"Gizlimabet Parapsikoloji Platformu"

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

YARATICININ VARLIĞI

enerjidurusu

Kayıtlı Üye
çift yarık deneyi

2 yarığa elektron ateşlenmesi
gözlemci yokken dalga olarak varolması ve
gözlemci varken bizim bildğimiz hali madde olarak varolması
bir maddenin gerçekliği biz gözlemci ile nasıl değişebilir
deney günümüzde ışıkla elektron ve protonla tekrarlanmaktadır
ve sonuç hep aynı kalır gözlemci yokken dalga gözlemci varken madde


fiziği az çok bilen kişiler beni anladı sanırım sizce dünyanın veya evrenin oluşumundaki ilk gözlemci KADİRİ MUTLAK YARATICI DEĞİLMİDİR
 
Tam olarak sormaya çalıştığınız nedir ?

Kadiri mutlak bir yaratıcıdan bahsediyorsak her şeyi gören ve bilen sıfatı yükleriz. Yaratıcı ilk gözlemci ise maddenin parçacık olmadığı, dalga gibi davrandığı ve kimsenin gözlemlemediği bir alan açıklığı bırakmış oluyorsunuz. Çünkü bahsettiğiniz deney bir ölçüm. Ve ölçüm dediğimiz etkileşim ile olur. Kısaca şöyle diyebiliriz : Tanrıdan çıkan dalgalar, foton dalgalarıyla etkileşime girince madde gibi davranır.


Peki etkileşime girmediğinde yani gözlemlemediğinde, yaratıcının her şeyi bilen ve gören vasfına ne olur ?

Böyle bir yaratıcı için söyleyebileceğimiz en basit cümle ''bahsi geçen parçacığın, sizin yaratıcınız tarafından yaratılmamış olduğudur''.. Yani yoktan var olan asıl yaratıcı ; ışık, elektron vs dir. Çünkü siz sorunun başında kocaman harfler ile kadiri mutlak yaratıcı dediniz. Böylesine büyük görülen yaratıcının görmemesi ve bilmemesi bizi basit bir denkleme çıkarır.

Elektron > enerjidurusu'nun kadiri mutlak yaratıcısı
 
Bir elektron diğer elektronun gözlemcidir belki. O zaman da Tanrı elektron olur. Hangisi gözlemci hangisi gözlemlenen olur. Yoksa ikisinde de mi gözlemci o zaman iki tanrı mı var.

Ya yarık gözlemci ise………
 
* Çift yarık deneyi tanrının varlığından ziyade, evrenin gözlemciye göre şekil aldığını gösterir.

* Atomların izlendiklerini farkedebiliyor olmaları, onların canlı veya tanrı oldukları anlamına gelmez. Sensörlere sahip oldukları anlamına gelir otomatik kapılarda olduğu gibi. Bilinçli gibi davransalar da yönetici konumda değil, boyun eğici konumdalardır yani.

* Atomlar senin dıştan gerçekleştirmeye çalıştığın gözlemine göre değil, iç aleminin farkındalik gözlemcisine göre şekil alırlar ayrıca. Bilim insanları , bilimin tabiatı gereği şüpheci gözlemcilik yaptıkları için, atomlar da onların şüpheleri doğrultusunda sürekli mod değiştirmiştir. Ama anlayana bu bile evrenin belki de en derin sırrını ifşa etmek için yeterlidir.

* Nazar haktır. Bilimsel ispatı da çift yarık deneyidir.
 
Son düzenleme:
Evrenin en derin sırrının ifşası diyerek, dış koşullara Houdini imajı çizmek, bilime ve felsefeye aykırı duruş biçimi. İnsan stabiliteyi sevdiğinden olasılıklardan hoşlanmaz. Oysa evren olasılıkları sever. Örneğin bugün doğayı bile tahmin edemiyoruz. Her şey rastgelelik ve kaosa yol açabilecek gizli değişkenlere sahip.

