Labaratuar farelerine döndük. Her iki anlamda da.
İlk anlamı zaten aşikar.
İkinci anlamı ise daha kötü. Ev kedileri gibi düşük bağışıklığa sahibiz. Kafesteki kuş gibi hayat garantimiz var ama tutsak haldeyiz. Hayvanat bahçesindeki bir hayvan kadar güçsüz, mutsuzuz ve fıtraten son derece yetersiziz. Fıtratımızdaki en taban yetenekleri bile ancak geliştirebiliyoruz.
Silah icat edilince mertlik nasıl bozukduysa, buzdolabı icat edildiğinde de bağışıklık bozuldu. buzdolabının suçu yok tabi ki, ama buzdolabı daha çok stoklamayı, yarının yemeğini garantilemeyi de beraberinde getirdi.
Eskiler zahmet/rahmet dengesini iyi kurdular. Eforun kadar salgılanan dopaminin vardı. Bu da seni stresten, depresyondan, tükenme sendromlarından alıkoyuyordu. Depresyon dopaminsizlikten değil, dopamine aşırı abanmaktan kaynaklanıyordu. Eskiden Canın mı sıkkın ? Vallahi miskinlikten geliyordu bu hal. Gidip hareket ediyordun ve bir işe yarıyordun.
Modern hayatın bizi en bitiren yönü, bizi durdurması. Kal geldi üstümüze. Dopamini önden vermeye başladılar çünkü. Tüketimin lezzetleri onu evvelden haketmeden yapılmaya başlandı.
Vallahi gevşediğimi ve haz tükettiğimi farkettikçe kendimi çezalandırıp, tevbe edip gidip ağır birşeyler yapıyorum artık. Isıtılan suyun içindeki bir kurbağa haline gelmek istemeyenlere de aynı şeyi yapmalarını tevsiye ederim.