Şansımızı Nasıl Yükseltebiliriz?

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan cathrine
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
@vairo Bir de akrabanız ya da en yakınınız bile olsa enerji vampirlerinden ve toksik insanlardan uzak durmak da enerjimizi korumak açısından önemli diye düşünüyorum...
 
Şanssızlıklar, hayırlara açılan kapıları görememekten doğar.
Yani basiretsizlikten doğar, tembellikten, gafletten bir güzel beslenir ve acelecilikten ve kibirden yüz bularak büyümeye devam eder.
Şanssız olduğunu düşünen bir insan içinde bulunduğu durumu tüm atomik alışkanlıkları üzerinden sonuna kadar hakediyordur.


Mesela bir iş görüşmen kötü gitti. Basiretin varsa kendini analiz edersin. Nerelerde iyiydin, nerelerde yetersiz kaldın hemen farkedebilirsin.
Tembel ve gafil değilsen, eksik kalan yönlerini geliştirebilirsin. Ama bunun için adanmışlık ta gerekir. Başa dönüyoruz, tembel ve gafilsen adanmışlık geliştremezsin.
Aceleci ve kibirliysen de yardım almak istemezsin. Senden daha iyi bilenlerde kusur bulur, verilen tavsiyelere kulak asmazsın. İş görüşmendeki müdür artık tamamen senin için önemsiz bir as*hole haline geliverir. Hele bir de senin olmak istediğin yerden seni sınarcasına bir tutum gösterdiyse..

Sonra da niye şanssızım olur..



Hayatımda bana yenilgiyi tam anlamı ile tattıran insanlar da oldu ve onları bile çok iyi analiz ettim. Bunu öfkem yatışınca yaptım belki ama yaptım. Çünkü eşyanın hakikati bunu gerektiriyor. Eşyanın hakikatinden bakınca kişiler düşer enerjiler kalır. Kim hangi enerjileri kullanabiliyor ona bakılır. Günümüzde şansı kötü giden herkez , kötü deneyimler yaşadığı herkesi aşağılamak, itibarsızlaştırmak peşinde. Ama bu da bir kısır döngü başlatır. Çünkü eşyanın hakikati sana aynı yerden vurmaya devam edecek ve sen de ignore ede ede aynı girdapta bir süre daha savrulup gideceksin..


Tabi sözüm meclisten dışarı. Ben bugün böyle düşündüm diye böyle yaklaştım.
 
Son düzenleme:
Şans enteresan bir konu.. Eğer amacımız şeytanın bacağını kırmaksa ; hem bilinçaltı, hem enerji beden hem de günlük hayat pratikleri olarak hizalanmamız gerekiyor.

Bilinçaltımızdan şanssızım kodunu atmadan cesaretli adımlar sergilersek başarısız oluruz.
Şanssızım kodunu atar, eylemi yapar fakat niyette sabit kalmaz ya da güven duymazsak yine başarısız oluruz.

Kendi hayat tecrübelerimden edindiğim çıkarımlara baktığımda her zaman şunu fark ettim : Bir zinciri kırdığımızda _domino etkisini_ görünür yani fiziksel düzlemde bekleme hatasına düşmemeliyiz. Çünkü fiziksel düzlem etki - tepki yasası ile var eder. 1 birim yol aldığında 1 birim karşılık alırsın. Bu nedenle ilk zinciri kırdığımızda, ikinci zincir için de emek vermeliyiz.

Şans bizden şu cümleyi beklemez : Ben elimden geleni yaptım !

Zira, farkında olalım ya da olmayalım ; ben elimden geleni yaptım cümlesi, kendi içinde olumsuzluk barındırır. %1 bile olsa .. Ki azımsanacak bir rakam değil. Şüpheye düşüren her oran inancı değiştirir haliyle yansıma da değişir.
 
Şans enteresan bir konu.. Eğer amacımız şeytanın bacağını kırmaksa ; hem bilinçaltı, hem enerji beden hem de günlük hayat pratikleri olarak hizalanmamız gerekiyor.

Amacımız tabi ki şeytanın bacağını kırmak. Her iki anlamda da.

Yazdıklarının geneline katılıyorum.



