Paralel Evrenler ve Zamanın Çatallanan Yolları

Mefetseger

Moderator
Katılım
17 Ağu 2010
Mesajlar
856
Tepkime puanı
291
Konum
Ankara
İş
Uzman Biyolog
Tarihin bir çok kez yeniden ve yeniden yazıldığını düşünmek herkesin bilincini ilk planda zorlayacak bir konudur. Bir de buna paralel tarihlerin olduğu olgusunu ekleyecek olursak kafalar iyiden iyiye bulanır.

Ama bu kafa karışıklığı bilgiyle giderildiğinde, bu zamana kadar paranormal olarak değerlendirilen birçok konunun, aslında zamanda yolculuk ve paralel evrenler fenomeni ile ilgili olduğu açıkça anlaşılacaktır. Son yıllarda sayısı artmakla birlikte, zamanda yolculuk teoremi üzerine yazılan kitap ve çekilen film sayısı hala yeterli düzeyde değil. Oysaki zamanda yolculuk ve paralel evrenler olgusu, insanlık tarihinin en şöhretli kutsal metinlerinden, en eski yazıtlarına kadar tahmin edemeyeceğiniz kadar çok yerde karşımıza çıkmaktadır.

Böyle bir konu okur-yazar insanoğlunun gözünden nasıl bu denli kaçar? Sorusunun yanıtı ise; günlük hayatlarımızda böyle bir olgunun varlığını pratikte hissedemiyor olmamız olabilir. Bir diğer neden ise bu konunun özellikle dezenformasyona maruz bırakılıyor olma ihtimalidir.

Örneğin günümüzde sayıları yüz binlerle ifade edilen insan, tanımlanamayan uçan objeler gördü. Ama nedense o taşıtların içinde insan veya insanlığın gelecekte ürettiği insansı canlılar olma seçeneği ilk planda kimsenin aklına gelmez. Çoğunlukla propagandası yapıla gelen “uzaylı bir medeniyetin ziyaretçileri” hikayesi üzerine yorumlar yapılır durur. Ayrıca her yapılan orjinal gözlem ve video kaydının ardından piyasaya bir başka ama bu sefer sahte olan görüntü sunulur ve sanki bir merkez tarafından bilinçli olarak konu her seferinde sulandırılır. Sonra şu medyada boy gösterme meraklısı bir kısım bilim adamı sıfatı olan güruh ortaya çıkar ve benzeri konuları alaya alan bir propagandaya hızla girişirler (Bu tipleri bulmak çok kolaydır, basit ücretler ödeyerek basına demeç verdirmek yeterlidir.) Sonuçta aklı başında hiç kimse bu tür paranormal konularda bilgi sahibi olmasına rağmen, basına demeç verip kendini bu yıkıcı kampanyanın altında ezdirmeyi göze alamaz…

Fakat hızla gelişen internet teknolojisi, artık bu tür konuları sulandırıp, bilgi sahiplerinin gözünü korkutmaya çalışanların işini zorlaştırmaktadır. Geçmişteki gizleme yöntemleri geçerliliğini yitirmeye başlamıştır. İnsanlığın hızlı bir bilgi ve iletişim (bilişim) devrimi yaşadığı günümüzde artık gizlilik başlı başına bir problem haline gelmeye başladı. Tarihin neden ve sonuç ilişkisini birincil öncelikle etkiyen bu olasılık üzerine kafa yoran insan sayısı da toplam bilinçlenme ile kaçınılmaz olarak artış gösterecektir.

Zamanda yolculuk, hak ettiği şöhreti hala kazanamamış olmasına karşın, bilimin gün geçtikçe hızını arttıran gelişmeleri ve seyr-ül sefer rotası, bizlere mevcut durumun çok uzun sürmeyeceğini düşündürmektir. Ayrıca şunu da anımsatmak isterim; bu portaldaki paylaşımlarımızı okurken, bugün için ileri bilgiler olduğu düşünülen kuantum fiziği ve astrofizik içerikli konuların, çok değil beklide yarım yüzyıl sonra ilkokul düzeyinde bilinir hale geleceğini öngörmemiz gerekmekte…

Gerçek, bazen yanı başımızdadır ama beş duyu ile algılayamayız. Çünkü bilmek illa ki beş duyu ile algılamak demek değildir. Sonuçta beş duyumuz elektromanyetik spektrumda beş frekans aralığına veya termodinamik koşullara tekabül eder. Yani bilinen madde evreni bile, sınırlı bir bant aralığından hissede bilmekteyiz. Demek ki bilmek demek dokunmak, görmek, koklamak, tatmak ve işitmekten çok daha öte olan AKIL ETMEKTİR.

