Üçüncü Bir Gözümüz Var mı?

XirisX

Kayıtlı Üye
Katılım
15 Eyl 2018
Mesajlar
190
Tepkime puanı
832
Konum
İstanbul
Beyin epifizinin işlevleri ve önemi, yüzyıllar boyunca araştırmalara ve tartışmalara konu olmuştur. Fakat kafatasının tam ortasında bulunan tahıl büyüklüğündeki bu bezin belgelenmiş ilk çalışması, Yunan doktor/filozof Galen’e dek gitmektedir. Meslektaşları, bu bezin ‘psişik ruhun’ ya da ‘ruhun ilk aracı’ olan uçucu bir maddenin akışını düzenlediğine inanıyorlardı. Galen bunları bir çırpıda sildi attı, yerine beyin epifizinin sadece kan akışını düzenlediği fikrini ortaya attı.

Descartes

René Descartes’ın Rönesans döneminde bu konuya ilgi duyması ve üzerine çalışmalar yapması sonrasında, pek çok doğaüstü özellikler beyin epifizi ile ilişkilendirildi. Descartes, beyin epifizinin ‘ruhun ana kumanda yeri’ olduğunu iddia etti ve tüm düşüncelerin kaynağı olduğuna inandı. Descartes, esasen refleks teorisi ya da bedenlerimizin yerine getirdiği istem dışı eylemler düşüncesi ile ilgileniyordu. Bu bağlamda, zihnin bedenden ayrı olduğuna ve hayvansal içgüdüleri ele geçirdiğinde hala etkili olabileceği düşüncesindeydi. Zihnin devralmak için giriş yaptığı ana kapı, beyin epifiziydi.

Descartes, beyin epifizinin eşsiz olduğunu gördü; çünkü diğer çoğu duyu organları gibi kendisiyle eşleşen başka bir organ olmadığını fark etti.

‘Mutlaka iki gözle veya iki kulakla veya benzerleriyle giriş yapan izlenimlerin ruh tarafından dikkate alınmadan önce vücudun başka bir tarafında birbiriyle birleştiği bir durum olmalı. Şimdi bu bezin dışında bütün kafanın içinde böylesi başka bir yer bulmak imkansız; dahası bu amaç için tüm girintilerin ortasında, mümkün olan en uygun yerdedir.‘– Réne Descartes

Hinduizm

Shiva’nın yanısıra diğer Hindu tanrıları da alınlarında bir üçüncü göz ile sık sık resmedilmiştir. Bu üçüncü göz, bir uyanışı, aydınlanmayı veya varlığın daha yüksek alemlerine veya daha yüksek bilinçliliğe bakabilme yeteneğini temsil eder. Birçokları bu üçüncü gözün beyin epifizini temsil ettiği şeklinde yorumlamıştır. Shiva’nın kozalak şeklindeki yılanlarla örülü sarmal saçı ilk bakışta beyin epifizine benzetilebilir. Hinduizm’de Kundalini Yoga’yı çevreleyen tüm imajlarda görüleceği gibi yılanlar, iyi bir şey olarak yorumlanır. Vücudun çakraları, Kundalini’de sıklıkla iki yılanla çevrelenmiş kanatlı bir canlı olarak resmedilir veya bu canlı Yunan mitolojisinde Caduceus olarak bilinir. Yılanların buluştuğu nokta, beyin epifizinin bulunduğu yer olan anja çakrasıdır. Bu çakra, bilinç kaynağı olarak bilinir ve ajna, komut veya rehberlik anlamına gelmektedir.

Antik Mısır

Çoğu insan, eski Mısır ikonografisinden Ra’nın Gözü ve Horuz’un Gözü figürlerine aşinadır. Gözün beyin epifizinin yandan görüntüsüne çarpıcı benzerliğinin yanısıra, bu tanrıların gözünün tasvirleri benzersizdir. Göz, neredeyse her zaman tekil olarak resmedilmiş olup zaman zaman lahitin alnının merkezine çizilmiştir. Hindu mitolojisi ile paralel olarak, beyin epifizinin bulunduğu yere yapılan bir başka atıf ise, firavun lahitlerinde, alnın merkezinden çıkan yılandır. Mısırlılar, yılanı bilgelikle ilişkilendiriyorlardı.

