Kendinizi keşfetme yolculuğunuz nasıl gidiyor arkadaşlar?Ya da kısırdöngüleri kırma konusunda ilerleme kaydettiniz mi?
Ara ara bu soruyu soruyorum,çümkü kendinizle yakınlaşmanızı ve kendinizi keşfetme yolculuğunda hayatınızdaki değişimleri merak ediyorum.Eğer zorlanıyorsanız hep beraber burada tartışabiliriz.Kendimden başlıyorum:
Son zamanlarda okuduğum bütün kitaplarda kişinin bütün problemlerinin anne-baba,akraba travmalrından kaynaklandığı yazıyor.Eğer kendinize karşı dürüst olabilirseniz,korkmadan çocukluğunuzda(ya da ergenlik,olgunluk dönemleri ya da iz bırakan deneyimler...) yaşadığınız travmaları bastırmadan itiraf edebilirseniz,kısaca kendinizle hesaplaşabilirseniz yavaş yavaş yüzleşebiliyorsunuz...Kolay olmuyor;örneğin,çok idealize ettiğiniz birini aşırı sevdiğinizi zannederken hiç sevmediğinizi fark edebiliyorsunuz ya da bazı arkadaşlıklarınızı neden sürdürdüğünüzü fark edince şaşırıp kalabilirsiniz...Ama hepsi çok değerli,çünkü hepimiz başta kendimize yabancı olduğumuz için bunları ,yani kendimize dair özelliklerimizi keşfettikçe ruhumuza yakınlaşıyoruz..Kendimizle yeniden tanışmak ya da kendimize daha da yakınlaşmak tarif edilemez bir duygu arkadaşlar...Kendimizi bulmak ya da tanımak neden bu kadar gerekli?Çünkü hem gereksiz insanlardan uzaklaşıyor hem de bize bir katkısı olmadığı halde ,alışkanlıktan dolayı yaptığımız faaliyetlerden kurtulmuş oluyoruz...Fazlalık gibi gelen bir çok duygudan uzaklaşıp kendimiz için hissetmeye başlıyoruz..Çünkü bazı duygulanımlarımız bile ödünç,sırf onaylanma,sevilme,takdir edilme kaygılarından dolayı...Değerli olduğunu sandığımız bu ikincil duygular için kendimizden vazgeçtiğimiz oluyor...Bütün bunların farkına vardığımız zaman hem ilişkilerimiz hem manevi hayatımız daha tatmin edici olabilir...Zaten hayatımızın bir bölümünü düzeltince diğer alanlarda da bir iyileşme oluyor..Bütün bu yüzleşmeleri yaşamak kolay olmuyor...Hayat öyle bir deniyor ki;yine bir kriz oluyor ama bu kaoslar bile durağanlıktan ve robot gibi olmaktan daha iyidir...Bunlar da iyiye işarettir çünkü bir şeylerin değişeceğini ,düzeleceğini gösterir...ilerlediğimize delalettir ama sürekli dalgasız deniz nasıl sizce?Bana pek hoş gelmiyor,lezzetsiz heyecansız ,dümdüz,kuru bir hayat olmasından iyidir bazen yüzleşip acıyla ,mutsuzluklarımızla karşılaşmak ve değişime uğramak...Canımızın acımasından,üzülmekten korkmayalım ki yenilikler kapımızı çalsın...Somut bir örnek vermem gerekirse;Hayatımızda aşık olduğumuz sevgilimizle yollarımız ayrılınca bir daha aşık olmaktan korkup ilişkilerden uzak durmak...Belki kendimizi acıdan,stresten,mutsuzluktan koruduğumuzu sanıyoruz ama bir yakınlaşmanın bütün güzelliklerini kaçırıyoruz...Ve uzun süreler kendimizi acıdan koruduğumuzu sanıyoruz ,kimseye şans tanımıyoruz...Ama ömrünün sonuna kadar terk edilme korkusuyla yaşayıp bu duygulardan uzaklaşmak ruhumuzu daha beter çürütüyor ,bunu farkına varmıyoruz...Kendimizi koruduumuzu zannederken dolu dolu yaşamıyoruz..Yalnız kalarak ,yüzeysel bir