Bu yüzden,

Tüm kainatın çözümü ( Yaratıcı modülü ) yalnızca çift yarık deneyi ele alınarak bulunamaz.. Ayrıca unutmamamız gereken ; bilimin şüpheci-gözlemci olduğu için buluş yapabildiğidir. Kısacası üzerine kafa patlatabildiğimiz konu bir şüphe ürünüdür ve tahmin ufku gereği belirli bir noktadan sonrası imkansıza yakın seyreder.

Konuyu bireysel hayatlarımıza çektiğimizde : '' Her şey iç gözlemime dayalı gelişiyor '' diyemeyiz. Tıpkı doğa gibi insan da gizli değişkenlere sahip.
Zihin ve bilinç dediğimiz olgular sonsuz sınırsız olasılıklar barındırıyor. Yani sen 24 saat iç gözlemde kalsan, kolektif bilinçte kaosa düşebilirsin.
Çünkü insansın ve tıpkı kainat gibi varsayımsal bir yaratımsın.
 
Çift yarık deneyi özünde, her olasılığın eşit şekilde mümkün olduğunu ve evrenin algıya göre şekil aldığını ortaya koyuyor. Ki kuantum fiziği bunu on yıllardır savunuyor. Çünkü kuantum fizikçiler de üç boyuttan daha fazla boyut olduğunun farkında.
Çift yarık deneyi ve kuantum alanında maddenin varoluşuna yönelik yapılan deneyler aslında “bilim” kavramının oluşmasına öncülük eden “simya”nın konusu. Bu nedenle bu deneyler incelenirken, eğer varoluş ve mistisizm açısından değerlendirecekseniz, simya bilgisi ve hermetik felsefe ile yorumlamak daha doğru sonuca götürecektir.
Burada maddenin gözlem altında ve gözlem olmadan gerçekleştirdiği davranış okült anlamda ciddi değer taşımaktadır, anlayabilene. Okült alandaki birçok isim bilimle iç içedir, seçkin okült derneklerin çoğunun üye profilinin bilim insanlarından oluştuğunu görürüz. Maalesef bu coğrafyada bir çürüme söz konusu, orası ayrı mesele.
Gözlem meselesine gelince, üç boyutlu dünyada ve üç boyutlu algımızla gerçekleştirilen bu deneyi Tanrıya veya herhangi bir süptil varlığa genellememiz mümkün değil. Bilindiği üzere arada boyut ve algı farkı var. Üç boyuta göre bu konuda karar vermek bizi yanlışa sürükler. Ayrıca Tanrı ve onun gözlemi olarak değil de, konuyu, oyun kurucu ve oyuncu perspektifinden okursak daha anlaşılır olur. Sonuçta oyuncu oyuna göre şekil almaktayken oyun kurucu tüm değişkenlerden bağımsızdır.
 
İnsanlar geçtiğimiz yy'da Darvinizm üzerinden materyalizme alıştırıldılar. Böylece maddeyi de katı bir gerçeklik olarak algılamaya meylettiler.
MAdde de onlara algılandığı gibi tezahür etmek zorunda kaldı. En azından çift yarık deneyi bize bunu bugün net olarak ispatlıyor.

İnsanlar böylece inandırıldıkları bilimsel yanılgılardan oluşan ve zamanla halk tabakasının gündelik düşüncelerine kadar sirayet eden bu frekansları da tezahür ettirmiş oldular. Yani farkında olmadıkları enerjileri , bilimsel önkabullerle öyle bir besliyorlardı ki, içinde bulundukları durumu anlayabilmek için enerji kavramını bile madde gözünden bakınca reddediyorlardı. Hem inandırıldılar, hem de neye inandırıldıklarını sorgulayacak kavramlardan koparıldılar yani. Böylece dinler de zamanla terkedildi çünkü maddesel dünya ile bağdaşmayan melek, demon, ruh, tanrı vs kavramlar artık yavan kalıyordu ve psikoloji biliminindeki halisülasyonlar ve beynin belli hayal görme dürtüleri üzerinden itibarsızlaştırılarak geçiştiriliyordu. Yeni nesillerde dinlerin terkedilmesindeki artış son 200 yılda % 70 olarak ölçülmüştür İngilterade. Şu an bu tanrıtanımazlık oranı yeniden düşmeye başladı. Çünkü new age akımları boşluğu hemen doldurmaya başlasa da, varoluşsal sorunlar kökten çözülmediği gibi ruhani tabakada daha psişik bir mücadele ve gasp alanları oluşmuş oldu..
 
