İnsanın kendi gerçeğini kendi gerçekliğinden vazgeçerek bulması...

Psichi

Kayıtlı Üye
Katılım
2 Eki 2018
Mesajlar
74
Tepkime puanı
83
İnsanın kendi gerçeğini ararken kendi gerçeğinden vazgeçmesi...

Öncelikle insanlar yaşadığı gerçekliği hiç sorgulamadan kendi gerçeği olarak kabul ettiğinden kendi gerçekliğini hiç sorgulamaz. Fakat gerçek nedir arayışına düştüğünde herşeyin herkesin ayrı bir gerçekliği olduğunu ve öyle yaşadığını görür. Ama daha ileriye giderek düşünüldüğünde herşey kendi gerçekliği içerisinde aynı şeyi farklı gerçeklikten görerek farklılıklar yaratmaktadır. Hal böyle ise hangisinin gerçekliği daha doğrudur veya hangisi doğrusudur diye düşündüğünde gerçeklik algısının kişiden kişiye değişen ve öznel anlamda kişiselleşen değerler üzerinden belirlendiğini görür. Peki gerçekğin aslı için gerçeğin doğrusu için hangi değerlerle bakılması gerekir?
Öncelikle gerçeğin aslını görmek için kişinin kendi değerleriyle baktığı gerçeklik gözünden vazgeçerek bakması gerekecektir. Böyle bakıldığında ise kendş gerçekliğinden vazgeçmiş kişi yine önceki kendisinin baktığı gibi kişisel gerçeklik gözünden bakan kişilerin öznel değerleriyle şekillenmiş gerçekliğe mutlak gerçek olarak bakmayacaktır. Kişi kendi gerçeğinden vazgeçtiğinde, kendisi gibi gerçeğin kendisinde olmadığını görüp, gerçeğin kendisi için benliğini bırakıp gerçeğin gözünden bakmaya çalışarak , kendisi gibi kendinden vazgeçmişlerin değerleriyle bir bütün oluşturduğu için kendi değerlerinden uzak bir ortak değerden gerçeğe aynı gözden bakanları görecektir. İşte bu gerçeğe bakıldığında kişi kendi gerçeğinden vazgeçtiğinde, o gördüğü gerçeklik karşısında geriye kalan herşey gerçekliğini yitirdiği o şeyin öyle bir gerçek olması sebebiyle kendisinden başkasına gerçek olmamasına neden olan mutlak değişmez ve tek gerçeği idrak edilmiş olur. Bu gerçek kavrandığında zaman veya mekan algısı bırakmadığı için uyandığınız anda rüyalar kesit kesit der gerçek hayata uyanınca bu dersiniz. Ama öyle bir gerçek zaman ve mekandan bağımsız algılandığında en başından en sonuna kadar zaten hep oradaymışsınız algısı oluşturduğunda hatırladığınız tek şeyin aslında zaten o şeyin içerisinde evvelden beri var olduğunu ve ait olduğun o yerin asıl gerçeğin olduğunu çünkü mutlak gerçeği gördüğünü farkettirir. Uyandığınızda 2-3 gün öncesini bile detaylı hatırlamadığınız halde uyanır uyanmAz geçmişinizde yer alan herşeyin rüyadan farksız kesit kesit olduğunu görünce az önce yaşanan deneyiminizde her hang bir kesit olmadan hatırladığınız herşeyin tamamen bir bütün olduğunu görünce uyandığınız vakit yaşadığınız veya yaşadığınızı sandığınız o alışık hayat size rüya gibi gelmeye başladığında kendi gerçeğinizin aslında nereye ait olduğunu, ancak ait olduğunuz yerde kendi gerçeğinizi görmeniz sayesinde özündeki gerçeği bulmuş oluyorsunuz. Bu gerçek öyle bir gerçek ki hiç bir şey istemeye gerek kalmadan iseyebileceğinizden daha fazlasına sahip olduğunuz bir gerçekliktir. Kaç tane şeyi aynı anda isteyebilirsiniz. 2-3-5? İstenilen herşeyr sahip olabilmek için bu sınırsız düşünce gücünde ancak sonsuz şeyi aynı anda isteyebilmek gerekir ve ayrıca sonsuz sayıda istemediğiniz şeyide istememek gerekir aynı anda...
