"Gizlimabet Parapsikoloji Platformu"

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Sorularla kafa dağıtalım.. :)

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan Ori
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
"İnsanlar Uykudadır Ölünce Uyanırlar"Hz.Muhammed(s.a.v.)
Şu anda bu yazıyı okuyan kişiler de dahil olmak üzere, birçok insan hayatı boyunca büyük bir yanılgı içinde yaşar. Bu yanılgı ise, aslında çok iyi bildikleri ancak düşünmedikleri için fark edemedikleri bir gerçekle ilgilidir. Bu gerçek şudur: Her insan, tüm hayatını aslında çok küçük bir mekanda, yani kafatasının içinde, tek başına yaşar. Bu, bilimin de gösterdiği kesin bir gerçektir.

Örneğin siz şu anda bu yazıyı bilgisayarınızdan okuyorsunuz ve bilgisayarınızın 20-30 cm uzağınızda olduğunu sanıyorsunuz. Oturduğunuz odadaki televizyonun ise sizden 2 metre kadar ileride olduğunu düşünüyorsunuz. Camınızdan gördüğünüz deniz manzarasının ise sizin birkaç kilometre uzağınızda olduğunu zannediyor olabilirsiniz. Balkona çıktığınızda gördüğünüz yıldızlar ise, size göre sizden milyarlarca kilometre uzaklıkta. Bunun sonucunda ise kendinizi sonsuz büyüklükte bir evrenin içinde yaşayan, çevresi insanlarla dolu biri sanıyor olabilirsiniz. İşte siz de diğer insanların büyük bölümü gibi bu noktada yanılıyorsunuz. Çünkü burada saydıklarımızın hepsi, bilgisayarınız, televizyonunuz, pencereden bakınca gördüğünüz manzara ve yıldızlar, dostlarınız, yakınlarınız, aslında sizin dışınızda, ilerinizde veya uzağınızda değiller, hepsi sizin içinizdeler.

Bu görüntülerin her biri beyninizin arka bölümündeki görme merkezinde oluşan görüntüler. Siz şu anda beyninizin arkasındaki küçücük bir bölgede oluşan bu yazının görüntüsünü görüyorsunuz. Başka bir deyişle, şu anda bu yazıyı okuyan sizin gözleriniz değil, çünkü bu yazı gözünüzün önünde değil, kafatasınızın arkasında bir yerde. Ancak siz hayatınız boyunca gözlerinizin bunları gördüğünü, tüm gördüklerinizin gözünüzün önünde, sizin dışınızda varlıklar olduğunu zannederek yanıldınız.

Ortaokul veya lisedeki bazı bilgilerinizi tazelerseniz, bu söylediklerimizin aslında sizin de bildiğiniz bilimsel gerçekler olduğunu, sadece size bu şekilde anlatılmadığı için bu gerçeği bu yönüyle hiç düşünmediğinizi anlayacaksınız.


Dünya gözünüzün önünde değil, beyninizin arkasında

Gözlerimiz ve gözlerimize bağlı olan milyonlarca sinir hücremiz, sadece "görme olayının" gerçekleşmesi için beyne mesaj ileten kablo görevine sahiptirler. Bir cisimden gelen ışık, göz merceğinden geçer ve gözün arka tarafındaki ağ tabakanın üzerine başaşağı ve iki boyutlu bir görüntü bırakır. Ağ tabakadaki çubuk ve koni hücreler, bazı kimyasal işlemlerden sonra bu görüntüyü elektriksel akıma dönüştürür. Bu elektriksel akımlar, göz sinirleri aracılığı ile beynin arka kısmında yer alan görme merkezine götürülür. Beyin ise bu gelen sinyali anlamlı ve üç boyutlu görüntüler haline getirir.

Burada çok yüzeysel olarak anlattığımız görme, gerçekte son derece olağanüstü bir işlemdir. Işık demetleri anında ve kusursuz şekilde elektrik sinyallerine dönüştürülmekte ve sonra bu elektrik sinyalleri, üç boyutlu, rengarenk, ışıl ışıl bir dünya olarak bize görünmektedir.

Sonuç olarak siz hayatınız boyunca gördüğünüz herşeyi beyninizin içinde gördünüz. "Dışarıda", yani sizin bedeninizin dışında, uzağınızda olduğunu sandığınız her şey, çiçekler, denizler, gemiler, uçaklar, yıldızlar, güneş, ay, aileniz, dostlarınız, eviniz, arabanız, iş yeriniz, dağlar, kuşlar, kısacası herşey, aslında sizin içinizde idi. Siz, bugüne kadar beyninizin dışında bulunan hiçbir nesneyi görmediniz, gördüğünüz herşey kafatasınızın içinde idi.

Duyduğunuz sesler, dokunduğunuz cisimler, aldığınız kokular ve tatlar için de aynı gerçek söz konusudur. Bir cisme dokunduğunuzda, hiçbir zaman o cismin aslına dokunamazsınız. Dokunduğunuz beyninizdeki cisimdir. Dokunma hissi elinizde değil, beyninizde oluşur. Bu nedenle, örneğin siz şu anda bilgisayarınızın tuşlarına dokunduğunuzda, gerçekte beyninizin içindeki bilgisayarı hissedersiniz. Masanızın sertliği, ipek bir kumaşın elinizde oluşturduğu his, metalin soğukluğu gibi dokunmaya ait tüm hisler beyninizde oluşmaktadır. Yani siz bugüne kadar hep kafatasınızın içindeki küçücük bir yerde yaşadınız. Beyninizin dışında ne olduğunu, oradaki gerçek alemi ise asla göremediniz.