Son düzenleme:
İnsanlar geçtiğimiz yy'da Darvinizm üzerinden materyalizme alıştırıldılar. Böylece maddeyi de katı bir gerçeklik olarak algılamaya meylettiler.
Darwinizm doğal seleksiyon yani evrim teorisi dir. Ispatlanmış teori. Bir olgu , bir gorus değil. Anlamıyorum ben, evrim teorisi olsa olsa tek tanrılı dinlerin yaratılış mitolojileri ile çelişir ve o dinlerin tanrı anlayışına zarar verir.
Materyalizm ile direkt bağlantılı değil.
Metafizigin yok sayildigi maddenin esas alindigi materyalist bir dönem oldu hala da devamediyor ama bunun olumlu tarafi şu. Mevcut tek tanrili dinlerin dogmatikliginden insanlık kurtuldu bilimsel gelişmenin zirve yaptığı dönemdir bu dönem.

Bir diğeri konu halk denen kitle zaten enerji mi parçacık mi soracak düşünecek grup değil. Onlar tüketici olarak kıymetli, iş gücü olarak kıymetli ekonomik çarkı ceviriyorlar. Daha çok çalışıp daha çok borclaniyorlar. Ve manipüle ediliyorlar kendimi de dışında tutamam manipüle ediliyoruz.Ne uyusturuyorsa o veriliyor bize.
Bu karmaşa içinde tanrisini bulabilene onunla bağ kurabilene ne mutlu. Artık kimin tanrısı her ne ise.
 
Darwinizm doğal seleksiyon yani evrim teorisi dir. Ispatlanmış teori. Bir olgu , bir gorus değil.

Peki, bu açıdan yola çıkalım.

Anlamıyorum ben,

İş yaşamında senden güçlü biri, senin üzerinde baskı kurma hakkını kendinde meşru görüyorsa , demek ki anlıyorsun ama anlamazlıktan geliyorsun ama. Doğal seleksiyon uyguluyor senin üzerinde.

Materyalizm ile direkt bağlantılı değil.

Darvin, doğal seleksiyondan yola çıkarak, güçlü türlerin, zayıf türleri elemine etmesi gerektiğini ortaya attı.

Böylece bir sosyal darvinizm akımı oluştu.

Darvin, yaptığı gezilerden sonra ülkesine döndüğünde Afrikada ve Hindistan gibi yerlerdeki insanları yarı maymun, İngiliz halkını ise evrimini tamamlamış üst tür olarak tanımlayacaktı.

Böylece siyasi zeminde de bilimsel bir meştutiyetle suni bir doğal seleksiyon uygulama zimini oluşturdu.

Ve acımasız İngiliz somurgeciligi böylece başlamış oluyordu.

Darvin, Türkleri de 21yy'da elemine edilmesi gereken, çünkü doğal seleksiyonda çok geri kalmaya başlayan bir tür olarak tanımlamıştır.

Bunları biliyor muydunuz? Batının çifte standartlı olması nerden geliyor sanıyorsunuz Allah aşkına? Elbet bir fikri zeminden geliyor. Yaptıkları bilimden çıkan zeminden geliyor.




Bilimi dininiz haline getirmeyin. Bilimin tabiatında kendi kendini yalanlamak vardır. Bilimde vicdan olmaz. Ayıp olmaz. Utanma olmaz. Barış olmaz. Sükunet olmaz. Kobaylar olur. Kurbanlar olur. Bilim, biliniyor olduğu kadarı demektir. Eksiktir, yanilticidir, yanıltmak için kolayca kullanilabilirdir.


 
Son düzenleme:
Peki, bu açıdan yola çıkalım.



