Korku Hikayeleri Denemelerim.

URUMHAMATAHAYİL

Yönetici
Katılım
5 Haz 2008
Mesajlar
7,097
Tepkime puanı
4,972
İş
Wellness Antrenör/Psikolog/ Sosyolog
= Sisli Tepe ve Kesilmiş Kol =

Çok önceleri bir köyde 2 arkadaş gece gezmeye çıkmışlar ve köyün yüksek bir tepesine çıkıp orada muhabbet etmeye başlamışlar.Çıktıkları tepenin ismi ise ''Kaybolanlar'' dağıydı.Bu tepenin uzun bir geçmişi vardır.Denilenlere göre bu tepeye çıkanlar ya kayboluyor yada deliriyor.2 arkadaş ise bu olaylara inanmayarak başladılar muhabbete başladılar ama muhabbetlerinin ortasında tepedeki çalılıklardan sesler gelmeye başladı ve etrafı yoğun bir sis dumanı kaplamaya başladı.2 arkadaş yine korkmadan muhabbet etmeye devam ettiler.Kısa bir süre tekinin tuvalet'i geldi.Ve çalılıkların arasına gidip yapmak istedi.Çalılıkların arasına gitti ve yaptı ama tam çalılıklardan çıkıp gidecekken kendi adının seslendiğini duydu.Arkadaşı kendisine şaka yapıyor zannederek sesin olduğu yere gitmeye başladı.O gittikçe ses artıyordu en sonunda köşede bir gölge gördü ve gölgeye doğru yürümeye başladı.Gölgenin olduğu yere geldiğin büyük bir şok yaşadı çünkü karşısında ağaca çivilenmiş halde birisi bulunuyordu.Çok korktu ve hemen oradan ayrılmak istedi ama ağaca çivilenmiş olan kişi ona ''lütfen yardım et !'' dedi.O ise korkmuştu ve hemen arkadaşının yanına koşmaya başladı.Koşarken bacağı bir şeye takıldı ve yere düştü hemen kalmaya çalıştı ama bacağına takılan şeyi fark edince oracıkta bayıldı.Bacağına bir insan kolu takılmıştı.Koldan kanlar akıyordu sanki daha yeni kesilmiş gibiydi.Çocuk orada biraz baygın kaldıktan sonra uyandı ve hemen kolu bacağıyla tekmeleyerek fırlattı.Ve yine koşmaya başladı arkadaşını düşünüyordu bir an önce onu bulup gitmek istiyordu bu tepeden.Ve en sonunda arkadaşıyla oturduğu yere vardı.Vardığında çok büyük bir şok yaşadı çünkü arkadaşı parçalanmış bir haldeydi.Kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu.Arkadaşının parçalanmış vücudunda bir şeyin eksik olduğu fark etti arkadaşının kolunun teki yoktu.Ve işte o zaman hemen oradan koşmaya başladı.Çünkü bacağına takılan kol'un arkadaşının kolu olduğu anladı.Koşarken hiç bir yere bakmıyordu ve nereye koştuğuna da bakmıyordu sadece koşuyordu ve bir an önce oradan ayrılmak istiyordu.Psikolojisi alt üst edilmişti sanki çünkü daha 1 saat öncesi arkadaşıyla muhabbet ediyordu ama şimdi ise arkadaşı parçalara ayrılmıştı.Bunu düşündükçe daha da korkuyordu çünkü onu parçalayan şey her ne ise beni de parçalar diye korkuyordu.Uzun süre koştuktan sonra dinlenmek istedi ve durdu.Durduğunda daha büyük bir şok yaşadı çünkü o kadar çok koşmasına yine aynı yerdeydi ''Arkadaşının parçalanmış vücudunun yanında ''.Ağlamaya başladı,ağlarken bağırıyordu psikolojisi bozulmuştu artık.Ve bir süre sonra intihar etmeye karar verdi.Ve sivri bir aramaya başladı,ararken bile ağlıyordu.''Keşke bu lanet yere gelmeseydik !! '' diyerek daha da çok ağlıyordu.Bir an önce intihar edip bu işkenceden kurtulmak istiyordu.Arkadaşının parçalanmış vücudunun yanın da bir bıçak olduğunu fark etti.Hemen oraya doğru koştu ve bıçağı aldı.

Hikayenin devamı gelecek . :)

Tam yarısında kesmek zorunda kaldım o yüzden özür dilerim.İlk defa bir korku hikayesi yazmaya çalışıyorum o yüzden güzel olmayabilir. :)

Ori istersen sen devam ettir bu hikayeyi.Hem senin hayal gücünle belki daha güzel olur.Çok güzel hikayeler yazıyorsun. :)
 
  • Beğendim
Tepkiler: Ori

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,252
Tepkime puanı
3,150
Malesef ben devam ettiremem bu senin eserin. :) Ben kendimi yeterli bulmuyorum ne yalan söyleyeyim kendimi çok geliştirmem lazım. Sizde yazarak ve düşünerek geliştireceksiniz. İki senarist yetişmeli bu Mabet topraklarından. :)))
 

URUMHAMATAHAYİL

Yönetici
Katılım
5 Haz 2008
Mesajlar
7,097
Tepkime puanı
4,972
İş
Wellness Antrenör/Psikolog/ Sosyolog
Malesef ben devam ettiremem bu senin eserin. :) Ben kendimi yeterli bulmuyorum ne yalan söyleyeyim kendimi çok geliştirmem lazım. Sizde yazarak ve düşünerek geliştireceksiniz. İki senarist yetişmeli bu Mabet topraklarından. :)))

Korku türünün en iyi senaristleri. :)

Bence iyisiniz umarım ileride daha çok başarılı olursunuz. :)
 

