki çobana ise Allah kendisini insanı özelliklerle tanıttı.

Atom mühendisi de olsan, çoban da olsan, astrolog ta olsan, Kuran sana yine sendeki bilgi ve birikime göre muamele eder.

Allah görür demek Allahın retina tabakasına ihtiyacı vardır demek değildir. Allah yarattığının nereye varacağını en baştan kodlayarak tasarladığı için görür. İhtiyaç halinde olmanın bile bir psikolojik salınım kodu vardır o kod aktif olur ve hayatına bir kırılma iner. Allah görür demek gözün gördüğü görme aralığının da ötesinden görür demek. Görmeyi dar alanda ve yanıltıcı olarak yaratan zaten Allah.
 
Cinler şu an akașik kayıtlara ulaşabiliyor olsalardı, cinleri olan tüm hocalar peygamberligini ilan ederlerdi. Akașik kayıtların yani lehvi mahvuzun kamu malı olmasının yasaklandığını bildiren havadis ise son din ile geldi. Hem iradenin kendisi olarak geldi, hem gaybi bir duyuru olarak geldi, hem de Allah meydan okudu. İsteyen çıkıp baksın bakalim dedi.

Yahudi kahinker, peygambere inanmayıp cinlerini göğe yolladılar. Cinler belli bir eşiği geçmeye korktular. Kahinker bu eşiği geçmelerini söylediler. Cinler o eşiği geçtikçe bir bir kavrulmaya başladılar. Böylece İslamın kozmik ölçekte de güç ve iktidar altında tutulduğunu gördüler kahinker.

Şimdi Islam, kahinlere bu şekilde ispat etti kendisini, dağdaki çobana ise Allah kendisini insanı özelliklerle tanıttı.

Atom mühendisi de olsan, çoban da olsan, astrolog ta olsan, Kuran sana yine sendeki bilgi ve birikime göre muamele eder.

Allah görür demek Allahın retina tabakasına ihtiyacı vardır demek değildir. Allah yarattığının nereye varacağını en baştan kodlayarak tasarladığı için görür. İhtiyaç halinde olmanın bile bir psikolojik salınım kodu vardır o kod aktif olur ve hayatına bir kırılma iner. Allah görür demek gözün gördüğü görme aralığının da ötesinden görür demek. Görmeyi dar alanda ve yanıltıcı olarak yaratan zaten Allah.