***


Beyin öyle bir organ ki hızla nöral network inşa etmeye devam eder. Sinir ağlarını da buna bağlar, yani duygu merkezinden duygu da katar, haliyle de hormonların özgürlük alanlarını sınırlamaya (veya kilidini açmaya) başlar. Böylece sen kazanmak veya kaybetmek için bir tetik mekanizması haline gelirsin. Bunu iyi anlamda da kötü anlamda da inşa etmen sana kalıyor. Hal böyleyken sen yıldızının düşük olduğunu düşündükçe, şanssız olduğunu düşündükçe, beyin de bu düşünceyi daha çok anı ile özdeşleştirerek sağlamlaşıyor. Yani gerçekliğini büküyor. Sonradan da işte böyle suni çözümler arayıp duruyoruz. Kökleşmiş inançlarımız, suni çözümleri kolayca reddediyor. O yüzden emek vererek , acı çekerek , fedakarlık yaparak birşeyleri temelden değiştirmekten yanayım.

Bu önemli.
Ayette ne diyor :
Rabbinin sana olan nimetini durmaksızın an, anlat, hatırla. (mealen)
Yani kötüye giden durumlarda umutsuzluğa kapılarak kendine uğursuz ve sabote edici bir nöral network kurma ! Eski networküne dön, orada kal ve kodlarına sahip çık diyor. Daha önce seni birsürü durumdan kurtardı mı ? Kurtardı. Elini güçlendirdi mi ? Güçlendirdi. Geçici yenilgilerinin her biri, bir hilal taktiği misali sonradan kalıcı galibiyetlere dönüştü mü ? dönüştü. O halde boşluğa düştükçe hatrına getirmen gereken şeyler sadece şükretmen gereken şeyler olmalı. Şükredersen arttırırım diye ayriyetten de bir ayet var.


Uğursuzluk tamamen nankörlükten yani şükürsüzlükten doğar.
 
Son düzenleme:
Benim ilgimi çeken şans hikayeleri daha çok ''Şeytanın bacağını kırmak''ile ilgili sanırım....Daha doğuştan bir çok konuda zaten şans içinde olanlar zaten ''şanslı olduğuna''çok kolay inanabilecek eğilimlere sahip oluyorlar...Daha baştan bu inanç geliştiği için ''şans''nöronları erkenden gelişiyor....Şans şansı doğuruyor böyle hikayelerde....Tabii bunu görebilecek bakış açısı varsa...Çünkü bazı insanlara dünya önüne serilse yine de kendini ''şanssız''görmeye devam eder....Diğer hikayelere gelince yani''şeytanın bacağını kırma''durumunda çok çabalamış,hiç vazgememiş ama sonradan da bunun ekmeğini yemiş ve şanssızlığı bir yerde kırılmış insanlar var.....Bunu daha çok sanatçıların ve oyuncuların biyografilerinde görüyoruz...Onların dışında da iş dünyasında var tabii ki bildiklerimiz ve bilmediğimiz girişimciler....Benim ilgimi çeken eksiyi artıya çeviren,krizden fırsat yaratan,limondan limonata yapanlar....Bu arada doğuştan her konuda şanslı olanların da sonradan buna güvenip rahat davranıp ,bazı maddi ve manevi varlıklarını da koruyamadıkları görülmüştür tarihte....Doğuştan şanslı doğmanın çok avantajları olduğu gibi bunu korumak da biraz çaba ister...Yani aslında şansa direk çok güvenmek benim tarzım değil..Araştırmalara göre olabilecek olumsuzlukları önceden görüp ona göre önlemlerini alanların hayattaki başarılı olma ve hayatından daha çok tatmin duyduğu da belirlenmiş...Şunu demek istiyorum ;Bazen düşüyoruz bazen kalkıyoruz,sorunlarımızla cebelleşiyoruz ve arada kara mizah yapıyoruz....Sonra isteklerimize ulaştığımızda daha çok mu keyif alıyoruz nedir başkalarına göre...Yani dümdüz bir hayattan ,pürüzsüz yollardan kim o kadar memnun olur ki...Boşluk oluyor o tür hayatlarda...Oysa ki bazı konularda çaba ve şans bir araya gelince hayat daha anlamlı oluyordur belki....
 
Uğursuzluk tamamen nankörlükten yani şükürsüzlükten doğar.

@Rhea şimdi diyecek ki : "iti, kopuğu, büyücüsü çok mu şükrediyorlar da her defasında dört ayak üstüne düşüyorlar, biz burda 10-0 geriden başlıyoruz?" diyecek.
Hadi sen demezsen de ben demiş olayım :


Cevap Evet !
VALLAHİ DE BİLLAHİ DE EVET :