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,252
Tepkime puanı
3,150
Olamaz, bu nasıl olabilirdi? Aklımın sınırlarına dayanan bu olgular beni tahrip ediyor ve şaşkınlığımın arkasına gizlenen korkum, beni gün geçtikçe mahvediyordu. Yine oldu! Tanrım bana yardım et.. Geceleri bitmek bilmeyen sorunlarım tekrar kabusum olmuştu. Doktorlar bile bana yardım edemezken, her gece hayatta kalma mücadelem beni yıpratıyordu. Rüya mı, değil mi çözemezken tam anlamıyla korku ve endişeyle dolup taşmıştım. Geceleri koltukta, elimde mısırla film izlerken uyanıyordum ve ondan öncesinde ise ölüyordum...
Hemen üstümü giyindim ve dişlerimi fırçalamak için lavaboya doğru yavaşça yürüdüm. Şaşkınlıktan olsa gerek mısırları bile lavaboya kadar getirmiştim. Kendimi kaybetmediğim için gerçekten şanslıyım. Bu endişe insana kafayı yedirirdi. Bir anlık aynaya baktığımda kaşımın üzerindeki çiziği farkettim ama fazla umursamadım. İşimi görüp üstümü giyindim ve iş yerinin yolunu tuttum. Aklımda bütün gece yaşadığım gerilim dolu rüyalarım vardı. Bunlara rüya diyebiliyordum, çünkü hala hayattayım ve yaşıyorum. Ne kadar gerçek görünsede ve beni hergün öldürsede bunlar benim gözümde bir çeşit rüyaydı. İşyerine geldiğimde herkes bana soğuk davranıyor gibiydi. Neden anlam veremedim fakat umrumda bile değildi. Hergün yaptığım gibi masama yayılıp güzel bir kahve söyledim. Kahvemi beklerken internette gazete başlıklarını okuyordum. Gazete başlıkları ve kahve sabahları vazgeçilmez önceliğimdir. Bunların bana verdiği rahatlık geceleri yaşadığım kabusları unutturuyordu. Neden bilmiyorum ama başlıkların çoğuna göz attığım halde kahvem hala gelmemiş ve bu beni sinirlendirmişti. Sinirimi yatıştırmak adına kahvemi gidip ben aldım ve masama geri döndüm. Başlıklara baktığımda hep cinayet haberleri gözüme ilişti. Kendi kendime mırıldanmaya başladım. Küfür etmeyi kendime yakıştıramazdım ama yine de mırıldanmaktan vazgeçemezdim. 20 dakikalık keyiften sonra işime odaklanma vakti gelmişti. İşte zaman çok çabuk geçiyordu, hemen akşam olmuş paydos vakti gelmişti. Ev bana kabuslarımı hatırlatıyordu. Bu yüzden işlerimin bitmesini istemiyor ve 1-2 saat fazladan mesai yapmayı tercih ediyordum. Ev yerine işini tercih eden tek deli benim sanırsam. Saatler geçmiş saat epeyce geç olmuştu. Güvenlik görevlisi haricinde 6 katlı binada kimse yoktu. Zavallı amca, evini geçindirmek için fazladan mesai bile yapıyordu. Ceketimi alıp asansöre doğru yürüdüm. Asansörün kapısına geldiğimde bir anlık dalgınlıkla ayağım takıldı ve yere kapaklandım. Kendime gülüyordum ama bir yandan da dikkatsizliğim yüzünden kendime söyleniyordum. Kendimi doğrulttum ve düğmeye basacakken asansörün kapısına kırmızı boyayla yazılmış ''ÖLÜM'' yazısını gördüm. Şaşkınlığımı gizliyemiyor ve istemsizce hareketler yapıyordum. Bu nasıl olabilirdi? Yere düşmeden önce kapı tertemizdi. O kadar kısa bir sürede bunu birinin yazması imkansızdı. Bu beni korkuttu, yalan söylemeyeceğim. Yoksa bu da kabuslarımdan biri miydi? Yoksa bu yine bir rüya mıydı? Kafamda fırtına gibi esip geçen düşünceler güvenlik görevlisini görmemle dinmişti. Bana doğru yavaşça geliyor ve tuhaf bir şekilde bana bakıyordu. Alnımda biriken ter damlaları bile bana yük oluyor gibiydi ve elimin tersiyle sildiğimde bir anlık ferahlık hissetmiştim. Görevlinin ismini hep unutuyordum. Yakasına bakmak istemiştim ama miyopluk yüzünden bayağı zorlandığımı itiraf etmeliyim. İsmi bir kenara atıp telaşla asansörü işaret ettim ve ''Bunu kim yaptı?'' diye bağırdım. Beni hiç umursamadı ve üzerime doğru yürümeye devam etti. Bana doğru yaklaştıkça içim ürperiyor ve korkuyordum. ''Size soruyorum.'' diye bir daha seslendim ve bana doğru hızla gelmeye başladı. Yaklaşırken söylediği kelimeler beni dehşete düşürmüştü. '' BANA YARDIM ET! ''
Çok korkumuştum. Adamı orada bırakıp acil çıkış merdivenlerine koştum. Merdivenlerin kapısını açmamla kapatmam bir olmuştu. İçeride göz gözü görmüyordu. Cesaretim pamuk ipliğine bağlı gibiydi. Hemen geri asansörlere doğru farklı bir yoldan koştum. Oraya ulaştığımda yerde et parçaları vardı. Tam asansörün önünde yatan görevlinin cesedi beni dehşete düşürmüştü. Sırtında ki kelimeye gözüm ilişti ve kendimi kaybettim. ''ÖLÜM !''
Hemen asansörün düğmesine bastım. Asansör geldi ve kendimi hemen içeri atıp zemin katın düğmesine bastım. Asansör yavaşça inerken, köşeye pusup kafamı ovalıyordum. Bütün herşeyi unutmuştum. Sadece hayatta kalmak istiyordum. Aklımdaki tek şey buydu. Asansörün kapısı açıldı ve tam çıktığımda kafama yediğim baltayla kendimi yerde buldum. Kanlar alnımdan akarak gözümde birikiyordu. Anında üşümeye başlamıştım ve buğulaşan gözlerimin ardında gördüğüm adamı tam seçemeden anında uyandım. Herşey aynıydı. Elimde mısır televizyon karşısındaydım. Kafayı yiyordum. Bu son kabustan sonra emin olmuştum. Artık ruh sağlığım yerinde değildi bunu görebiliyordum..

-Ori (Gece 5 Hikayeleri)
 

hazaR

Kayıtlı Üye
Katılım
30 Haz 2011
Mesajlar
2,233
Tepkime puanı
674
Konum
İstanbul
İş
Passenger.
Benim yazılarım duygularımdan beslenir.Düşünüyorum da hayatımda hiç doğru dürüst korkmadım ki ben sadece çok evhamlıyım.:D
Hayal gücünü edebiyatla harmanlamak zordur.Yani burada tasvirlerin devreye girmek zorunda bir mekana ne kadar çok detay ekleyebilirsen hem sen olaylara daha hakim olursun hemde okuyucu.Ve ana karakteri sakın mekanda ezme,her şey birbiriyle dengeli gitmek zorunda özellikle düğüm noktasında.Hani bazı kitapları okurken ilk 250 sayfa çok sıkıcıdır ya gerçi bunlar roman değil hikaye ama olsun :D dengeyi sağlamalısın.Eminim daha iyi olucaktır.
 