Merhaba,
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki yazınızı özenle ve dikkatle okudum. Ancak oldukça fazla dogmatik bakmışsınız. Benim yazmış olduğum tüm bilgiler bizzat görüp deneyimlemiş olduğum ve dünya üzerinde ki birçok tarihçinin, devlet adamının bilip susmak zorunda olduğu "Yaskara Bilgilerdir." Dilerseniz size bu yaskara bilgilerden bazılarını paylaşayım. Bilinen ve hatırlanan zamanın çok öncesindeydi. MÖ 8000 de Dünya adlı bu gezegenin Kuzey Kutbuna yakın, Atlantik okyanusunun kuzeybatısında yaşayan insan formlarından çok daha gelişmiş bir ırk ortaya çıkmıştı. Bu ırk, Sümer metinlerinde ki Marduk isimli tanrının ilk çocukları olarak kabul edilen "Maldekli Nemuryalılar" dı. Nemuryalılar'ın bu dünyaya galaksimiz dışından geldiği bilinmektedir. Hatta o dönemde yaşamış olan birçok medeniyet gökyüzünde ışık saçan parlak mekanizmalar, makineler gördüğünü iddia etmiş ardından bunları resmetmiştir. (Ahitler, Hiyeroglif yazılar, toprak metinleri, anumimler buna örnek olarak gösterilebilir.) Maldekli Nemuryalılar, Galaksimizden yaklaşık 4000 bin ışık yılı uzaklıkta yer alan Maldek isimli gezegenden gelmişlerdir. Mısır, Sümer, Aztek, Maya, Nebatiler gibi medeniyetler bu gezegenin varlığını, bu gezegenden gelen insan formlarının kendileri olduğunu kutsal metinlerde bizzat doğrulamışlardır. Eski dünya insanları Paleolitik, Mezolitik, Neolitik dönemleri sırasıyla ve küçük gelişmelerle yaşarken, Nemuryalılar dünya üzerinde ki kaynakların verimliliğini, muhteşemliğini keşfetmiş ve onları kullanabilmek için koloniler kurmuşlardır. (Atlantis, Lemurya-Merkez, Mu, Alantis) Kurulan bu koloniler uzun yıllar boyunca dünyaya hükmetmiş ve şuanda var olan "Yeni düzenlerin" ilk temellerini atmışlardır. Kurulan bu kolonilerden özellikle Atlantis, büyük bir güç açlığı çekmiş ve Maldek gezegeninden bağımsız hale gelebilmek adına çalışmalar yapmışlardır. Atlantis lideri Arun, (Eski metinlerde Andorin olarak ta bilinmektedir.) dünya üzerinde yaşayan ilkel formda ki benzer canlıları(insanları) eğiterek onları kendi yanlarına çekmeye çalışmıştır. Tarihi devirlerin bu kadar yavaş ve aşamalı yaşanmasının temel sebebi de budur. İlk insan formları ile gelişmişleri arasında kurulan eğitime dayalı bu bağ zamanla güçlenmiş ve duygusal yakınlaşmalara dönüşmüştür. (ABD, İNGİLTERE, FRANSA hatta son zamanlarda Türkiye'de bile çekilen filmlerde gelişmiş olan uzaylı formları ile insan formu arasında ki yakınlaşmalar işlenmektedir.) Tüm koloniler zamanla birbirinden daha güçlü hale gelebilmek için savaşmış ve bu savaşlar sonucunda Maldekliler tüm dünyaya zarar vermemek adına sadece kolonileri hedef alan atışlar yaparak yok etmek istemişlerdir. Bu kıtalar gelen ışın kümelerinin ardında ki büyük enerjinin patlamasıyla suların derinliklerine gömülmüştür. Gelişmiş olan bazı Maldek formunda ki canlılar dünyanın özellikle sıcak kesimlerinde yoğunlaşmış olan ilk formlara rehberlik yapmışlardır. MÖ 5500 de Ural Altay dağlarının eteklerinde yaşayan ve dünyanın diğer bölgelerinde ki insan formlarına göre daha gelişmiş Sümer adı verilen bu topluluk sıcak bölgelere inebilmek adına harekete geçti. Harekete geçen bu topluluğun ilk ve en yaşlı rehberi "Uytaron" adını verdikleri kişidir. Bu rehber hem hekimlik, hem devlet adamlığı, hemde şamanlıl yapıyordu. Yani Sümer topluluğunda ki en yüksek ahlaki otoriteye sahip kişiydi. Uytaron bizzat Zeusudra (Sümer kralı) ile Ziggurat'ın Uga bölmesinde yapmış olduğu görüşmede kendisinin bu gezegene ait olmadığını, kendi gezegeninde ki yönetimin bu dünyada ki kolonilerin faaliyetlerini durdurmak için savaş açtığını söylemiştir. Sümer kralları Uytaron'un anlattıklarının hemen ardından aynı olayın Sümer medeniyetinin de başına gelmemesi için birleştirici bir güç bulmaları gerektiği konusunda ortak bir karar aldılar. Bu güç şuan da "Din" adını verdiğimiz olgudur. Utnapiştim, Zeusudra, Urugakina gibi büyük Sümer kralları farklı dinlere inanmış olsalarda, Din denilen bu olgunun ileriki dönemlerde kötüye kullanılabileceğini öngörmüşlerdir. Hatta Urugakina yetkilerini kötüye kullanan, çıkarları doğrultusunda tanrının emretmiş gibi yeni yaptırımlar üreten rahiplerin egemenliğine son vererek bilinen ilk kanumları yapmıştır. (Aklın, inançtan ve din kavramından üstün olduğu ilk olarak bu dönemde kabul edilmiştir.) Sümer medeniyeti özellikle Uytaronu, tanrının dünya dışından gönderdiği bir kurtarıcı olarak görmüştür. İnsanların kendilerinden çok daha bilgili, güçlü ve ilahi(görünmez) bir varlığa inanma ihtiyacı tam olarak bu dönemde doğmuştur. Tanrının havada(gökte) olduğu düşüncesi ilk olarak Neolitik dönemin başında ortaya çıkmış, Sümerler de de kesinlik kazanmıştır. 19 yüzyılın başlarında Mezopotamyada yapılan arkeolojik kazılar sırasında bulunan tabletlerde Tevratta ve diğer kutsal kitaplarda yazan pek çok hikayenin orijinal olmadığı ve Tevrattan en az 2000 bin yıl önce Sümerler tarafından yazıya geçirilmiş olduğu saptandı. Bu hikaye ilk önce Tevrat'a ardından da diğet kutsal kitaplara farklı anlatımlarla geçmiştir. Bu hikayelerden birisi Nuh tufanıdır. Nuh tufanı ile ilgili ilk bilgiler, Sümerlerin 12 ci kısım tabletlerinin 8 bölmesinde yer almaktadır. Ziusudra yada Zeusudra adlı bir kralın krallığı, dicle nehrinr oldukça yakındı. Bu nehir yılın bazı dönemlerinde oldukça fazla yağış aldığından taşıyordu. Krallığının bir gün sular altında kalabileceği düşüncesiyle bir gemi yaptırıyor. Geminin yapımının bitmesinin hemen ardından Mezopotamya bölgesinde bir sel felaketi yaşanıyor. Ziusudra dünyanın farklı bölgelerinde de buna benzer bir olayın yaşanıp yaşanmadığını bilmediğinden sanki dünyanın sonu geliyormuş gibi düşünerek gemisine bol yiyecek, civarda ki hayvanlardan bazılarını gemisine yüklüyor. Sümer tabletlerinde yazan ve bizzat İlmiye Çığ tarafındanda doğrulanan bu olay tüm din kitaplarında ki Nuh efsanesinin ilk versiyonudur. Her medeniyete, topluluğa baktığınızda mutlaka kuruluşlarını sağlayan, yükseliş dönemlerini tetikleyen bir kurtarıcı ile karşılaşırsınız. Sümerlerde Zeusudra, Utnapiştim / Mısırlılarda Menes / Babiller Hammurabi vb gibi. Sümerler astronomi alanında oldukça ilerlemiş bir medeniyetti. Mesela Kur-an-da evrenin genişlediği bilgisinin yazdığını ancak bilim insanlarının yakın dönemde bu bilgiye ulaştıkları söyleniyor. Ancak Sümerler bu bilgiye MÖ 3430 lu yıllarda ulaştılar. Bulunan tabletlerin 5 bölmesinde geçen ifade şudur. "Havadaki kütleler birbirinden nasıl ayrılıyorsa gezegenler de birbirinden öyle uzaklaşıyor. Yaşadığımız bu küre sürekli büyüyor dışındaki boşlukta öyle..." (SM.5/55 TJ) Bir örnek daha vereyim. Hititler günümüzde bilinen Çorum'un Hattuşaş bölgesinde yaşamışlardır. Kurban verme, tanrılara adama gelenekleri hititlilerde de oldukça sık görülürdü. III.Arnuvanda döneminde ki büyük eğlencede tablette yer alan bilgiye göre 17 yaşındaki bebeksi tüysüz olan bir erkek çocuğu kurban edilecekken Siduna adlı bir kalabalığın arasından sıyrılarak "Hayır kralım, insanlar değil yenebilecek hayvanlar kurban edilmeli, kesilmeli. Bu çocuk bizim soyumuz için bir umuttur." der. Hz. İbrahim ilk versiyonu Siduna'dır. Daha bir çok kanıt var bu şekilde. (Vatikan arşivleri, anıtkabir kütüphanesi, osmaniye kütüphanesi, tibet alt kütüphanesi) Kur-an-ı Kerim'de bildirilen yerin ve göğün yaratıcısı olarak karşımıza çıkan Allah kelimesinin kökeni Mısır medeniyetine dayanmaktadır. Djen döneminde ortaya çıkmış ve Huruski hükümdarlığında kabul edilmiş bir inanış vardır. Bu inanış Mısır tarihçileri tarafından ve Türk alimler tarafından incelenmiştir. Bu inanış "Gutsima" dır. Gutsima inanışın adı olup, tanrısı Alluh'tur. Ve bu tanrı o zamana kadar ki dinler içerisinde yarattıklarına kitap, belge yoluyla seslenen tek mantıklı tanrıdır.