Bizler bu sayfalarda, beş duyu ile pratikte gözlem yapamadığımız zamanda yolculuk olasılığı ve paralel evrenler fenomeni üzerine akıl yürütmemizi kolaylaştıracak bilgilenmeyi, takip eden yazılarımızda sıralamaya devam edeceğiz..

Temel soru şu; Tarihe müdahale edilebilir mi?

Teorik olarak zamanda yolculuk mümkündür, yani bu sorunun yanıtı teorik olarak evettir. Fakat her müdahale kendi paralel olasılık evrenini doğurur. O halde bizim bildiğimiz tarihin paralelleri de olmalıdır. Dolayısı ile her birimizin paralel olasılık tarihi kadar paralel ikizi mevcut olmalıdır…

Zaman yolculuğu aynı zamanda uzay zamanın büküldüğü kurtçuk tüneli yolculuklarıdır. Birçoğumuz hayatı boyunca dejavu diye adlandırılan olguya tanık olmuştur. “Ben bu anı daha önce yaşamıştım” dediğiniz her an, aslında paralel “siz” ile aynı mekan da, kesişmenizden kaynaklanıyor olabilir. Daha önce değil, hemen oracıkta akan bir paralel olasılık evrenindeki uzay-zaman ikizinizle aynı mekanda kesişmiş olabilirsiniz… “Ama olamaz, paralel ikizinizi göremiyorsunuz ki canım. Gözle görmedikten sonra bu hipotezden öteye geçmez” diyenlerinizi duyar gibiyim…O halde algı seviyemizi arttırmak için biraz daha detaylı düşünmeye çalışalım…

Atomun varlığı da 1920’lere kadar reddedildi ama atom hep vardı. Günümüzde ise atomu parçalayan insanlık, artık maddenin en küçük yapı taşına kuant demektedir. Dolayısı ile bilgi düzeyimiz daha derinlere inmiştir yani kuantum fiziği ölçeğine. İşte o kuantlar ölçeğinde evren, titreşen ve fizikte adına süper-stringler/sicimler denilen süper mikro düzeyde yapıya indirgendiğinde, bilinen tüm uzay-zamanımızın dinamik bir biçimde titreşmekte olduğu gerçeği ile yüzleşmiş oluruz. Bu durum basitçe örneksenecek olursa; su yüzeyindeki görüntümüzün suyun titreşimiyle bizden birçok görüntünün yan yana dizilmesi gibidir. Titreşen zaman yüzeyi, paralel bizlerin oluşmasına neden olacaktır…

Paralel olasılık evrenleri ile ilgili; Deja Vu (2006), Sliding Doors (1998) ve Mr. Nobody (2009) Source Code (2011) adlı flimleri tedarik edip seyredilmesini tavsiye ederiz.

Yukarıda sorduğumuz sorunun olası ipuçlarını aramaya devam edelim… Konuya farklı bir perspektiften yaklaşacak olursak, bilim tarihindeki şu ilginç istatistiki gelişme bir çoğumuzun gözünden kaçar; Teknolojik uygarlığımızın gelişimi ezici ağırlıkla son yüzyılda gerçekleşmiştir. Sanayi devriminin başlangıcı olarak kabul edebileceğimiz yıllara kadar, günümüz baz alındığında, yüzde bir bile gelişim göstermemiş olan teknolojik uygarlığımız birden bire sıçrama kaydetmiştir. 1800’lü yılların başından ortalarına kadar %1’lik bir gelişme Amerikan İç Savaşı yıllarında ilk hava balonlarının kullanılması, ilkel denizaltı, savaş tarihinde daha önce kullanılmayan ve savaşların stratejisini değiştiren hatlar arasında iletişimi sağlayan telgraf hatları, tren taşımacılığı ve seri ateş eden tüfeklerin icadı ile birden bire 1860’lı yıllarda bir %1’lik gelişme daha eklemiştir bilimsel gelişimize…