Lanetlenmiş insanlar dahi, kendi lanetlerinin içindeki toxic duygularla artık tamamen barışık ve özdeşleşmiş hale gelebildikleri için, bir nevi enel-yakin (alfa) mertebeye ulaşabiliyor olduklarından, zamanla tılsımlanabiliyorlar. Gerçekliği değiştirebiliyorlar ve akışı bozabiliyorlar yani. Böylece bu gücü gitgide daha perdesiz bir şekilde hissettikçe de, daha çok tatmin oluyorlar, tatmin oldukça da bir nevi şükür (barışık olma, doygunluğa erme) frekansına geçebiliyorlar. İşte bu frekansa ulaşınca artık fethettikleri alan da genişliyor. Yani şükretme işini; daha içten, gizlice ve keyif olarak yapabiliyorlar. Bu da onlara daha çok psikolojik üstünlük sağlıyor. Bunu bilinçli mi yapıyorlar ? Tabi ki Hayır. Ama pratikte bunu deneyimleyerek bilinç yükseltmesi yapıyorlar. Yüsek bilinç ise düşük bilinci büyü yapmadan da yenebiliyor.


Medem ki şükran duyma denen bu enerjide bir müjde var, çoğaltma var, barışık ve tatmin olma hali var, yüksek özgüven var, kendi kendine yetebilme hatta artabilme var, o halde bizim her hal ve şartta şükretmemiz de boşu boşuna bizden istenmiş o-la-maz. Lanetlenmiş insanlar dahi içten içe lanetleri ile gelen geçici faydaların coşkusunu ve iyi hissettirişlerini sonuna kadar kalben yaşayabiliyorlar ki kesintisi olmadan nimetlendirilmeleri de devam ediyor.
 
Son düzenleme:
Ben şans durumunun bize ait olmadığını ve insanın elinde olmadığını düşünüyorum. Yıllar sonra arkadaşlarıyla buluşup gezmek için dışarı çıkan kızın ayağının kırılması, orman yolunun ortasında zifiri karanlığın ortasında arabanın lastiğinin patlaması, 100 lerce kişilik kalabalık bir ortamda garsonun ayagının takılıp gelip o içecek dolu tepsiyi senin elbisene boca etmesi, parkta bankta otururken bir rüzgar çıkıp çatıdan kafana tuğla inmesi veya bir katliamın ortasında kalmış bir çocuksundur ve üstüne kılıçla koşan bir cani kolunu kesmiştir lakin ordan sağ çıkmışsındır ama kolun artık yoktur... şimdi o çocuk sağ çıktığı için Şanslı mı oluyor yoksa kolu artık olmadığı için Şanssız mı :unsure:
yada peygamberler... sizce Yaratıcı neden onları seçti ? dünyadayken cennetle müjdelenen seçilmiş ve şanslı insanlar ...
falan falan... yüzlerce binlerce sayabiliriz...
Şansın yada Şanssızlığın tamamen Kadersel olduğunu ve biz doğmadan belirlendiğini ve bizim elimizde olmadığını düşünüyorum...
 
Şans, genellikle kılık değiştirerek talihsizlik kıyefetine bürünüp, hayatımıza arka bahçeden giren bir itici güçtür.
 
Şans, genellikle kılık değiştirerek talihsizlik kıyefetine bürünüp, hayatımıza arka bahçeden giren bir itici güçtür.

Hep şanssız insanları konuştuk.
Halbuki şanslı insanların da henüz defterleri dürülmedi. Gölgeleri önlerine düşmedi. Retroları gelmedi. Ters açıda kalarak rüzgara karşı sınanmadılar.

Kimin ne kadar şanslı ya da şanssız olduğu, defterinin son sayfasına gelmeden belli olmaz. Yaşadığın olayların bir bütün olarak sana nasıl bir final hazırladığını görmeden kimse tam anlamı ile şanslı veya şanssız olduğuna emin olmamalıdır. Hz. Yusuf 40 yaşına kadar vay ben ne şanssızmışım, kader kurbanıymışım demiştir. Hep mi kötü gider bu iş demiştir.

Yani peygamber bile olsan hayat seni köle gibi, bir mal gibi görebiliyor. Onurunu, iffetini ve namusunu kırabiliyor, en yakınlarının eli ile ihanete uğratabiliyor, zindanlarda süründürebiliyor.



Sonuç yine aynı yere bağlanıyor : direnç göstermeyip şükran hislerine sahip çıkarsan bir noktada şansın da dönüyor.
 
sizce Yaratıcı neden onları seçti ?
İlahi senaryoda yazılmış rol oldukları için. Peygamberlik şansla değil, talip olmakla ilgili.

dünyadayken cennetle müjdelenen seçilmiş ve şanslı insanlar
Cennet kavramının bir yer değil de bir hal olduğu bilincine gelirseniz, müjde edilenin ; zaman - mekan ötesi birlik anlayışı ile sonsuz hakikat bahçesi vaat ettiğini ve bunun şansla bir ilgisi olmadığını görebilirsiniz.
 