Fakat bir şey istemeye gerek duymadığında zaten istemediğin herşeye bile sahip olduğunu hatta istemediğin şeylerden geriye kalan herşeyinde istemeye gerek kalmadan istemediğin şeylere dahi yaratılan zıtlık sayesinde düşünmeye gerek kalmadan istemediğin şeyler sayesinde ona zıt olan sonsuz-sayı=sonsuz şeklinde sonsuz isteğide gerçekleşmiş halde bulabiliyorsunuz. Sadece neleri istemediğini bilmek ve ne isteyeceksen istemeye gerek duymadan zaten o isteyeceğin herşeye zaten sahip olduğunu görebilmek gerekir. İnsan kendi gerçekliğinden vazgeçerek ve vazgeçişin ardındanda kendisi için isteyeceği birşey olmadan zaten istediği herşeye sahip olduğunu, istemediği şeylerin tamamına sahip değil ise geriye kalan her isteyeceği şeye otomatik olarak sahio olduğunu görerek içinde bulunduğu sınırsız doymuşluk durumundan kopmamak için düşüncesini susturarak kendi gerçekliğini hatırlatıp bu deneyimi oraya nasıl taşıyabileceğini düşünülmesi ile o an içinde bulunan durumdan çıkılır. Çünkü kendin için başka bir şey istememek durumu sürdürülmesi gereklidir. İnsan kendi benliğinden vazgeçtiğinde kendisini içinde bulduğu asıl gerçeğinde aslında hiç birşey istemeden zaten herşeye sahip olduğunu görür. O gördüğü gerçek ise kendi gerçeği karşısında her değeri gerçeği eriterek kendisinin mutlak gerçeği dışında başka bir mutlak gerçek bırakmayan ve mutlak doğrulara ve gerçeğe sahip olan rabbin gerçeğidir. O deneyimi yaşarken ilk kez kendi gerçeğinden vazgeçmiş kişi en başta o herşeyin zaten kendisi içerisinde olduğunu görüp herşeye sahip olduğunu düşünmesine yol açar bir an için. Fakat devam edilio dikkat edildiğinde o öyle bir gerçekliktir ki onun ışığının yansımasının karşısında gölgeler bile kendisini o ışığın kaynağı zannederek kendisini şaşırır. Oysaki biz O’nun ışığının gölgeye düşmüş yansımalarından ibaretiz. Ve sahip olduğunu düşündüğümüş herşeyi gerçekten sahipmişiz gibi algılamamızın sebebide O öyle bir ışıkki yansımasından bile o ışık kendi gerçeğimizmiş gibi sanıp herşeye sahip olduk diye düşünüyoruz. Ama asıl gözle bakıldığında onun sahip olduğu herşeyin aslında O nun ışığının bizim içimize yansıması sayesinde onun sahip olduklarını kendi içimizde görüyoruz. En son bakıyorsunuz ki siz kendi gerçeğinizi bir kenara bırakın sizin bile aslında onun gerçeğinin ışığı içerisine ait olduğunuz bir varlık olarak aslınfa O nun içerisinde kendi gerçeğinizi O’nda bularak aslında sahip olduğunuz herşeyin gerçekte ait olduğunuz gerçekliğin asıl kendisinde kendinizi bulduğunuz için en büyük zenginliği kalbinizin içerisinde, o bilmeden geçirdiğiniz onca zamanda meğersem asıl gerçeğinizin kalbinizde rabbine ait olduğunu görüp kendinizin nasıl değerli olduğunu ve ona sahip olmakla birlikte başka bir şey istemeye gerek olmadan Onun sayesinde zaten ona sahip olarak herşeye sahip olduğunuzu görüyorsunuz. İşte bu gerçeklik hayatınızdaki bütün inançlarınızı ve gerçeklik değer algılarını öyle bir köklü değiştirdiği vakit sizin tek yaşam amacınızın o tekillik içerisinde ondan bir yansıma olduğunuzu idrak ettiğiniz an yanılan değil değişmeyen gerçeğin gözünden bakarken asıl gerçeklikte istemediğin kadar herşeye sahip olabildiğini görüp zaman ve mekansız kavrayış ile yaşadığınız dünyayı şekillendirirken tek amaç gerçeğinde ait olduğun o yere tekrar dönmek oluyor.
Çünkü yaşıyorum dediğiniz yer öyle bir rüya kalıbına düşüyor ki diyorsunuz bu asıl gerçek değildir o gerçek karşısında. Madem ki bir rüyadayım o halde ne istersem onu yapabilirim diyorsunuz.
