"Gizlimabet Parapsikoloji Platformu"

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Ödüllü Bir Soru (yule)

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan yule
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Aslında bu konu biraz karmaşık...zaman zaman kafa yormadım değil...zaman kavramı detatlarını bizim oluşturduğumuz ve içindenoğulduğumuz bir girdap gibi...yaşanan ve yaşanmayan zaman aynı...dünyanın her yerinde her an her zaman yaşanıyor aslında...bir tarafta günü bitirenler bir tarafta güne yeni başlayanlar...bu durumda zaman dediğimiz olgu kendi algısından çıkıyor....islami açıdan da zaman kavramı çok net olmasa da bizim algımızın dışına çıkıyor...daha dünya hayatı devam ediyorken kıyamet kopmamışken,islam alimleri ve sahabe menkıbelerinde anlatılan filan kişi şunu yaptı cennete gitti,filan a cehennemlik oldu gibi ibareler de zaman kavramını yok sayıyor...çünkü kıyamet kopmadan mizan kurulmayacaksa hesap günü gelmediyse bu ifadelerin menkıbelerin anlamı nedir? O zaman islami boyutta işleyen farklı bir zaman olgusu var....bir günün bin güne denk sayılması da ahirette farklı bir zaman kavramıolduğumu ya da dünyadaki zaman kavramının sonsuz alemle örtüşmediğini gösteriyor...sanki olmayan bir kavramın etrafında dönüp duruyoruz gibi..belki zaman yok yaşananlar ve yaşadıklarımız var sadece...güneş ve ay hep varsa ve gece ve gündüz de öyle...zaman nerde? Zaman iki dünya arasında yaşananlar belkide...sevgilerimle....
 
Ezoterizm aslında ne bir dindir ne de bir dinin konusu olabilir.Dinden bağımsız felsefi bir kavramdır.Din bu kavrama kaynaklık etmez.İstisnai bir durum olarak islam,ezoterizmde yer bulmuştur.Çünkü islamda Ayet ve Hadislerin görünen anlamları dışında derin anlamları sırları olduğuna inanılır.Allah ile özel bağ kurmuş insanların
-ki bu insanlara Batıni denir - bu anlamları ayete,hadise göre yorumladıkları ve ondan bir sonuç çıkardıklarına inanılır.Mevlana buna en güzel örnektir.İslam ezotermizmi bir yönüyle insan hayatına hiçbir ideolojinin yapamayacağı olumlu katkıyı yapabilirken diğer yönden ise çok tehlikeli tahriplere de yol açabilmektedir. O nedenle bu ilimlerin,bilgilerin derin anlayış sahipleri tarafından itinayla kullanılması gerekir.İslam dışında din ezotermizmini çıkarları doğrultusunda kullananlar, Müslümanlar hariç bütün dünyada siyaset, ticaret ve askeri dünyada en etkili arka plan rolü oynamaya devam etmektedir.Kuru ve sığ dindarlık konuyu anlamakta ve özümsemekte yetersiz kalır.Kuran Yansımadır. Yansıma ise hakikat ancak yansıtılır. Sembol bu demektir. Bu durumda sembolleri çözmek çok önemlidir. Ayet de bu demektir.Sembolleri çözmek gerekir ki hakikat anlaşılsın.Bugün Türkiyedeki müslümanların en büyük sorunlarından biri islami anlamda derin düşünce yapısına sahip,sufi kişierin öğretilerinden,düşüncelerinden kopmuş olmak ,yanlış anlamak ve bu kişilerin düşüncelerine kendilerine göre yorumlamalarıdır.
 
Ezoterizm anlam olarak üstad,çırak ilişkisine dayanır. Bizim de katıldığımız çalışmalarda olduğu gibi inisiyasyon yoluyla öğretilir. Belli bir dine bağlı değildir ancak bunu bir din ile bağdaştırmanın da imkansız olduğunu söyleyemeyiz. Her dinde olduğu gibi islamda da gizli öğretiler bulunmaktadır. Bunlar bazen doğarken bir yetenek olarak bahşedildiği gibi bazen de bir üstaddan yardım alarak (el alarak) öğrenilen şeylerdir. Zamanla bazı değerlerin varlığının azalması gibi günümüzde bu öğretilerde fazla duyulmamaktadır. Öğretilerini yaymak isteyen üstadlar seçimlerini yaparken çok dikkatlidirler. Öğretiler sonucu ortaya iyi şeyler çıkması gibi, öğrenci de sapmalarda oluşabilir. Bunlar islamda yasaklanmış olsalarda günümüzde hala uygulanmaktadır. Bunları öğrenen kişi kimseye anlatmamayı göze almıştır. Anlatılmasında ki kötü yönler nelerdir pek bilgim yok ancak tahmin edersiniz ki bilgi yanlış insanların elinde kötü amaçla kullanılmaya yatkındır. İslamda yapılan her şey önce Allah rızası için yapılır. Allah'ın izni dışına çıkılmaz. Ezoterizm çok geniş bir kavramdır. Öğretilerin iyi veya kötüsü yoktur ancak islam ile birleştiği zaman kurallar kesindir. Bildiğin hiç bir şeyi kötülük için uygulamamalısın. Yaptığın şeyleri önce Allah rızası için yapmalısın. Yoldan sapılması islamda istenmicek durumlardan biridir ve bildiğimiz kadarıyla affı yoktur.

Biraz kurgulama yaptım yanlış olduysa affola. Sevgiyle kalın :)
 
Zaman üç kolu bulunan bir üçgendir. Bu bir triad diye de adlandırılabilir. Ya da dört noktadan oluşan bir üçgen prizmaya da yorumlanabilir. Bu prizmanın tam orta noktası çeperin ortasında bulunan özü oluşturur ve cennet ile cehennemi ayıran en önemli nokta belki de burada gizlidir. Geri kalan kısım geçmiş ve gelecek arasında bir kaos halindedir bu da sembolik anlamda cehennemi ifade eder. Sözler ve kelimeler kimi zaman yetersiz kalır tanımlamaya. Yalnızca biraz sembolik anlam ifadesi gerekse de kavrama da daha önemli bir adımdır. Ama asla gerçeğin kendisi değil olabileceği en yüksek erişim düzeyi belki de gerçeğin yansıması olabilir ancak. Özde olan şeyi bilemezsin yalnızca onunla maddi olan şeyi gözlemlersin ve ilahi olandan ilhamını alıp maddi olana bir yaratım sunarsın. Bu da aynı zamanın cehennemin bir kısmının tezahürü olması gibi yaratıcının sendeki tezahürüdür. Bir üstada elbetteki gereksinim vardır ki sen de o üstadın elinde yoğrulup gerekli kıvama erişebilesin. Ama sanılmasın ki bu olgu yalnızca materyal ve kelimelerle anlaşılacak bir kavrayıştır. Aksine kavrayışın sezinlenişi birçok bakımdan zordur. Bir süredir yaptığım araştırmaların bir kısmına giriş yapayım. Az önceki söylediklerim sadece bu konu üzerine bir düşünce yığını ve yorum getirme çabasıydı. Olayın özünün anlaşılması için gayya kuyusuna değineceğim.

