Benzer bir olaydan,Güney Kutbu'nun soğuk karanlığında tam beş ay geçiren Amiral Byrd da söz ediyor.Adamları onca güçlükten değil,boyun ağrılarından yakınıyordu.Onların sıfırın altındaki seksen derece soğuktan,güçlüklerden ya da tehlikelerden yakındığını hiç duymamıştı. Amiral Byrd.''Ancak ,''diyordu,''Birine ayrılan yere diğerinin kendi eşyasını koyması nedeniyle tartışanlar oluyordu.Bir tanesi de ,toplu yemek yememize karşın,tabağını alıp bir köşeye giderdi.Gerekçesi ise,lokmayı yutmadan önce yirmisekiz kez çiğneyen okçuyla aynı masaya oturmak istememeseydi.
''Bir kutup kampında bu gibi önemsiz şeylerin en disiplinli adamı bile çıldırtabilecek gücü vardır.''diyor Amiral Byrd..
Amiral Byrd'in son sözüne şunu da ekleyebiliriz:''Günümüzde bu gibi'önemsiz şeyler' evlilikleri bile temelinden sarsabiliyor.''
En azından konuyla ilgili otoriteler böyle diyor.Hakimlik yaptığı sırada tam kırkbin boşanma davasını karara bağlayan joseph Sabath şöyle demişti:''Çoğu boşanma olayının altında önemsiz kırgınlıklar yatar.''Newyork Başsavcısı Frank S.Hogan ise şunu söylemişti.''Cinayet olaylarının hemen yarısı sudan nedenlerle ileri gelmektedir.Meyhane kabadayılığı,aile tartışması,onur kırıcı söz,kaba davranış gibi basit olaylar kavgalara,hatta cinayetlere neden olamktadır.''
Eleanor Roosevelt,ilk aşçısının iyi yemek yapamamasına günlerce sıkılmıştı.''Aynı şey şimdi olsaydı,''diyor Bayan Roosevelt,''güer geçerdim.''Ne ala tam da çocuklara özgü bir davranış.Despotluğuyla tanınan Büyük Katerina bile gülerdi böyle bir davranışa.
Bir gün eşimle birlikte Chikago'daki bir dostumun evine yemeğe gitmiştik.Arkadaşım eti keserken bir yanlışlık yapmış.Ben fark etmemiştim;etsem de aldırmazdım zaten.Ancak karısı virden ayağa fırladı ve gözümün önünde avazı çıktığı kadar bağırdı:''John dikkat etsene!Et kesmesini öğrenemedin bir türlü!
Sonra bize döndü:''Çok sakardır.Dikkatli olmayı öğrenmeye de niyeti yok.''Evet, arkadaşım dikkatsiz olabilir ama bu kadına tam yirmi yıl dayanabildiği için olsa olsa tebrik edilir.O evde kızarmış Pekin ördeği yemektense,dışarıda huzur içinde iki tane sandviç yemeyi yeğlerim doğrusu.
Bu olaydan kısa bir süre sonra,bazı arkadaşlarımızı yemeğe davet etmiştik

avetlilerin gelmesine az bir zaman kalmıştı ki,eşim peçetelerden üçünün masanın rengine uymadığını görmüş.
Olayı çok sonraları anlattı bana:''Hemen aşçının yanına koşup diğer peçeteleri istedim.Ancak aşçı peçetelerin yıkanmaya gittiğini söyledi.Misafirler de neredeyse gelecekti.Yani değiştirmeye zaman yoktu.Birden ağlamak geldi içimden!Tek düşünebildiğim,''bu kadar basit bir yanlışlık neden bütün gecemi zehir ediyor?''sorusuydu.Sahi ,neden?İşte o soruyla uyandım.Bırak öyle kalsınlar.Sonra güzel bir akşam geçirmeye kararlı olarak salona döndüm.Gerçekten de güzel bir akşam oldu.''Sonra ekledi:''Arkadaşlarımın beni huysuz bir kadın olarak tanımalarındansa,dikkatsiz bir ev sahibi olarak tanımalarını yeğlerim.Hem zaten,gördüğüm kadarıyla peçetelere dikkat bile etmemişlerdi!.''
Ünlü bir özdeyiş var:''De minimis non curat Lex__Yasalar önmesiz işlerle ilgilenmezler.''Zihin rahatlığı arayanlar da öyle!''
Küçük sıkıntılardan kurtulmanın en kolay yollarından biri de,bu sıkıntılara bakış biçimimizi değiştirmektir.Yani sıkıntıyı yaratan olguyu,hoşa giden bir olgu gibi görmeye çalışmaktır.''Paris'i Görmeleri Gerek''adlı kitabın yazarı,arkadaşım Homer Croy çok güzel bir örnek veriyor buna.Neyork'taki dairesinde yeni kitabı üzerine çalışırken ,kaloriferden çıkan ses deliye döndürüyordu onu.Boru içindeki buharın çıtırtısı beyninde yankılanıyordu sanki.''
''Bir süre sonra birkaç arkadaşla birlikte kampa gittik.''diye girdi söze.''Ateşe attığımız çalı parçalarının çıtırtısının kalorifer borularındaki çıtırtıya ne kadar benzediği dikkatimi çekti birden.O an sordum kendi kendime.''Neden aynı iki sesten birinden hoşlanıyor da diğerinden nefret ediyorum?''Ateşteki çalının çıtırtısı kulağa hoş geliyor.Eh kaloriferden çıkan ses de hemen hemen aynısı olduğuna göre...Nitekim bir süre sonra çıtırtıya iyice alıştım,sonunda ise hiç duymaz oldum.