Bir yere girersiniz alet bozulur. Siz çıkarsınız alet çalışır. Tekrar girersiniz yine o alet bozulur.
Acil pc işlerinizde elektrik gider. Başka ilde yine acil İşiniz olur yine elektrik gider. Aynı gün olur bu . Sonra niyet ettiğiniz her şey o an olmaz anlarımız olur.
Bir sırayla alınacak bir ehliyet sistemdeki nadir bir hatanın sizi bulması nedeniyle bir ayda halledilir. Ceza kadar para ödemek zorunda kalırsınız bu süreçte.
Balkona çıkarsınız o an lağım patlar. Salla dersiniz arkadaki sokakta bir nefes alayım. Yanından ilaçlama aracı geçer.
Vakti zamanında size araç öğretmeyi defalarca teklif eden arkadaşınıza tamam kanka arabayı öğret bana dersin. Arabayı o gün satmıştır aslında.
Size hediye alınan küpe takmak nasip olmadan kaybolur.Çünkü hayattaki en sevdiğiniz şey basit bir küpedir.
Acil nakit çekmek istersin. Bölgedeki bankanın 3 aynı atmsi sıra sana gelince hata verir.
Oh be artık kendim yaşayacağım dersin. Biri hastanelik olur ve refakatçi olursun bir ay.
Tatile gitmezsin çünkü yine fenalaşacağını bilirsin birinin ve tam da diğerleri tatile gittiğinde fenalaşır ya da sakatlanır.
Öyle böyle değildir gerçek şanssızlık. Yüzlerce kitap okudum. Yıllarca araştırma yaptım. Ben bulamadım. Sadece 18 yaşlarımda bir sabah uyandım ve bütün yatak kanatlı karıncayla doluydu yüzlerce. Ondan sonra benim hayatım kaydı. Bir daha da kanatlı karınca görmedim. Hayatım da düzelmedi ama olsun.
Araştırdıklarımdan bu şanssızlık meselesine neler diyorlar bir bakalım:
Elektromanyetik dalga bozunumu diyen var,
lanet diyen var,
bakış açısı diyen var,
bilinçaltı diyen var,
atasal aktarım diyen var,
çevresel enerji sömürüsü diyen var,
nazar/ enerji vampiri diyen var,
yanlış zihin kodlaması diyen var,
zihnin kendini sabote etmesi diyen var,
büyü diyen var,
öğrenilmiş çaresizlik diyen var,
titreşim düşüklüğü diyen var,
evrenin yanlış yolda olduğu gösterme biçimi olduğunu diyen var,
aksilikler kümelenmesi diyen var,
rutine bağlı kalan sığ perspektif
insan sorunu diyen var,
ilahi sınav/kader diyen var,
simülasyondaki zor promta sahip insan rolleri diyen var,
istenilmeyen çocuk sendromu diyen var,
Tssb beyin /tetikte beyin diyen var,
beynin zamanlama ve öngörü alanlarındaki sistemsel sıkıntılar diyen var,
farkında olmadan bilinçaltının esas tepkileri dışa yansıtması diyen var,
negatif yüklerle bağlanmış niyet engellenmesi diyen var,
Bilişsel terapiye uygun mantık çarpıklığı olan zihin diyen var.
Baskılanmış kimliğin ve isteklerin niyetlerden aldığı öc diyen var.
Mekan enerji uyumsuzluğu diyen var.
Hayat alanı her an alanda daraltılmış yıkıcı çevreye maruz kalma aksilikler diyen var. Var da var. Sonuç. Bir sürü psikiyatrik ilaç. Yıllarca yapılan meditasyon. Okunan bir sürü kitap. Olanlara duyarsızlaşma. Bu süreçte herkes bir şekilde kazanmış siz elinizdeki ağır yaralayıcı neeeeedenn sorusuna net bir cevap bulamamışsınızdır. Yukarıdaki bir sürü nedenden kendinize uygun bir neden bulsanız bile her onardığınız nedendenbağımsız olduğunu sırıtarak nal gibi de ispatlar size puşt. Bilmiyorum. Bunu değiştirecek bir güç var mı bilmiyorum. Belki ortada konuşulacak bir neden de yoktur belki. Belki de bu değiştirilecek bir şey değildir. Sadece farkında olabileceğimiz bir hata, random bir şekilde üzerimize atılmış bir algoritmanın kontrol edemeyeceğimiz bir sonucudur. Gerçek nedeni bulabilene ruhumu satardım. Öyle de bir çile işte.
 