Bu tarihten ikinci dünya savaşına kadar ise %10’luk bir gelişme kaydedilir. Ardından ikinci dünya savaşının roket, radar, helikopter, nükleer enerji vs. vs. gibi yenilikleri 1939-1945 yılları arasında teknolojiyi ikiyle çarpar ve bir yüzde onluk daha gelişme kat edilir. O yıllardan günümüze ise bilimin icatları toplam da %80’lik dilimdir…Bin yıllarca aynı değirmeni, aynı sabanı, aynı fitilli tüfek ve topları kullanan insanoğluna ne olmuştur da birden bire yüzyıllarca bindiği atın yerini kısa aralıklarla bisiklet, motorlu taşıtlar, pervaneli uçaklar, jetler ve roketler almıştır?!Bir yüzyıl içinde yaşanan bu denli devasa bir bilimsel sıçrama nasıl olurda bu kadar gözlerden kaçar ?! Ve dahası nasıl açıklanır?



Tarihe her müdahale paralel bir olasılık evreni yaratır demiştik. Bu konuya ilerleyen kısımlarda zaman enerjisini açıklarken daha detaylı değineceğiz. Ama meseleyi anlamamıza yardımcı olacak temel bir örnekle giriş yapmanın daha faydalı olacağı kanaatindeyim.

Diyelim ki, iki kişi zaman tünelinden geçtik ve söz gelimi New York şehrine 1920 senesine bir uzay zaman yürüyümü gerçekleştirdik. Elimizde de tüm Amerikan spor tarihinin almanağı olsun. Planımız maç sonuçlarını tutturmak ve zengin olmak. Oysa ki olay hiçte öyle beklediğimiz gibi gerçekleşmeyecektir. Fizikte adına CPT simetrileri denilen yasalar gereği biz iki kişi o tarihte dünya üzerindeki mevcut fotoğrafı bozunuma uğratmış oluyoruz. Söz gelimi o uzay-zaman aralığında, dünya üzerinde tam bir milyar insan yaşıyor. Bizim gelişimizle artık simetri yasaları bozunuma uğrayacak ve bir milyar artı iki kişilik bir yeni fotoğraf karesi oluşmasına neden olacağız. Üstelik bununla kalsa iyi, fizikte adına kaos teorisi denilen yasa gereği yeni bir zincirleme etkilenmeye neden olacağız. Bu olgu şu meşhur örnekle anlatılır; Tokyo’daki bir kelebeğin kanat çırpışı New York’taki hava durumunu etkiler…

Yaptığımız her hareket yeni olasılıklar şekillendirecek ve kısa süre sonra elimizdeki almanaktaki hiçbir maç sonucu gerçekleşmeyecektir. Çünkü artık yeni bir paralel gerçeklik oluşmaktadır ve tarih yeniden yazılmaktadır. Fizikte bu duruma “Butterfly Effect” (Fizikteki Lorenz kelebeğinden esinlenilerek, kelebek etkisi) denmektedir. (Bu konuyla ilgili bir başka yapım ise aynı isimli üç seri halinde vizyona giren Butterfly Effect adlı filmlerdir.)

Paralel evrenler, evren modelimizin zaten bir gerçekliğidir. Bu yapı bir kitabın sayfaları gibi yanyana duran likit hologram evrenler gibi de düşünüle bilir. Bunların bizim olasılık evrenine yansımasını ise; hayat dediğimiz dört boyutlu yolculuğumuz süresince oluşan zaman zelzeleleri sırasında, bir ağacın dalları gibi farklı ihtimaller içeren süreçlerin, bu likit hologram evrenler arasında yaşadığımız ama farkedemediğimiz geçişkenlikler olarak da düşüne biliriz.

Bir başka değişle, kişisel ve toplam tarihimiz, verdiğimiz bireysel veya toplu kararlar ile şekillenirken tıpkı bir bilgisayar oyunundaki karelerin içinde yapılan bir yolculuğa benzer. Bir PC oyunundaki gibi önceden olasılık kombinasyonlarının tümü belirlenmiş farklı farklı hologramların içinde gezeriz. Yaptığımız her farklı seçimdeki farklı skorlar içeren oyunlar ise paralel olasılıklar gibidir.

Şimdi dilerseniz paralel evrenlerin oluşumunu ve modellenmesini kısaca anlamaya çalışalım.

