Oddie
Kayıtlı Üye
Ölümden sonra hayat var mı? 18 milyon Amerikalı yaşam ile ölüm arasındaki ince sınırdan geçip geri döndüğünü ve bir başka hayatın olduğunu iddia ediyor.
Gelişen tıp teknolojisi sayesinde artık daha fazla insan ölümün eşiğinden tekrar yaşama dönebiliyor. Böylece ölüm ile yaşam arasındaki bu ince sınırdan geçip geri gelenlerin anlattıkları hikayeler gittikçe çoğalıyor. Amerika'da yapılan son araştırmalar da ülke nüfusunun yüzde 18'inin ölümün eşiğinden döndüklerini iddia ettiğini ortaya çıkardı. Araştırmalar yaklaşık 15 milyon Amerikalı'nın bu tür bir deneyim yaşadığını öne sürüyor. Amerika'da yayınlanan "US News and World Report" dergisi de son sayısında ölümden sonraki hayatı bilimsel ve ciddi bir şekilde araştıran psikiyatrist nörolog ve psikologların incelemelerine geniş bir şekilde yer verdi.
Yapılan araştırmalara göre, ölümden dönen pekçok insanın anlattığı hikayelerindeki ortak noktalar arasında ışık tünelleri, cennet bahçeleri ve b beyaz melekler yer alıyor. Bunun yanında ölümden dönen alkoliklerin tekrar içmedikleri, suçluların başkalarının yardımına koştuğu, Tanrı'ya inanmayanların bu fikirlerini değiştirdikleri belirtilirken dinine bağlı insanlar da ölümü sanki bir kilise cami ya da bir tapınağa giriş olarak nitelendirdikleri kaydediliyor.
Amerika'da geniş çapta devam eden ölüm sonrası hayata dair araştırmalardan biri de Virginia Üniversitesi'nde yapılıyor. Meslek hayatının büyük bir bölümünü bu alandaki araştırmalarla geçiren Psikiyatrist Bruce Greyson ölümle yaşam arasındaki ince çizgiden dönen insanların, ruhani hayatın büyüsüne kapıldıklarını ve mal, mülk, güç, prestij gibi dünyevi işlerle ilgilenmediklerini ifade ediyor.
"Yaşam Sonrası Araştırmaları Derneği" başkanı Doktor Nancy Evans Bush ise bu deneyimin ilahi olduğunu belirterek "Ölümle yaşam arasında küçük bir yolculuk yaptıktan sonra tekrar hayata dönenlerin artık Tanrı'nın varolduğunu düşünmediklerini, artık O'nun varlığını bildiklerini kaydediyor.
Araştırmacılar, ölümden dönenlerin anlattıkları hikayelerin yeni olmadığını, Atinalı ünlü düşünür Eflatun'un "Devlet" adlı eserinde ve Ortaçağ'daki keşişlerin yazılarında bu tür hikayelerin yeraldığını belirtiyorlar.
Kültürle bağlantılı
Bu arada ölümden dönenlerin anlattıkları hikayelerin geldikleri kültürle ve bir bağlantısı olduğu da doğrulandı. Örneğin Endonezya yakınlarındaki takımadalardan biri olan Mikronezya'da bu deneyimi yaşayanlar, ölüm yolculuğunu gökdelenler ve otomobillerle dolu bir Amerikan şehri gibi anlatırken, Hindistan'da ise ölüm sonrası hayat, din adamlarının hatası nedeniyle dünyaya geri gönderilecek insanların kargaşa yaşadığı tam bir bürokrasi olarak görülüyor. Doktor Greyson, ölümden dönen insanların anlattıklarında kültürel etkinin çok fazla olduğunu, insanların gördüklerinin aslında onlara çok fazla sürpriz gelmediğini belirtiyor.
Uzun yıllar boyunca halüsünasyon olarak nitelendirilen ölüm sonrasındaki hayatı anlatan hikayelere 1975 yılında Raymond Moody'nin "Life After Life" (Ölümden Sonra Hayat) adlı kitabından sonra bilim dünyasının bakış açısı yumuşadı. 150 kişiyle yüzyüze görüşmeler yapan Moody, ölüm anını yaşayıp hayata dönenlerin bu deneyimden sonra daha fedakar, daha az materyalist ve daha sevgi dolu olduklarını ortaya çıkardı.
Ontario'daki Laurentian Üniversitesi nörologlarından Michael Persinger, yaptığı araştırmalarda ölümle yaşam arasındaki deneyimlerin birkaç çeşidi olduğunu buldu. Persinger, beynin anlayış kabiliyetini yöneten sağ tarafını hafif elektrik akımıyla uyardıktan sonra insanların ölümden sonraki hayatın başlangıcının bir tünelden geçerek ya da parlak bir ışığa doğru yürüyerek başladığını ortaya çıkardı. Persinger "Burada büyülü hiçbir şey yok" diyor.