Araştırdıklarımdan bu şanssızlık meselesine neler diyorlar bir bakalım:
Elektromanyetik dalga bozunumu diyen var,
lanet diyen var,
bakış açısı diyen var,
bilinçaltı diyen var,
atasal aktarım diyen var,
çevresel enerji sömürüsü diyen var,
nazar/ enerji vampiri diyen var,
yanlış zihin kodlaması diyen var,
zihnin kendini sabote etmesi diyen var,
büyü diyen var,
öğrenilmiş çaresizlik diyen var,
titreşim düşüklüğü diyen var,
evrenin yanlış yolda olduğu gösterme biçimi olduğunu diyen var,
aksilikler kümelenmesi diyen var,
rutine bağlı kalan sığ perspektif
insan sorunu diyen var,
ilahi sınav/kader diyen var,
simülasyondaki zor promta sahip insan rolleri diyen var,
istenilmeyen çocuk sendromu diyen var,
Tssb beyin /tetikte beyin diyen var,
beynin zamanlama ve öngörü alanlarındaki sistemsel sıkıntılar diyen var,
farkında olmadan bilinçaltının esas tepkileri dışa yansıtması diyen var,
negatif yüklerle bağlanmış niyet engellenmesi diyen var,
Bilişsel terapiye uygun mantık çarpıklığı olan zihin diyen var.
Baskılanmış kimliğin ve isteklerin niyetlerden aldığı öc diyen var.
Mekan enerji uyumsuzluğu diyen var.
Hayat alanı her an alanda daraltılmış yıkıcı çevreye maruz kalma aksilikler diyen var. Var da var. Sonuç. Bir sürü psikiyatrik ilaç.


Bu yazdıklarının hepsi temelde aynı şeyi anlatıyorlar.
Çünkü biri diğerinin ya başlangıcı ya sonu, ya sebebi ya sonucu, ya ispatı, ya tetikleyicisi, ya anahtarı, ya katalizarü, ya da işte eş anlamlısı...

***

Şifa akımları bana kalırsa tamamen bir ahir zaman alameti oldular.
Farklı farklı disiplinler, kendi ekollerinin reklamını yapıp, diğer ekollerle rekabet ederlerlen, temelde aynı evrenin değişmeyen dinamiklerini tarif etmeye çalışıyorlar. Hepsi haklı argümanlarla öne dikkat çekmeyi başarıyor, ama hiçbiri tam doyurucu da olamıyorlar.

İlim tek bir nokta idi, cahiller onu çoğalttı der Hz. Ali. Yani bir şey, ilim dahi olsa karmaşa haline geldiği anda tevhide, yani tekilliğe (bütüncüllüğe) ulaşamazsan malesef uyumsuz bir parça olarak kala kalıyorsun. Bütünü, anlamlandırarak kuşatman gerekirken, bütünün anlamsız kalan parçaları tarafından yutuluyorsun işte.
 
Olanlara duyarsızlaşma.
Bu yazdıklarınıza katılmamak mümkün değil..Hepimizn de başımıza geliyor...Acelemiz varken kasadayken ,tam da sıra bize gelmişken kasa bozulur ,gideceğimiz yere zamanında gidemeyiz...Ya da planlarınıza taş koyacak bunun gibi bir sürü olay yaşanabilir....Hepsi küçük gibi görünür ama sinir bozucudur...Ama bunun yanında bazen de yolda yürürken küçük bir mebla olsa da yolda para bulduğumuz olmaz mı?Ya da hiç beklemediğimiz anda gelen bir dost araması dünyalara bedel değil mi?Küçük engeller gibi küçük mutlulukları görüp bunları da hatırlayalım....

Çok sevdiğim bir komedyen demişti ki;''Gittiğimiz her yerde bize öncelik tanınmaya çalışılması bizim işimize gelmez aslında....ünkü günlük hayatta herkes gibi sıra bekleyip günlük telaşelere kapılma durumunu ortadan kaldırıyor ve aslında hayat bunlardan oluşuyor....Çünkü bir sürü hikayemiz oluyor bizim de .....Günlük hayatın sıradanlığından kaydığımızda ''mizah,komedi''yapacak malzememiz olmuyor o zaman''...Demek istediğim bizim bu yaşadıklarımızdan beslenip bunu senaryoya döküp bir film senaryosu yazanlar da var ya da stand-up ve sit com modeline çeviren de var...Kitap yazıp edebiyat,felsefe,psikoloi alanında bize ışık tutanlar da var....Acıyı,üzüntüyü ya da stresli durumları işleyebilmek o yüzden önemli...