Gayya kuyusu


Saint Augustin: “Sanki bir şey bulacakmış gibi arayacağız, fakat hiçbir zaman bulamayacağız daima aramaktan başka.”


Sözcük anlamının, cehennemde bir dere veya cehennemin en derin tabakasında bulunan kuyu olduğu söylenir. Sırat köprüsünün altından aktığına inanılan ateşten nehir olarak da bilinir. Mecaz anlamda ise belalı ve karmaşık yerdir. Ayrıca içine düşenin kolay kolay çıkamayacağını anlatan durumlar için kullanılır. Yunanca yer demek olan “geo”’nun aslı Gaia (Gaya)’dır. Arapça gaye(t), son hedef, uç noktası, limit, en son olma, uçta olma anlamındadır.


Gayya, bazı kaynaklarda kuyu olarak bazı kaynaklarda vadi olarak anılmaktadır. Kimileri için maddeden manaya geçiş için bir kapıdır gayya çukuru. Kendini yaşarken dönüştürmenin sembolü olarak da görülebilinir. “Eskiden dervişler karanlık çökünce “gayya” adını verdikleri çukurlara gün ışıyıncaya kadar girerler sessizliğin ve bazen sadece bir mumun aydınlattığı bu çukurlarda tefekküre dalarlarmış. Daracık ve oksijenin de az olduğu bu çukurlarda içsel yolculuklarını gerçekleştirirlermiş.”


Halk arasında “Gayya Kuyusu” deyimi çok olumsuz, ümitsiz, çıkılması ya da aşılması zor durumlar anlamında kullanılan bir terimdir. Her şeyi “Kâfirler! Yanacaksınız!”a bağlayan avamın algısıyla en büyük günah sahiplerini uzun süre ağırlayacak olan mekândır.


Oysaki bu, kendi derinine dalman gereken bir iniştir. V.I.T.R.I.O.L. simya terimi de aynı adresi gösterir. Aşağıya doğru dikey bir harekettir. Dönüş, tamamlanış ile birlikte yine dikey olarak yüzeyedir. Kendini yeniden doğurup dönebilen, kendi anima/animus’sundan kendisi doğabilen, toprağın derinliklerinde ana tanrıçanın, toprak ana’nın rahminden tekrar doğup tamamlanabilen için dikey yolculuk çok önemlidir.


Birçokları inmekten çekinir, karşılaştığına sırtını döner, kendi ile objektif yüzleşmez, döndüğünde aynadaki suretine yalan söyler. Kahramanın farkı buradadır. Kahraman hem bilinç hem de bilinçdışı dünyasının ustası olmuştur. O sembolik mağaradan, cehennemden, Gayya kuyusundan, sınavdan bir sembol olarak çıkar. Kahramanın sorumluluğu aydınlanmasını paylaşmaktır ki, insan yapısı itibarı ile tembelliğe mehilli olduğu için bu görev bilinci ile yaşamaya direnir. O, kendi aydınlanmasını ve yaşamı boyu kendi içinde çıkacağı miraçları çevresi ile paylaşır.


Kendini bütünleyen, tamamlanan, karşıtları kendinde birleştirmeyi beceren kahraman, karanlık yönünü de fark edip bir simyacı gibi onu dönüştüren farklılaşma ve bütünleşme enerjilerini bir arada kullanabilen, birini görmezden gelmeyen “gerçek insan”dır. Gayya kuyusu onun aydınlanma yolunda cesaretle geçtiği önemli bir duraktır. O’nda bilinç ve bilinçaltı bir köprü ile birleşir. Yatay ve dikey gelişim sürekli daha yukarda yeni noktalarda kesişir. Birlik üçüncü bir noktada tesis edilir üçgen ile sembolleşir ve üst köşe de birleşme noktasıdır. Ben ile O’nun iletişimi üçüncü noktada kurulur.


Sonluda karşıt bulunanlar, sonsuzda birliğe ulaşırlar. O asli cevheri bulmuştur, simyadaki “Materia Prima”’yı. Ruhunu arayan insanın macerasıdır bu, Jung’un deyimi ile. Yeni bir kimliğe bürünmeyle devam eder yolculuk. Çalışma sadece okuyarak değil, yaşayarak, hissederek içimizde yapacağımız derin düşünce yolculukları ile olacaktır. Düşünme üzerine düşünme tefekkürdür.


Kuyulardan, basamaklardan geçerek derinliklere inilir. İç dünyasını tamamen keşfeden yani egosunun sembolik metallerden arındıran ve gölgenin baskısından kurtulan Ben, diğer parçaları olan İkiz, anima/animus ile diyaloğa girebilecektir. Felsefi düğün, kimyasal düğün işte burada bu bütünleşmededir.


Yolda inşa edilir, aranır, bağlanılır, karar verilir, ayrılınır, arınır, meydan okunur, günah keçisi kurban edilir, başkasında doğar, dayanışır birçok eylem yaşanır. Ayrılanlar bir araya gelir, başkalarına yansıtılanlar kaynağına, kendine döner. Freud şöyle der: “Benimiz ihtiraslarımız ile mantığımızın yapmış oldukları mücadelenin ürünüdür.”


Felsefe taşımız tabanı Ben’i temsil eden piramidin tepe noktasıdır. “Ben ben” taşıdır. Ben daima “O” tarafından kendine çekilir, bu yüzden saat yönünde tavaf tüm geleneklerde vardır. Bilinçaltında da aynı kural mevcuttur, merkezi O’dur. 12.y.y.’da yaşamış Kabalist Abulafia şöyle der: “İnsan bir inanca bağlı kalarak kurtuluşa erişemez, ancak kendi üzerinde yapacağı deneylerle özgürlüğüne ulaşabilir.”


Gayya kuyusu derin ruhsal çalkantıların, çıkılamayan zihinsel labirentlerin metaforudur. Yecüc Mecüc'ün de azap yeri olan, cehennemin 5. tabakası (hutame)'dedir, bu sembolik kuyu. Akla ve mantığa uymayan işlerin döndüğü mekândır yüzeye bakılınca. Ancak ezoterizm bize anahtarı uzatır ve derinliklerinde yatan anlamları keşfettirir.


Farklılaşma (yatay enerji, güç, görev, eylem, gelişebilme) ve birleşme (dikey enerji, dinginlik, spritüel arayış, sevgi) enerjileri iki zıt karakterli enerjidir. Gerçek insan bunları bir köprü ile uyum içerisinde birbirine bağlamaya çalışır. Özgürlük ikisinin arasındaki gerilimin ortadan kalkması ile edinilebilinir. İnsan gibi insan Gayya kuyusunun dibi gibi kendi içindeki tehlikeli karanlık ile barışmıştır. Yolcu bu tehlikeli sınavdan zarar görmeden geçmiştir. Hedef simyagerlerin “Coincidentia Oppositorum”’da (Karşıtların birlikteliği, zıtların anlaşması anlamındadır. Bölünmelerin ve zıtlıkların, her şeyin birliği algılayışında kaybolup gittiği vecdi deneyime verilen isim, uyum ve bütünlüğün ilâhi imasıdır.)olduğu gibi dağılmışları birleştirmek, zıtları kaynaştırmaktır. Ancak olgunlaşma süreci hiçbir zaman son bulmayacaktır.