Sinir Sistemleri Laboratuvarı başkanı Daniel Alkon ise beyne kan gitmemesi durumunda da vücudun ölümü yaşadığını bu süre içinde de insanların ölüm sonrasına ait bir takım deneyimler yaşadığını savunuyor.
Aynı alanda araştırma yürüten psikologların bir kısmı ise bu deneyimleri halüsünasyon olarak değerlendirmeyi bırakıp, insan aklının yarattığı bir takım kavrayışlar şeklinde değerlendirmeye başladılar. Shervin Nuland adlı psikolog, "How We Die" (Nasıl Ölürüz) adlı kitabında ölümle yaşam arasındaki deneyimin beynin fiziksel stres ve acıyı hafifletmek için salgıladığı kuvvetli endorfinin etkisiyle yaşandığını anlattı. Öte yandan beyindeki her kimyasal değişimin, ölümle yaşam arasında yaşanan bir deneyime sebep olmasının beklenmemesi gerektiğini söyleyen Dr. Greyson, laboratuvarlarda bu deneyimlerin yalnızca beyindeki kimyasal değişmelerle yaşandığını kanıtlamaya çalışanların sorunun sadece küçük bir bölümünü çözebileceğini belirtiyor. Greyson bazı meslektaşlarının konuya çok önyargılı yaklaştıklarını ve bilimsel bulmadıklarından şikayet ediyor. Greyson, bulguularındaki en önemli noktayı, anlık ölüm deneyimini yaşayanların hayata döndükten sonra daha sevgi dolu ve yardımsever olmaları şeklinde ifade ediyor. Bu arada Yale Üniversitesi'nde pediatrist olan Diana Komp'un konuya yaklaşımı ise daha farklı. Komp, 8 yaşında lösemili bir hastasının okul otobüsünü Hz.İsa'nın kullandığını düşündüğünü, başka bir hastasının da etrafında melekler korosunun şarkı söyleyerek dolaştığını anlattıklarını söyledi. Komp "Ben ateisttim ama gördüklerim bunların ilahi olduğuna beni ikna etti ve artık Tanrı'ya inanıyorum" diyor.
ALINTIDIR
Gelişen tıp teknolojisi sayesinde artık daha fazla insan ölümün eşiğinden tekrar yaşama dönebiliyor. Böylece ölüm ile yaşam arasındaki bu ince sınırdan geçip geri gelenlerin anlattıkları hikayeler gittikçe çoğalıyor. Amerika'da yapılan son araştırmalar da ülke nüfusunun yüzde 18'inin ölümün eşiğinden döndüklerini iddia ettiğini ortaya çıkardı. Araştırmalar yaklaşık 15 milyon Amerikalı'nın bu tür bir deneyim yaşadığını öne sürüyor. Amerika'da yayınlanan "US News and World Report" dergisi de son sayısında ölümden sonraki hayatı bilimsel ve ciddi bir şekilde araştıran psikiyatrist nörolog ve psikologların incelemelerine geniş bir şekilde yer verdi.
Yapılan araştırmalara göre, ölümden dönen pekçok insanın anlattığı hikayelerindeki ortak noktalar arasında ışık tünelleri, cennet bahçeleri ve b beyaz melekler yer alıyor. Bunun yanında ölümden dönen alkoliklerin tekrar içmedikleri, suçluların başkalarının yardımına koştuğu, Tanrı'ya inanmayanların bu fikirlerini değiştirdikleri belirtilirken dinine bağlı insanlar da ölümü sanki bir kilise cami ya da bir tapınağa giriş olarak nitelendirdikleri kaydediliyor.
Amerika'da geniş çapta devam eden ölüm sonrası hayata dair araştırmalardan biri de Virginia Üniversitesi'nde yapılıyor. Meslek hayatının büyük bir bölümünü bu alandaki araştırmalarla geçiren Psikiyatrist Bruce Greyson ölümle yaşam arasındaki ince çizgiden dönen insanların, ruhani hayatın büyüsüne kapıldıklarını ve mal, mülk, güç, prestij gibi dünyevi işlerle ilgilenmediklerini ifade ediyor.
"Yaşam Sonrası Araştırmaları Derneği" başkanı Doktor Nancy Evans Bush ise bu deneyimin ilahi olduğunu belirterek "Ölümle yaşam arasında küçük bir yolculuk yaptıktan sonra tekrar hayata dönenlerin artık Tanrı'nın varolduğunu düşünmediklerini, artık O'nun varlığını bildiklerini kaydediyor.