Beyninizin dışında madde olarak adlandırılan görüntüden oluşan ve sağlamlık hissi verilen bir alem vardır. Ancak siz bu aleme asla duyularınız aracılığı ile ulaşamazsınız. Her insan beyninde oluşan alemi seyreder, beyninde oluşan aleme dokunur, beynindeki alemin sesini dinler.

Allah, yarattığı madde alemini, her insana beyninde bir görüntü olarak izlettirmekte ve bu görüntüye sağlamlık, sertlik vererek görüntüyü gerçek gibi algılattırmaktadır. 20. yüzyılda bilimsel bulgularla kanıtlanan bu gerçek yüzyıllarca önce yaşamış olan büyük İslam alimi İmam Rabbani tarafından etraflıca açıklanmıştır. İmam Rabbani, mektuplarından birinde şöyle bir izahta bulunmaktadır:

"Hâricde ve hakîkatde, Allahü teâlâdan başka, mevcûd yokdur. Allahü teâlâ, kudreti ile, kendi ismlerinin ve sıfatlarının kemâlıinı mümkinât sûretlerinin perdesinde göstermiş, ya'nî eşyâyı, kendi kemâlâtına uygun olarak, his ve vehm mertebesinde, îcâd etmiş, var etmişdir. Böylece, eşyâ, vehmde görünmekde, hayâlde devâm etmekdedir. O hâlde eşyâ, hayâlde göründüğü için vardır. Lâkin Allahü teâlâ, bu görünüşe devâm verdiği, yok olmakdan koruduğu eşyanın yapısına sağlamlık verdiği ve ebedî mu'ameleyi de bunlara bağlı kıldığı için, vehmdeki varlık ve hayâldeki devâm da, hakîkî varlık olmuşdur." (İmam-ı Rabbani, İkinci Cilt, 44. Mektup)


İnsan görüntüyü gerçek zannederek yanılır

Burada anlatılanlar, her insanın üzerinde büyük bir ciddiyetle düşünmesi gereken çok önemli bir hakikattir. Çünkü bu gerçeği görmezden gelen her insan, ömrü boyunca küçücük bir noktada oluşan görüntüyü gerçek zannederek yanılmaktadır. Örneğin beynindeki minik bir noktada oluşan iş kulelerinin sahibi olduğunu zanneden bir adam, bu görüntüden dolayı kibirlenir, şımarır, bir gün öleceğini unutarak kendisini sonsuz güçlü zanneder. Veya beynindeki bir noktada oluşan fakir hayat görüntüsü başka bir insanın ezik, mutsuz ve umutsuz yaşamasına neden olur. Beyninin içindeki küçücük bir yerde oluşan para görüntüsünü kaybeden insan hemen perişan olur. Beyninin içindeki araba görüntüsünün çizildiğini gören bir başkası ise hiddetlenir, mal hırsından dolayı büyük bir öfke duyar. Oysa, bu kişilerin her biri rüyasında zengin veya fakir olan, veya rüyasında arabası çizilen bir insandan farklı bir durumda değildirler. Çizilen araba, beynimizin içinde oluşan bir araba görüntüsüdür. Bu arabanın aslını, dışarıdaki gerçek halini hiç kimse, hiç bir zaman bilemez ve göremez. Bunu ancak beynimizdeki ve dışındaki alemi yaratan Yüce Allah bilir.

İşte bu gerçeğin farkında olmayan, veya çok açık olmasına rağmen bu gerçeği kabullenmek istemeyen insanlar, hayatları boyunca hep yanılgı içinde, gerçekleri görmezden gelerek yaşarlar. Bu insanların durumu bir sinema filmini veya tiyatro oyununu gerçek zannederek bu filmin veya oyunun içinde yaşamak isteyen bir insanın durumu gibidir. Çevresindekiler bu insanı ne kadar ikna etmeye ve ona gerçekleri göstermeye çalışsalar da bu insan bunu anlamazlıktan gelir.


Her insanın bu gerçeği kabul ederek kavrayacağı bir an vardır

Ancak her insanın, hiçbir istisna olmaksızın, bu gerçeği anlayacağı, kavrayacağı ve kabul edeceği bir an vardır. İşte bu an her insana ölümle birlikte gelecektir. Ölümle birlikte insanın beyninde seyrettiği dünya hayatına dair görüntü değişecek, bunun yerine ölüm anının, hesap gününün ve ahiretin görüntüsü gelecektir. Allah'ın Kuran'da bildirdiği gibi, ölümle birlikte insan sanki bir uykudan uyanacak, rüyasından gerçek dünyaya geçer gibi, gerçek ve sonsuz hayatına geçecek, bu hayatında görüntüsü daha net ve gerçek olacaktır. Aynı rüyasındaki daha bulanık görüntüden uyanıp daha net olan dünya hayatına geçiş yapan insan gibi. Ayetlerde tüm alemlerin Rabbi olan Allah bu gerçeği şöyle bildirmektedir:

Demişlerdir ki: "Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, Rahman (olan Allah)ın va'dettiğidir, (demek ki) gönderilen (elçi)ler doğru söylemiş". (Yasin Suresi, 52)

"Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir." (Kaf Suresi, 22)

Her sözü güvenilir olan, ilim ve hikmet timsali Peygamber Efendimiz (SAV) de bir hadis-i şeriflerinde "insanlar uykudadır, ölümle uyanırlar" (İmam Gazali, İslam Klasikleri 2, Bedir Yayınları, 18 sf. 36152) buyurarak bu gerçeğe dikkat çekmiştir.