“İnsanoğlu genellikle Meleği baş tacı ederken, Şeytanı ise kapı dışarı eder. Onu kimse sahiplenmek istemez bu yüzden de o herkesi sahiplenir. Şeytan, tüm kötülüklerin bilinen adresidir.” C.Jung’un bu konuya yaklaşımı şöyledir: "Kötülüğün insanın, kendi seçimi olmadığı halde, doğasında daima yaşadığı gerçeğini idrak edersek, psikolojik dünyamızda kötülük iyinin eşit ve zıt partneri olarak yerini alır.” “Çevremizdeki insanlar içlerindeki şeytanı bastırıp, melek maskesi takarak masumca ortalıkta dolanırlar, en kötüsü kendilerini de inandırırlar. Ta ki kuyruklarına basılana dek. Zehirli iğneleri damarınıza girdiğinde canınız fena yanar, ama insanların gerçek yüzüyle de tanışmış olursunuz. Aslında bu yüzü bir yerden tanıyorsunuzdur, o biraz size de benzemiyor mu?”


“Dönüşüm doğada mevsimler, insan bedeninde de sürekli biten ve yeniden başlayan döngülerle karakterize olur. Vücudumuzdaki tüm atom sayısının % 98’i her yıl değişmektedir. Derimiz 5 haftada yenilenir. Görünüşte çok katı ve sert olan iskelet bile her üç ayda bir tamamen yenilenir. Mide zarındaki tipik bir hücre sadece birkaç gün yaşar. Alyuvarların ömrü 2-3 aydır. Karaciğer hücrelerinin yenilenmesi birkaç yıl sürer. Sadece Kalp ve Beyin hücreleri yenilenmez.” Değişim, dönüşüm, yenilenme, evrim ve devrim yaşamın ve evrenin kuralıdır. Yaşam sonsuz bir çizgi değil, sonsuz bir spiraldir. Başlangıç ve son sürekli iç içe devinir. Başlangıçsızlıktan sonsuzluğa bir yolculuktur. “Çürüyen, bozulan ne varsa söküp atar yerine yenisini yaratır. Dönüşüm ve Başkalaşım temel içgüdüdür ve önünde duran her şeyi silip süpürecek güçtedir. Bu aynı zamanda Simyanın son safhasıdır. Önce saflaştırılıp sonra birleştirilen maden (ruh-beden) en sonunda simyacıların "Siyah Altın” dedikleri cevhere dönüşür.”


Yolculuk bizi maskelerden arındırır. Tao öğretisindeki “Kadim İnsan” gökyüzü ile yeryüzü arasında aracıdır. Kadim gelenekte insan yeryüzü ve gökyüzünün çocuğudur. Özgürlük taneciği kendinde doğar ve “Ben, benim” der. Farkındalık ile çatışmalarını durdurabilen, dengeyi sağlayabilen insan gerçek insandır. Yolda “Ben” ve “O”’dan oluşan zıtlar uyumlu olarak birleştirilir. Bilinç ve bilinçaltının sulh yaptığı “Ben” tamamlanma yolundadır.


"Ağaçlar güçlü köklerini göğe uzatmazlar, aksine toprağın derinliklerine gizlerler."

Ayrıca ;

VITROIL deyimi içeriği bakımından çoğu ezoterik oluşumların öncül ilkelerini belirler.


Bir simya terimidir ve felsefe taşını bulma yolculuğunu tasfir eder.Latince başlıklarını hatırlayamadığım bu deyim,kişinin kendi içine yapacağı yolculuğu ve bu yolculukta çekeceği acılar dan sonra elde edeceği arınma ve aydınlanma sürecini tanımlar.

Bu yolculukta çekilecek acıların mekanı ,cehennem olarak simgelenmiştir.

Felsefe taşı,bütün madenleri altına çevirir;burada ki maden insanı,altın ise aydınlanmayı simgeler.

Yani,V.I.T.R.O.I.L terimi içrek olarak aydınlanma yolculuğunu,simya dilinde simgelerle anlatır diyebiliriz.

Evrenin derinliklerine yapılacak zorlu yolculuğun sonunda,her madeni altına çevirecek felsefe taşına ulaşılacaktır.

Bunun ezoterik bir anlatım olduğunu kavrayamayan birçok insan,ömrünü felsefe taşını aramakla geçirmiştir.
 
Sadece içimden geçenleri yazacağım fakat 15 cümleden daha fazla olabileceği şüphesiz.Zaman ve islam denince...Her inancın kökünde bir Yaradan yatmaktadır.Zaman kavramı sadece bize kılınmış gibi görünmektedir aslında bu tamamen insanın kendi beşeri uydurmacasından ibarettir.Zaman diye bir kavram yoktur bana göre.Sadece 'an' vardır.Hayat dediğimiz şey zaten birkaç an'dan ibarettir.Bunlarda genelde yaptığımız,bize sunulan seçim vakitlerinden ibarettir.İslam ve zamana göre kıyaslama yapılabilir ama bana göre(kendi düşüncem); olacaklar zaten olmuştur,olmayacak şeyler zaten yaşanmamıştır.Kim bilir bu aleme kaç defa geldik,hep aynı şeyleri yaşadık,belki seçimlerimiz değişti belki de değişmedi(Reenkarne olayından bahsetmiyorum) sadece an olarak.Yaradan'ın zaman sınırı yoktur o halde bizim de yoktur.Sonuçta bizde onun parçalarından ibaretiz.Hepimiz bir kaç an'dan ibaretiz.Aynı rüyalarımız gibi,çok kısa ama aslında beşeri vakite göre çok fazla.İnsanın en önemli görevi; en önemli iki anının arasında geçmektedir.Doğum ve ölüm..Bir anlıktır,sadece bir anlık.Bizim kurduğumuz düzendeki zamanımıza bakarsak,aslında çok yaşıyoruz..Yani söz ettiğimiz birkaç dakika veya saat değil.Yıllardan bahsediyorum.Ama bu bize görünen kısmı.Aslında farkında olmadan çok zor birşey yapıyoruz.Bir kaç salise arasında yanlışlarımızı düzeltmeye çalışıyoruz yani yaşam ve ölüm arasındaki,o küçücük boşluktan ibaretiz.Ama bu boşluğu küçümsememek gerek.Eğer bu kadar değer verilmeseydi,zor olan yani saliselerin arasında verilmezdi.Bu kadar detaylı düşünmezdi Yaradan..Sadece biz biraz derin yaşıyoruz,işte bu yüzden yıllar geçince insan 'Ne çabuk geçti' diye anımsar kendinde.Demem o ki islamda zaman yoktur,islam az ama değerli an'lardan ibarettir.Aynı bize sunulan fırsatlar gibi...Hızla gelip geçerler,değerlendirmek gerekir..İnsanın en büyük acizliği an'ı unutup,zaman kavramına inandığı an'dır.Tövbe edilmemiş günahlar,kötülükler ve daha fazlası...Hep başka zamanlara,başka günlere,başka saatlere aktaracağına inandığı anda keşfetti zaman kavramını..Ama bu kavram onları daha bencil ve unutkan gibi gösterdi.Şayet an kelimesinin,sadece kelimeden ibaret olduğuna inansalardı; hiçbir zaman tövbelerini geciktirmez,ibadetlerini yapar ve oruçlarını aksatmazlardı...Eğer yalansa yazdıklarım,yalansa düşündüklerim o an,o zaman Azrail'in işi daha zor olurdu zaten..İşte bu yüzden hep kutsal kitaplarda yazdığı gibidir hayat..Sadece bir rüya gibidir..Eğer gerçekten bu yaşananlar zamandan ibaret olsaydı..O zaman peygamberler geleceği neden bir 'an',sadece bir an'dan ibaret olarak gördüler ki ?
Sevgilerle.
 