Sümerler

Sümer tanrılarının bazı illüstrasyonlarında, bir eliyle kozalak uzatırken resmedilmişlerdir. Bazıları bunun Annunaki’yi ya da Sümerlerin tanrı olduklarına, beyin epifizine erişim imkanına sahip olduklarına ve bilinç genişletme yeteneklerini kullandıklarına inandıkları uzaydan gelen ziyaretçileri temsil ettiğine inanıyor.

Kozalaklar, eski Yunan mitolojisinde Dionysus ya da Romalı benzeri Bacchus üzerine olan belgelerde de görülebilir. Yılanlarla sarılı kozalak ayrıca Mısır döneminde Osiris tarafından da taşınır. Angkor Wat’daki Kamboçya tapınakları da çam kozalaklarıyla çarpıcı benzerlikler gösterir ve hatta Vatikan’da eski Roma’da Mısır Tanrıçası İsis’e ait bir tapınağın yanında devasa bir çam kozalağı heykeli bulunmaktadır.

Antik atalarımız, görünen o ki beyin epifizinin, onun amacının ve daha yüksek bilinç seviyeleriyle olan muhtemel bağlantısını sarmalayan mistizminin sağlıklı bir farkındalığına sahiplerdi.

Çam kozalağı şekli ise farklı kültürler tarafından paylaşılan sembolizmine gizem katmaktadır.

Kozalağın ayrıca Fibonacci’nin altın oranına sahip kutsal geometrik modelinde bir forma sahip olması da şaşırtıcı olmasa gerek.

Alıntıdır.
 

dhardhar

Kayıtlı Üye
Katılım
4 Ara 2012
Mesajlar
813
Tepkime puanı
1,312
Beyin epifizinin işlevleri ve önemi, yüzyıllar boyunca araştırmalara ve tartışmalara konu olmuştur. Fakat kafatasının tam ortasında bulunan tahıl büyüklüğündeki bu bezin belgelenmiş ilk çalışması, Yunan doktor/filozof Galen’e dek gitmektedir. Meslektaşları, bu bezin ‘psişik ruhun’ ya da ‘ruhun ilk aracı’ olan uçucu bir maddenin akışını düzenlediğine inanıyorlardı. Galen bunları bir çırpıda sildi attı, yerine beyin epifizinin sadece kan akışını düzenlediği fikrini ortaya attı.

Descartes

René Descartes’ın Rönesans döneminde bu konuya ilgi duyması ve üzerine çalışmalar yapması sonrasında, pek çok doğaüstü özellikler beyin epifizi ile ilişkilendirildi. Descartes, beyin epifizinin ‘ruhun ana kumanda yeri’ olduğunu iddia etti ve tüm düşüncelerin kaynağı olduğuna inandı. Descartes, esasen refleks teorisi ya da bedenlerimizin yerine getirdiği istem dışı eylemler düşüncesi ile ilgileniyordu. Bu bağlamda, zihnin bedenden ayrı olduğuna ve hayvansal içgüdüleri ele geçirdiğinde hala etkili olabileceği düşüncesindeydi. Zihnin devralmak için giriş yaptığı ana kapı, beyin epifiziydi.

Descartes, beyin epifizinin eşsiz olduğunu gördü; çünkü diğer çoğu duyu organları gibi kendisiyle eşleşen başka bir organ olmadığını fark etti.

‘Mutlaka iki gözle veya iki kulakla veya benzerleriyle giriş yapan izlenimlerin ruh tarafından dikkate alınmadan önce vücudun başka bir tarafında birbiriyle birleştiği bir durum olmalı. Şimdi bu bezin dışında bütün kafanın içinde böylesi başka bir yer bulmak imkansız; dahası bu amaç için tüm girintilerin ortasında, mümkün olan en uygun yerdedir.‘– Réne Descartes