Gerçek dediğiniz hayatta imkansız dediğiniz şeyleri yapamazsınız. Ama rüya olursa yapabilirsiniz. Şimdi gerçeklik dediğiniz dünyayıda böyle bir rüya olarak görerek onu yönetebileceğiniz şeklindeki inanca sahip olduğunuzda artık o hayatta rüyadan farksızsa sizin içim imkansız diye birşey kalmadığı inancına sahip olursunuz. Bu inanca sahip olarak, ta doğduğunuz andan beri kalıplaşmış ve önyargıyla güçlendirilmiş denilen yapılmaz şeyleri normalden daha kolay yaptığınızı farkedersiniz. Çünkü herşey inançla başlar ve şekillenir. Düşüncenin başlangıcı inanılan şeyleri istemek düşüncesiyle olur. Sizin hem isteyecek herşeye istemeden sahipken düşüncenizde sadece istediğin şeylere inanmak olur. İnancıda asıl gerçeği görerek , daha sonrasına alışılan gerçeği rüya gibi tanımlayarak imkansızları yapmayı istemekten başka birşeye gerek yok. Zaten imkansız denilen şeyleri yapmış oluyorsunuz. Zaten herşeye sahipken neden kendim için birşey daha isteyerek asıl gerçeğimden uzaklaşayım diyerek dünya hayatında rüya gibi bir tatmin edilmiş doymuşluk içerisinde kendinizi buluyorsunuz. Emin olun ki sınırlara kalıplara olan inancınız kalktığında herşeye sahip olduğunuzu o an daha iyi hatırlıyorsunuz. Biz zaten herşeye sahiptik ben neden artık ben için birşey isteyeyim ki. Biz zaten herşeye sahiptik özümüzde diyorsuz. En önemlisi ise yüce tanrının ışığının içinize yansımasını görerek böylesine muhteşem ve harika bir yaratıcıya sahip olduğumuz için ne kadar şanslı olduğumuzu ve herşey için ona şükür etmemiz gerektiğini çünkü O bize daha istemeden , isteyebileceğimizden de ötesini nasio etmiş olduğunu görüyoruz. Sadece gözle görebildiklerimize değil gözle görülmeyen ama arkasında göremediğimiz o sonsuz şeylerin bizlere kendimizden vazgeçebilme cesareti gösterip ait olduğumuz gerçeğe ulaşınca zaten en başından beri biz herşeye zaten sahiptik çünkü kedimizin ve hatta bizlerin asıl sahip olduğu O zaten bizim herşeyimiz olduğu için onun kutsal varlığının tekilliğinde herkese sunulmuş olan sonsuz sayıdaki herşeyi O herkese daha başından ikram etmiş ve bağışlayıcılığının ve bolluk ve zenginliğin herkese verilse bile kendi zenginliğinden azıcık dahi bir kısım eksilmeden bolluğu kendi içerisinden sunmakta yarattıklarına. Oysa ki şükür ederken sadece farkedilen farkındalık anında görülen şeyler üzerinedir. Fakat yüce tanrı öyle bir harikalıktır ki siz görmesenizde o size kendi sonsuzluğundan bir parça vererek aslında şükrettiğiniz şeylerin dışında sonsuz sayıda şükredecek şey vermiştir. Hatta istemediğiniz şeyleri yaşamamakta iseniz buna bile başınıza gelmediği için şükretmek gerekirken, sonsuz sayıda istenmeyen şeylere sahip olmadığın için bile öyle şükür gerekmektedir. Biz tanrıya şükrederken gözümüzün görmediği ama onun bahşettiği bolluk içerisindr zaten ondan olamamız sebebiyle bize başından beri şükür edilecek herşeyi daha şükretmeden bahşettiğini görürürüz.
O yüzden o sahip olunan ve istemeye dahi gerek olmadan istenmiş olarak sahip olunan o herşey aslında yüce rabbin varlığının içerisindeki zenginlik olduğu için insanın sahip olduğu en büyük ve en güzel gerçeklik kendisinin aslında hangi gerçeğe ait olduğunu anlayıp kendi gerçeğini O’nun gerçeğinde bularak ait olduğu yeri bilmesiyle olur.