Cevaplarınız için teşekkür ederim. Hepiniz güzel şeyler yazmışsınız en önemlisi emek vermişsiniz. Bunun için tekrar hepinize teşekkür ederim. Bununla birlikte sorduğum sorunun kişisel bir yorumu yok. Tabi ki kişisel bir yorum yapabilirsiniz. Fakat islam ezoterizminde zaman kavramını araştırmamışsınız ya da araştırdıklarınız arasında doğru olanı bulamamışsınız. Şimdiye kadar "elif_01" küçük de olsa cevaba yaklaşmış. Size bir ipucu vereyim. Elif'in mesajını okuyarak bir başlangıç noktası bulabilirsiniz. İstediğim cevap olmasa da konuya yaklaştığı için "elif_01"e ödül veriyorum. "Ajan 47" de çok güzel bir mesaj yazmış ama istediğim cevap ile pek alakalı değil. Hatta bayağı konudan uzaklaşmış. Bu da size ikinci bir ipucu olsun :) Sevgi ve Işıkla...

NOT: Gereksiz mesajlar atmayınız. Tekrar hatırlatıyorum konuya verebileceğiniz bir cevap yok ise mesaj yazmayınız. Çünkü yazdıklarınız komik oluyor. Tüm alakasız mesajlar siliniyor. Bilginize...
 
Zaman İslamda yaratanın haricinde yarattıklarını kapsayan olarak geçer.Zaman demek başlangıç ve son demektir.
Yaratılan birşey zamanda yaratılmış demektir.Bu sebeple zamanı yaratanın bir başlangıcı olamaz. Çünkü o zamanın
yani başlangıç ve sonun dışındadır. Başlangıcı ve sonu olmayan ise hep var demektir. Bu yüzden İslam'da yaratan
için zamandan münezzehtir der.İnsan her yaratılan gibi yaratıcının tezahürü,bir yansımasıdır.Örneğin aynaya baktı-
ğımız da kendimizi gördüğümüzü zannederiz fakat o asıl biz değildir. Sadece yansımamızdır.Var olan herşey bu yüz-
den onun katlarının yansıması olarak geçer.Fakat bu yansımada insan farklı bir konumdadır. İnsana diğer yansıma-
lara bahşetmediği Öz'ünü bahşetmiştir.Bu Öz Ruhumuzdur.Hem O'dur hemde O değildir. Bu öz bizi biz yapar. Aslında
Her an o özü yaşar,onu biliriz fakat bize onu unutturan bir nefs (ego,şeytan,virüs) vardır. Mevlana'nın da dediği gibi
'Allah insana şah damarından daha yakın insan ise Allah'a 600 perde uzaktır. Bu perdeleri nefs örer ve her perde ar-
kasında ilim saklıdır' Peki biz bu perdeleri aşar,bu kainatta hem kul olduğumuzu hemde O (Onda) olduğumuzu bilirsek
ne olur? İnsan var olan özüne yaklaştıkça bu dünyasal yapısına ait özelliklerini aşmaya ve O'nun özelliklerini yaşama-
ya başlar.Örneğin tasavvufta zamansızlık ve yok olmak hadisesi vardır. Bu hem hadisedir hemde değildir. Bu yarata-
nın bir tezahürüdür. Çünkü yaratan var olmaktan da yok olmaktan da münezzehtir. İnsan zamansızlığı yaşadığı anda
yok olmayı yaşar.Çünkü orada hiç birşey yoktur.Önünde ki hakikat penceresinden sadece Öz'ü seyre dalar. O'nun
bir başlangıcı veya sonu yoktur. Çünkü O insan artık Öz'e bürünmüştür. Zaman onun tezahürü olmuştur. O, zaman
dan sıyrılmıştır.Bu yüzden hiç bir yargı ile tezahür oluşturamaz hale gelmiştir ve böylece yokluğu, o olmamayı O olma-
yı yaşamıştır/yaşamamıştır. Vesselam.
 
Cevaplarınız için teşekkür ederim. Hepiniz güzel şeyler yazmışsınız en önemlisi emek vermişsiniz. Bunun için tekrar hepinize teşekkür ederim. Bununla birlikte sorduğum sorunun kişisel bir yorumu yok. Tabi ki kişisel bir yorum yapabilirsiniz. Fakat islam ezoterizminde zaman kavramını araştırmamışsınız ya da araştırdıklarınız arasında doğru olanı bulamamışsınız. Şimdiye kadar "elif_01" küçük de olsa cevaba yaklaşmış. Size bir ipucu vereyim. Elif'in mesajını okuyarak bir başlangıç noktası bulabilirsiniz. İstediğim cevap olmasa da konuya yaklaştığı için "elif_01"e ödül veriyorum. "Ajan 47" de çok güzel bir mesaj yazmış ama istediğim cevap ile pek alakalı değil. Hatta bayağı konudan uzaklaşmış. Bu da size ikinci bir ipucu olsun :) Sevgi ve Işıkla...

NOT: Gereksiz mesajlar atmayınız. Tekrar hatırlatıyorum konuya verebileceğiniz bir cevap yok ise mesaj yazmayınız. Çünkü yazdıklarınız komik oluyor. Tüm alakasız mesajlar siliniyor. Bilginize...

Ödül için yazmadım ki.Sadece kendi fikrim sonuçta.İnternetten araştırıp,daha bol terimli bir yazı da yazabilirdim.Ama o zaman düşüncelerin ne anlamı kalacakki.Her yazıya baktım.Herkes,bu forum tarafından bilinen ilginç terimlerle başlamışlar cümlelerine.Ben değişiklik yaptım diye,ilginç bir fikir attım diye yanlış olmuşta diyemem.Belki de yazdıklarım tamamen doğrudur,kim bilir.
Sevgilerle.Elif_01 ödülün hayırlı olsun.
 