Gerçek olan ölümden sonraki hayattır. Dünya hayatı ise, aynı bir rüya gibi insana beynindeki küçücük bir noktada izlettirilen bir görüntü alemidir. Bir insanın bu görüntüye aldanıp, gerçek ve sonsuz hayatını unutması, düşünmemesi ise büyük bir gaflet ve yanılgıdır. Bu gerçeği dünyada görmeyenler ahirette büyük bir pişmanlık yaşayacaklardır. Hayatları boyunca bağlandıkları, gerçek zannederek peşinden sürüklendikleri, Allah'ı ve ahireti unutarak şirk koştukları insanların, malların, mevkilerin, ünvanların aslında birer hayal olduğunu, beyinlerindeki görüntüler olduğunu anlayanlar bu pişmanlıklarını dile getireceklerdir. Asla yok olmayacağını zannettikleri şeylerin birer birer bir görüntü gibi kaybolduğunu gördüklerinde büyük hüsrana uğrayacaklardır. Allah, bu insanların ahiretteki itiraflarını Kuran'da şöyle bildirir:

Sonra onlara denilecek: "Sizin şirk koştuklarınız nerede?" "Allah'ın dışında (taptıklarınız)." Dediler ki: "Bizi bırakıp-kayboluverdiler. Hayır, biz önceleri (meğer) hiç bir şeye tapar değilmişiz." İşte Allah, kafirleri böyle şaşırtıp-saptırır. (Mü'min Suresi, 73-74)

… Nihayet elçilerimiz, hayatlarına son vermek üzere kendilerine gittiklerinde onlara diyecekler ki: "Allah'tan başka taptıklarınız nerede?" "Onlar bizi bırakıp-kayboldular" diyecekler. (Böylelikle) Bunlar, gerçekten kâfirler olduklarına kendi aleyhlerinde şehadet ettiler. (Araf Suresi, 37)

Dünyada bu gerçekleri görmezden gelerek, düşünmeyen her insan ahirette aynı konuşmayı yapacak, aynı telafisi olmayan pişmanlığı yaşayacaktır. Allah'ın bir rüya gibi gösterdiği dünya hayatına kapılıp gidenler, ölümü gerçek ve tek yaşantılarının sonu zannedenler, ölümle birlikte içinde bulundukları bu gaflet uykusundan uyanacak, rüyalarından ayrılacaklar ve işte o zaman asıl gerçeği göreceklerdir. Aklını ve vicdanını kullanan, samimi ve dikkatli düşünen her insan ise, daha dünyada iken gerçekleri fark ederek, ahiret hayatı için ciddi bir gayret içinde olacaktır.

ALıntı..

Bu yazı hakkında düşünceleriniz neler arkadaşlar?
 
Bu yazının her paragrafı ayrı değerlendirilmeli zira farklı konuları ele almış detayında..Kısaca buraya göre ölüm ve yaşam arasındaki tek fark görüntü.Şimdi bu dünyayı izlerken o zaman ahiret hayatına dönüşecek film.Aldığımız nefes ne oluyor peki???
Bende çok oturmadı bu yazı.Ancak gerçekten üzerinde tekrar tekrar okuyup düşünmem lâzım.Belki o zaman farklı bir bakış açısı yakalayabilirim.
 
Arkadaşlar bana karşı çocukluk ve biraz komik bir konu ama sormak istiyorum.
İnsanların kendi kendine farklı kişilere karşı rekabete girmesi konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Birini durduk yere rakip görmek kıskançlık değilde nedir?
 
İnsanlar farklı statülere sahipler ori ve bence hayatta aynı kulvardaki kişiler birbirlerini rakip görmeye meyillidirler. Mesela ben bir adriana limaya güzel diye kin duymam çünkü aynı kulvarda değiliz. Veya Oxford'ta okuyan bir öğrenci ne kadar zeki diye kıskanmam. Benimle aşağı yukarı aynı hayat standartlarına sahip kişilerle kendimi kıyaslamaya meyilliyim her insan gibi.
Soruya cevap olarak, bu kıskançlık duygusu farklı sebeplerden ortaya çıkabilir. Temel olarak kıskançlık, kendinde olan eksikliği başkasında görünce ortaya çıkan bir duygu olarak tabir edilse de bence durum farklı. Mesela benim arabam yoksa ben çıkıp son model bir arabası olan kisiyi kıskanmam. Gıpta farklı bir durum onu es geçiyorum.
Kıskançlık, aslında sende kıskandığın kişiyle bir nebze aynı şeylere sahip olduğunu gösterir. Ve bu yüzden dikkatini çeker. Bu yüzden yarıştırırsın. Kıskandığın kişiyi beğeniyorsun ve onda beğendiğin şeylerin kendinde olanına güvenemiyorsun. Kendi kabiliyetine güvenen kişi başkasının başarısını kıskanmaz.
 