İş yaşamında senden güçlü biri, senin üzerinde baskı kurma hakkını kendinde meşru görüyorsa , demek ki anlıyorsun ama anlamazlıktan geliyorsun ama. Doğal seleksiyon uyguluyor senin üzerinde
Mevcut kapitalizme kadar gelmeye gerek yok insanlar var olduğundan beri birileri diğeri üzerinde baskı kurmayı meşru görür tarih boyunca böyle. Darwin öyle söyledi diye degil
Darvin, doğal seleksiyondan yola çıkarak, güçlü türlerin, zayıf türleri elemine etmesi gerektiğini ortaya attı.

Böylece bir sosyal darvinizm akımı oluştu.

Darvin, yaptığı gezilerden sonra ülkesine döndüğünde Afrikada ve Hindistan gibi yerlerdeki insanları yarı maymun, İngiliz halkını ise evrimini tamamlamış üst tür olarak tanımlayacaktı.
Bu bakış hala mevcut Çoğu beyaz zencileri böyle görüyor. Darwin dediği için mi bilmiyorum pek sanmam
Ve acımasız İngiliz somurgeciligi böylece başlamış oluyordu.
Sömürgecilik bunlar aşağı ırk somurelim diye başlamadı. Sanayi devrimini yapanlar sömürgeci oldu çünkü hammadde kısıtlıydı gidip kimde varsa onu somurmeleri gerekiyordu. Bu gün de gecerli
Darvin, Türkleri de 21yy'da elemine edilmesi gereken, çünkü doğal seleksiyonda çok geri kalmaya başlayan bir tür olarak tanımlamıştır.
Darwin in 21. Yy Türkleri için görüş belirttiğini bilmiyorum ama çok mantıklı değil adam 19 yy da yaşamış 200 yıl sonrası bir ırk için görüş bildirdiğini pek sanmıyorum
Bilimi dininiz haline getirmeyin.
Bilim dinim falan değil . semavi dinler olarak adlandırdıginiz dinlerdeki yaratılış mitolojilerilerini esas almak yerine Darwin in söylediği bilimsel gerçeği esas alirim
Bilimin tabiatında kendi kendini yalanlamak vardır.
Gün gelir ispatiyla kendini yalanlarsa ben de yenisini kabul ederim bu benim dinim olmadigi için inancımı değiştirmek kolay.
Bilimde vicdan olmaz. Ayıp olmaz. Utanma olmaz. Barış olmaz. Sükunet olmaz. Kobaylar olur. Kurbanlar olur.
Tıpkı maji gibi....
Bilim, biliniyor olduğu kadarı demektir. Eksiktir, yanilticidir, yanıltmak için kolayca kullanilabilirdir.
Bilimin ispat etmeddigini yapıyor ve konuşuyoruz bu platformda tabi ki kısıtlı. Kısıtlı olması gerçek olan kısmını red etmemizi gerektirmiyor.
 
Mevcut kapitalizme kadar gelmeye gerek yok insanlar var olduğundan beri birileri diğeri üzerinde baskı kurmayı meşru görür tarih boyunca böyle. Darwin öyle söyledi diye degil

Doğru. Darvin öyle dedi diye sadece akışın yönü değişti.
Darvin, insani ilişkileri de hayvanat mekanizması üzerinden değerlendirerek en büyük ikinci hatasını yaptı.

Bunu anlamak için Darvini daha çok araştırmak lazım.

Bu bakış hala mevcut Çoğu beyaz zencileri böyle görüyor. Darwin dediği için mi bilmiyorum pek sanmam

Coğrafya kaderdir. Bir şeylerin nasıl yavaş yavaş değiştiğini, sonraki kuşaklara nasıl kısır (veya vizyonel) zeminler oluşturabildiğini anlamak için zamanın ruhu ile düşünebilmek gerek.
Darvin, manevi yönelimler üzerinde nelere sebebiyet verebileceğini elbette bilemezdi. O sadece kendi bilinç düzeyinden bilimsel çıkarımlar yaptı ve yaptığı bilimi de ses getirdi. Böylece okullarda Darvinin teorisine dayanan bilimsellik okutuldu.