FİZİKTE "GİZLİ DEĞİŞKENLER" (Hidden Variable Theory)

Paralel evrenler konusunun daha verimli anlaşılması için, fizikte adına "Gizli Deşişkenler Kuramı" denilen konunun anlaşılması gerekmektedir. Dört boyutlu evren, gizli değişkenlerin birbirini ödeme dengelemesi sistemi üzerine kuruludur. Madde ve antimadde birbirini takip ederek oluşmaz, büyük patlama sonrası süreçte aynı anda oluşmuşlardır.

Bu süreci tekrar anımsayalım; Evren (Big Bang) tek bir noktada başladı. O nokta çok yoğun ve çok küçüktü. Enerji hareketleri ve ısı, henüz maddeleşmeye imkan vermiyordu. Evrenin maddeleşmesi için "Ani şişme" (GUT teoremi) gerçekleşti, evren bir pinpon topu kadar olmak üzere aniden şişti, o zaman birbiriyle çarpışan fotonlar bir hacim buldular. Ve evren soğumaya yani maddeleşmeye aday oldu. İşte o anda ve kritik sıcaklıkta bir çift ortaya çıktı. Bu çiftin birine maddi parçacıklar; diğerine antiparçacıklar diyoruz. Örneğin elektron ve pozitron gibi… Proton ve Anti-proton gibi, bu ikisinden oluşmuş Hidrojen ve Anti-hidrojen gibi, bunlardan oluşmuş evren ve anti evren gibi… Madde ve anti madde birbirine temas halindeyken birbirlerini yok ediyorlar ve bir çift fotona dönüşüyorlardı. Fotonlar yansızdır, yani anti foton yoktur. Dolayısıyla bu foton rüzgarı madde ve antimadde evren çekirdeğini itmeye başladı. Antimadde, nötrino bırakır, izotropik spininin üçüncü bileşeni terstir. Yani zamanda geriye gider. Zamanı ters akar.

Fotonların davranışlarına yeniden dönecek olursak, madde ve antimadde birbirini yokettiğinde ortaya bir çift foton çıkar. Bunlardan birini polarizlerseniz yönünü şaşırtır. Polarizlenmemiş olan diğeri de sanki polarizasyon aynası konmuş da şaşırtılmış gibi paralel hareketi yapar. Yani fotonun birini şaşırtırsanız, şaşırtmadığınız öteki de aynı şaşkın hareketi yapar! Bunlara gizli değişkenlerin hareketleri denmektedir. Paralel evren dediğimiz de bunun evren çifti olanıdır.

Özetle evrenin yapısı, ister parçacık düzeyinde, ister yıldızlar ve gökadalar boyutunda olsun, her olguda görüldüğü gibi çiftlerden oluşur. Bu dört boyutlu uzay-zaman içinde geçerlidir. Her evren kendi çiftleri ile oluşmuştur. Ve hatta kütle çekiminin sebebi de bu paralel çiftlerin birbirlerine olan etkisinden başka birşey değildir. İki paralel evrenin birbirlerine yaptıkları kütle çekimi etkisi.

Fotonların dalga ve parçacık davranışlarına dair meşhur "Çift Yarık Deneyi" aslında bizlerin üç boyutlu rasat ufkumuzda gözlemleyemediğimiz ama matematiksel olarak varlığını bildiğimiz paralel evrenler olgusuna ışık tutmaktadır. Çünkü fotonlar, gözlemci devredeyken parçacık, gözlemci devreden çıktığında ise dalga modeli davranışı sergilemektedirler…

Paralel evrenler beşinci boyuttan gözlemlendiğinden birbirinden ayrı oldukları anlaşılabilen dört boyutlu yapılardır. Ama üç boyutlu beynimizin böyle bir kavramı görsel olarak tasarımlaması olanaksızdır. Bilim adamları böyle bir modelden yararlanarak, büyük ölçüde biçim bozulmasına uğramış bir uzay parçasıyla birbirine bağlanan paralel evrenleri kurgulamaktadır. Bu bağlanma noktalarına fizikte Einstein-Rosen köprüsü veya günümüzdeki meşhur tanımı ile kurtcuk delikleri (worm hole) denmektedir. Bu olası paralel evrenler bir kitabın sayfaları gibi birbirlerini dikey bir açıda keserlerken kendi evrenimizin geçmiş ve geleceğine ait zaman/uzay sayfaları'da bizim uzayımıza yatay bir açıda dizili olabilirler.

