Yaradanın gözleri ve Yaradılanın gözleri

  • Konbuyu başlatan Üye silindi 57044
  • Başlangıç tarihi
Ü

Üye silindi 57044

Yaradılanın ve Yaradanın realiteye bakış açısında farklılıklar vardır. Yaradanın, doğaya ve yaradılana bakış açısı tamamıyla doğal ve otantiktir. Herhangi bir din veyahut ırksal görüş ile kirletilmemiştir. Fakat yaradılanın doğaya ve yaradana bakış açısı tamamıyla kirlenmiştir. Bu kirlenmeye kutsallık(keduşa) yere(toza -toprağa) indi denilir. O yüzden tüm yaratılanların yaradana, doğaya ve kendileri dışındaki her şeye karşı bakış açıları tamamıyla tozun toprağın içerisindedir. Kendi alma arzuları içerisindedir ve kusurludur, eksiktir. Evrensel ve bütünsel değildir.

Fiziksel realitede yaşayan herkes, şeyleri 5 duyusu ile algılar. Maddi ve fiziksel duyuları ile algılar. Hissetmek, görmek, duymak, koklamak ve tatmak. Fakat yaradan realiteye bizim fiziksel duyularımızla bakmaz. Keter, hohmah, binah, zer anpin ve malkhut denilen manevi duyularıyla bakar. Yaradan realiteye tamamıyla ihsan etmek ve sevmek nazarı ile bakar. Yaradılan ise realiteye 5 fiziksel duyusu ile tamamıyla almak, yargılamak ve nefret etmek nazarı ile bakar..

Bu yaradan ile yaradılanı sonsuz bir mesafe ile ayırır. Öyleki yaradan, en küçük bir alma arzusu olmaksızın tamamıyla ihsan etmek arzusudur. Yaradılan ise tam tersi, en küçük bir ihsan etme arzusu olmaksızın, tamamıyla alma arzusudur. Bu durum yaradan ve yaradılanı doğu ve batı gibi ayırır. İşte o yüzden yaradan realiteye Keter, hohmah, Binah, Zer Anpin ve Malkhut denilen 5 kutsal duyusu ile bakarken, yaradılan fiziksel realitede var olduğu için, tamamıyla alma arzusuna ve kendisini sevmeye gömüldüğü için realiteye 5 fiziksel duyusu ile bakar. Hissetmek, görmek, duymak, koku almak ve tatmak.

Yaradılanın, yaradana, doğaya, insanlara ve nesnelere bakış açısına ahoraim(arka taraf) denilir.

Yaradanın, yaradılana, doğaya, insanlara ve nesnelere bakış açısına panim(ön taraf) denilir.

Yaratılışın amacı yaradan gibi olmaktır. Realiteyi yaradanın algıladğı gibi algılamak, yaradanın gördüğü gibi görmektir. bu tıpkı küçük bir çocuğun annesine ve babasına özenmesine, onları örnek almasına benzer. Yaradılanda doğal olarak doğayı, yani yaradanı örnek alır ve ona benzemek, onun gibi olmak ister. İşte o yüzden daha fazla zengin olmak isteriz. Çünkü; yaradan zengin ve sonsuzdur. İşte o yüzden fiziksel olarakta çok güçlü olmak isteriz. Çünkü yaradan en güçlü olandır. İşte o yüzden en zeki ve en bilge olmak isteriz. Çünkü yaradan hikmet sahibidir, bilgedir. Hohmah'dan gelir onlar hep. Ama asla en sevgi dolu ve en merhametli olmak istemeyiz. Hatta merhamet duygusunu enayilik olarak görürüz. Ne kadar merhametli ve safsan o kadar kazıklanırsın deriz çoğu zaman.