 

berksurucu

Banlı Kullanıcı
Katılım
3 Haz 2009
Mesajlar
356
Tepkime puanı
968
Konum
Güzel İzmir
İnsanın kendi gerçeğini ararken kendi gerçeğinden vazgeçmesi...

Öncelikle insanlar yaşadığı gerçekliği hiç sorgulamadan kendi gerçeği olarak kabul ettiğinden kendi gerçekliğini hiç sorgulamaz. Fakat gerçek nedir arayışına düştüğünde herşeyin herkesin ayrı bir gerçekliği olduğunu ve öyle yaşadığını görür. Ama daha ileriye giderek düşünüldüğünde herşey kendi gerçekliği içerisinde aynı şeyi farklı gerçeklikten görerek farklılıklar yaratmaktadır. Hal böyle ise hangisinin gerçekliği daha doğrudur veya hangisi doğrusudur diye düşündüğünde gerçeklik algısının kişiden kişiye değişen ve öznel anlamda kişiselleşen değerler üzerinden belirlendiğini görür. Peki gerçekğin aslı için gerçeğin doğrusu için hangi değerlerle bakılması gerekir?
Öncelikle gerçeğin aslını görmek için kişinin kendi değerleriyle baktığı gerçeklik gözünden vazgeçerek bakması gerekecektir. Böyle bakıldığında ise kendş gerçekliğinden vazgeçmiş kişi yine önceki kendisinin baktığı gibi kişisel gerçeklik gözünden bakan kişilerin öznel değerleriyle şekillenmiş gerçekliğe mutlak gerçek olarak bakmayacaktır. Kişi kendi gerçeğinden vazgeçtiğinde, kendisi gibi gerçeğin kendisinde olmadığını görüp, gerçeğin kendisi için benliğini bırakıp gerçeğin gözünden bakmaya çalışarak , kendisi gibi kendinden vazgeçmişlerin değerleriyle bir bütün oluşturduğu için kendi değerlerinden uzak bir ortak değerden gerçeğe aynı gözden bakanları görecektir. İşte bu gerçeğe bakıldığında kişi kendi gerçeğinden vazgeçtiğinde, o gördüğü gerçeklik karşısında geriye kalan herşey gerçekliğini yitirdiği o şeyin öyle bir gerçek olması sebebiyle kendisinden başkasına gerçek olmamasına neden olan mutlak değişmez ve tek gerçeği idrak edilmiş olur. Bu gerçek kavrandığında zaman veya mekan algısı bırakmadığı için uyandığınız anda rüyalar kesit kesit der gerçek hayata uyanınca bu dersiniz. Ama öyle bir gerçek zaman ve mekandan bağımsız algılandığında en başından en sonuna kadar zaten hep oradaymışsınız algısı oluşturduğunda hatırladığınız tek şeyin aslında zaten o şeyin içerisinde evvelden beri var olduğunu ve ait olduğun o yerin asıl gerçeğin olduğunu çünkü mutlak gerçeği gördüğünü farkettirir. Uyandığınızda 2-3 gün öncesini bile detaylı hatırlamadığınız halde uyanır uyanmAz geçmişinizde yer alan herşeyin rüyadan farksız kesit kesit olduğunu görünce az önce yaşanan deneyiminizde her hang bir kesit olmadan hatırladığınız herşeyin tamamen bir bütün olduğunu görünce uyandığınız vakit yaşadığınız veya yaşadığınızı sandığınız o alışık hayat size rüya gibi gelmeye başladığında kendi gerçeğinizin aslında nereye ait olduğunu, ancak ait olduğunuz yerde kendi gerçeğinizi görmeniz sayesinde özündeki gerçeği bulmuş oluyorsunuz. Bu gerçek öyle bir gerçek ki hiç bir şey istemeye gerek kalmadan iseyebileceğinizden daha fazlasına sahip olduğunuz bir gerçekliktir. Kaç tane şeyi aynı anda isteyebilirsiniz. 2-3-5? İstenilen herşeyr sahip olabilmek için bu sınırsız düşünce gücünde ancak sonsuz şeyi aynı anda isteyebilmek gerekir ve ayrıca sonsuz sayıda istemediğiniz şeyide istememek gerekir aynı anda...