Arkadaşlar bana karşı çocukluk ve biraz komik bir konu ama sormak istiyorum.
İnsanların kendi kendine farklı kişilere karşı rekabete girmesi konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Birini durduk yere rakip görmek kıskançlık değilde nedir?
Alâkasız bir rekabetse kıskançlıktır.Benzer açıklamayı pelerin yapmış bencede öyle.Aynı meziyetlerde bir insan rakip görülebilir bu çok doğal.Ben yüzmedeki birini rakip olarak görebilirim çünkü bunun içindeyim.1900m yüzerken 2000m yüzen rakibim olabilir ama tenistekini rakibim olarak görürsem bu özentidir,kıskançlıktır.Hiç alâkam yoksa nasıl rakip olarak görülür?Dediğim gibi benzer yanı aynı yolda yürüyen insanlar birbirini rakip görebilir ,bu yadırganacak birşey değil.:)
 
"İnsanlar Uykudadır Ölünce Uyanırlar"Hz.Muhammed(s.a.v.)
Şu anda bu yazıyı okuyan kişiler de dahil olmak üzere, birçok insan hayatı boyunca büyük bir yanılgı içinde yaşar. Bu yanılgı ise, aslında çok iyi bildikleri ancak düşünmedikleri için fark edemedikleri bir gerçekle ilgilidir. Bu gerçek şudur: Her insan, tüm hayatını aslında çok küçük bir mekanda, yani kafatasının içinde, tek başına yaşar. Bu, bilimin de gösterdiği kesin bir gerçektir.

Örneğin siz şu anda bu yazıyı bilgisayarınızdan okuyorsunuz ve bilgisayarınızın 20-30 cm uzağınızda olduğunu sanıyorsunuz. Oturduğunuz odadaki televizyonun ise sizden 2 metre kadar ileride olduğunu düşünüyorsunuz. Camınızdan gördüğünüz deniz manzarasının ise sizin birkaç kilometre uzağınızda olduğunu zannediyor olabilirsiniz. Balkona çıktığınızda gördüğünüz yıldızlar ise, size göre sizden milyarlarca kilometre uzaklıkta. Bunun sonucunda ise kendinizi sonsuz büyüklükte bir evrenin içinde yaşayan, çevresi insanlarla dolu biri sanıyor olabilirsiniz. İşte siz de diğer insanların büyük bölümü gibi bu noktada yanılıyorsunuz. Çünkü burada saydıklarımızın hepsi, bilgisayarınız, televizyonunuz, pencereden bakınca gördüğünüz manzara ve yıldızlar, dostlarınız, yakınlarınız, aslında sizin dışınızda, ilerinizde veya uzağınızda değiller, hepsi sizin içinizdeler.

Bu görüntülerin her biri beyninizin arka bölümündeki görme merkezinde oluşan görüntüler. Siz şu anda beyninizin arkasındaki küçücük bir bölgede oluşan bu yazının görüntüsünü görüyorsunuz. Başka bir deyişle, şu anda bu yazıyı okuyan sizin gözleriniz değil, çünkü bu yazı gözünüzün önünde değil, kafatasınızın arkasında bir yerde. Ancak siz hayatınız boyunca gözlerinizin bunları gördüğünü, tüm gördüklerinizin gözünüzün önünde, sizin dışınızda varlıklar olduğunu zannederek yanıldınız.

Ortaokul veya lisedeki bazı bilgilerinizi tazelerseniz, bu söylediklerimizin aslında sizin de bildiğiniz bilimsel gerçekler olduğunu, sadece size bu şekilde anlatılmadığı için bu gerçeği bu yönüyle hiç düşünmediğinizi anlayacaksınız.


Dünya gözünüzün önünde değil, beyninizin arkasında

Gözlerimiz ve gözlerimize bağlı olan milyonlarca sinir hücremiz, sadece "görme olayının" gerçekleşmesi için beyne mesaj ileten kablo görevine sahiptirler. Bir cisimden gelen ışık, göz merceğinden geçer ve gözün arka tarafındaki ağ tabakanın üzerine başaşağı ve iki boyutlu bir görüntü bırakır. Ağ tabakadaki çubuk ve koni hücreler, bazı kimyasal işlemlerden sonra bu görüntüyü elektriksel akıma dönüştürür. Bu elektriksel akımlar, göz sinirleri aracılığı ile beynin arka kısmında yer alan görme merkezine götürülür. Beyin ise bu gelen sinyali anlamlı ve üç boyutlu görüntüler haline getirir.

Burada çok yüzeysel olarak anlattığımız görme, gerçekte son derece olağanüstü bir işlemdir. Işık demetleri anında ve kusursuz şekilde elektrik sinyallerine dönüştürülmekte ve sonra bu elektrik sinyalleri, üç boyutlu, rengarenk, ışıl ışıl bir dünya olarak bize görünmektedir.