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,252
Tepkime puanı
3,150
Marry hayattan zevk almayan ve ölümü hiçe sayan bir kızdı. Belki de bu yönü beni kendine bağlamıştı. Bazı geceler yemeğe davet ettiğimde, düşünmeden evet derdi ve yanağıma bir öpücük kondururdu. İstemeden kondurduğu bu öpücükler beni sahteliklere boğuyor olsa da, ona olan duygularımın değişmesine engel olmuyordu.
Evde otururken çalan telefonuma baktığımda kalbim hızla atmaya başlamış ve heyecandan ne yapacağımı bilememiştim. Marry beni arıyor ve o gece beni yemeğe davet ediyordu. İlk defa kendisi beni arıyordu ve o geceyi benle geçirmek istiyordu. Bu benim için çok mutluluk vericiydi. Yalnız buluşma yerimizin kasabaya uzak olması beni ufaktan şaşırtmıştı. Arabama atladığım gibi heyecanla yola koyuldum. Oraya vardığımda küçük seyyar bir hamburgercinin servisinde oturmuş, istemsiz ve kemirircesine ısırdığı hamburgeri tadıyordu. Gariplik sezmiştim ve görünüşüde bitkin gibiydi. Yanına doğru hızla yürüdüm ve o da benim geldiğimi görünce ayağa kalkıp bana bakmaya başladı. Gerçekten bir gariplik vardı ve içime düşen ufak bir korku yavaştan beni sarıyordu. Gözlerinin siyahlığı ve elbiselerinin kirliliği bana şeytani filmleri hatırlatmıştı. Yanına yaklaşıp elini tuttum ve ''Neyin var Marry?'' diye sordum. Bana cevap vermedi ve gözleriyle ormana baktı. Konuşması için elimden geleni yaptım ama nedense konuşmuyor ve sürekli beni önü bile görünmeyen karanlık ormana sokmaya çalışıyordu. Birden beni kolumdan tuttu ve hızla ormana sürüklemeye başladı. Engel olamıyordum ve bırakması için çırpınıyordum. Ormana yaklaştıkça içimdeki gerilim artıyor ve bağırmama neden oluyordu. İstemsiz bağırdım ama beni duyabilecek tek kişi olan seyyara baktığımda yerinde bile yoktu!
Bayılmışım ve uyandığımda hafif dumanlı karanlık bir ormanda çırılçıplaktım. Etrafıma hızla bakıyor ve olanlara anlam yüklemeye çalışıyordum. Bunlar nasıl olabilirdi. Aklımı kaçıracaktım. Birden telefon sesi kulağımda yankılandı ve hemen o yöne doğru koşmaya başladım. Sesin geldiği yere ulaştığımda elbiselerimi kan içinde gördüm. Aklımı kaçırmamak için hiçbir sebep yoktu. Titreyen ellerim ve korkudan kesilmeye başlayan nefesimle elbiselere uzandım ve telefonu çıkardım.. Arayan Marry'di!! Hemen telefonu açtım ve hayatımda etmediğim hakaretleri ederek benden ne istediğini sordum. Benim tepkime gerçekten şaşırmış ve hiçbirşey olmamış gibi konuşmaya devam ediyordu. Konuştukça içimde alevlenen korku şiddetini giderek arttırıyordu. Beni hiç aramadığını ve sadece şuan aradığını söylerken yalan söylemiyor gibiydi fakat inanmamıştım ve olanları tekrar anlattım. Küfür etmeye devam ediyor ve bana neler yağtığını anlatması konusunda ısrar ediyordum. Birden telefonu anneme verdi ve bacaklarımı hissetmeyi kesmiştim. Yere düştüm.. Annem Marry'nin öğleden beri onun yanında olduğunu söylediğinde beynim durmuş ve sabit bakışlarım arasında o şeyin berbat elbiseleri ve engellenemeyen kuvveti gözümün önüne gelmişti. Herşey film şeridi gibi gözümün önünden akarken hissettiğim duyguların, ölüm korkusunu tetikleyen unsurlar olduğunu farkettim. Sadece durup ileriye doğru bakıyordum. Korkumun üzerine gelen şaşkınlık silsilesi bana ağır bir darbe vermiş olmalıydı ki ayağa kalkamıyordum.

-Ori (Gece 5 Hikayeleri)
 

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,252
Tepkime puanı
3,150
- Burası neresi, neredeyim ben?
Sislerin ardından vuran güneş ışığı gözlerimi kamaştırmış ve uyanmama sebep olmuştu. Gözlerimi açtığımda ise neler olup bittiğini anlayamamıştım. Uzunca bir yatakta sağ elime kelepçelenmiş yatıyordum. Odanın harabe ve çıkıntılı kalan tavanına doğru bir an bakakaldım ama hemen kendime gelip kollarımı çekiştirmeye başlamıştım bile. Yatağın demirleri çekip çekiştirmeme rağmen bayağı bir sağlamdı, yerinden bile oynamamıştı. Kelepçelerden kurtulmaya çalışırken asıl sorunu görememiştim ve gözüm yatağın birkaç adım ötesine iliştiğinde gördüğüm şeyler kalbimin yeterince hızlanmasına sebep olmuştu. Yatağın birkaç adım ötesinde yeşil siyah eski filmleri aratmayan kareli gömlek giymiş yaşlı bir adam vardı ve kafası yarı kopmuş bir vaziyette ufak pompalı silahıyla nöbet tutuyor gibiydi. Hemen yatağın diğer tarafına kaçmaya yeltendim fakat korkudan kelepçeleri unutmuştum. Sağ bileğim felaket acımıştı ve derinden gelen çığlıklarımı dudaklarımın arasından şiddetle bırakmıştım.

- Tanrım neler oluyor buradaaa?

Sorduğum sorular ve bağrışmaların bana faydası olmadığı farkettiğim an aniden sustum. Bileğimin acısıyla yatakta bir an kıvrandım. Yerimden kalktığımda sıfırdan başlıyor gibiydim. Kendime gelmiştim ama var olan kan kokusunu ise şimdi farketmiştim. Midem bir anlık bulandı ama hemen toparladım. Buradan hemen kurtulmalıydım..

Kelepçelerden normal yollarla kurtulmak imkansız gibiydi ve farklı yollar aramaya başladım. Düşünürken ve etrafa göz gezdirirken korktuğumu bir kez daha farkettim ama şuan tek umursadığım kelepçelerden kurtulmaktı. Ne kadar süre baygındım bilmiyordum ama fena halde acıkmış ve susamıştım. Üstünde sineklerin cirit attığı adamın silahına gözüm ilişti birden. İşte bu kurtulmak için tek fırsattı. Bunu etrafıma baktığımda net bir şekilde görebiliyordum. Hemen silaha doğru uzanmaya çalıştım, olmadı. Tekrar denedim ama sağ bileğim felaket bir şekilde acımaya başlamıştı. Kelepçe bileğimde sıyrıklar açmış ve kanamasına sebep olmuştu. Bileğimden akan kanları gördüğümde ise olur olmaz küfürler edip şiddetle iki adım ötemde ki silaha tekrar uzanmaya çalışıyordum.

-Lanet herif, piç kurusu ! Ver o silahı banaa.

Ölü bir adamdan silahını isteyecek kadar kaybetmiştim kendimi. Çıldırmış gibiydim. Ulaşamadığım silah benim kanımı emiyor ve bende sinirlerimin bir hayli gerilmesine sebep oluyordu. En sonunda ayağımla ortalığa tekmeler savururken ayağım yatağın ayak kısmında duran bıçağa çarptı. Birden durdum ve ayağımın neye çarptığına baktım. Bugün şanssız ama bir o kadar da şanslı hissediyordum kendimi. Hemen ayağımla bıçağı sol elime alıp silaha uzandım.

- Hadii biraz daha. Lanet olsunn evet başardım.

Kendimi çok sıkmıştım ama sonunda hediyemi almayı başarmıştım. Silahı bıçağın ucuyla yatağa doğru ittim ve yerden aldım. Silahın içine baktım ve tek bir mermisi vardı. Sanırım ihtiyar diğer mermiyi kendine harcamıştı ama neden?
Bu sorularla vakit kaybetmeden silahı kelepçeye doğrulttum. Sol elimle ilk defa ateş edecektim. Daha doğrusu hayatımda ilk defa ateş edecektim. Kelepçeye doğru silahı tuttum ve hiç beklemeden ateş ettim. Tetiği çekmemle birlikte ortalığı toz bulutu kaplar gibi oldu. Kelepçelerden nihayet kurtulmuştum. Kapıyı açtım ve hızla yürümeye başladım. Uzun koridorda ilerlerken eski ahşapların gıcırdayan sesleri beni daha çok geriyordu. Merdivenlere yaklaştığımda ise bitmeyen homurdanmalar duyuyordum. Sonunda zorda olsa merdivenlere ulaşmayı başarmıştım. Yaklaştım ve biraz daha yaklaştım. Basamaklara geldiğimde ise kırık merdivenlerin ardında beni bekleyen kana susamış zombileri görür görmez durdum. Hepsi bana bakıyor ve tuhaf sesler çıkarıyordu. Filmlerden aşina olduğum zombiler aşağı inmem için adeta çıldırıyorlardı ve birbirlerini eziyorlardı. Hareket edemiyordum. Tuhaf sesler eşliğinde onlara bakakalmış ve yaşlı adamın neden böyle bir işe kalkıştığını şimdi anlıyordum. Korku dolu bakışlarım arasında kendi kendime mırıldanmıştım.
-Gözlerini açmamalıydın...