Fakat bir şey istemeye gerek duymadığında zaten istemediğin herşeye bile sahip olduğunu hatta istemediğin şeylerden geriye kalan herşeyinde istemeye gerek kalmadan istemediğin şeylere dahi yaratılan zıtlık sayesinde düşünmeye gerek kalmadan istemediğin şeyler sayesinde ona zıt olan sonsuz-sayı=sonsuz şeklinde sonsuz isteğide gerçekleşmiş halde bulabiliyorsunuz. Sadece neleri istemediğini bilmek ve ne isteyeceksen istemeye gerek duymadan zaten o isteyeceğin herşeye zaten sahip olduğunu görebilmek gerekir. İnsan kendi gerçekliğinden vazgeçerek ve vazgeçişin ardındanda kendisi için isteyeceği birşey olmadan zaten istediği herşeye sahip olduğunu, istemediği şeylerin tamamına sahip değil ise geriye kalan her isteyeceği şeye otomatik olarak sahio olduğunu görerek içinde bulunduğu sınırsız doymuşluk durumundan kopmamak için düşüncesini susturarak kendi gerçekliğini hatırlatıp bu deneyimi oraya nasıl taşıyabileceğini düşünülmesi ile o an içinde bulunan durumdan çıkılır. Çünkü kendin için başka bir şey istememek durumu sürdürülmesi gereklidir. İnsan kendi benliğinden vazgeçtiğinde kendisini içinde bulduğu asıl gerçeğinde aslında hiç birşey istemeden zaten herşeye sahip olduğunu görür. O gördüğü gerçek ise kendi gerçeği karşısında her değeri gerçeği eriterek kendisinin mutlak gerçeği dışında başka bir mutlak gerçek bırakmayan ve mutlak doğrulara ve gerçeğe sahip olan rabbin gerçeğidir. O deneyimi yaşarken ilk kez kendi gerçeğinden vazgeçmiş kişi en başta o herşeyin zaten kendisi içerisinde olduğunu görüp herşeye sahip olduğunu düşünmesine yol açar bir an için. Fakat devam edilio dikkat edildiğinde o öyle bir gerçekliktir ki onun ışığının yansımasının karşısında gölgeler bile kendisini o ışığın kaynağı zannederek kendisini şaşırır. Oysaki biz O’nun ışığının gölgeye düşmüş yansımalarından ibaretiz. Ve sahip olduğunu düşündüğümüş herşeyi gerçekten sahipmişiz gibi algılamamızın sebebide O öyle bir ışıkki yansımasından bile o ışık kendi gerçeğimizmiş gibi sanıp herşeye sahip olduk diye düşünüyoruz. Ama asıl gözle bakıldığında onun sahip olduğu herşeyin aslında O nun ışığının bizim içimize yansıması sayesinde onun sahip olduklarını kendi içimizde görüyoruz. En son bakıyorsunuz ki siz kendi gerçeğinizi bir kenara bırakın sizin bile aslında onun gerçeğinin ışığı içerisine ait olduğunuz bir varlık olarak aslınfa O nun içerisinde kendi gerçeğinizi O’nda bularak aslında sahip olduğunuz herşeyin gerçekte ait olduğunuz gerçekliğin asıl kendisinde kendinizi bulduğunuz için en büyük zenginliği kalbinizin içerisinde, o bilmeden geçirdiğiniz onca zamanda meğersem asıl gerçeğinizin kalbinizde rabbine ait olduğunu görüp kendinizin nasıl değerli olduğunu ve ona sahip olmakla birlikte başka bir şey istemeye gerek olmadan Onun sayesinde zaten ona sahip olarak herşeye sahip olduğunuzu görüyorsunuz. İşte bu gerçeklik hayatınızdaki bütün inançlarınızı ve gerçeklik değer algılarını öyle bir köklü değiştirdiği vakit sizin tek yaşam amacınızın o tekillik içerisinde ondan bir yansıma olduğunuzu idrak ettiğiniz an yanılan değil değişmeyen gerçeğin gözünden bakarken asıl gerçeklikte istemediğin kadar herşeye sahip olabildiğini görüp zaman ve mekansız kavrayış ile yaşadığınız dünyayı şekillendirirken tek amaç gerçeğinde ait olduğun o yere tekrar dönmek oluyor.
Çünkü yaşıyorum dediğiniz yer öyle bir rüya kalıbına düşüyor ki diyorsunuz bu asıl gerçek değildir o gerçek karşısında. Madem ki bir rüyadayım o halde ne istersem onu yapabilirim diyorsunuz.