Bu sizin saydıklarınız bizim de başımıza gelmese buarada bunları konuşuyor olmazdık....En şanslı insanların da başın küçük talihsizlikler geliyordur ama bizim gördüğümüz onların başına gelen küçük mutlulukları''talih kuşu''gibi görmemiz...Ya da bize gösterilen sadece olumlu tarafları...Belki onlar diğer aksiliklere takılmayıp sadece başlarına gelen iyi olaylardan bahsediyorlardır...Biz de şanslı insanların perde arkasını yani %100'ünü bilmiyoruz..Çünkü bazı insanlar nasıl ki hayatını dramatize etmeye bayılır ,bazı insanlar da başlarına gelen iyilikleri ballandıra ballandıra,abartarak anlatırlar...Hani insanın ''Atma Ziya''diyesi gelir...Bu insanlara nazar da değmez çünkü ''ortada olmayan bir güzelliğe''nazar değmez...Ama ne olur biliyor musunuz?Bu kadar olumlu olmaya çalıştıkları iççin belki bir yerde gerçekten de kendi söylediklerine kendileri de inanıp ona göre şekil alırlar...Yani bunlar benim gözlemlerim tabii ki...

Sürekli çok sevildiklerinden bahseden insanların ,hatta taliplerini de çok çok öven insanların sonradan öyle ilişkileri de oluyor....Ama sevilmediğini hissedip bunu da her yerde anlatanlara baktığımızda ilişkiler zaten bozuk olduğu için ileride de sanki iyi ilişkiler kurmayı beceremiyorlar...Ama ilk söylediklerim sevilmeseler bile öyle zannedip şanslarını iyi yönde etkiliyorlar sanki...
 
İlahi senaryoda yazılmış rol oldukları için. Peygamberlik şansla değil, talip olmakla ilgili.


Cennet kavramının bir yer değil de bir hal olduğu bilincine gelirseniz, müjde edilenin ; zaman - mekan ötesi birlik anlayışı ile sonsuz hakikat bahçesi vaat ettiğini ve bunun şansla bir ilgisi olmadığını görebilirsiniz.
peygamberler doğmadan dünyaya gelmeden, peygamber olarak seçilmişlerse ve bu vazife onlara, onlar talip olmadan verilmişse
bu göreve talip olduklarını nasıl açıklıyorsunuz ? Cennet kavramıyla, önceden belirlenmiş bir duruma (peygamberlik) pek alaka kuramadım :unsure:
 