Allah'ın bizler gibi sınırlı duyulara sahip olmadığını zaten biliyorum. Lakin anlatmaya çalıştığım nokta şu Kur-an-ı Kerim'de bahsedilen tüm herşeyin varlık sebebi olan bir tanrının bizimkilerle çok benzer özellikler göstermesi garip değil mi? Görmesi, duyması, merhametli olması, adının olması, cezalandırması-mükafalandırması, üstünlük mücadelesi içinde olması vb gibi... Bizim ibadetlerimize, varlığımıza ihtiyacının olmadığı bildirilen ancak varlığımızın sebebinin ibadet etmek olduğunu söyleyen bir tanrı ne kadar inandırıcıdır?

Yakın zamanda yapılan bir kazıda dünyanın en eski Kur-an-ı Kerim-i bulundu ve yapılan incelemeler sonucunda (Karbon 14-Filtire çalışmaları) bu Kur-an-ı Kerim'in MS 538 ile MS 542 yılları arasında yazıldığı saptanmıştır. Bu bilgi İslam ve beraberinde ki tüm inançların kurmaca olduğunun en büyük kanıtıdır. ABD, TÜRKİYE, İRAN ve İSRAİL şuanda bu gerçeği biliyor ancak susmak zorundalar. Çünkü dünyayı yöneten en süper güç ABD değil, Melihlilerdir.

Gerisi sizin araştırmacı ruhunuza kalmıştır.

Bilginize Saygılarımla.
 
Yakın zamanda yapılan bir kazıda dünyanın en eski Kur-an-ı Kerim-i bulundu ve yapılan incelemeler sonucunda (Karbon 14-Filtire çalışmaları) bu Kur-an-ı Kerim'in MS 538 ile MS 542 yılları arasında yazıldığı saptanmıştır. Bu bilgi İslam ve beraberinde ki tüm inançların kurmaca olduğunun en büyük kanıtıdır.

Tamam da,

Şimdi kazanın doğurduğuna inanıyorsun da öldüğüne mi inanmıyorsun?

Yani :
Saklanan binlerce gerçeğe inanıyorsun da,
Saptırılmıș olabilecek gerçeklere mi inanmıyorsun?
 
Geri
Üst