Ben cocukken Fen labaratuarımızda maymundan insana bir geçiş şeması vardı mesela. Halbuki yarı maymun yarı insan bir ara form fosili şu an bile yok! Varsa gösteriver mesela googlea sorsan da yok.

Gerçek olsaydı fen dersinde elbette okutulurdu. Fosiller dünyanın 4 bir yanına servis edilirdi.

Bilim dinim falan değil . semavi dinler olarak adlandırdıginiz dinlerdeki yaratılış mitolojilerilerini esas almak yerine Darwin in söylediği bilimsel gerçeği esas alirim

Orası sizin tercihiniz.
Ben de objektif olarak diyorum ki , ara formların ispatı nerede ?

100 milyon yıllık fosiller ya tam maymun, ya tam insan. Yarı maymun yarı insan fosilleri neredeler ? Sürüsüne dolu olmalılardı. Maymundan da insandan da çok daha fazla olmalılardı. Bilim şu an için şunu ispatlıyor : Maymun, maymun olarak yaratıldı. Insan da insan olarak yaratıldı. Aksini ispat eden tek kanıt yoktur.

Filmlerde, okullarda, gazetelerde gösterilen o insanımsı hale gelmiş maymunumsular neredeler ?


İnanmak tercihtir. Bilinçsiz yaptırılan tercih ama.

Gün gelir ispatiyla kendini yalanlarsa ben de yenisini kabul ederim bu benim dinim olmadigi için inancımı değiştirmek kolay.

Aynen katılıyorum bu konuda.

Şartları oluşursa, yamyamlık bile bilimsel bakış açısından meşru kılınabilir. Bilimin etiği olmaz çünkü.
Büyük balık küçük balığı yiyor. Büyük kuşlar da küçük kuşları yiyorlar. Bilim, insanı da bir tür hayvan olarak gördüğü için , İnsanlar da proteinsiz kalırlarsa bir gün, otlamaktan bıkan insanların otla beslenen insanları yemeleri bilimsel açıdan sadece doğal seleksiyon olarak ele alınabilir.
 
Ben cocukken Fen labaratuarımızda maymundan insana bir geçiş şeması vardı mesela. Halbuki yarı maymun yarı insan bir ara form fosili şu an bile yok! Varsa gösteriver mesela googlea sorsan da yok.
Sorun bu zaten bizim eğitim sistemimizde evrim teorisini maymundan geldik diye anlatıyorlar. Evrim teorisi bu degil. Dünya da gelismis kabul edilen tüm ülkelerde Evrim cocuklara duzgun anlatılır. Bu bilimsel bir gerçektir. Benim inanıp inanmamam sonucu degistirmez. Burada evrim teorisi nedir anlatacak değilim. Ara türler var bunlar bulundu genetik yapıları bile çıkarıldı. Neandertaller Denisovalilar ve adını hatırlayamadığım dünyanın farklı yerlerinde farklı ara türler. Hatta biz Avrupa ve Ortadoğu lularda belli bir oranda Neandertal geni mevcut.
Tabi ki maymundan gelmedik...
 
Böylece maddeyi de katı bir gerçeklik olarak algılamaya meylettiler.

Kuantum diyor ki : Evrende parçacık diye bir şey yok, her şeyi oluşturan yalnızca alanlar ve dalgacıklar var.
Bizlerdeki elektronlar ile diğer nesnelerin elektronları ; aynı dalganın farklı ifadeleri. Bilim, hepimizin birbirimize bağlı olduğunun kanıtını ortaya koydu.

Maddenin önemi geride kaldı. Araştırmalar ve buluşlar 3B üstüne çıkarak farklı bir gerçekliğe adım attı.


Yani farkında olmadıkları enerjileri , bilimsel önkabullerle öyle bir besliyorlardı ki, içinde bulundukları durumu anlayabilmek için enerji kavramını bile madde gözünden bakınca reddediyorlardı.

