Biz sonlu olmayana, doğrusu sonunu göremediğimiz her şeye sonsuz sıfatını yakıştırma yoluna gideriz.
Yine bizler, 3 boyutlu düşünen canlılar olduğumuz için bir varlık yada nesne hakkında düşünürken bunu hacimlendirerek anlamaya çalışırız. Böylece beynimizin ihtiyacı olan alan ve derinlik algısını bir ölçüde yerine getirmiş oluruz.
Yani beynimizde bir sınır çizme gerekliliği duyarız.
Bu sebeple boyutunu dolayısıyla başını ve sonunu algılayamadığımız her nesne, her gerçeklik bizde sonsuzluk algısını yaratır.
Verdiğin küp örneğine katılıyorum.
Bize sonsuz gelen bu devasa evrenin dahi sınırları olması, evrenin de başka bir sınırlı kümenin içinde yer alması yeterince açıklayıcı.
Bu durum yukarı çıkınca da, aşağı inincede geçerli.
Kümelerin yani sınırların sonsuz gibi gözüktüğü bir gerçeklikte yaşıyoruz.
Belkide sistemimizi, galaksimizde sınırlandırdığımız gibi evreni de diğer evrenlerin arasında kısıtlıyoruz.
Bence bizim algılarımız yetersiz olduğu için bütünü parçalayıp sonsuz adı altında sınırlar oluşturuyoruz.
Örneğin; 0 ve 1 arasında ne kadar sayı olduğunu sorarken bunun sonsuz olmadığını biliriz, ama salt düşünceyle bu alan bize sınırsız gelir. İleri düzey matematik kullanmadan, bunun bilincine ulaşmadan da cevabını veremeyiz.
Oysaki 0 ve 1 arası sonsuz gibi gözüksede, sadece bir sınırlamadan ibarettir.
Sonsuzluk gibi pek çok kavramı doğru algılamak için beynimizin yeterince evrimleşmediğini düşünüyorum.
Zaten sonsuzluğu oluşturanda bizim yetersiz beyinlerimiz.