Yeryüzünde görülen, oluşa gelen her şey, her eylem ve her nesne aslında bir hakikatin dışavurumudur. Hakikat sabittir, değişmez ve evrenseldir. Bu yüzden içtedir. Görünen şeylerin asıl kaynakları içte yatmaktadır. Ezoterizm’de bilgelik, hikmet yazıya geçirilmez. Bir şey yazıya geçirildiği zaman kayıt altına alınmış olur. Her türlü kayıt onu zuhur haline getirmek demektir, zuhur alemi ise, oluşlar ve bozuluşlar alemidir, kayıtlar alemidir. Bu açılardan bakıldığında ezoterizm, bâtın ilmi demektir. Anlaşılacağı üzere İslam’da ezoterizmin karşılığı, tasavvuftur. Ezoterizm, tasavvufî ilimlerin üzerinde yoğunlaştığı bir sahadır. Ezoterizmin temeli; gördüğümüz her şey hakikat değildir, beş duyu organıyla algıladığımız bütün eşyalar yansımadır. Ezoterizm, beş duyuyla algıladığımız eşyânın hakikatlerinin içte yattığını kabul eder. Ezoterizmde, algıladığımız bu eşyalar, aslında içlerinde bulunan hakikatlerin dışa vurumudur. Dolayısıyle ‘hakikat göründüğü gibi değildir’ denildiğinde, ezoterizm bizde ‘derinde yatan’, ‘batında yatan’ anlamlarına geliyor. Yani ezoterizm, içte yatan hakikatların asıl olduğu, dışta görünenlerin de ikincil olduğu görüşünden yola çıkar. Ezoterizm dinlere, hayata, hayatta zuhura gelen her şeye; insana, insan ilişkilerine, ekonomiye, siyasete, siyasi tarihe bu gözle bakmaya çalışır.

Burada “Sufizm” sözcüğü üzerinde kısaca durmakta da yarar var. Daha çok Batılı oryantalistler tarafından kullanılan bu sözcük, İslam ezoterik disiplinini akıl yolu ile anladıkları ya da kendi anlayışları içindeki bir kategoriye oturtabildikleri yanılgısı ile birlikte yan yana bulunur. Batılılar tarafından bazı İslam gizemcilerine Sufi dendiği, hatta bazı büyük İslam gizemcilerinin kendilerini zaman zaman Sufi olarak nitelendirdikleri de doğru olmakla birlikte, tarihte hiçbir zaman “ Sufilik” diye başlı başına bir akım, bir yol, bir din ya da ezoterik okul varolmamıştır. “Sufi” sözcüğünün bazı yerli kaynaklar tarafından da kullanılmış olması, sosyolojik din ile aralarındaki anlayış farkını İslam dışı odaklara, onların anlayabileceği bir biçimde daha yumuşak bir tutumla anlatabilmek ya da aktarabilmek kaygısından kaynaklanmış olabilir.

İslam Tasavvufunun Başlangıcı ve Sonrası

İslam dini içinde de bir ezoterik gelenek bulunduğu ve bunun bir yönünün egzoterik bir biçimde “Tasavvuf Anlayışı” olarak dışarıya açıldığını biliyoruz.


Yaygın görüşe göre İslam tasavvufu Hz. Muhammed ve onun sofasında topladığı yakınları, başka bir deyişle ezoterik çalışmalar için en uygun ve olgun bulduğu kişiler ile yaptığı sohbetlerle başlamıştır. Yeni dinin ilkelerine ve kurallarına göre, bir yandan dışarıdaki toplum ve insan ilişkilerine yeni bir düzen getirilirken, diğer taraftan da içerdeki bu kişilere dinin ezoterik yönü ve hedefi ile kutsal kitabın ezoterik anlamı ve uygulamaları açıklanmıştır.

Bu uygulamaların hedefi hiç kuşkusuz ki başka disiplinlerde de “Nirvana” “Yeniden Doğuş” “Aydınlanma” “Kalp Gözünün Açılması” “Arınma” ve “Kavuşma” gibi değişik adlarla tanımlanan ezoterik dönüşümün yeni din içinde de gerçekleştirilmesiydi. Hz. Muhammed’in ilk vahyini 40 yaşında aldığı ve 53 yaşında da Tanrı katına yükseldiği, yani mirac ettiği söylendiğine göre, bu dönüşüm sürecinin onun bizzat kendisi için 13 yıl sürmüş olabileceği söylenebilir.

Böylece Hz.Muhammed ile başlayan bu ezoterik dönüşümü yaşamış insanlar zinciri (Velayet), bir görüşe göre sadece Hz. Ali, başka bir görüşe göre de Hz. Ali ve Hz. Ebu Bekir ve onların ardılları ile günümüze kadar sürmüştür.

İslam dininin dört halife dönemi ve sonrasındaki siyasal nedenlerden dolayı ilk ezoterik okulları oluşturan çekirdek ya da çekirdeklerin Arap yarımadasından Orta Asya'ya taşınmak zorunda kaldıklarını ve oradan da Anadolu'ya gelmiş olduklarını öne süren görüşler de vardır. Böylece, özellikle onikinci ve onüçüncü yüzyıllardan sonra İslam ezoterik anlayışının en önemli merkezi Anadolu olmuştur. Tarih boyunca, bütün bu değişik coğrafya ve kültürler içinde başka başka görünüşlere bürünen ezoterik okullar dışta da toplumsal birer kuruma dönüşen "yolları" (tarikat) oluşturmuş ve sonunda bugüne kadar gelinmiştir.

Yalnız burada hemen belirtmek gerekir ki, bazı gizemcilere göre, temelde Ortaçağa ait toplumsal bir kurum olan tarikatların dönemi günümüzden 100 yıldan daha fazla zaman önce çoktan kapanmış ve ezoterik disiplinler açısından artık bireysel döneme geçilmiştir. Yani, içinde bulunduğumuz dönemde, ezoterik eğitim artık kitlesel düzeyde değil, bireysel düzeyde, teke tek verilmektedir. Bu görüşe göre günümüzde hala varlıklarını biçimsel olarak sürdüren yolların ise hemen hepsinin içi boşalmış ve birer Ortaçağ kalıntısına dönüşmüştür. Bunların biçimsel olarak bile geleneği sürdürdüğü kuşkuludur. Başlarında ezoterik bir dönüşüm geçirmemiş kişiler bulunmaktadır. Ezoterik disiplinin gereklerini bırakmışlar ve dıştaki dine ait siyasal akımlara dönüşmüşlerdir.