dünyada derinleşemeden günlerimizi tüketiyoruz...Böylesi bir yalnızlık daha beter bir mutsuzluk getiriyor,farkında değiliz...Burada bahsettiğim duygu tabii ki sevdiğimiz kişilerle yakınlaşmak,yoksa bir şeyler hissetmeyip de uzak kalıyorsanız o başka...Bir de çok sevip de ''acı çekerim''kaygısıyla bazı insanlar duyguları karşılıklı olduğu halde ilişki başlatamıyorlar...Lafım onlara...Sevgi için riske girmeye değer...Ya da iş açışından bakacak olursak ;Sevdiğiniz bir işte çalışıyorsanız koşa koşa gidersiziz,zaten onu iş gibi de görmezsiniz,mecburiyet olmaz...Ama kendimizden uzaklaşıp da sevmediğimiz iş yerlerine ya da sevmediğimiz iş arkadaşlarına katlanmak çok mu kolay?Risk alıp en sevdiğimiz işlerde çalışabilsek manevi açıdan daha tatminkar olsak bedenimiz de ruhumuz da daha sağlıklı olacak...Lafım yine işini değiştirebilecek olanlara tabii ki...Bu konuda da şahit olduğum bazı insanlar var:İmkanı olduğu halde sevmediği işi yapıp alanınını değiştirmemekte ısrar ediyorlar....Mecburen istemediği işlerde çalışanlara şimdilik diyebilecek bir şey yok ama bir fırsat doğduğunda ya da bir şans tanındığında da korkan insanlar var...Tatsız tuzsuz bir hayattansa bazen değişim daha iyidir demek istiyorum.Dediğim gibi bu söylediklerim herkese değil,mecburiyet halindekileri ayrı tutuyorum,beni anlamak isteyenler burada anlayacaklardır zaten...Başarınızı da mutluluğunuzu da kendiniz belirleyin...Ben bugün eğer saçmaladıysam,bir şeye hayret ettiysem ya da kendi kendime (başkalarıyla da olabilir)kahkahalarla gülebildiysem,bir hayvanı besleyebildiysem,birinin ruhuna iyi anlamda dokunabildiysem başarılı hissediyorum.Hiç bir şey yapmadan da çok neşeli ,mutlu hissediyorsanız sadece durun o zaman!Başarı,sevgi,mutluluk,üzüntü,korku...duygularım değişti...Ailenin ya da toplumun değer verdiği başarılılık ,mutluluk ölçütleri;herkes tarafından övülen iyi bir mesleğe(örneğin doktorluk),maddi durumu çok iyi ,çok yakışıklı ,çok güzel ... bir kişiyle evlenmeye ,çocuk sahibi olmaya indirgenmiş durumda...Etiketler aşırı önemli hale gelmiş durumda...Ruhumuz anne olmak istiyorsa tabii ki mutlu olursunuz ama bu başarı değildir...Bir de ruhu istemediği halde sırf toplumda ''anne olabildiğini göstermek''için çocuk sahibi olanları da görüyorum.aslında biyolojik olarak hazır olsa da ruhen hazır olmadığı halde ailesi ya da toplum arasında kabul görmek için çocuk sahibi olanlar kendilerini tanısalardı bu kadar pişman olmazlardı hayatlarından...Gerçekten isteyenlere ve ara sıra isyan edenlere bir lafım yok!İşte bu yüzden kendimizi keşfetmek çok önemli...Bilinçaltında bütün dünyayı gezmek ya da yaşam alanını (evinizi,odanızı)biriyle paylaşamaktan hoşlanmıyorsanız henüz evlenmeye de çocuk sahibi olmaya da hazır değilsinizdir...İksinin birden olmasına da gerek yok.Evliliğe hazırsınızdır ama çocuk istemiyorsunuzdur...Her şeyi aynı sırayla yapmaya kalkışmak mutsuz eder...Sizler de yazın ruhunuzun asıl istediğini ya da normalleştirdiğiniz ama aslında size hiç uymayan yaşantılarınızı...