Bir yere girersiniz alet bozulur. Siz çıkarsınız alet çalışır. Tekrar girersiniz yine o alet bozulur.
Acil pc işlerinizde elektrik gider. Başka ilde yine acil İşiniz olur yine elektrik gider. Aynı gün olur bu . Sonra niyet ettiğiniz her şey o an olmaz anlarımız olur.
Bir sırayla alınacak bir ehliyet sistemdeki nadir bir hatanın sizi bulması nedeniyle bir ayda halledilir. Ceza kadar para ödemek zorunda kalırsınız bu süreçte.
Balkona çıkarsınız o an lağım patlar. Salla dersiniz arkadaki sokakta bir nefes alayım. Yanından ilaçlama aracı geçer.
Vakti zamanında size araç öğretmeyi defalarca teklif eden arkadaşınıza tamam kanka arabayı öğret bana dersin. Arabayı o gün satmıştır aslında.
Size hediye alınan küpe takmak nasip olmadan kaybolur.Çünkü hayattaki en sevdiğiniz şey basit bir küpedir.
Acil nakit çekmek istersin. Bölgedeki bankanın 3 aynı atmsi sıra sana gelince hata verir.
Oh be artık kendim yaşayacağım dersin. Biri hastanelik olur ve refakatçi olursun bir ay.
Tatile gitmezsin çünkü yine fenalaşacağını bilirsin birinin ve tam da diğerleri tatile gittiğinde fenalaşır ya da sakatlanır.
Öyle böyle değildir gerçek şanssızlık. Yüzlerce kitap okudum. Yıllarca araştırma yaptım. Ben bulamadım. Sadece 18 yaşlarımda bir sabah uyandım ve bütün yatak kanatlı karıncayla doluydu yüzlerce. Ondan sonra benim hayatım kaydı. Bir daha da kanatlı karınca görmedim. Hayatım da düzelmedi ama olsun.
Araştırdıklarımdan bu şanssızlık meselesine neler diyorlar bir bakalım:
Elektromanyetik dalga bozunumu diyen var,
lanet diyen var,
bakış açısı diyen var,
bilinçaltı diyen var,
atasal aktarım diyen var,
çevresel enerji sömürüsü diyen var,
nazar/ enerji vampiri diyen var,
yanlış zihin kodlaması diyen var,
zihnin kendini sabote etmesi diyen var,
büyü diyen var,
öğrenilmiş çaresizlik diyen var,
titreşim düşüklüğü diyen var,
evrenin yanlış yolda olduğu gösterme biçimi olduğunu diyen var,
aksilikler kümelenmesi diyen var,
rutine bağlı kalan sığ perspektif
insan sorunu diyen var,
ilahi sınav/kader diyen var,
simülasyondaki zor promta sahip insan rolleri diyen var,
istenilmeyen çocuk sendromu diyen var,
Tssb beyin /tetikte beyin diyen var,
beynin zamanlama ve öngörü alanlarındaki sistemsel sıkıntılar diyen var,
farkında olmadan bilinçaltının esas tepkileri dışa yansıtması diyen var,
negatif yüklerle bağlanmış niyet engellenmesi diyen var,
Bilişsel terapiye uygun mantık çarpıklığı olan zihin diyen var.
Baskılanmış kimliğin ve isteklerin niyetlerden aldığı öc diyen var.
Mekan enerji uyumsuzluğu diyen var.
Hayat alanı her an alanda daraltılmış yıkıcı çevreye maruz kalma aksilikler diyen var. Var da var. Sonuç. Bir sürü psikiyatrik ilaç. Yıllarca yapılan meditasyon. Okunan bir sürü kitap. Olanlara duyarsızlaşma. Bu süreçte herkes bir şekilde kazanmış siz elinizdeki ağır yaralayıcı neeeeedenn sorusuna net bir cevap bulamamışsınızdır. Yukarıdaki bir sürü nedenden kendinize uygun bir neden bulsanız bile her onardığınız nedendenbağımsız olduğunu sırıtarak nal gibi de ispatlar size puşt. Bilmiyorum. Bunu değiştirecek bir güç var mı bilmiyorum. Belki ortada konuşulacak bir neden de yoktur belki. Belki de bu değiştirilecek bir şey değildir. Sadece farkında olabileceğimiz bir hata, random bir şekilde üzerimize atılmış bir algoritmanın kontrol edemeyeceğimiz bir sonucudur. Gerçek nedeni bulabilene ruhumu satardım. Öyle de bir çile işte.
evet bu güzeldi (y)
 
peygamberler doğmadan dünyaya gelmeden, peygamber olarak seçilmişlerse ve bu vazife onlara, onlar talip olmadan verilmişse
bu göreve talip olduklarını nasıl açıklıyorsunuz ?
Arabi'nin anlatımıyla : Bunu bir daire gibi düşünmeniz lazım. Allah, ruhları yaratmadan önce onların potansiyelini bilmektedir. Peygamberlerin Kalu Bela'da evet demesi, onların bu potansiyeli fiile çıkarmasıdır. Der.

Hatta konuyla ilgili tasavvufta güzel bir örnek var : '' Güneşin yarın doğacağını biliyoruz. Bizim bilmemiz güneşi doğmaya zorlamaz.'' Allah'ın, peygamberlerin bu ağır yükü kabul edeceklerini bilmesi de onların seçimini ortadan kaldırmaz.
 
peygamberler doğmadan dünyaya gelmeden, peygamber olarak seçilmişlerse ve bu vazife onlara, onlar talip olmadan verilmişse
bu göreve talip olduklarını nasıl açıklıyorsunuz ?

"Onlar talip olmadan" demek biraz sınırlı yaklaşım olur. Dünyaya da talip olmadan geldik. Bir baktık buradayız. Yokken var edilmeye hele hiç talip olacak bir halde bile değildik. Kendimizi hazır şartlar üzerinde bulduk resmen ve bunun devamında da yatkınlıklarımızın gelişimi doğrultusunda birşeylere kendimizi vermeye başladık.


@Elnora_alila dediği gibi Kalubela'da herşeyi kendimiz seçtik. Ama olaya o derinlikten bakmıyorum çünkü bu sadece kişinin kendi keşfine özel bir durum. (İşin aslı Kalubela nedir ? 3B tabanlı Martix'i ve bu Matrix'e perdeli olarak katman katman yansıtılmış olan 4B, 5B, 6B+ boyutlarını ancak keşve dayalı olarak deneyimlemek için bir kontrat imzaladık. İmzayı atar atmaz da protokoller devreye girdi ve kozmik hafızamız Matrixten çıkana kadar donduruldu. Ölmedikçe matrixten çıkamıyoruz, matrixten çıkmadıkça da dünyaya gönderilişimizden de önceki doğal hayatımıza yeniden kavuşamıyoruz. Şu an oyun alanı ile sınırlandırılmış alt gerçekliğe göre şekil alarak gelişmeye devam eden bir sanal hafızadayız. ESAS Üst hafızamız standby'da bekliyor. Onu üzerimize bir anda bir kıyafet gibi giyeceğiz.)