Sevgiler...:)
 
ezoterizmde şifreler ve simgeler ile bilgiler aktarılmıştır ama sadece şifre ve simgelerle aktarılması çok güvendi değildir.bunun nedeni şifreyi bilen herkes kilidi açabilir ancak o kilidin içindeki manayı sadece hakeden kişi anlayabilir bunu size bir örnekle açıklayayım.kuranın şu anda bazı yerleri şu an konuşulan arapçaya göre gramer hataları içeriyor.yada insanlar o manayı anlamak için düşünmediğinden onlara hata gibi geliyor.örnek verecek olursak kuranda 26/105 güzel bir örnek.diyor ki peygamber nuh kavminin sapıkça inançlarını inkar etti,lut kavmide peygamberleri inkar etti.şimdi olayda bir kavim ve bir peygamber varken neden peygamberleri diyor?bu normal koşullarda gramer hatasıdır ancak şu unutulmamalıdır ki kuran en güzel arapça gramerini içerir ve o bölümde derin bir teklik anlamı vardır.ortada sapıkça bir inanç var ve peygamber bu inancı reddetti tamam ama lut kavmi bir peygamberi inkar ederek bütün peygamberleri inkar etmiş oluyor.peygamberlerin ailesi tektir.insanların atası tektir.herşey tek bir şeyden gelmiştir.çokluk yalancıdır...islamın öğretilerinden biri budur.ve ustaları ise bu inancı kalplerine işlemiştir.insanlar neden birbirlerine kızdıklarında bağırırlar diye sormuş ustanın biri öğrencisine.öğrencide sinirlendikleri için demiş ancak ustanın olaya bakışı farklıdır;2 insan birbirlerine kızdıkları zaman kalpleri uzaklaşır ve birbirlerini duyamamaya başlarlar,2 insan sevgiliyse birbirleriyle kısık sesle konuşur hatta konuşmadan bile ne demek istediklerini anlayabilirler.çünkü kalpleri yakındır.işte allah sevgiside böyledir diyor.islam üstadlarının hiçbiri tarihe geveze olarak geçmemiştir çünkü onların kalbi aşklarından dolayı o kadar yakındı ki birbirlerine konuşmadan anlaşabilecek bir düzeye gelmişlerdi.bir diğer husus ise islamda metafiziksel olayları yaşamak için gerekli görülen oruçtur.orucunda manası islamın felsefesinde yatar.islama göre 2 beden vardır biri ruh diğeride beşeri olan beden.dünyada ruh bedenin kurallarına tabidir.öteki tarafta ise beden ruha tabidir deniliyor.peki bu dünyada ruhumuz bedenin kuralları içinde ise o üstadlar nasıl olduda mucizeler yaptılar.çünkü ister nefsi terbiye için deyin,ister kıtlık vardı deyin bu olayların çoğu oruç sayesinde olmuştur.nasıl mı?bedenin bir enerjisi vardır.bilgisayara bakarken,kitap okurken,koşarken hep kaslarımız karaciğerde depolanan glikojenleri glikoz şeklinde tüketir.et yemekleri oruçta pek hoş görülmez çünkü protein yapı ve onarımda hem yağdan hemde glikozdan daha çok kullanılır.yani proteini az almak demek bedenin güçten düşmesi demektir.peki beden güçten düştüğü zaman ne değişiyor?işte o zaman içimizde bedenin kurallarına tabi olan ruh bedenin zayıflamasıyla o kabuğu çatlatıyor ve bu dünyada beden ruha tabi olmaya başlıyor.tabi %100 tabi olamaz ama ruhsal güçleri bir miktar kullanabilir hale geliyorlar.piri reisin o haritayı çizmesi,mevlananın levitasyon yapması bunların hepsinde orucun faydası büyük ancak oruç bize hep fakirleri anlama,nefsi terbiye gibi şeylerle öğretildi.tabiki buda doğrudur ben yanlıştır demiyorum ancak en başında dediğim gibi ezoterizmde şifreler ve simgeler kullanılır evet doğru ancak birde sadece o manayı bilen kişinin anlayabileceği şeylerde vardır bu inkar edilemez!arapçada harflerin anlamları vardır.mesela nun kaleme benzetilir diye hatırlıyorum. alttaki hilali mürekkep kabı ve üstteki noktada sanki kalem kaba dik bir şekilde konulmuş gibi ama tabi bu konuda emin değilim sadece örnek vermek istedim.hiçbir şey yokken tek bir şey vardı.şu an etrafıma bakınca birsürü şey görüyorum nasıl teklik bu?evet etrafta birsürü şey var ama bunlar bu tekliğin konbinasyonudur. özleri aynı olan grafit ve elmas buna örnektir.ikiside karbondan meydana gelir ama dizilişleri farklı olduğu için biri uğrunda savaşılan olmuştur,öteki ise yerde görsek alınmayacak değersiz bir maden olmuştur.işte islamın ana fikri budur.sen tek birşeyden geldin.hepinizin özü tek!ama bu özü işleyecek olan sizsiniz.işleyenler rahat edecek,işlemeyenler ise azap çekecek.sizin en büyük düşmanınız nefsinizdir,sizin hayvani duygularınızdır...o hayvandan kurtulup insan olabilene ne mutlu...
 
Ödül için yazmadım ki.Sadece kendi fikrim sonuçta.İnternetten araştırıp,daha bol terimli bir yazı da yazabilirdim.Ama o zaman düşüncelerin ne anlamı kalacakki.Her yazıya baktım.Herkes,bu forum tarafından bilinen ilginç terimlerle başlamışlar cümlelerine.Ben değişiklik yaptım diye,ilginç bir fikir attım diye yanlış olmuşta diyemem.Belki de yazdıklarım tamamen doğrudur,kim bilir.
Sevgilerle.Elif_01 ödülün hayırlı olsun.

Sevgili heppha

Cevabınız yanlıştır diye bir ifade kullanmadım. Ayrıca ödül için yazdığınızı da vurgulayan bir mesaj yazmadım. Ki ayrıca sadece size değil tüm üyelerimize bu notu düştüm. Söylemiş olduğum konu çok açık. Kişisel yorum yapma hakkınız var ama aradığım cevabın kişisel bir yorumu yok. Yazdıklarınız yanlış da demedim. Bu yüzden yazdığım mesajı üstünüze alınıp kırılmayın. Sadece ipucu veriyorum.
 
Merhaba, günlerdir internette araştırıyorum, pekçok arkadaşım gibi ben de islami ezoterizmin tasavvuf olduğunu, zaman kavramının da en-el hak dendiği zaman kaybolduğunu, anda yaşanmaya başladığını, hayata dair herşeyin hatta tüm evrenin tanrının parçaları olduğunu, zamanın da sadece biz uyanmamışların kullandığı terim olduğu sonucuna varmıştım ve bunu yazacaktım ki beklenen cevabın bu olmadığı söylendi.. Belki zaman denince zaman içinde geçtiği yollardan da bahsetmek gerekir diye düşündüm, Bendekiben ile aynı sayfalara bakmışız:) Cevap doğruysa ödül talep etmiyorum, Bendekibenin hakkıdır.

İslam dini içinde de bir ezoterik gelenek bulunduğu ve bunun bir yönünün egzoterik bir biçimde “Tasavvuf Anlayışı” olarak dışarıya açıldığını biliyoruz Yaygın görüşe göre İslam tasavvufu Hz. Muhammed ve onun sofasında topladığı yakınları, başka bir deyişle ezoterik çalışmalar için en uygun ve olgun bulduğu kişiler ile yaptığı sohbetlerle başlamıştır. Yeni dinin ilkelerine ve kurallarına göre, bir yandan dışarıdaki toplum ve insan ilişkilerine yeni bir düzen getirilirken, diğer taraftan da içerdeki bu kişilere egzoterik dinin ezoterik yönü ve hedefi ile kutsal kitabın ezoterik anlamı ve uygulamaları açıklanmıştır.Böylece Hz.Muhammed ile başlayan bu ezoterik dönüşümü yaşamış insanlar zinciri (Velayet), bir görüşe göre sadece Hz. Ali, başka bir görüşe göre de Hz. Ali ve Hz. Ebu Bekir ve onların ardılları ile günümüze kadar sürmüştür.