Paralel evrenler bir kısım bilim adamlarınca bir kitabın yaprakları gibi de resmedilirler. Bildiğimiz yazılı tarihin farklı aktığı alternatif evrenler, birbirleri ile simetrik ve çift çifttirler. Bu ikili evrenlere A1 ve B1 olasılık evrenleri diyebiliriz.

Zamana yapılan her müdahale ile ise yeni bir A2 ve B2 olasılığı yazılmış olur. Yani her olasılık evreni çifttir. Söz gelimi adına gelecekte zaman zelzelesi denilecek olan bu kırılma noktalarından biri Waterloo savaşı olsun. Bu savaşı Napolyon'un kazandığı bir tarihi süreç, aynı zamanda Fransa'nın Avrupaya liderlik ettiği ama yine söz gelimi birinde İngiltereyi işgal ettikleri, diğerinde geri püskürtüldükleri iki farklı tarihin birbiri ile paralel aktığı alternatif tarihler söz konusu olacaktı.

Bugün bizim bildiğimiz olasılık evreni içinde aynısı söz konusudur. Bizim tarihimizde Waterloo Napolyon'un sonu olmuştur. İkinci Dünya Savaşı'nın galibi Amerika süper güçtür. Ama bizim çiftimiz olan paralel olasılıkta, örneğin New York'taki ikiz kuleler (Dünya Ticaret Merkezi Binaları) yıkılmamış olabilir. Hatta İkinci Dünya Savaşının bir diğer galibi Sovyetler Birliği varlığını hala kısmen sürdürüyor olabilir.

Bu senaryolar çoğaltılabilir. Ama bunlardan belirli bir kaçı gerçek olabilir, çünkü şimdilik detaylarına giremediğimiz zaman enerjisi ve simetri yasalarının da bir olasılık sınırı var. Tıpkı evren modelimizin toplam 11 boyutla sınırlandığı gibi… Bu konuyu sınırlı düzeyde işleyen bir dizi serisi ise şu sıralar çok popüler konumda. Dizinin adı, FRINGE. Bu dizide de bahsini ettiğimiz iki alternatif evren arasında yapılan bir serüven senaryo edilmekte şimdilik, belki ilerleyen bölümlerde bu konu zamanda yolculuğa da bağlanabilir şimdilik biz de merakla takip ediyoruz.

Konumuz, teorik düzeyde bir konu ama eğer ki zamanda yolculuk yapıldıysa, ki bizce bu gerçeğin aklı olana binlerce kanıtı var. Bir kısım bilimsel konularda matematiksel ispatları sunulurken ilkel zihinler anlayana kadar, defalarca bağzı konuların tekrar edilmesi gerekmektedir. Zaman içinde şartlanmayla zihnini sınırlamış bu kişiler, uzun direnişlerden sonra gerçekle yüzleşebilmektedirler. Nikola Tesla veya Hawking gibi arkalarında propagandanın gücünü alamamış kişiler, ya çeşitli şovlar yaparak veya konuları farklı örneklerle tekrar tekrar anlatarak, bilinçleri aydınlatma yolunu seçmişlerdir. Bulundukları konuma kendi emekleri ile gelmişlerdir ve zaten her ikisi de dünyayı yöneten aşiretin mensubu değillerdir.

Oysa Einstein'ın şöhretli olması için zaten Yahudi olması yeterliydi. Sadece keman da çalıyor olsaydı, bugün dünyanın en büyük keman virtiyözü olarak her yerde anıldığına şahit olacaktık. ("Kutsal Metinlerde Zaman Aşırı Teleportasyon" başlıklı yazımızda Einstein'ın ilginç biyografisine temas etmiştik.)

Bilimde hiç bir konu birbirinden bağımsız değildir aslında. En karmaşık bir astro-fizik konuyu anlamak için jeoloji bilmek, jeolojik evrelerle ilgili bir başka bilinmeyeni çözmek için biyoloji ve genetikten anlamak ve yine bağlantılı bir başka konuyu analiz edebilmek için tarih ve arkeoloji bilmek gerekebilir. Bu sayede o güne kadar açıklanamamış bir çok bilimsel gerçeklik insanlığın bilgisine sunulabilecektir. Bizler henüz bilimsel gelişmelerin ilkel dönemini yaşıyoruz. Önümüzdeki üç asır içerisinde bilimin geleceği seviyeyi bir çoğumuz hayal bile edemeyiz…