Sonuç olarak siz hayatınız boyunca gördüğünüz herşeyi beyninizin içinde gördünüz. "Dışarıda", yani sizin bedeninizin dışında, uzağınızda olduğunu sandığınız her şey, çiçekler, denizler, gemiler, uçaklar, yıldızlar, güneş, ay, aileniz, dostlarınız, eviniz, arabanız, iş yeriniz, dağlar, kuşlar, kısacası herşey, aslında sizin içinizde idi. Siz, bugüne kadar beyninizin dışında bulunan hiçbir nesneyi görmediniz, gördüğünüz herşey kafatasınızın içinde idi.

Duyduğunuz sesler, dokunduğunuz cisimler, aldığınız kokular ve tatlar için de aynı gerçek söz konusudur. Bir cisme dokunduğunuzda, hiçbir zaman o cismin aslına dokunamazsınız. Dokunduğunuz beyninizdeki cisimdir. Dokunma hissi elinizde değil, beyninizde oluşur. Bu nedenle, örneğin siz şu anda bilgisayarınızın tuşlarına dokunduğunuzda, gerçekte beyninizin içindeki bilgisayarı hissedersiniz. Masanızın sertliği, ipek bir kumaşın elinizde oluşturduğu his, metalin soğukluğu gibi dokunmaya ait tüm hisler beyninizde oluşmaktadır. Yani siz bugüne kadar hep kafatasınızın içindeki küçücük bir yerde yaşadınız. Beyninizin dışında ne olduğunu, oradaki gerçek alemi ise asla göremediniz.

Beyninizin dışında madde olarak adlandırılan görüntüden oluşan ve sağlamlık hissi verilen bir alem vardır. Ancak siz bu aleme asla duyularınız aracılığı ile ulaşamazsınız. Her insan beyninde oluşan alemi seyreder, beyninde oluşan aleme dokunur, beynindeki alemin sesini dinler.

Allah, yarattığı madde alemini, her insana beyninde bir görüntü olarak izlettirmekte ve bu görüntüye sağlamlık, sertlik vererek görüntüyü gerçek gibi algılattırmaktadır. 20. yüzyılda bilimsel bulgularla kanıtlanan bu gerçek yüzyıllarca önce yaşamış olan büyük İslam alimi İmam Rabbani tarafından etraflıca açıklanmıştır. İmam Rabbani, mektuplarından birinde şöyle bir izahta bulunmaktadır:

"Hâricde ve hakîkatde, Allahü teâlâdan başka, mevcûd yokdur. Allahü teâlâ, kudreti ile, kendi ismlerinin ve sıfatlarının kemâlıinı mümkinât sûretlerinin perdesinde göstermiş, ya'nî eşyâyı, kendi kemâlâtına uygun olarak, his ve vehm mertebesinde, îcâd etmiş, var etmişdir. Böylece, eşyâ, vehmde görünmekde, hayâlde devâm etmekdedir. O hâlde eşyâ, hayâlde göründüğü için vardır. Lâkin Allahü teâlâ, bu görünüşe devâm verdiği, yok olmakdan koruduğu eşyanın yapısına sağlamlık verdiği ve ebedî mu'ameleyi de bunlara bağlı kıldığı için, vehmdeki varlık ve hayâldeki devâm da, hakîkî varlık olmuşdur." (İmam-ı Rabbani, İkinci Cilt, 44. Mektup)


İnsan görüntüyü gerçek zannederek yanılır

Burada anlatılanlar, her insanın üzerinde büyük bir ciddiyetle düşünmesi gereken çok önemli bir hakikattir. Çünkü bu gerçeği görmezden gelen her insan, ömrü boyunca küçücük bir noktada oluşan görüntüyü gerçek zannederek yanılmaktadır. Örneğin beynindeki minik bir noktada oluşan iş kulelerinin sahibi olduğunu zanneden bir adam, bu görüntüden dolayı kibirlenir, şımarır, bir gün öleceğini unutarak kendisini sonsuz güçlü zanneder. Veya beynindeki bir noktada oluşan fakir hayat görüntüsü başka bir insanın ezik, mutsuz ve umutsuz yaşamasına neden olur. Beyninin içindeki küçücük bir yerde oluşan para görüntüsünü kaybeden insan hemen perişan olur. Beyninin içindeki araba görüntüsünün çizildiğini gören bir başkası ise hiddetlenir, mal hırsından dolayı büyük bir öfke duyar. Oysa, bu kişilerin her biri rüyasında zengin veya fakir olan, veya rüyasında arabası çizilen bir insandan farklı bir durumda değildirler. Çizilen araba, beynimizin içinde oluşan bir araba görüntüsüdür. Bu arabanın aslını, dışarıdaki gerçek halini hiç kimse, hiç bir zaman bilemez ve göremez. Bunu ancak beynimizdeki ve dışındaki alemi yaratan Yüce Allah bilir.