İslam dininin dört halife dönemi ve sonrasındaki siyasal nedenlerden dolayı ilk ezoterik okulları oluşturan çekirdek ya da çekirdeklerin Arap yarımadasından Orta Asya'ya ve oradan da Anadolu'ya gelmiş olduklarını öne süren görüşler de vardır. Böylece, özellikle onikinci ve onüçüncü yüzyıllardan sonra İslam ezoterik anlayışının en önemli merkezi Anadolu olmuştur. Tarih boyunca, bütün bu değişik coğrafya ve kültürler içinde başka başka görünüşlere bürünen ezoterik okullar dışta da toplumsal birer kuruma dönüşen "yolları" (tarikat) oluşturmuş ve sonunda bugüne kadar gelinmiştir.

Yalnız burada hemen belirtmek gerekir ki, bazı gizemcilere göre, temelde Ortaçağa ait toplumsal bir kurum olan tarikatların dönemi günümüzden 100 yıldan daha fazla zaman önce çoktan kapanmış ve ezoterik disiplinler açısından artık bireysel döneme geçilmiştir. Böylece, tarih içinde olumlu bir kaç örnek bulsak bile, genelde tarikat yapısının ezoterik hedefi gerçekleştirmek konusunda toplumsal bir kurum olarak pek başarılı olduğunu söylemek olası görünmemektedir. Orta Dönem Melamiliği'nden sonrada tarikatları dışlayan bir yol izlenmiş ve bu durum onikinci yüzyıldan sonra Ahi örgütleri, yani meslek loncalarını kurulması ile sonuçlanmıştı. Tarikat eğitimi, bir çok yönüyle Ortaçağ insanına göre, yani bireye göre değil, tiplere göre tasarımlanmıştır. Günümüzde, Ortaçağ'daki "tip"lerin yerini "birey"in alması gerektiğine bakacak olursak, bugün herkese aynı tıraşı yaptırıp aynı elbiseyi giydirip sokağa salmanın ne kadar yersiz olacağı kolayca görülür.Teknolojide ilerlemiş bir çok ülke, görünüşte "bireyler" yarattıklarını söylemesine karşın, ekonomiye hâkim olmak için bireyi standartlaştırmak gerektiği sonucuna varmış ve birey anlayışını da iki ya da daha çok marka arasındaki seçime indirgemiş gibi görünmektedirler. Böylece günümüzde, sözde-birey, ama gerçekte "tip"lerden oluşan bu ülkelerde tarikat anlayışı hala hızla taraftar bulmaktadır.Bir dönemin geleceği ve toplumsal kurum olarak tarikatların yozlaşacağı, hakikatin artık tekkelerde değil de evler ve kahvehanelerde konuşulup tartılaşacağının, ezoterizmin geçmişteki bazı bireyci büyük ustaları tarafından önceden haber verilmiş olduğu gerçekten doğru ise, onların çoktan haklı çıktığı bir döneme girmiş bulunduğumuzu bugün rahatlıkla söyleyebiliriz.Yunus Emre, "Peygamber yerine geçen hocalar / Bu halkın başına zahmetli oldu" derken büyük bir olasılıkla aynı gerçeği dile getirmekteydi.Bu görüşe göre, ezoterik bilgi artık tarikat gibi toplumsal kurumlar içinde değil, halk içinde bireyden bireye aktarılmaktadır.
 
Mademki ezoterizm üstadın demine ulaşmış talebesine verdiği inisinasyondur. O halde sırra uygun yazılmalı diye düşündüm.

İlkin sen yoktun vardı onlar
Bir dost verildi sana, düşmanınsa zaten var
Dostun kaburganın altın parçası sana ederken nazar,
Düşmanınsa tekmeliyor hayallerini, sativadan bir duman
Sen düşmanına nazar ediyorsun eh ihvan
Zaman gizlidir, bin yılın içinde bir gün gibi
İslam kokulu inançtır, bin papatyanın içinde bir gül gibi
Dünya metaı zamanda gizlidir,
Sen zamanda kaybolmak istiyorsun ey ihvan
Sen ki varlığa kavuşup mânâdan ayrılan bir tohum
Özün seni çağırırken sarıp kucaklamak için
Senden, bin Sen daha yapmak için
Sen dar ağacında bir meyve olmak istiyorsun ey ihvan
Duman bilmiyor, kendi topraktan iki nesil sonra
Bilge olduğunu sanıp meyletti kibriyaya
Önce ben vardım dedi, sonrası benim
Sen cahiller safını tutuyorsun ey ihvan

ismime aldanma, ilim görünmeyen adım
kalbimde yazılana, suretim gizem tutmakta
Meraka değer gördüklerine
Zaman değil elif mânâ katmakta

vesselam..
 
Ezoterizm yeni bir kavramdı benim için araştırdım ve hiçte yabancı olmadığıma karar verdim.Farklı bir bakış açısı kazandırmak ümidiyle...
Tasavvufta tarikatlar ALLAH DOSTU (Hak dostu ) yetiştirme okullarıdır.Zahiri ve batıni ilimler beraber verilir.Eğer talebe ikisindede yetişmesse ham sayılır.Bazı talebelerin mezun olmaları bir kaç yıl sürerken bazılarının yirmi otuz yıl olur. Hatta bazılarnın mezun olmaya ömrü yetmez.
Tabii Hak'ka dost olmak öyle kolay olmasa gerek.İnsanın bütün kötü huylarından arınması nefsininde ıslah olması lazım.Ve hakiki şeyhlerin mana aleminde değişik aletleri olur. Zincirler,kelepçeler,kırbaçlar bukağılar biraz tuhaf geliyor ama bunlarla talebesinin nefsinin ıslahı için kullanır.Sadece bu kadar değildir elbet.Nefsinden ve kötü huylarından saf hale gelir, öyleki melekten daha üst bir düzeye çıkar.Onlar için ne zaman ne de mekan kaygısı vardır.Somuncu baba Hz.Bursada ulu camiide üç kapıda birden görünmüştür.Abdulkadiri Geylani Hz.Bağdatta iken bir anda çok uzak diyarlara gitmiştir.Malik bin Dinar Hz. suyun üstünde yürümüştür ve daha pek çok örnek vermek mümkündür.
Aziz Mahmut Hüdayi Hz. merak eder ve sorar bu nasıl olur diye;o zaman eskici baba diye bilinen bir zat şöyle cevap verir..
'Şeytan ALLAH'ın düşmanı olduğu halde bir anda dünyanın öbür ucuna giderde ,ALLAH'ü Tealanın sevdiği bir kul neden bir anda dünyanın öbür ucuna gitmesin.'der.
Onun içindirki tarikatta o yolun incelikleri sadece kıymetini bilenlere verilir,bunu muhafaza edeceklere öğretilir yoksa ağır cezalara uğrar o kişiler.