-ori24
 

ensrezio66

Kayıtlı Üye
Katılım
12 Haz 2013
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Tebrik ediyorum, kolay iş değil. Büyüdüm ama hala ne okusam korkar durumdayım :)
 

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,252
Tepkime puanı
3,150
Sinsice sardılar etrafımı. Karanlıktı, adım atmaya korkuyor ve etrafımı dinleyerek hareket ediyordum. Tanrım yardım et !
Ayak seslerinin kalbimde çarpıntı yarattığı vakit görmediğim yolu hızla koşmaya başladım. Nefesimin yetmediği bedenim, koşarken biraz daha yoruluyor ve duraklamaya biraz daha yaklaşıyordu. Durmak demek işkence ve ölüm demekti. Fakat karanlıkta savrulduğum yerler onlarındı, kurtulmak imkansızdı. Karanlığın içinden fırtına gibi geçiyordum ama ışığı hala bulamıyordum. Koşmaya devam ettim ve sonunda duracağım anda bir ışık bana yol gösterircesine parladı. Bu benim tek fırsatımdı. Kendimi zorladım ve ölümle dans edercesine koştum. Susadığımı hissetmiştim ama bu koşmama engel değildi. Bir kapı gördüm, sonunda kurtuldum.

Parça Hikayeler -ori
 

Lostanzade

Kayıtlı Üye
Katılım
8 Eki 2013
Mesajlar
13
Tepkime puanı
0
Gece uyutmayan korku hikayesi arıyordum Sayın Üye :D süpersiniz Korku hikayesi için teşekkür ederim Pijama partim alt üst olmadı:)
 

ensrezio66

Kayıtlı Üye
Katılım
12 Haz 2013
Mesajlar
45
Tepkime puanı
1
Biraz zor anlaşılıyor ama son derece güzel ve korkunç. Sizi canı gönülden yeniden tebrik ediyorum. :hurray:
 

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,252
Tepkime puanı
3,150
Kaçın, kurtarın kend....!
Bir anda uyandım. Başıma aldığım darbe beni yere yığmıştı. Karşımda olanlar ise tam anlamıyla ayılmama sebep olmuştu. Delicesine bağıran adamın kafası sözlerini tamamlayamadan aniden yere düşmüştü. Neler olduğunu anlayamadan ayağa kalkıp koşmaya başladım. Ortalık kan gölü gibiydi, herkesin kafası kopmuş ortalığa vücut parçaları savrulmuştu. İnsanlar etrafta delicesine koşarken biri ''Tekrar geliyor!'' diye bağırdı ve adamla birlikte kendini direk yere atanlar oldu. Tanrım neler oluyor! Duvara yaslandım korku ve şaşkınlıkla odanın içine doğru bakıyordum. Çocuk bana baktı ve bağırarak ''Yere yat !'' dedi ama şoku atlatamamıştım ve hala etrafa bakıp olanları anlamaya çalışıyordum. Tavandan odanın başı ve sonundan aynı anda düşen uzun demir çubuklar gördüm. Çubuklar, arasına aldığı insanları aniden parçalalarken kana bulanan bıçaklarını görür gibi oldum. Kendimi birden yere attım ve bıçaklar üzerimden tuhaf bir sesle geçip gitti. Odaya dönüp baktığımda 5 kişi kaldığımızı gördüm. Kendimi toparladım ve onların yanına gittim. ''Burada neler oluyor! O da neydi?'' diye çıkıştım yirmili yaşlarda ki çocuğa fakat hepsinin gözlerinden akan yaşlar onlarında olayları anlamadığını ve bir hayli korktuklarını anlatıyordu. Hemen bir çıkış aramaya başladım ve ararken herşeyi aklımda kurcalıyor, çözüm arıyordum. Sıkışıp kaldığımız oda benim başıma darbe yemeden önce sıkıntıdan delicesine içtiğim bir meyhaneydi. Şehirden kilometrelerce uzak küçük bir ormanın yanında ve ormanın arkasından açılan uçsuz bucaksız düzlükten ibaretti. Sessizliği ve sakinliği beni buraya çekmişti. Bu odayla birlikte 3 büyük odası daha vardı fakat hiç girmeyi bile düşünmemiştim. Burada ki barmen daha ılımlı ve güzel bir bayandı. Odanın kırmızı rengi tıpkı yerde kanlar içinde uzanan insan parçalarının habercisi gibiydi. Oda da kapı tarafında küçük bir bar köşesi önünde ise masalar ve masaların sağında cam tarafına düşen taraftaysa ufak bir sahne vardı. Bugün sahne alan adam beni öyle dertlendirmişti ki 2 birayı birden içmeme neden olmuştu. Şimdi ise kafası gövdeden ayrı bir şekilde bana bakıyordu.
Birden bağrışmalar başladı ve düşüncelerim ortadan ikiye bölünürcesine dağıldı. İki kız demin ağlayan çocuğa küfür ediyor ve diğer kalan kız ise yerde oturup ağlıyordu. Hepsinin gözleri ağlamaktan şişmişti. Yanlarına gittim ve sakinleştirmek için kızları çocuktan uzaklaştırdım.

- Derdiniz ne neden bağrıyorsunuz, halimizi görmüyor musunuz? dedim.
Kızlar bağırıp çağırmaya devam ediyordu gördükleri hergün yaşadıkları birşey değildi. Sakinleştirmek bir hayli zor oldu. Ben morgda çalıştığım için böylesine vücutlara alışıktım. Fakat onlar değildi. İçlerinden sarışın olan sonunda konuşmaya başladı.
- Bakın bu çocuk ikimizi buraya para karşılığında getirdi ve şimdi bizi buradan çıkaracak!
- Bence şimdi bu çocukta aynısını istiyor. Hepimiz buradan çıkmak istiyoruz ama böyle sorun çıkarırsanız işimiz hiç yolunda gitmeyecek.