İşte bu gerçeğin farkında olmayan, veya çok açık olmasına rağmen bu gerçeği kabullenmek istemeyen insanlar, hayatları boyunca hep yanılgı içinde, gerçekleri görmezden gelerek yaşarlar. Bu insanların durumu bir sinema filmini veya tiyatro oyununu gerçek zannederek bu filmin veya oyunun içinde yaşamak isteyen bir insanın durumu gibidir. Çevresindekiler bu insanı ne kadar ikna etmeye ve ona gerçekleri göstermeye çalışsalar da bu insan bunu anlamazlıktan gelir.


Her insanın bu gerçeği kabul ederek kavrayacağı bir an vardır

Ancak her insanın, hiçbir istisna olmaksızın, bu gerçeği anlayacağı, kavrayacağı ve kabul edeceği bir an vardır. İşte bu an her insana ölümle birlikte gelecektir. Ölümle birlikte insanın beyninde seyrettiği dünya hayatına dair görüntü değişecek, bunun yerine ölüm anının, hesap gününün ve ahiretin görüntüsü gelecektir. Allah'ın Kuran'da bildirdiği gibi, ölümle birlikte insan sanki bir uykudan uyanacak, rüyasından gerçek dünyaya geçer gibi, gerçek ve sonsuz hayatına geçecek, bu hayatında görüntüsü daha net ve gerçek olacaktır. Aynı rüyasındaki daha bulanık görüntüden uyanıp daha net olan dünya hayatına geçiş yapan insan gibi. Ayetlerde tüm alemlerin Rabbi olan Allah bu gerçeği şöyle bildirmektedir:

Demişlerdir ki: "Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, Rahman (olan Allah)ın va'dettiğidir, (demek ki) gönderilen (elçi)ler doğru söylemiş". (Yasin Suresi, 52)

"Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir." (Kaf Suresi, 22)

Her sözü güvenilir olan, ilim ve hikmet timsali Peygamber Efendimiz (SAV) de bir hadis-i şeriflerinde "insanlar uykudadır, ölümle uyanırlar" (İmam Gazali, İslam Klasikleri 2, Bedir Yayınları, 18 sf. 36152) buyurarak bu gerçeğe dikkat çekmiştir.

Gerçek olan ölümden sonraki hayattır. Dünya hayatı ise, aynı bir rüya gibi insana beynindeki küçücük bir noktada izlettirilen bir görüntü alemidir. Bir insanın bu görüntüye aldanıp, gerçek ve sonsuz hayatını unutması, düşünmemesi ise büyük bir gaflet ve yanılgıdır. Bu gerçeği dünyada görmeyenler ahirette büyük bir pişmanlık yaşayacaklardır. Hayatları boyunca bağlandıkları, gerçek zannederek peşinden sürüklendikleri, Allah'ı ve ahireti unutarak şirk koştukları insanların, malların, mevkilerin, ünvanların aslında birer hayal olduğunu, beyinlerindeki görüntüler olduğunu anlayanlar bu pişmanlıklarını dile getireceklerdir. Asla yok olmayacağını zannettikleri şeylerin birer birer bir görüntü gibi kaybolduğunu gördüklerinde büyük hüsrana uğrayacaklardır. Allah, bu insanların ahiretteki itiraflarını Kuran'da şöyle bildirir:

Sonra onlara denilecek: "Sizin şirk koştuklarınız nerede?" "Allah'ın dışında (taptıklarınız)." Dediler ki: "Bizi bırakıp-kayboluverdiler. Hayır, biz önceleri (meğer) hiç bir şeye tapar değilmişiz." İşte Allah, kafirleri böyle şaşırtıp-saptırır. (Mü'min Suresi, 73-74)

… Nihayet elçilerimiz, hayatlarına son vermek üzere kendilerine gittiklerinde onlara diyecekler ki: "Allah'tan başka taptıklarınız nerede?" "Onlar bizi bırakıp-kayboldular" diyecekler. (Böylelikle) Bunlar, gerçekten kâfirler olduklarına kendi aleyhlerinde şehadet ettiler. (Araf Suresi, 37)

Dünyada bu gerçekleri görmezden gelerek, düşünmeyen her insan ahirette aynı konuşmayı yapacak, aynı telafisi olmayan pişmanlığı yaşayacaktır. Allah'ın bir rüya gibi gösterdiği dünya hayatına kapılıp gidenler, ölümü gerçek ve tek yaşantılarının sonu zannedenler, ölümle birlikte içinde bulundukları bu gaflet uykusundan uyanacak, rüyalarından ayrılacaklar ve işte o zaman asıl gerçeği göreceklerdir. Aklını ve vicdanını kullanan, samimi ve dikkatli düşünen her insan ise, daha dünyada iken gerçekleri fark ederek, ahiret hayatı için ciddi bir gayret içinde olacaktır.

ALıntı..

Bu yazı hakkında düşünceleriniz neler arkadaşlar?