Bu konuyla ilgili çok çarpıcı örnekleri ilerleyen bölümlerimizde paylaşacağız. Buraya kadar izah etmeye çalıştığımız şey ise, bilişim çağının entellektüelliğinin geçmişten çok farklı olacağına işaret etmektir aslında. Adına Omni-Science denilecek bir akım ile çok yönlü ve çok geniş bir kapsama alanında bilgilenen bilinçler, kendini her konuda Google'ın arama motoruna mahkum eden insanlardan ışık hızı ile ayrışacaklar. Geleceğin entelektüelleri bir konuda değil çok fazla konuda uzman olabilecekler çünkü bilgiye erişim hızlandıkça analitik zihinler için basma kalıp veriler güncelliğini yitirmeye başlayacak. Şüphesiz her çağın sorunu saptırma, yanıltma ve iftira içerikli bilgi kirliliği bilişim çağınında en büyük sorunu olacak. Ama az önce işaret ettiğimiz bilişim çağı entellektüelliği bu sorunu kendi analitik dünyasında aşacak insanlardan oluşacak… İşte bizde bu nedenle, insanlığın geleceğini ilgilendiren en önemli konuyu işleyen yazılara ağırlık verdik. Misyonumuz geleceğin doğru bilgilendirilmesi. Ve gerçekle yüzleşen akıl ve kalp sahiplerinin kendiliklerinden bir araya gelmeleri…

Paralel evrenler konusuna dönecek olursak;


"Diğer boyutlar, yuvarlanmış küçük küreler şeklinde uzay-zamanın bütün noktalarında yer alıyor Şu sırada, siz bu cümleleri okurken, paralel evrenlerdeki eşizleriniz de bu cümleleri okuyor olabilirler. Onlar da, bu teoriyi okuyunca, büyük olasılıkla sizin gibi inanmayacak ve başlarını sallayacaklardır.İlk bakışta çılgınlık ya da bir bilimkurgu fantezisi gibi görünse de, bu teori tamamen matematiksel temellere dayanıyor." Diye konuya giren Stephen Hawking, evrenin var oluşunu açıklamak amacıyla yıllardır üstünde çalışılan “Her Şeyin Teorisi”sinin (Theory of Everything) formülünü oluşturmayı başardı ve buna “M-teorisi” adını verdi. Ardından süper sicimleri ve toplam on alan, bir zaman boyutundan oluşan toplam 11 boyutlu kozmogoniye dair matematiksel verileri paylaşırken, henüz dördüncü boyutta evrenimizin paralelleriyle var olduğunu işaret etmekte…

Ancak bu noktaya kadar, felçli vücudundan üç adet deri dokusu sayesinde iletişim kuran kendi tasarladığı bir bilgisayara bağlı engelli sandalyesinden verdiği çarpıcı bilimsel demekçelerle bir etki alanı bırakan mucizevi fizikçimiz Hawking, belki çektiği eziyetten kaynaklı psikolojik durumu ile, belki maruz kaldığı baskılar yüzünden, artık son bir kaç senedir kendi geçmişi ve misyonu ile çelişen demeçler vermektedir.

Yine de bu güne kadar bilimin kat ettiği mesafeye verdiği çok değerli hizmetlerinden ötürü kendisine müteşekkiriz.

Alıntıdır.
 

AyŞaman

Banlı Kullanıcı
Katılım
5 Mar 2012
Mesajlar
436
Tepkime puanı
21
Konum
Tyana
İş
Gazeteci
Bu konuyu hep düşünmüşümdür... Güzel bir yazı olmuş emeği geçenlerin ellerine sağlık
 

MarlaSinger

Kayıtlı Üye
Katılım
28 Ağu 2011
Mesajlar
723
Tepkime puanı
147
Konum
fight club
İş
turist
"Teorik olarak zamanda yolculuk mümkündür, yani bu sorunun yanıtı teorik olarak evettir. Fakat her müdahale kendi paralel olasılık evrenini doğurur. O halde bizim bildiğimiz tarihin paralelleri de olmalıdır. Dolayısı ile her birimizin paralel olasılık tarihi kadar paralel ikizi mevcut olmalıdır…"

Zaten bu kısımdan itibaren bende film kopmaya başlıyor :D

Çok çok teşekkürler, her zamanki gibi güzel konu...
 
Üst