Hepsinin adını bir çırpıda öğrendim. Çocuğun adı Kerem'di. Kızlarda onun kadar gençti ve Sarışın olan Banu, kumral olan ise Melis'di. Yerde hala ağlayan kıza senin adın nedir dedim. Ağlayan gözlerle bana baktığında masumane bir şekilde Canan dedi. Ağlaması içime dokunmuş ve beni de etkilemişti. Gözleri beni derinden sarsmıştı. Ayağa kaldırdım ve benden ayrılmamalarını söyledim. Odanın farklı yerlerinden farklı çıkışlar denedim fakat pek etkili olmadı. Kapılar kilitli ve camlarda demirliydi. Camı açtım ve dışarıda bana doğru bakan bir adamı gördüm. Elinde uzunca bir sopa yaşlı birine benziyordu. Bağırarak yardım istedim. Adam bize tekrar baktıktan sonra ormana doğru yürümeye başladı. Sırtını dönüp giderken söylediğim küfürleri duymuş olmalıydı ki elinde ki sopayı sertçe sıkıp yere vurası gelmişti. Kerem ''Onu sinirlendirdin'' dedi. Kan kokusundan sonra aldığım temiz hava beni daha da rahatlatmıştı. Adamın bize yardım etmemesi ve bu kadar rahat olması beni ürkütmüştü. Hemen sahnenin orada ki dev hoparlör dikkatimi çekti ve hepsinden yardım istedim. Kapıya karşı kullanabilirdik fakat işe yarar mıydı? Denemekte fayda vardı. Hoparlör oldukça ağırdı ve kızlar çok zorlanıyordu. Yanlardan iki kişi olarak ve birimizinde arkadan desteklemesiyle kapıya doğru şimdi diye bağırdım ve hızla kapıya doğru koşmaya başladık. Hoparlör kapıya çarpmasıyla hepimiz kendimizi yerde bulduk. Kapı açılmıştı başarmıştık. Fakat Canan'ın ayağı yükün altında kalmıştı. Kolunu omzuma aldım ve yürümeye başladık. Yavaş ve sakince ilerliyorduk. Bu uzun koridor bana hiç bu kadar ürkütücü gelmemişti. Uzun koridor karşısından açılan kapıyı farkedince durmalarını söyledim. Kapı yavaşça aralandı ve arkasından çıplak ve kel bir kadın üzerimize bıçakla koşmaya başladı. Benle olanlar aniden bağırıp kaçtılar. Ben ve Canan ise hızla küçük bir odaya geçtikten sonra kapıyı kilitledim. Herşey çok ani olmuştu. Kerem, Banu ve Melis bir süre bağırdılar ve en son Kerem'in yapmayın diye feryat ettiğini duyduktan sonra hepsinin aniden sesinin kesildiğini farkettim. Canan ise yerde gözlerinden hala delicesine yaşlar geliyor ve sessiz olmak için kendini sıkarak ağlamaya devam ediyordu. Eğildim ve gözyaşlarını elimle silerek ''Seni buradan çıkaracağım'' dedim. Konuşamıyordu ve elimi tutup bana sarıldı. O an duygulandım ve bende ona sarıldım. Sessizliğimizi bölen ayak sesi koridordan adım adım yükseliyordu. Kerem bağırdığı sırada yapmayın demişti. Bu katillerin sayısının birden fazla olduğunu düşündürdü. Dikkatle hareket etmek için elimden geleni yapıyordum. Cama doğru yürüdüm ve demirli olduğunu gördüğümde çok sinirlendim ve istemsiz küfür ettim. Canan bana odanın köşesinde duran bir zincir işaret etti ve halının hemen köşesinden uzanan zincirin bir kapağa gittiğini farkettim. Hemen gittim ve kapağı sessizce kaldırdım. Nereye gittiği konusunda fikrim yoktu ama çaremizde yoktu. Merdiveni biraz yüksekti ve Canan'ı indirirken biraz zorlanmıştım. Uzun tünel gibi bir yere inmiştik fakat sonu neresi diye merak ve korkuyla kıvranıyordum. Canan'ın kolunu omzuma alıp taşıyarak götürmeye başladım. Aralıksız 15 dakika yürüdük fakat hala sonuna ulaşamamıştık. Canan ''Bir ses duydum'' dedi ve durduk. Kaçacak bir yer yoktu. Aceleyle yürümeye başladık ve biraz yürüdükten sonra bir kapak bulduk. Sonuna gelmiştik ve son ya hüsrandı ya da özgürlük. Bunun farkındaydık. Kapağı yavaşça kaldırdım ve etrafa hemen göz gezdirdikten sonra Canan'ı çıkardım. Büyük bir mutfağa açılmıştı ve oldukça lükstü. Dışarıdan ses geldiğini duyar gibi oldum ve hemen yukarı kata çıktık. Canan bana yatak odasında telefon gördüğünü söyleyince hemen oraya gittik. Canan'ı yatağa oturttum ve telefonu elime aldım. Aramayı yapmakta zorlanıyordum değişik bir telefondu. Canan'ın yanına oturdum ve bunu nasıl çalıştırabiliriz konusunda yardımını istedim. Canan tebessüm etti ve elini başıma koydu. Ben hala telefonu kurcalarken yanağıma öpücük kondurdu. Sonra ellerini bana hızlıca sarmaya başladı. Canan'ı birden ittim ve iyi misin diye sordum. Biraz önce gözleri ağlamaktan şişen kız şimdi tuhaf bir şekilde sırıtıyordu ve keskin bakışlar içinde beni süzüyordu.
- Sence ben güzel miyim? diye sordu..
- Canan bence şimdi bu sorunun hiç sırası değil.
- Bana birşey söyle.
- Tamam güzelsin hadi çıkalım buradan telefon çalışmıyor.
- Burası bence dışarıdan daha güzel.
- Canan senin kafan iyi mi aptallaşmayı bırak artık başımız belada anlamıyor musun? Senin neyin var?
- Senden hoşlanmaya başladım. Artık oyun bitsin! dedi.
Birden içeri Melis ve Banu girdi. Yanlarında ellerinde silahla o çıplak kadında girdi. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Aniden ayağa kalktım. Kafamda herşey yeni bir hal almıştı. Canan bana hala bakıyor ve diğerleride berbat bir şekilde sırıtıyorlardı. Banu ''Seni annemizle tanıştırayım'' dedi. Alnımdan terler akıyor ve ne yapacağımı bilmiyordum. Oldukça köşeye sıkışmıştım. Anneleri olacak kadın konuşmaya çalıştı ama susmayı tercih ettim. Silahı bana tutuncaya kadar tabi ki.
- Meyhanemizin devamlı müşterisisin ama adını bile bilmiyoruz. Bana adını söyle p.ç kurusu!
Arkamı döndüm ve Orhan demekle yetindim. Silahı oyuncak gibi durmuyordu.
- Bunu neden yapıyorsunuz?
- Meyhaneye kızlarım adam çeker yani orası böyle işler canım. Sizler bizden faydalanacağınızı sanarken biz sizden faydalanıyoruz. Bunun için sizin gibilere minnettarım. Bizi zengin ediyorsunuz.
Konuşması o kadar derinden etkilemişti ki beni şaşkınlığımı gizleyememiştim. Hepsi birden gülmeye başladı. Canan ise yatakta uzanır vaziyette gülüyordu. Dalgınlıklarından faydalanıp hemen Canan'ın üzerine atladım ve boynunu tutup ayağa kaldırdım. Çok hızlı olmuştu ve silahla aramda ki duvarı örmüştüm. Canan zor nefes alırken annesinin elinde ki silahı istedim. Annesi telaşlandı fakat silahı vermemekte ısrar etti. Canan'ın boğazını sıktıkça annesi ölüyor gibi oluyordu. En sonunda kabul etti ve silahı bana doğru uzattı. Canan'ı fırlattım ve silahı alıp direk annesine sıktım. Beni ikinci kez kandırdıklarını farkettiğimde deliye dönmüştüm. Silah sahteydi!
Hepsi birden üzerime atladı ve Banu omzuma ufak bir bıçak soktu. Omzumdan kanlar akarken hepsini bir tarafa itmiştim. Sandalyeden kırdığım odunla Melis ve Banu'ya vurdum. İkisi bayılırken anneleri çoktan kaçmıştı. Canan yumruk yedikten sonra kalkamamıştı bile. Annelerinin peşinden gittim ve çıplak sürtüğü mutfakta köşeye kıstırdım. Boğazına sarıldığımda kolumun ağrıdığını hissettim hala kan akıyordu. Küfürler içinde boğazlıyordum.