Kuran'da özetle der ki Tanrı insanoğluna ruhundan üflemiştir. O Kafamızın arkası dediğimiz görme de dahil insan beyni tamamen bir mucize. İnsan bedeninin en müthiş parçası ve çok eminim ki tüm varoluşun sırrı çözülse de beyin yapısı tam anlamıyla kavranamayacak. Tüm evren kafamızın içerisinde ve olayları ,nesneleri algılama şeklimiz de öyle. Mesela astral seyahat yapan insanlar-bana göre- ruhunu çıkarıp bir yere gitmiyor. Bilincinde gerçekten o yer zaten mevcut. Gerçek zaman diliminde bunu gerçekleştirenler de oradaki enerjiyle-ya da bilinle,varlıkla ne derseniz-bağlantıya geçebiliyor. Taa ayın hareketinden denizlerin çekilmesinden günlük hayatta yaşadığımız tesadüf- dediğimiz psişik telepatik olaylara kadar hepsi o bilincimizin diğerleriyle iletişiminden kaynaklanıyor. Bir de yazı çok hoşuma gitti bunu kaydediyorum.
 
Kurban bayramında, herhangi bir mezbahada bulunan kişi, o an kesilen hayvanların-kurban enerjsini- sabote edebilir mi? veya kullanabilir mi ? Kimsenin haberi olmadan.
Şimdi kurban kelimesinin eskilerini düşünüyorum, ilki değerli bulduğu şeyi tanrıya feda etmekti.Diğeri ise kanlı enerjiden yararlanmak ? Burada tabii ki ilki daha ağır basıyor ama bu insanların bütün bu kanlı enerjiden habersiz olması biraz saçma ve anlamsız değil mi ? Günümüzde en azından.
Farazi, ben varlıklarım için buradaki enerjiyi tamamiyle sömürmek istiyorum.Sonuçta benim için free ve epeyce de kolay, ne derece mümkündür ? Tabi bunun ihtisası ne derece mümkündür veya ne kadar zordur bilemiyorum.Ama oldu ki soyunduk bu işe ?
 
Hayvanın bedelini ödeyerek almadı, başkasının kurbanı işe yaramaz. Kendisi niyet ederek kurban etmeli normalde. Ortamdan ancak kaos durumlarında ölümlerdeki enerjiyi alıp (çalıp) işine yarar hale getirebilir o da zor durumlarda yani mecbur kalınırsa.
Kanlı enerjiden özellikle haberdar edilmesi engelleniyor yoksa ortalık kan gölüne döner ve herkes kan dökerek isteğini elde eder ya da edebilecek kişiye ettirtirdi. Bu da yönetimlerin hoşuna gitmez, otoritelerinin sarsılmasını istemezler. Halk isteklerini yapamasın ki baştakine muhtaç olsun.
İki kavram da karışmış, ayrı değil onlar. Yani değer verilen (bedeli ödenen ya da bakılıp beslenilen, hevesle büyümesi beklenilen) hayvandan gelen kanlı enerjiden faydalanmak esas olan.
Yani kısacası elalemin kestiği kurbandan o varlıklara hayır yok:D Kendi kurbanın olsa bile mümkünlük kısmına gelince de göreceli. Enerjileri alıp yönlendirmek bir sanattır.
 
Kurban kesip en dandik yerini komşuya vermip kalanını bir hafta boyunca görmemişler gibi yemek caiz midir?
Kurban bayramı kavurma festivali gibi kutlanıyor baksan Kızılay'a giden etleri bile parayla veriyorlar. Kime ne yaradı bilemedim.
 
Herşeyin hayırlısını istemek Evliya duasıymış.Sıradan bir kulun etmemesi gereken bir dua şekliymiş.Miş'li yazıyorum çünkü;"Hızır Yetişsin Dualarına"diye bir kitap var ya bilirsiniz belki..Onda Mustafa Kaya açıklayarak yazmış ,okuyunca mantıklı geliyor da tabi doğruluğunu bilemiyorum.Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
 
Bu sözden maksat aslında biraz hassas. Allah'tan birşeyin hayırlısı istendiğinde bu ağır imtihanlar içinden geçmeyi gerektirebilir. Tevekkül seviyesi yüksek olmayan kullar bu süreçte isyana sapabilir. Bundan dolayı insanlar dua ederken dikkat etmeli. Mesela Allah bana niye musibet vermiyor beni sevmiyor mu diyen evliyalar var. Herkesin dayanabileceği seviye farklıdır. Sıradan bir kul bir evliyanın ettiği bir duayı okursa sonunda tahammül edemeyeceği imtihanlara maruz kalabilir. Mesela Hasan Basri Hz Ali'den şu sözü naklediyor: Kim ısrarla peygamberi çok sevdiğini söylerse fakirliklerle imtihan olur. Kim de ısrarla Allah'i çok sevdiğini söylerse belalarla imtihan olur. Dolayısıyla insan dua ederken önüne arkasına bakmalı, gelişigüzel etmemeli.
Ama sonuçta hayırlısını istemekten başka çare yok. Bu yüzden dua ederken istediğiniz şeyin hayırlı halde olmasını dilemek en akıllıca oluyor. Ve arkasından sabır ve tevekkül de dilemek önemli. Tabi bu sadece istek üzere edilen dualarda geçerli. Sıradan bir kul gerçekten istediği gibi dua ediyor ama kabul oluyor mesela ihlaslıysa. Ama dua etmenin de bir edebi adabı var. Herşeyin güzeli dururken orta boylusunu kullanmak pek de akıllıca değil
 
