Bir çift buğulu camın ardından..Bu kahverengiden artık vazgeçmiş küçüklük zamanlarımdan kalma bir inatla yeşile çalan gözlerimin ötesinde ne var bilmiyorum.Es kaza düşseler bir yağmur gibi gökten aşağı ,onları tekrar bulamayacak kadar amayım bu hayata.Bu ilhamlar, flaş ışıkları, bu tadı berbat çaylar, bu ya ayaklarımı yada başımı açıkta bırakan yorganlar, bu cinnet vari mevsimin sıcak mı ılık mı belli olmayan akşamları, bu gözlerime bir babanın o artık taşlaşmış elinden nasıl yadigar kaldığını bilmediğim vuruşlar, bu her kapanışta gözümün önüne gelişler, bana bir aptaldan daha farksız bakışlar, bu beni benle vuruşlar...Bir çift camın ardında, gözlerimin daha ve daha ötesinde neyim var bilmiyorum.Bir küfür bir imladan ne kadar uzaksa, ben de bu saçma kaidelerden o kadar uzağım..Ben bu iğreti hayatın küfrüyüm..Ben isyanım başı kesik oğluyum.Ben ateşten çocuğum.Ben günahım..Ben kafamın içindekileri soğuk sularda ovalayarak çıkarabilceğime inanan bir aptalım..Ben aşkın en büyük yalancısı, ben duvarlara vuruluşlarım.Ben bir kar fırtınasıyım.Ben bir sokak köpeğiyim.Ben siyah bir tövbeyim...Ben bir şair gölgesiyim.
Güneşe bu kadar aşıkken nasıl soğuktan donabilir insan ? Ah bu gözlerimden hiç düşmeyen bademler, bu bende hiç açmayan yapraklar.Bu oldurmayan insanlar, sarı bir alevle hiç durmadan yanan mideler, bir yastıktan hep aynı nasibi alan saçlar, bu hiç durmayan arabalar, genzimdeki dumanlar, ne yaktığı belli olmayan sobalar, bu bizi hep boğarcasına tüten bacalar, karlar, pazar arabaları, kayıp çocuklar, kırmızı ışıklar, sağdan ağrıyan kalpler, tutulmamış eller, doğruyu göstermekten aciz saatler, gelmeyen muradlar, bizi uzaklaştırmayan uzaklar, tahta ev kapıları, bu bir çift kızıl dudaktan duyulabilcek en acı sözler,bu içi çürümüş sessizlik...
bu hayat dedikleri büyük kusur.
hzr