Araştırmacılar, ölümden dönenlerin anlattıkları hikayelerin yeni olmadığını, Atinalı ünlü düşünür Eflatun'un "Devlet" adlı eserinde ve Ortaçağ'daki keşişlerin yazılarında bu tür hikayelerin yeraldığını belirtiyorlar.
Kültürle bağlantılı
Bu arada ölümden dönenlerin anlattıkları hikayelerin geldikleri kültürle ve bir bağlantısı olduğu da doğrulandı. Örneğin Endonezya yakınlarındaki takımadalardan biri olan Mikronezya'da bu deneyimi yaşayanlar, ölüm yolculuğunu gökdelenler ve otomobillerle dolu bir Amerikan şehri gibi anlatırken, Hindistan'da ise ölüm sonrası hayat, din adamlarının hatası nedeniyle dünyaya geri gönderilecek insanların kargaşa yaşadığı tam bir bürokrasi olarak görülüyor. Doktor Greyson, ölümden dönen insanların anlattıklarında kültürel etkinin çok fazla olduğunu, insanların gördüklerinin aslında onlara çok fazla sürpriz gelmediğini belirtiyor.
Uzun yıllar boyunca halüsünasyon olarak nitelendirilen ölüm sonrasındaki hayatı anlatan hikayelere 1975 yılında Raymond Moody'nin "Life After Life" (Ölümden Sonra Hayat) adlı kitabından sonra bilim dünyasının bakış açısı yumuşadı. 150 kişiyle yüzyüze görüşmeler yapan Moody, ölüm anını yaşayıp hayata dönenlerin bu deneyimden sonra daha fedakar, daha az materyalist ve daha sevgi dolu olduklarını ortaya çıkardı.
Ontario'daki Laurentian Üniversitesi nörologlarından Michael Persinger, yaptığı araştırmalarda ölümle yaşam arasındaki deneyimlerin birkaç çeşidi olduğunu buldu. Persinger, beynin anlayış kabiliyetini yöneten sağ tarafını hafif elektrik akımıyla uyardıktan sonra insanların ölümden sonraki hayatın başlangıcının bir tünelden geçerek ya da parlak bir ışığa doğru yürüyerek başladığını ortaya çıkardı. Persinger "Burada büyülü hiçbir şey yok" diyor.
Sinir Sistemleri Laboratuvarı başkanı Daniel Alkon ise beyne kan gitmemesi durumunda da vücudun ölümü yaşadığını bu süre içinde de insanların ölüm sonrasına ait bir takım deneyimler yaşadığını savunuyor.
Aynı alanda araştırma yürüten psikologların bir kısmı ise bu deneyimleri halüsünasyon olarak değerlendirmeyi bırakıp, insan aklının yarattığı bir takım kavrayışlar şeklinde değerlendirmeye başladılar. Shervin Nuland adlı psikolog, "How We Die" (Nasıl Ölürüz) adlı kitabında ölümle yaşam arasındaki deneyimin beynin fiziksel stres ve acıyı hafifletmek için salgıladığı kuvvetli endorfinin etkisiyle yaşandığını anlattı. Öte yandan beyindeki her kimyasal değişimin, ölümle yaşam arasında yaşanan bir deneyime sebep olmasının beklenmemesi gerektiğini söyleyen Dr. Greyson, laboratuvarlarda bu deneyimlerin yalnızca beyindeki kimyasal değişmelerle yaşandığını kanıtlamaya çalışanların sorunun sadece küçük bir bölümünü çözebileceğini belirtiyor. Greyson bazı meslektaşlarının konuya çok önyargılı yaklaştıklarını ve bilimsel bulmadıklarından şikayet ediyor. Greyson, bulguularındaki en önemli noktayı, anlık ölüm deneyimini yaşayanların hayata döndükten sonra daha sevgi dolu ve yardımsever olmaları şeklinde ifade ediyor. Bu arada Yale Üniversitesi'nde pediatrist olan Diana Komp'un konuya yaklaşımı ise daha farklı. Komp, 8 yaşında lösemili bir hastasının okul otobüsünü Hz.İsa'nın kullandığını düşündüğünü, başka bir hastasının da etrafında melekler korosunun şarkı söyleyerek dolaştığını anlattıklarını söyledi. Komp "Ben ateisttim ama gördüklerim bunların ilahi olduğuna beni ikna etti ve artık Tanrı'ya inanıyorum" diyor.
ALINTIDIR