Kitaptada (kısaca yazıyorum)musibet ve sınanmalara katlanılamayacaksa hayırlısı istenmemelidir diyor.Diyelim ki;hayırlı evlat isteniyor ama çocuk büyüyünce aileye büyük dertler getirecek.Evladın hayırlısı istenmişti zamanında.Evlat hayır getirmeyeceği için Allah alıyor.Dua kabul oluyor.Çocuk buluğ çağına erişmediğinden cennete gidiyor.Aile gelecek beladan kurtuluyor .Yani "hayırlısı"olmuş oluyor.Anne baba çocuğunun ölmesini istemedi tabiki ama"hayırlısı"kelimesi bunları barındırıyor işte içinde.(Hikâye epey uzun ve detaylı,ben yüzeysel yazabildim.Umarım anlaşılır.:))
 
Herşeyin hayırlısını istemek Evliya duasıymış.Sıradan bir kulun etmemesi gereken bir dua şekliymiş.Miş'li yazıyorum çünkü;"Hızır Yetişsin Dualarına"diye bir kitap var ya bilirsiniz belki..Onda Mustafa Kaya açıklayarak yazmış ,okuyunca mantıklı geliyor da tabi doğruluğunu bilemiyorum.Bu konuda ne düşünüyorsunuz?


Evliyalarin yönü yokur,kötü ve iyi dualiteleri yoktur, Allah'in insaa ettigi hersey güzeldir, cirkinlik ise kulun ( nefsin) bakisindan kaynaklanir. Allah her fiilinde sifatinda RAHMAN'dir. Rahman'in yarattigi her hangi bir seyin üstünde bir güzellik yoktur cünki o neyi insaa etmisse saf merhametinden etmistir tabiyati ile hayirlidir. Iste bu inanc ile bu kisiler dua etmezler baslarina bir bela geldiginde def olmasi icnde dua etmezler o her ne ise hayirlidir diyerek teslimiyet göstertirler.

Siradan bir kulun duasi degildir ifadesi aslinda dogru degil, ancak fark su ki evliya bu duanin suurundadir. Bu hakikatin suurunda olmayan "normal" kul dili ile hayirlisi desede kalben bunu tastikleyemez basina gelen belalardan üzgün ve mahsundur, isyan da vardir. Ve mutlaka bir yönü de vardir basina gelecek sey hakkinda belirli bir yönü vardir yani sahsi talebi.Kalben bu böyle oldugu icin hayirlisi desede samimiyetsizdir.

Ama normal kul böyle dua etmesin demek dogru degil, bunu hic bir kul savunamaz cünki bu hususta da Allah Rahmand'dir kabul eder yani senden o duayi evliyanin kalbinden cikmis gibi,sana en hayirlisini verir o ayri meselede sen bu sonuctan razi olacakmisin sorun bu, evliya razi olur normal kul olmayabilir.
 
Evliyalarin yönü yokur,kötü ve iyi dualiteleri yoktur, Allah'in insaa ettigi hersey güzeldir, cirkinlik ise kulun ( nefsin) bakisindan kaynaklanir. Allah her fiilinde sifatinda RAHMAN'dir. Rahman'in yarattigi her hangi bir seyin üstünde bir güzellik yoktur cünki o neyi insaa etmisse saf merhametinden etmistir tabiyati ile hayirlidir. Iste bu inanc ile bu kisiler dua etmezler baslarina bir bela geldiginde def olmasi icnde dua etmezler o her ne ise hayirlidir diyerek teslimiyet göstertirler.

Siradan bir kulun duasi degildir ifadesi aslinda dogru degil, ancak fark su ki evliya bu duanin suurundadir. Bu hakikatin suurunda olmayan "normal" kul dili ile hayirlisi desede kalben bunu tastikleyemez basina gelen belalardan üzgün ve mahsundur, isyan da vardir. Ve mutlaka bir yönü de vardir basina gelecek sey hakkinda belirli bir yönü vardir yani sahsi talebi.Kalben bu böyle oldugu icin hayirlisi desede samimiyetsizdir.

Ama normal kul böyle dua etmesin demek dogru degil, bunu hic bir kul savunamaz cünki bu hususta da Allah Rahmand'dir kabul eder yani senden o duayi evliyanin kalbinden cikmis gibi,sana en hayirlisini verir o ayri meselede sen bu sonuctan razi olacakmisin sorun bu, evliya razi olur normal kul olmayabilir.
Kitabın henüz başlarındayım ama evet anlatılmak istenen bu.Yani sonucuna razı olmayacaksan hayırlısını isteme diyor.O zaman kitapta anlatılan doğrudur diyebilirmiyim La-edri bilgilerin ışığında..
Pelerin;aşağı yukarı seninde anlatmak istediklerin yakın şeylerdi yanılmıyorsam...
 
Aslında ben tamamen bu fikre doğru tarafından bakmak istedim. Yani fikrin doğruluğu ekseninde konuştum. Buradan çıkarılacak ders hesabı. Ama bu konu çok ayrıntılı ve çok da yanlış sonuçlar çıkarılabilecek bir konu.
 
Ben kendi adıma dua ettiğimde 'hayırlısı'kelimesini kullanmamaya karar verdim.Okuduğum ve kanaat getirdiğim kadarıyla benim manevîyatımı aşan sonuçlar doğurabiliyor.
 
Geri
Üst