Gerçek dediğiniz hayatta imkansız dediğiniz şeyleri yapamazsınız. Ama rüya olursa yapabilirsiniz. Şimdi gerçeklik dediğiniz dünyayıda böyle bir rüya olarak görerek onu yönetebileceğiniz şeklindeki inanca sahip olduğunuzda artık o hayatta rüyadan farksızsa sizin içim imkansız diye birşey kalmadığı inancına sahip olursunuz. Bu inanca sahip olarak, ta doğduğunuz andan beri kalıplaşmış ve önyargıyla güçlendirilmiş denilen yapılmaz şeyleri normalden daha kolay yaptığınızı farkedersiniz. Çünkü herşey inançla başlar ve şekillenir. Düşüncenin başlangıcı inanılan şeyleri istemek düşüncesiyle olur. Sizin hem isteyecek herşeye istemeden sahipken düşüncenizde sadece istediğin şeylere inanmak olur. İnancıda asıl gerçeği görerek , daha sonrasına alışılan gerçeği rüya gibi tanımlayarak imkansızları yapmayı istemekten başka birşeye gerek yok. Zaten imkansız denilen şeyleri yapmış oluyorsunuz. Zaten herşeye sahipken neden kendim için birşey daha isteyerek asıl gerçeğimden uzaklaşayım diyerek dünya hayatında rüya gibi bir tatmin edilmiş doymuşluk içerisinde kendinizi buluyorsunuz. Emin olun ki sınırlara kalıplara olan inancınız kalktığında herşeye sahip olduğunuzu o an daha iyi hatırlıyorsunuz. Biz zaten herşeye sahiptik ben neden artık ben için birşey isteyeyim ki. Biz zaten herşeye sahiptik özümüzde diyorsuz. En önemlisi ise yüce tanrının ışığının içinize yansımasını görerek böylesine muhteşem ve harika bir yaratıcıya sahip olduğumuz için ne kadar şanslı olduğumuzu ve herşey için ona şükür etmemiz gerektiğini çünkü O bize daha istemeden , isteyebileceğimizden de ötesini nasio etmiş olduğunu görüyoruz. Sadece gözle görebildiklerimize değil gözle görülmeyen ama arkasında göremediğimiz o sonsuz şeylerin bizlere kendimizden vazgeçebilme cesareti gösterip ait olduğumuz gerçeğe ulaşınca zaten en başından beri biz herşeye zaten sahiptik çünkü kedimizin ve hatta bizlerin asıl sahip olduğu O zaten bizim herşeyimiz olduğu için onun kutsal varlığının tekilliğinde herkese sunulmuş olan sonsuz sayıdaki herşeyi O herkese daha başından ikram etmiş ve bağışlayıcılığının ve bolluk ve zenginliğin herkese verilse bile kendi zenginliğinden azıcık dahi bir kısım eksilmeden bolluğu kendi içerisinden sunmakta yarattıklarına. Oysa ki şükür ederken sadece farkedilen farkındalık anında görülen şeyler üzerinedir. Fakat yüce tanrı öyle bir harikalıktır ki siz görmesenizde o size kendi sonsuzluğundan bir parça vererek aslında şükrettiğiniz şeylerin dışında sonsuz sayıda şükredecek şey vermiştir. Hatta istemediğiniz şeyleri yaşamamakta iseniz buna bile başınıza gelmediği için şükretmek gerekirken, sonsuz sayıda istenmeyen şeylere sahip olmadığın için bile öyle şükür gerekmektedir. Biz tanrıya şükrederken gözümüzün görmediği ama onun bahşettiği bolluk içerisindr zaten ondan olamamız sebebiyle bize başından beri şükür edilecek herşeyi daha şükretmeden bahşettiğini görürürüz.
O yüzden o sahip olunan ve istemeye dahi gerek olmadan istenmiş olarak sahip olunan o herşey aslında yüce rabbin varlığının içerisindeki zenginlik olduğu için insanın sahip olduğu en büyük ve en güzel gerçeklik kendisinin aslında hangi gerçeğe ait olduğunu anlayıp kendi gerçeğini O’nun gerçeğinde bularak ait olduğu yeri bilmesiyle olur.


Yazınızda çok güzel şeyler hissettim. Tekrar tekrar okuyacağım. Cümleler uzun olmuş ama anlayanlar için güzel sırlar saklı...

Teşekkür ederim
 
Üst