Çünkü tek referans ile ilerlemiyorlar :)

Newton, Tanrı böyle yapmak istemiş demeseydi bilim 50 yıl ileride olabilirdi. O sadece Tanrı fikrinin getirdiği inanç noktasında kalmayı tercih etti fakat bir başkası yarım kalanı tamamladı : Tanrı öyle istemiş olabilir ama neden ? sorusunu sorabildi. Keza, kilise baskısı yüzünden dogmayı reddeden kesimin kendince haklı sebepleri vardı..

Geçmişte maddeden ötesini kanıtlayamayan bilimin, enerjiye madde gözünden bakması normal değil mi ? Elindeki veriyi çürütebilmesi için gerekli ispatı yapabildiği sürece önceki teoriyi alt edebilir. O zamana kadar ise ispatlanan doğrudur. Bir teori başka bir teoriyi besler ve açıklığa kavuşturur.
 
Maddenin önemi geride kaldı. Araştırmalar ve buluşlar 3B üstüne çıkarak farklı bir gerçekliğe adım attı.

Tam da bu yüzden ötekilerin alemini artık bu aleme davet etmiş te olduk ve mücadele alanı artık metafizik bilinç çarpıştırma ilkeleri ile bana göre iman gücü ilkeleri üzerinden yeni bir boyut ta kazanmış oldu.

Televizyonlarda "cin" kelimesini kullanınca 24 saat kapatma gelirdi eskiden. Şimdi ise youtubtan cinlerin içini dışını, tarihçesini öğrendik cin çıkarma seansları bile izler olduk. Metafizik uzmanlığı adı altında litaratüre girdi.


Sosyolojinin değişmesi ile iktidarlar bile değişiyor.
 
Tam da bu yüzden ötekilerin alemini artık bu aleme davet etmiş te olduk ve mücadele alanı artık metafizik bilinç çarpıştırma ilkeleri ile bana göre iman gücü ilkeleri üzerinden yeni bir boyut ta kazanmış oldu.

Ciddi ciddi çıkarımın bu mu ? 😒 Alemler her zaman iç içeydi. İnsan olarak başlıca sorunumuz madde beden harici yaşamı farklı bir biçim olarak değerlendiremiyor oluşumuzdaydı. Artık biliyoruz ki kainat modelinde var olabilecek her şeyin temeli aynı. Bu da bizi yaratıcı düşünceye daha da yaklaştırıyor.

televizyonlarda "cin" kelimesini kullanınca 24 saat kapatma gelirdi eskiden. Şimdi ise youtubtan cinlerin içini dışını, tarihçesini öğrendik cin çıkarma seansları bile izler olduk. Metafizik uzmanlığı adı altında litaratüre girdi.

Gerçekliği tartışılır veriler izler olduk demek daha doğru fakat bunun kuantum ile alakası nedir ? Teknoloji pozitif yönde gelişse bile herkesin ilgi alanı fizik ve matematik üzerine olmadığından, negatif yönde bilgi kirliliğine de açık ilerliyor.

Eğitime kapalı bireylerden, izlediği her şeye inanan bireylere kadar algoritmik tablo oluştursak ve bu tabloyu referans alsak ; bahsettiğin metafizik uzmanlığının tesir ettiği kitlenin farkındalıkla gelişim düzeyde dikkate alınabilecek karakterler olmadığını gözlemlemek çok zor olmasa gerek..
 
Ciddi ciddi çıkarımın bu mu ? 😒 Alemler her zaman iç içeydi.

Alemler her zaman iç içeydi. Ama bu bize unutturulmuştu. Kırsalda belki bazı korunmuş (ve hala korunan) örf ve adet üzerinden otomatik korunma sağlayan bazı kaideler kalsa da tüm dünyanın ne kadar dejenere olduğuna bakılırsa boyutlar arası perdenin de artık iyice aşındığını kolayca çıkarabiliriz.

****


Günah bir lezzet türüdür. İnsanlara belli günahları işlemek nasıl yasaklandı ise, cinlere de insanları o günahlara teşvik etmeleri yasaklandı. Bu simetrik bir şemadır.

