***
Hollanda'da kız kardeşim yaşıyor. Yerinde gördüm. Dünyada en fazla bisiklet olan ülke. Hatta bisikletlere özel ayrık yollara özel trafik ışıkları bile var. Ama gel gör ki bisikletlerin yarısından fazlası 1960'lardan kalma. Tek vitesli, oldukça da ağır metal gövdeli oluyorlar. Bazı yaşlılar kendi bisikletlerini kaldırıp indirmede bile zorlanıyorlar. Çok daha hafif ve sağlam olan aleminyum gövdeli akıllı bisiklerlerden almıyorlar mesela. Fiyatları gerçekten çok daha uygun olmasına rağmen "ihtiyacım yok" diyebiliyorlar. Elimdekini 20 yıldır tamir ettiriyorum zaten diyorlar. Hatta genç ve orta yaşlılar bile 10 yıllık 20 yıllık çocukluklarında edindikleri bisikletleri kullanıyorlar. Ve ortaya çok güzel retro görüntüler çıkıyor yollarda. Hollandada ekonomik kriz olması için insanların her sene çıkan yeni modeller için can atmaya başlaması lazım mesela. İşte o zaman ekonomik kriz ben geliyorum der çünkü tüketim fiyat/performans odaklı olmaktan çıkar ve fiyat/gösteriiş odaklı olur. Gösteriş ise ne yazık ki tek kullanımlık bir haz olduğu için tadı damakta kalır ve yeni bir satın alım hayali bir anda doğar. Sonra yeniden v e yeniden.
Şimdi bize dönelim, her sene, hatta eline para geçerse senede 2 kere arabayı değiştirmek, hatta mobilyaları , tabak çanakları yenilemek gibi bir kültür oluşmuş. Pahalı cep telefonu düşkünlüğünü saymıyorum bile. O halde biz ekonomik krizi resmen doğal alışkanlıklarımız dolayısı ile çağırıyoruz. İhtiyaç fazlasını alabiliyorsak acımadan alıyoruz, alamadığımız noktada da isyan ederek ortalığı karıştırmaya çalışıyoruz.
Kıtlık şükürsüzlükten doğuyor. Çünkü iki temel duygu var. Biri bilinçli öteki otomatik olarak devreye giriyor. Biri şükür yani yeterlilik bilinci, öteki isyan yani eksik kalma eksikliklere kahrolma bilinci. Elindekilere şükretmeyen mecburen isyan etmeye yönelerek gelecekteki öz kazanımlarını da tehlikeye attığını anlayamıyor.