- Geber sürtükkk !

Gözleri kıpkırmızı olmuştu ve soluğu kesilmişti. Hemen kendimi dışarı attım ama karşımda duran adamı gördüğümde işin renginin tekrar değiştiğini farkettim. Bana tuttuğu silahı ateşlediğinde çoktan geri içeri kaçmıştım. Yukarı kata tekrar koşarken adam peşimden deli gibi geliyor ve ateş ediyordu. Bu o adamdı! Oda da camdan gördüğüm adam!
Hemen yatakodasına tekrar girdim ama Canan orada yoktu Banu'yu tuttum ve aynı sahneyi farklı kişiler olarak yaşadığımı farkettim. Odadan çıktım ve koridorda adamla burun buruna geldik.
- Vur beni! Hadi vur p.ç herif belki kızınıda vurursun! Kızların dimi bunlar o....u ç....u !
Bir anlık sessizlik oldu ve adamın cevap vermesini gerektirmeyen birşeyler olduğunu farkettim. Birden kafama yediğim bir darbeyle gözlerimin karardığına şahit olurken Canan'ı gördüm.
- Artık benimsin.. Sana ben bakacağım aşkım.



Devamı askerden gelince inşallah. :)
 

Mrs.Şeytan

Kayıtlı Üye
Katılım
20 May 2014
Mesajlar
415
Tepkime puanı
66
Konum
Cehennem
İş
İngilizce Öğretmeni
Bizim bu Gizli Mabetimizden iyi yazalar çıkıcak galiba.:D
Öncelikle ori ellerine sağlık. Harika olmuş. Böyle bi kitap yazsan hiç usanmadan okurum :) korku tam benlik :) tekrardan tebrik ederim :) başarılar
 

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,252
Tepkime puanı
3,150
Askerden yaziyorum. Şafak 85 :)
afasi karismis ve bir anlik korkuya kapilmisti. Gozleri bu korkuyu gizleyemiyordu. Kendisinden baska bir gece calisanida yoktu ve calistigi yer kadar urkutucu bir yerde yoktu. Arkadasinin ona buldugu morg isinin oldukca geliri yuksekti bu yuzden bu lanet yerde calismayi kabul etmisti. Bu yer neden hastaneden ve sehirden uzakti? Neden bu iste calistigindan ve buranin varligindan kimsenin haberinin olmamasini istemislerdi. Bunlarin hepsi verdikleri ucret karsiliginda onemini yitirmisti. Fakat bu gece bunlarin hepsi kafasinda simsek gibi cakmisti. Ölu kalkip yuruyemezken 43 numarali dolap kendiliginden acilmis ve ceset ortaliktan kaybolmustu. Arayabilecegi kimse yokken oradan uzaklasmak iyi bir fikir degildi. Icinde bir urperti hissetti ve saskinlikla arkasindaki kapiya dogru bakti. Birsey goremedi ama bir tuhaf his bindi o korkmus bedenine. Yavasca acik kapiya dogru yurudu ve kapi kolunu tutarken bir damla ter alnindan dustu. Terledigini farketmemisti. Kapinin ardindan gelen ani ve siddetli sesler korkunun ne demek oldugunu bir hayli fazla anlatmisti. Kendini yaka paca disari atmak istedi ve cikisa dogru kostu. Uzun ve isik dolu koridorda kosarken arkasindan gelen sesler kulaklarini tirmaliyor onun aklini yavas yavas kacirmasina sebep oluyordu. Koridorun sonuna gelip kapali kapiyi ittirdigi vakit kani dondu. Akli yerinden cikacak gibiydi. Bagirmak istedi ama bunu basaramadi. Korkunun getirdigi gozyaslari onu bir hayli yipratti. Kapana kisildigini biliyordu ama bir an gucunu topladi ve isik dolu koridora donup ileriye bakakaldi. Koridorun sonundan sonmeye baslayan isiklar ona yaklastikca kendini tekrar kaybediyordu. Kapiyi yumruklamaya basladi ama kapinin bu sekilde acilmayacagini unutmustu. Isiklar ona dogru sonuyor ve o öldugunu hissediyordu. Ne yapacakti durup öylece izleyecek miydi? Bu sonra ki hikayede...
-Gece 5 Hikayeleri
 

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,252
Tepkime puanı
3,150
Çoban
Sessizliğin hakim olduğu bir geceydi. Köyden bayağı uzaklaştığını farkeden çoban biraz duraksadı ve bir ağaca yaslanıp sigarasını çıkardı. Koyunları gece otlatmaya çıkarması hergün yaptığı birşey değildi ama bugün kendi istediğinin olmasına karar vermişti. Dudaklarının arasına aldığı sigara ona bir anlık rahatlık hissettirdi ama çakmağı çakmasıyla koyunların arasından bir ses gelmesi bir oldu. Ses alışık olmadığı bir sesti. Sanki bir çatlama sesi gibiydi. Çakmağı ve sigarasını pantolunun cebine koyup oraya doğru merakla ve bir o kadar dikkatlice ilerledi. Yaklaştıkça içinde ufak bir korku sanki dikenlerini batırırcasına acıtıyordu düşüncelerini. Sesin geldiği yere vardığında olağandışı birşey yoktu. Bir sorun olmadığını anlayınca biraz rahatladı. Geri dönmeye karar verdi ve koyunları toplamaya başladı. Fakat biraz önce yaslandığı ağacın oradan geçince adımları donmuştu. Ağaca biri yaslanmış sigara içerek ona bakıyordu. Karanlık olduğundan adamı tanıyamıyordu. Her ihtimale karşı cebinde ki rambo bıçağını çıkardı ve adama doğru yürümeye başladı. Yürürken adama kimsin diye bağrıyor ve cevap alamıyordu. Köylülerden biri veya bir terörist diye düşünürken ağaca yaslanan adamın KENDİSİ olduğunu görünce donup kaldı. Elindeki bıçak yavaşça ellerinden kayıp yere düştü. Adam sigarayı atıp ona doğru yürümeye başlayınca çoban korkusunu gizleyemeden adım adım geri ćekilmeye başladı. Adam adımlarını hızlı atmaya başlayınca tökezleyip yere düşen çoban bıçağın elinde olmadığını farketti. Yerden bıçağı alan adam çobanın üstüne atladı ve bir hamlede boğazını kesti. Boģazından kanlar fışkıran çobanın hala olanları anlayamadığı kanlı gözlerinden okunuyordu. Gözleri kapanmadan gördüğü tek şey adamın yani kendi yansımasının aniden yok oluşuydu. Sabah çobandan haber alamayan köylüler dağa aramaya çıktı. Önce koyunları buldular fakat bütün koyunların kafası kesilmişti. Çoban ise ağacın dibine yaslanmış bir vaziyette boğazı kesik, ağzında sonu gelmiş bir sigara izmariti ve elinde bir rambo bıçağıyla kanlar içindeydi.
 