Umarım anlatabilmişimdir...
 
Ezoterizm gizli bir öğreti olduğu gibi dili de çok farklıdır. Bildiğimiz alfabenin dışında şekiller ve semboller içerir. Bunun kanıtı olarak Hz.Süleyman'ı örnek alabiliriz. Kullandığı semboller onun korunmasını, varlıkları hapsetmesini sağlamıştır. Öğretilerin inisiyasyonla bireye geçtiğini söylemiştik ancak biraz daha araştırınca görüyorum ki islam da inisiye olmaksızın öğretileri belli başlı yöntemlerle öğrenebilenler vardır. Bu gizli bilgilere ulaşan insanlar sahip oldukları erdem sayesinde yılmaksızın çalışıp kendilerini bir yerlere getirmişlerdir. İnisiye ile arasında ki fark ise yeterince büyüktür. Biri tüm öğretileri inisiyasyon ile alırken diğeri bunların hepsini kendi başına öğrenip devamını da kendi bulması gereklidir.

Zaten verilmiş bir cevabım vardı fazladan cevap verme hakkımız olduğunu düşünüyorum, sevgiyle kalın :)
 
Muhiddin Arabi der ki; "Zaman an'dan ibarettir."
An bir noktadır. An noktasından sonsuza uzayan çizgiden belli bir dilimin adıdır zaman.
Hallac-ı Mansur'a göre; Nokta, tüm çizgilerin esasıdır.
Buna göre Allah andadır. Öyle olduğu içinde verdiği "OL" emri ile anda gerçekleşiverir istediği herşey.
Andan uzakta olan insanın da "ol" emri vermesi mümkündür.
Örneğin; Bir insanın araba almak istemesi gibi bunun için para biriktirmesi ya da borca girmesi,
cebine uygun arabayı araması ve bulup satın alma işlemleriyle kendinin olması zamanını alır.
Ama bir başka "ol" emri Allah verdiği sürece bu onun bir anını alır.

İslam ezoterizmini bir pencerenin ardında kalan manzara gibi düşünürsek eğer
an'a yakın olan insanın onu görebilmesi, anlayabilmesi de zor değildir.
Pencereden uzakta kalan yani an'dan uzak olan, zaman dilimine sıkışmış bir insanın manzarayı görmesi de bir o kadar güçtür.
 
Zaman....namaz ...bu ikili İslam ezo-ter-iz ile beslenir ...beş vakit ile program edilen aslında insan bedenidir..ez-o aslında kan kemik et versiyonu ve her insanda esmaların farklı ilişkileri ile ayrıcalıklar gösterir.,ter -- ile bu ayrıcalıkların var olma telaşındaki imzasıdır..her bedenin alınan enerjileri yorumlama farkının dışa vurumudur..iz-bırakan ise temas edilen esma da ki iz düşümüdür..İslam burada kendi ezo-ter-iz ini tıpkı fabrika çıkışı girişi kart basımı gibi zaman-namaz da esmaların geri bildirimini sağlamaktadır..zaman ı -namaz-ı sistemleştirip esmaların varlıkta vücud bulmasını ve de geri dönüşümünü sağlayan sistemidir...
 
yaklaşık 2000 yıldır dünyada semavi dinler olarak bilinen 4 büyük din, günümüze kadar hükmünü belirli ölçülerde korumaya çalışarak bu zamana kadar gelmiştir. bizler türkiyede yaşadığımız için çoğunluğumuz kendimizi müslüman olan bir toplumda bulduğumuzdan oto-müslüman olarak doğuo büyüdük. zaman ilerledikçe yazılı ve yazısız kaynaklarda değişiklikler büyük bir kesimi etkisi altına alarak yeni hurafeler yada yeni batılılaşma fikirleri adı altında çizgisinden çıkıp, belli bir kesime hitap edip geri kalanları sapkın olarak nitelendiren bir din olgusu şuan gerek ülkemizde gerekse dünyada hüküm sürmektedir.
İslamın ise zaman ilerleyip teknoloji geliştikçe, yanlışları adı altında ileri sürülen aslında yanlış olmayan fakat kaynak olarak ele alınan konuların derinliğine vakıf olmayanların konuları yada durumları bilim adı altında yanlış değerlendirip kendi hipotezleriyle başlattığı akımlar, İslamiyete vurulan en büyük zararlardan olmuştur. bu konuya verilecek en güzel örnek 'DAHV ' kelimesinin devrin imamları yada ileri gelen bilim insanlarının yanlış anlam vererek dünyanın şekline verdiği anlam, günümüz zamanında bilim gelişip, dünyanın neden ve nasılına insanlarımız vakıf olunca, 500 yıl önce büyük saygı gören, ödüller alan, islami bilim adı altında eserleri yayınlanan kişilerin, yaptıkları bu çalışmalar iki yönlü zararla sonuçlanmıştır.
1. si, uzman olmadığı sadece kendi bilgi dağarcığı ve zamanın bilimi ile anlamına vakıf olmadığı bir ayete, ortalama bir mana verp en büyük ihtimali düşünerek düz, tepsi manası adı altında çıkardığı bu kelime, Kuran-ı Kerimi okuyanların bazılarını ateistliğe bazılarının imanında zayıflamaya neden olmuş, katkı sağlama amacı taşıyan iyi niyetli ve emek vererek yaptığı çalışmalar, yarar sağlamak yerine büyük bir zarar vermiştir.
insanlarımız ise, çoğunluğu DAHV sözcüğünün ne olduğunu bile bilmeden geçiştirip Allah dediyse doğrudur diyerek kolaya kaçıp, işin aslına vakıf olmayı bile düşünmeden, tenbel bir modda yaşayıp gitmişlerdir. gerek islami gerekse diğer ilimlere vakıf olan, insanlara hizmet için hayatına yön veren kişiler ise, bir kelime için yıllarını mekke-medine civarlarında geçirerek, bir sözcüğün manasına ulaşmak için emek vermişlerdir.
böyle değerli insanların çalışması neticesinde, yöresel bir dile de geçmiş olan olan DAHV kelimesinin manasının, bir nevi tesadüfen konuşma esnasında hakikatine varılan anlamının düz bir tepsi gibi değilde, deve kuşu yumurtası ve yumurtanın kendisini ifade eden sözcük olduğunu öğrenen değerli üstadımın bu çalışmasından dolayı teşekkür ediyorum.
sayın yule, sizin istediğiniz makaleye örnek teşkil edermi bilmiyorum ama zaman-islam adı altında küçük bir kelime ile geçmiş ile günümüz arasındaki bu bağlamda, yapılan bir yanlışın ne kadar derin yaralar açtığına ışık tutmak istedim.
bugün yazacağımız kelimeleri önemsiz olarak bulup yayınlamaktan kaçınmaz isek, çalışmalarımız iyi niyetli olsa dahi ileride bu yazılarımızın büyük bir kesimi eksi yönde etkileyip büyük zararlar vereceğini düşünerek, gerek yazılarımızda gerekse attığımız her adımda düşünerek hareket etmemizde yarar görüyorum.
teşekkür ediyorum.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Geri
Üst