Hinduizm

Shiva’nın yanısıra diğer Hindu tanrıları da alınlarında bir üçüncü göz ile sık sık resmedilmiştir. Bu üçüncü göz, bir uyanışı, aydınlanmayı veya varlığın daha yüksek alemlerine veya daha yüksek bilinçliliğe bakabilme yeteneğini temsil eder. Birçokları bu üçüncü gözün beyin epifizini temsil ettiği şeklinde yorumlamıştır. Shiva’nın kozalak şeklindeki yılanlarla örülü sarmal saçı ilk bakışta beyin epifizine benzetilebilir. Hinduizm’de Kundalini Yoga’yı çevreleyen tüm imajlarda görüleceği gibi yılanlar, iyi bir şey olarak yorumlanır. Vücudun çakraları, Kundalini’de sıklıkla iki yılanla çevrelenmiş kanatlı bir canlı olarak resmedilir veya bu canlı Yunan mitolojisinde Caduceus olarak bilinir. Yılanların buluştuğu nokta, beyin epifizinin bulunduğu yer olan anja çakrasıdır. Bu çakra, bilinç kaynağı olarak bilinir ve ajna, komut veya rehberlik anlamına gelmektedir.

Antik Mısır

Çoğu insan, eski Mısır ikonografisinden Ra’nın Gözü ve Horuz’un Gözü figürlerine aşinadır. Gözün beyin epifizinin yandan görüntüsüne çarpıcı benzerliğinin yanısıra, bu tanrıların gözünün tasvirleri benzersizdir. Göz, neredeyse her zaman tekil olarak resmedilmiş olup zaman zaman lahitin alnının merkezine çizilmiştir. Hindu mitolojisi ile paralel olarak, beyin epifizinin bulunduğu yere yapılan bir başka atıf ise, firavun lahitlerinde, alnın merkezinden çıkan yılandır. Mısırlılar, yılanı bilgelikle ilişkilendiriyorlardı.

Sümerler

Sümer tanrılarının bazı illüstrasyonlarında, bir eliyle kozalak uzatırken resmedilmişlerdir. Bazıları bunun Annunaki’yi ya da Sümerlerin tanrı olduklarına, beyin epifizine erişim imkanına sahip olduklarına ve bilinç genişletme yeteneklerini kullandıklarına inandıkları uzaydan gelen ziyaretçileri temsil ettiğine inanıyor.

Kozalaklar, eski Yunan mitolojisinde Dionysus ya da Romalı benzeri Bacchus üzerine olan belgelerde de görülebilir. Yılanlarla sarılı kozalak ayrıca Mısır döneminde Osiris tarafından da taşınır. Angkor Wat’daki Kamboçya tapınakları da çam kozalaklarıyla çarpıcı benzerlikler gösterir ve hatta Vatikan’da eski Roma’da Mısır Tanrıçası İsis’e ait bir tapınağın yanında devasa bir çam kozalağı heykeli bulunmaktadır.

Antik atalarımız, görünen o ki beyin epifizinin, onun amacının ve daha yüksek bilinç seviyeleriyle olan muhtemel bağlantısını sarmalayan mistizminin sağlıklı bir farkındalığına sahiplerdi.

Çam kozalağı şekli ise farklı kültürler tarafından paylaşılan sembolizmine gizem katmaktadır.

Kozalağın ayrıca Fibonacci’nin altın oranına sahip kutsal geometrik modelinde bir forma sahip olması da şaşırtıcı olmasa gerek.

Alıntıdır.
Muhtesemsin XirisX muhtesem bilgiler.


Bu arada Tibetli rahip Lobsang Rampa kendi ani kitabinde kucukken fiziki olarak ucuncu gozunu actirmak icin ona yapilan fiziki delme islemini detayli olarak anlatmaktadir.
 
Ü

Üye silindi 58480

Çok güzel bir paylaşım tebrik ederim.

Bununla birlikte epifiz denmiş, epifiz bezi denmemiș. Bunu da çok beğendim.

Bez kelimesi ya da hormon kelimesini bir türlü sevemedim gitti. Anlam itibarsızlaştırması yapıyor. Aklımıza yer bezinin bezi veya domateslerin hormonu geliyor. İçi boşaltılmış kelimelerle neden ilim yapılamıyor işte sebebi bu olsa gerek.

Halbuki hormon Fransızca bir kelimedir ve eski Yunancaya uzanır : işlevi uyandırmak, tetiklemek, başlatmak, aktif etmek anlamlarını karşılar.

Keşke kavramların ayrımına vardirabilecek kelimeleri cagrisimlari ile birlikte muhafaza edebilsek ???
 
Üst