Cennet kavramıyla, önceden belirlenmiş bir duruma (peygamberlik) pek alaka kuramadım :unsure:

Cennetle müjdelenmiş Peygamber klişesini bir metaforla anlamak gerek.


Çok güçlü ve bilge bir kralın oğlu olmaktan farksız. Çocuğunsa vay haline. Bir gün kral olacağını bilir mi ? bilir. Ama bu konforu yaşamasına bir an olsun izin verilmez eğer ehil değilse. Yani sarayda konfor alanı içinde bir eli yağda bir eli balda bir hayat yaşayacağını zannettiği anda tüm dünyası da başına yıkılır. Babası bilge Kral onu bir gün olsun rahata bırakmayacaktır. Gaflete düşmesine bir an bile müsade etmeyecektir. Çocuk, eğlence ve otoriteye ayrı ayrı layık olabilecek bir disiplin geliştirene kadar baskı ve sınanma, talim ve zorluklarla yüzleşmek zorunda bırakılır. Yani arkasında bir Kral desteği olsa bile, bir an olsun gevşemesine müsade edilmez. Kralın seni dışarı karşı koruyor ve destekliyor olması, seni içten içe zorlamayacağı anlamına gelmez. Çocuk, dönem dönem kral babasını yanlış ta anlayabileceği gibi, tamamen onun desteğinden mahrum bırakılarak düşmanlarının ortasında bile sınanabilir. (bakınız Duhan Suresi)

Yani cennetle müjdelenmiş peygamber klişesini biraz dürüst ve adaletli şekilde düşünmek gerekir. En çok acıyı çekebilene veriliyor cennet. kayırma durumu asla olmadığı gibi, tersine kayırılıyorsun herkesten daha korkunç yoğunluklarda sınanıyorsun.
 
Benim ilgimi çeken şans hikayeleri daha çok ''Şeytanın bacağını kırmak''ile ilgili sanırım....
@cathrine Bu insanın elindemi bilemiyorum sürekli manifest yapmak ve gerçekten böyle içten candan istemek bunu yapabiliyorsak yolun bi kısmını aşmış oluyoruz.Ben mesela bundan yaklaşak 8-10 sene önce elimi neye atıyorsam,kimle tanışıyorsam hep yararıma oldu.Hep bi bereket hem maddi hem manevi.Sonra dedim ki kendi kendime ne ballısın falan gerçekten bazı noktada öyle bişey oluyordu ki çok zor olacak halledilecek durumlar ip söküğü gibi taranıp geliyordu.Ve ben bunun bi müddet farkına varmadım.Ta ki çevremdeki insanların boğuştuklarını görene kadar.Onları gördükten sonra evet ben neye elimi atsam kimle muhattap olsam hep bir + getirmiş.Sonra döndüm bi baktım kendime bu kadar şans,kısmet,nasiplik bi yrlerden geliyor olmalıydı.Evet rahmetli Annanem o zamanlar sağ ve gönlünü kırmazdım yanında yaşamazdım ama hep göz kulak olurdum işlerini hallederdim nasıl bi dua ettiyse artık benim kısmet tavan yaptı.Ve Dua beklentisiz,karşılıksız ve daimi olarak kendi okudugum dualar sevabına diye amelime okuduklarım aslında bu Dünya'daki düzenimi de oluşturuyorlarmış.Hergün sekmeden Yasin ve Tebareke Surelerini yıllarca okudugumu biliyorum buda kısmeti,bereketi arttırmış.Sonra tabi hep böyle devam etmiyor.Hayatın getirdiği döngü meşguliyet, girdiğin çevre,Yaradanla aranda illaki mesafe oluşturdu.İlk başlarda o günlük rutinden çıkar oldum akşamları sürekli dışarda sabah iş koşturmacası vs derken o alışkanlık bende önceleri azaldı sonraları tamamen bitti.☹️ Memnunmuyum değilim.Tamamen islama yönelmek istediğim halde şu anda kendimi veremiyorum versem eminim ben bir adım atsam Yaradan binbir kapısını açacak.Tabi o zamanki kısmet,bereket,şansım da şu anda yok mesela. Birşeyleri daimi ve beklentisiz,karşılıksız kul olarak yaptığımızıda o bereketin içinde buluyoruz kendimizi.Bence ..
 
Geri
Üst