Oysaki bu merhamet ve sevgi duygusu yaradanın en temel ve kök özelliğidir. Zaten fiziksel realitemizede o şekilde yansır. Anne içgüdüsü olarak yansır. Hayvanlarda bile vardır bu. Anne hayvanlar yavrularını korur ve besler. Doğadada böyle. İnsanlardada böyledir. Eskiden öyleydi en azından günümüzde fazla kalmadı. Ama doğadan, yaradandan öyle gelir. bunların hepsi binah sefirotundan gelir. Yaradanın etki ve enerjilerinden, tecellilerinden gelir.

Fiziksel duyularımızın dışına çıkabilmenin, yaradanla minimumda olsa form eşitliği kurabilmenin tek yolu, merhametli olmak, sevmek ve binah(anne) kuvvetlerini edinmekten geçer. Ancak o zaman realiteyi yaradanın gördüğü gibi görür ve hissedebiliriz. Keter, hohmah, binah, zer anpin ve malkhut... Bu manevi duyuları edinebilmenin tek yolu budur.. Aksi taktirde 5 fiziksel duyularımızla maddi dünyayı algılarız ve öylede ölürüz.. Öldükten sonra hiç birşey olmayacak. Bunun müjdesini ateistlere verebilirim. Dindarlara ise kötü haberi veririm ne yazıkki...

Gönül isterki öldükten sonra bu macera bitmesin. Ama biraz derin düşünürseniz aslında öldükten sonra yaşam beklentisininde büyük bir egoizm olduğunu anlarsınız. Neden öldükten sonra bu macera bitmesin istiyorsunuz? Çünkü yaradan sonsuzdur. Sizde sonsuz olmak istersiniz. O duygu bile yaradandan geliyor aslında. Sonsuz olabilmenin tek yolu; ihsan etme duyguları içerisinde yaşamaktan geçer.. Eylemleri kendim için değil, yaradan için veyahut benim dışımdaki insanlar için yapmalıyım. Kendi benimin dışına çıkmalıyım. Ancak bu şekilde fizikselliği aşar, manevi 5 duyunun(keter,hohmah,binah,zer anpin,malkhut) içerisinde yaşarım. Aslında ondur. Zer anpinde 6 tane var. hesed,gevura,tiferet, netzah, hod ve yesod.. Fakat içerik göz ardı edilir. Sonuçta duyu organlarımızdaki bir çok içerikte göz ardı edilir. 5 duyu hakkında binlerce cilt kitap yazabilecek olsakta bu böyledir.. Hatta maneviyatta durum, fizikselliktekinden çok daha karmaşıktırda işin ilginci.. boşunamı kabalistler ciltlerce yazmış?(belli bir bakış açısına göre boşunadır). Maneviyat dediğimiz şey iki kelimedir aslında. Hatta bir besmeledir. Besmelenin sırrına ersek maneviyata ereriz.. Ama adamlar yüzlerce cilt kitap yazmışlar yinede.. Yani günümüzde egoizm aşırı arttığı için yüzlerce cilt kitap yazıyorlar. Dersler veriyorlar vs.. Aslında maneviyat özünde basit.. Keter, hohmah ve binah.. İşte bunlar sağ(ışık) çizgi, sol(arzu) çizgi, orta çizgi(perde) olarak geçiyor.. Ne biliyim uzak doğuda ida sol çizgi ve tamas,... Sağ çizgi pingala ve rajas.. Orta çizgi ise satvaa(denge durumu) ve sushumna.. İslamda Allah, Rahman ve Rahim şeklinde geçerler.. Yani bu tür kuvvetleri hepimiz entelektüel olarak biliyoruz ama yinede kendimiz dışında hiç kimseyi sevemiyoruz.. Demekki konu bilmekten değil sevmekten geçiyor..

Biz insanların bilmek ile ilgili bir sorunu yok günümüzde. Biz insanların tek sorunu sevmektir. Sevemiyoruz. Kendimiz dışında hiç kimseyi sevemiyoruz. Çıkarsız ve karşılıksız sevgi gibi kavramlar sadece kelimeden ibaret. Pratikte yoklar.. O yüzden 21..yüzyıl insanı yeterince bilge zaten. Ama merhametli değil. Bilgeliği değil, merhameti öğrenmeliyiz...
 
Üst