Bir günahtan, insanlar icraat noktasında tatlanırken, cinler de kışkırtma ve dayanılmaz ön telkinler verme noktasında (insanlardan çıkan istikrarsız ve tereddüt ettiren zorlayıcı enerjilerden) tatlanırlar. Bir günahın o an için yüksek zevkler yaşatabilecek kışkırtıcı frekansını farklı alemlerden paylaşırlar yani insanlar ve cinler.

(Müslüman cinler yasaklara uyarlar ve insanların zihinlerini kolayca bulandırma ve direnç eşiği düşük insanları kolayca yoldan çıkarma noktasında amel etmezler.)

Cinler semum ateşinden yaratıldılar. Ayet. Semum gözeneklere sızan, içeriye sirayet edebilen ve içeriden tutuşturan demektir. Radrasyon bir çeşit semum ateşidir. Mikrodalga keza. Hatta mikrodalga yemeğin moleküllerine sızarken toprak çanagı da soğuk bırakır. Cinler de bu özelliği gösterebiliyorlar. Hatta cinler bilinçlendirme ve fikirlendirme oluşturmak sureti ile de insanlara kolayca sızabiliyorlar. Bir günah fikrini getiren ve onu semum özelliği ile senin bilincine ve içgüdülerine işleyen canlı bir cin olabileceği gibi, elektromanyetik bir dalga da olabilir. Nas suresi cinlerden de olur insanlardan da (insanın kendisi veya insan eli ile yapılan cihazlardan da) olur diyor.

Uzun lafın kısası bu dönemdeki kollektif ve ahlaki dejenerasyona bakılırsa, bilimin artık Newton yasalarını eski dünyada bırakıp, enerji ve quantum teorileri üzerinden sıçramalarına bakılırsa, biyoenerji akımlarının ve birbirinden farklı spritüel akımların türemesine bakılırsa, tüm bunların artık cinlerin varlığına ve yaşam alanlarına apaçık delil oluşturduğuna bakılırsa, perde artık neredeyse yarı yarıya aşınmış olmalıdır. Ben diyorum diye değil, Ahir zamanda olduğumuzu bir çok alim zaten söylüyor.
 
Son düzenleme:
Uzun lafın kısası bu dönemdeki kollektif ve ahlaki dejenerasyona bakılırsa, bilimin artık Newton yasalarını eski dünyada bırakıp, enerji ve quantum teorileri üzerinden sıçramalarına bakılırsa, biyoenerji akımlarının ve birbirinden farklı spritüel akımların türemesine bakılırsa, tüm bunların artık cinlerin varlığına ve yaşam alanlarına apaçık delil oluşturduğuna bakılırsa, perde artık neredeyse yarı yarıya aşınmış olmalıdır. Ben diyorum diye değil, Ahir zamanda olduğumuzu bir çok alim zaten söylüyor.
Cinlerin için bir şey diyemem fakat bildiğim bir şey varsa o da ; her şeyin çözümünün milenyum problemlerinde yattığı. Hiçliğin hareketi çözüldüğünde perde tamamen kalkabilir. Matematiğine güveniyorsan, sahneye çıkabilirsin.
 
Yani şey mi demek istedin ilk Yaratıcı gözlemlediği için her şey onun istediği şekilde şekillendi ve bizim sonuca bir etkimiz yok gibi mi
 
Çift yarık deneyi, atomların da aynı anda bizi gözlemlediği anlamına geliyor. Vizyontele gibi.

Ya da tüm atomlar tek bir merkezden yönetiliyorsa (ki tek bir mühendisin eseriymiş gibi temelde hepsi aynı tasarım ve işlevsel mimariye sahip), o halde yaratıcı atomik bazda herseyi yönetme gücüne sahip demektir. Atomik bazda kontrol sahibi olmak demek, üstü kapalı olarak herseyi dolaylı yoldan yönetebilirsin demek. Mikroyu ele geçiren (hatta tasarlamış olan) , makroyu daha içeriden, daha sessiz, daha çılgınca hatta daha yumuşak bir şekilde yönetir. Hem de hiç iz bırakmadan.
 
Geri
Üst