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,252
Tepkime puanı
3,150
(22.02.2012 23.55)
David loş bir ışık altında oturmuş Marry'i bekliyordu. Eski hatıraların getirdiği gözyaşları içinde umutsuzca ağlıyordu. Elinde aile albümü vardı ve boğulan bebeğinin fotoğraflarına bakmakla meşguldü. Marry nedense bu olayı atlatabilmişti fakat kendisi bir türlü atlatamamıştı. Bebeklerinin boğulması tamamiyle Marry'nin hatasıydı ama o bu hatayı kabullenmemiş David'e çamur atmıştı. Araları akrabaları sayesinde düzelmişti tekrar ama David bu günleri asla unutmuyordu. David bu gece karısının bu ölümü nasıl bu kadar çabuk atlatabildiğine ilişkin yanıtlar bulacağına inanmış ve kendini o konuşmaya hazırlamaya çalışıyordu. İçinde dinmek bilmeyen bir öfke almış başını gitmişti. Bugün hayatında birşeylerin değişeceğine inanıyordu. Sonunda kapı sesini duydu. Adımlar ona doğru yaklaştıkça öfkesi büyüyor ve kalbi haddinden fazla atmaya başlamıştı bile..

-Neredeydin Marry?
-İşten geliyorum David, iyi misin seni biraz kötü gördüm?
-İş yerini aradım ama senin orada olmadığını söylediler. NEREDEYDİN?
-Bunu nasıl yaparsın! Bana güvenmiyor musun!
-Kes sesini Marryyy! Sadece soruma cevap ver.

Marry ister istemez korkmuştu. Ona vereceği tek bir cevabı bile yokken ne diyeceğini kendi bile bilmiyordu. Kocasının gözlerine bakakalırken hissettiği o berbat duyguları daha önce hiç hissetmemişti. Kocasını ilk defa bu kadar sinirli görüyordu. David'in elindeki albümü farkettiğinde ise çoktan geriye doğru birkaç adım atmıştı.

-Sen ne duymak istiyorsun peki David? Beni böylesine aptalca yargılamaya nasıl cüret ediyorsun?

David bu cümleler karşısında kendini kaybeder gibi oldu. Ondan duymak istediği şeyler bunlar değildi. Yavaşça ayağa kalktı ve aile albümünü bir çırpıda kitap rafına doğru fırlattı. Albümde ki fotoğraflar havalarda savrulurken Marry korku dolu bakışlarla ona bakıyordu. David öfkesine yenik düşüyor gibiydi ve bunu farkediyordu. Bu öfkeyi isteyerek bastırmıyordu ve birşeyleri değiştirmek için o saygın kişiliğini değil öfkesini kullanmak için hazırlanıyordu. Artık filmin koptuğu bir gerçekti.

-Senden ne duymak istiyorum biliyor musun? O lanet adını kullanman yerine fahişeyim demeni istiyorum! Çocuğumu ben öldürdüm demeni istiyorum! Seni aldatıyorum demeni istiyorum! Senden nefret ediyorum demeni istiyorum! Bu eve gelmek istemiyorum demeni istiyorum! Çocuğumuzu ben öldürdüm demeni istiyorum seni lanet o....u!

David konuşmalarının sonu gelmeden Marry'in üzerine saldırdı. Tam onu tutacakken Marry kendini savurup kaçmayı başardı. Üst kata doğru koştu ve direk kapıyı kitler kitlemez erkek arkadaşını aradı. Ağlıyor ve konuşamıyordu ama erkek arkadaşına çabuk gel demesi bile yetmişti. Erkek arkadaşı ise David'in kuzeniydi. Jack bu telefon sonrasında evden aceleyle çıkarak onların eve doğru koşmaya başladı. Evleri çok yakındı ve aralarında sadece iki sokak vardı. David kapıyı yumrukluyor odanın kapısını açmak için tekmeler savuruyordu. Küfürler içinde kapıyı zorluyor ama bir türlü açamıyordu. Dolaptan getirdiği beyzbol sopasını tuttu ve tahta kapıya şiddetle vurdu. Kapının çatladığını gördü ve Marry'nin çığlıkları arasında kapıya vurmaya devam etti. Jack ise deliler gibi koşuyor aklından binbir türlü senaryolar geçiyordu. David son bir hamleyle kapıyı ortadan kırıp o çatlaktan kilidi açıp içeri girdi. Sakince o sopayı kenara yasladı ve Marry'ye doğru yavaşça yürümeye başladı. Marry deliler gibi bağrıyor ve odanın köşesine doğru geri adımlar atıyordu. David karısına yaklaşınca onu bir hamlede tuttu ve yere yatırdı. Boğazını sıkarken küfürler haykırıyordu.

-Çocuğumuzda senin yüzünden boğulmadı mı ha söyle nasıl bir duyguymuş seni kaltak söyleeee!

Marry nefes alamıyordu ve adeta çırpınıyordu. Tam bu sırada David'in arkasından bir çift el uzandı ve onu şiddetle duvara attı. Jack tam zamanında yetişmişti. David şaşkınlıkla kuzeni Jack'e baktı ama olayı anlayamamıştı.

-David kafayı mı yedin lan napıyorsun sen manyak herif!
-Sen.. Senin burada ne işin var Jack?

David öylece duruyor ve sadece düşünüyordu. Bu şaşkınlık ona ağır gelmiş olmalıydı ki öylece olduğu yerde çakılı kalmıştı. Marry ayağa kalktı ve Jack'e sarıldı. O sıra David bütün bu olan senaryonun iç yüzünü farketti. Karısı onu kuzeniyle aldatıyordu. Kendine en yakın gördüğü kuzeni aslında karısıyla birlikteydi.

-David, ben ve Marry birbirimizi seviyoruz. Bunu onaylamayacaksın ama bunu değiştiremeyeceksinde!
-O zaman herşey değişti.
-Nasıl yani ne değişti?
-İkinizi birden öldürmem gerekecek.

David sopayı eline alınca Jack işin ciddiyetinin farkına varmıştı.

-Saçmalama David kendine gel. Kendine gel seni p.ç!

David birden beyzbol sopasını savurmaya başladı. Savurduğu vakit sopa ilk Marry'nin kafasına çarptı ve onu yere serdi. Jack ise sopadan sıyrılıp David'in üzerine atladı ve boğuşmaya başladılar. Yumruklar adeta havada uçuşurken David aldığı vazoyu kuzeninin kafasında paramparça edince Jack kanlar içinde yere serildi. David ikisinide bağladı ve arka bahçesinde sabaha kadar mezar kazdı. Onları diri diri gömecekti. Sabah olduğunda mezarları hazırlamış hatta üzerlerine çiçekler bile bulmuştu. Mezarları saklayıp delilleri yok edecekti ve bu olayı kimse bilmeyecekti. Onları getirip bağlı bir halde mezara koydu ve su getirip ikisininde kafasına döktü. Gözlerini açan karısı ve kuzeni gördükleri manzara karşısında şok oldular. Korkudan çığlık atıyorlardı ama ağızları dahi bağlıydı kimse duyamazdı. David yavaşça Marry'e eğildi ve ağzının bandajını söküp konuşmaya başladı.

-Karıcım lütfen bana gerçekleri anlat. Anlatırsan seni bu mezardan çıkarırım. Çocuğumuzu bilerek mi öldürdün?

Tabi ki David'in niyeti sadece gerçekleri duymaktı onu artık bu mezardan çıkarmayacaktı. Jack ise umutsuz bir şekilde gözlerinden gelen yaşlarla bu olaya tanık oluyordu.

-David lütfen çıkar beni buradan seni seviyorum ne olursun çıkar beni.
-Marry bana bak aşkım. Bana gerçekleri anlat ki seni çıkarayım yoksa sana güvenemem.
-Tamam anlatacağım ne olur bana zarar verme.
-Dinliyorum.