Aynı şey üzüntü kaynağı olan sorunlar için de geçerli.En çok üzen sorunlar en çok büyüttüğümüz sorunlardır.''
Disraeli'nin bir sözü var:''Yaşam küçük şeylerle uğraşmaya değmeyecek kadar kısa.''Andre Mauoris ise''Çok sıkıntılardan kurtardı beni bu sözler.Küçük şeyler için ne de çok üzüyoruz kendimizi!Şunun şurasında yaşayacağımız bir ,birkaç on yıl.Bir daha yerine gelmeyen bu saatleri,üç gün sonra unutacağımız sorunları,büyük sorumluluklara adayalım artık kendimizi.Çünkü yaşam çok kısa,küçük şeylerle uğraşmak için.''demişti.
Dünyaca ünlü Rudyard Kipling bile unutmuştu bu sözü.Sonuç?O üzerine kitaplar yazılan ünlü Vermont Davası'nın kahramanlarından biri olmasına yol açmıştı sonuç!
Şöyle başlıyor Kipling'in ünlü öyküsü:Kipling ,Caroline Balestier adında Vermont'lu bir kızla evlenir.Brattleboro'da sevimli bir ev yaptırır ve ömrünün sonuna dek oturmak üzere buraya yerleşir.Kayınbiraderi Beatty Balestier de en yakın arkadaşı olur,yedikleri içitikleri ayrı gitmez.''
Ve şöyle sürüyor:''Bir süre sonra Kipling Balestier'den bir arazi satın alır,üzerinde yetişen otları biçme hakkını ise Balestier'e verir.Bir gün Balestier ,eniştesinin araziyi çiçek bahçesine dönüştürdüğünü görür.Kan beynine sıçrar ve eniştesine demediğini bırakmaz.Kipling de karşılık verince Vermont'un yeşil tepelerinde kara bulutlar toplanmaya başlar!
Bir kaç gün sonra,Kipling bisikletiyle dolaşırken,karşıdan kayınbiraderinin bir atlı arabayla geldiğini görür.Balestier arabayı birden çevirip eniştesinin üzerine sürer ve Kipling yere düşer.Bunun üzerine Kipling__'Herkesin tepesi atsa bile siz soğukkanlı olun 'diyen adam mahkemeye başvurur ve Balestier'in tutuklanmasını ister.İşte bu,gürültüler koparan bir davanın başlangıcı olur.Çeşitli kentlerden yığınla gazeteci akın akın kasabaya gelir;haber tüm dünyaya yayılır.Ancak davadan hiç bir sonuç çıkmaz.Bu kavga Kipling ve karısının bir daha dönmemek üzere buradan ayrılmasına neden olur.Bunca gürültünün nedeni,bir kucak ot...
Bundan tam yirmidört yüzyıl önce Perikles şöyle haykırmıştı:''Baylar önmesiz şeyler için tartışmayı bırakalım artık.''
Doktor Harry Emerson Forsdick'in en ilginç öykülerinden birini-ormandaki devin öyküsünüanlatayım şimdi de size:
Colorado'daki Long's Park dağının eteğinde dev bir ağacın gölgesi yatar.Doğabilimcilere göre yaklaşık dörtyüz yıllıktır bu ağaç.Demek ki Kristof Colomb'un San Salvador'a ayak bastığında henüz fidandı;göçmenlerin Piymouth'a yerleştiği sıradaysa küçük bir ağaçtı .Bu uzun ömrü sırasında en az on dört kez yıldırım çarpmıştı onu.Nice kasırgalar ,fırtınalar görmüştü.Hepsini de atlatmıştı.Sonunda bir böcek sürüsünün saldırısına uğradı ve yere serildi.Bu küçücük gövdesine girmiş ve için için kemirmişlerdi onu.İç gücü tüknemişti sonunda.Yıldırımların ,kasırgaların ,fırtınaların yıkamadığı bu koca dev,üzerinde nokta kadar bile kalmayan böceklere yenik düşmüştü.
Ormanın bu savaşçı devine benzemiyor muyuz biz de?Yaşamın nice fırtınalarına ,kasırgalarına,yıldırımlarına göğüs gerip,üzüntü denen o küçük böceklere yenilmiyor muyuz?
Bir kaç ay önce,yanımda Wyoming eyaleti otoyol işletmeleri müdürü Charles Seiferd ve arkadaşları olmak üzere Wyeming'teki Teton Ulusal Park'ını gezmiştim.Bu arada parktaki john D.Rockfeller malikanesini de görmeye karar vermiştik.Ancak içinde bulunduğum araba yanlış yola sapmış ve malikaneye diğer arabalardan tam bir saat sonra varabilmiştik.Bay Seiferd,ağzında bir düdük bizi bekliyordu.Sivrisineklerin kaynaştığı o ağaçlıkta tam bir saat beklemek zorunda kalmıştı.Bahçede o kadar çok sivrisinek vardı ki,aklı başında insanı bile deliye döndürebilirlerdi.Ama Charles Seiferd o takımdan değildi.Küçük bir ağaç dalı kesip kendisine düdük yapmıştı.Sivrisinekler ise umurunda bile değildi.Bu davranışı o kadar hoşuma gitmişti ki,küçük sorunları bir kenara atmasını bilenbir insanın anısı olarak hala saklıyorum o düdüğü.
Öyleyse ,üzüntüyü alt etmede Kural 2:
''Küçük sorunların yaşamınızı alt üst etmesine izin vermeyin.Unutmayın:''Yaşam,küçük şeylerle uğraşmaya değmeyecek kadar kısa.''
Dale Carnegie/Üzüntüyü Bırak Yaşamaya Bak