Jack haykırıyordu ama Marry korkudan onun sesini duymuyordu bile.

-Seni işe yolladıktan sonra oğlumuzu salona bıraktım. Öylece masum masum oynuyordu. Bahçenin kapısını açık bırakmışım ama farkında değildim. Jack'i aradım ve bize çağırdım. O geldikten sonra yukarı yatakodasına gittik ve biz gittikten sonra çocuğumuz bahçeye çıkıp havuza düşmüş. Ama.. ben..

Marry ağlamaktan konuşamaz hale gelmişti. Bu korkusuyla birleşmişti ve gözyaşları su olup akmıştı. David ise gözleri dolu dolu dinliyordu olanları. Sinirden saçlarını tutup çeken David bu duydukları karşısında şoka girdi.

-Yani yukarıda bizim yatağımızda kuzenim seni becerirken mi öldü benim oğlum! Seni or...u !!

Söyledikleri karşısında Marry'e yumruklarını çekiç gibi indirivermişti. Ağzı burnu kan dolan Marry nefes bile almakta zorluk çekiyordu. David adeta yıkılmıştı. Gözyaşları içinde ikisini de diri diri gömdü. Ölen çocuğu gözlerinin önüne geldikçe üzüntüden kahroluyordu ama artık oğlunun intikamını almıştı diye düşünüyordu.

-Geberin şereften yoksun p.çler!
 

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,252
Tepkime puanı
3,150
(25.02.2012 20.55)
Üç gün olmuştu. Jack'in kardeşi Nicole hala abisini arıyordu ama bulamıyordu. Polislere haber vermişti ama polisler ya umursamadığı için bulamıyordu ya da gerçekten nerede olduğu hakkında hiçbir fikirleri yoktu. Nicole zeki ve oldukça güzel bir kadındı. Harvard'ı ikinci kez kazanmıştı fakat ailesinde yaşanan ölümler yüzünden gidememişti. Evde oturup düşünürken anne ve babasının ölümü aklına geldi. Abisinide bu şekilde kaybedemezdi. Onu bulacağına dair kendine söz verirken kendine ne kadar güçlü bir kadın olduğunu tekrar hatırlamıştı. Abisi onun tek ailesiydi ve onu bulacaktı. İlk olarak duygusallığı aradan çıkarması gerektiğini anladı ve işe koyuldu.

(26.02.2012 03:40)
Üst kattan gelen sesle aniden irkildi ve sızdığı masadan kafasını kaldırdı. Nicole heyecanlanmıştı abisi gelmiş olabilirdi diye düşündü ve hemen üst kata koştu. Jack'in odasına girdiğinde odanın dağıtılmış olduğunu ve camın ardından uzanan merdivenin ayak uçlarını gördü. Hemen polisi aradı ve polis geldiğinde araştırmalar sonucu birşey bulamadılar. Fakat Nicole artık bu evde farklı olayların döndüğünü anlayabilmişti. Bu karışıklığın sebebi abisi olmalıydı ve bu evde daha fazla kalamazdı. Hemen bu civarda oturan tek akrabasını aradı ve gelip onu almasını istedi. Birkaç gün onlarda kalmasının karısı için sıkıntı olmayacağını biliyordu. Telefonu kapattı ve polisler gidene kadar David çoktan gelmişti. David bu civarda oturan tek akrabasıydı ve en sevdiği kuzeniydi. David ile eve gittiler ve olayı anlatırken gözleri dolan Nicole daha fazla konuşmak istemedi ama David soru yağmuruna tuttumuştu bir kere.
-Evden ne almışlar ki para felan mı?
-Hayır David. Bende bunu anlayamıyorum neler oluyor? Çalındığını farkettiğim tek şey abimin günlüğü. Bunu neden yapsınlar ki?
-Bilmiyorum Nicole ama herşey daha iyi olacak inan bana.
-Bana yardım et David sana yalvarıyorum. Senin zekana oldum olası güvenirim ne olur bana yardım et.
-Sana yardım edeceğim Nicole ama her konuda bana açık olacaksın anlaştık mı, hiçbirşeyi saklamak yok.
-Tamam kuzen anlaştık. Marry'den de yardım istemeliyiz.
-O burada değil annesinin yanına gitti. Bilirsin atıştık yine biraz.
-Üzüldüm.

(26.02.2012 10:05)
Sabah kalktılar ve onlar için biraz geçte olsa kahvaltı yaptılar. David duş almak için odasından çıktığında Nicole ile burun buruna geldiler. Aniden gözünü kapatıp özürler içinde geri dönen Nicole, onun vücudunda olan morlukları farketmişti. O an söylemedi ama David, onun morlukları gördüğünü biliyordu. Buna uygun bir yalan bulmak zor olacaktı ama ne söylerse söylesin o kadın bunu sorgulayacaktı. Marry ile ilişkilendirdiğinde bir takım şeyleri anlamak güç olmayacaktı. Bunun olmasına izin vermeyecekti. Birden aşağı kattan telefon sesi duydu, bu Nicole'in telefonuydu. Nicole telefonu çıkardı ve bilmediği bir numara arıyordu. Açtığında ise abisinin en yakın arkadaşı olan Jerry olduğunu anladı.
-Merhaba Nicole nasılsın?
-İyi olmaya çalışıyorum. Abimin nerde olduğu hakkında bir fikrin var mı?
-Hayır yok ama sana birşey söyleyeceğim. Abin şu senin burada oturan kuzeninin karısıyla gizli bir birliktelik yaşıyordu. Bunları bilmeni istiyorum artık.

Duydukları karşısında derin düşüncelere dalan Nicole şaşırmış bir şekilde telefonu elinden düşürdü. Neler olduğunu anlamıştı. Abisi ve kuzeni arasında bir kavga geçmiş olabilirdi ve Jack kaybetmiş olabilirdi. Marry'de yoktu! Hemen kapıya doğru koşarken arkadan yediği bir darbeyle bayıldı. David arabasını hazırlayıp Nicole ile şehirden uzak bir yere gidecekti. Artık polise anlatılacak şeyler kişi sayısıyla birlikte artmıştı. David böyle tahmin etmemişti ama artık kaçacağı bir yer yoktu. Ne yapacağını bilmiyordu. Jack ile Marry'e olan öfkesi hala dinmemişti. Ya Nicole? Ona ne yapacaktı?
 

karatay

Kayıtlı Üye
Katılım
27 Ocak 2015
Mesajlar
131
Tepkime puanı
127
Çok başarılır :) Senaristlik yapmayı hiç düşünmediniz mi :)
 

karatay

Kayıtlı Üye
Katılım
27 Ocak 2015
Mesajlar
131
Tepkime puanı
127
Bir zamanlar hayalimde korku filmi çekip yönetmek vardı. Bu sistem yüzünden hayalde kalıyor işte napalım. :)


Aslında hayalde kalması için bir sebeb yok. En başarılı buldugunuz hikayenizi bir taslak halinde senaryo yönetmeliklerine uygun hazırlayıp bir yapımcıyla iletişime geçerek şansınızı deneyebilirsiniz. Dabbe'nin 3. ya da 4. filmi incisözlükte 15 yaşında ki bir çocuğun kesit kesit paylaştığı entrylerle oluşturulan kurgu hikayeden çalındığını biliyormuydunuz? :)
 
Üst