Hz. Zeyd vücudunu Allâh Rasûlü’ne siper ederken bu cahil kavme şöyle sesleniyordu:
“–Ey Tâif halkı! Taşladığınız kimsenin bir peygamber olduğunu biliyor musunuz?!.”
Başta Cebrâîl -aleyhisselâm- olmak üzere melekler, Allâh Teâlâ’dan izin alarak Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yanına koştular:
“–Yâ Resulullah! Emir buyur, bu kavmi helâk edelim!” dediler.
O şefkat ve merhamet Peygamberi, uğradığı bu fecî muâmele karşısında bile bedduâ etmeyip; “ Hayır, benim kavmim bilmiyor.” dedi.
Daha sonra bir ağacın altına oturdu, ellerini Allah’ a açarak:
“Allah'ım gücümün tükenişini, çaremin bitişini ve insanların gözünde değersiz görülüşümü sadece Sana şikâyet ediyorum.
Ey merhamet edenlerin en merhametlisi! Beni kime havale ediyorsun?
Beni bütün kabalığıyla karşılayacak bir düşmanıma mı?
Yoksa işimi eline verdiğin bir yakınıma mı?
Sen
bana kızgın olmadıktan sonra başkasının düşmanlığına hiç de önem vermem. Şu kadar var ki, senin afiyetin beni de içine alacak kadar geniştir
Buradan da anlaşıldığı gibi her peygamber dünyada sıkıntı çekmiştir.
Dünya hayatı huzur bulma yeri değildir diyor kalb gözünü açmış zatlar.
Sprituel felsefeye göre insan dünyaya çekiceği eziyetleri bile bile gelir.Bir anlaşması vardır.Budist felsefe göre insan geçmiş yaşamında ki eksiklerini yeni hayatında üstlenir.Yani karma.
rüyalarını hatırlayabilen varmı?Geçmiş yaşamımız varsa, hatırlaya bilen var mı?Sonuç olarak kısıtlı bir bilincimiz var.Artık aklımıza değil hissiyatımıza güvenmemiz gerekmektedir.Çünkü akıl şaşırabilir göz şaşırabilir.
Kurandan hoş bir hikaye paylaşmak istiyorum:
İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın, sana hiç bir hususta itaatsizlik etmeyeceğim, diye cevap verdi. Hızır aleyhisselâm:
— Eğer beni takip edeceksen, ben sana anlatıncaya kadar her hangi bir şeyden sormayacaksın, dedi.
Böylece ikisi deniz kenarında yürüyerek yola çıktılar ve bir gemiye rastladılar. Gemiye binmek için gemidekilerle konuştular. Gemidekiler Hızır aleyhisselâmı tanıyınca ücretsiz olarak kendilerini gemiye aldılar. Gemiye bindikleri vakit, Musa aleyhisselâmın ilk karşılaştığı, şey, Hızır aleyhisselâmın bir keserle geminin dibinden bir parçayı keserek delik açması oldu.
Bunun üzerine Musa aleyhisselâm:
— Bu adamlar bizi ücretsiz olarak gemilerine aldılar. Sen ise gemilerine insanlar boğulsun diye delik açtın, çok kötü bir iş yaptın, dedi. Hızır aleyhisselâm:
— Ben sana, benimle sabredemezsin, demedim mi? diye karşılık verdi.
Musa aleyhisselam:
— Unuttum, beni suçlama ve seninle olan arkadaşlığımızda bana güçlük gösterme! diyerek afv diledi
Musa aleyhisselâmın bu ilk itirazı hakikaten unutmaktan dolayı meydana gelmişti.
Sonra bir serçe gelip geminin ucuna kondu ve gagası ile denizden bir damla su aldı.
Bunun üzerine Hızır aleyhisselam, Musa aleyhisselâma:
— Allah'ın ilminde, benimle senin ilmin şu serçenin gagası ile denizden alıp eksilttiği miktar gibidir, dedi.
Bir süre sonra ikisi de gemiden çıktılar. Sahilde yürürlerken Hızır aleyhisselam arkadaşları ile oynamakta olan bir genç gördü ve hemen eli ile onun başını koparıp genci öldürdü.
Musa aleyhisselam yine sabredemedi ve Hızır aleyhisselâma:
— Bir can karşılığı olmadan bir cana kıydın, çok kötü bir iş yaptın! dedi. Hızır:
— Ben sana demedimmi ki, sen benimle sabredemezsin! Diye söyledi. Musa aleyhisselâm:
— Artık bundan sonra bir itirazda bulunursam, beni arkadaşlıktan uzaklaştır. Çünkü iki defa özrümü kabul etmiş oldun, dedi.
Yine yollarına devam ettiler. Bir kasabaya gelince, halkından yemek istediler. Kasaba halkı ise onları misafir olarak kabul etmek istemediler ve bir ikramda bulunmadılar. Bu esnada kasaba içerisinde yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler. Hızır aleyhisselam eli ile bu duvarı doğrulttu ve tamir etti. Musa aleyhisselam yine dayanamadı ve:
— Bunlar öyle bir halk ki kendilerine gelip bizi misafir etmelerini ve doyurmalarını istediğimiz halde bunu kabul etmediler. Sen ise onlara yardım olsun diye yıkılmaya yüz tutmuş duvarlarını düzelttin, isteseydin bunun karşılığını alırdın, dedi.
Bunun üzerine Hızır aleyhisselam, Hazreti Musa'ya:
— Bu artık ayrılışımız demektir. Sabredemediğin hadiselerin hakikatini sana anlatacağım, dedi.
Peygamber aleyhisselam bunu anlattıktan sonra buyurdu ki:
— Musa aleyhisselâmın sabretmesini arzu ederdik ki, Allahü Teala bize aralarında geçecek olan diğer şeyleri de anlatsın.
Hızır aleyhisselâm Musa aleyhisselâma o hadiselerin hakikatini ise şöyle anlattı:
— Evvelâ gemi denizde çalışan bir takım biçarelerin idi. Ben o gemiyi ayıplandırmak ona bir kusur yapmak istedim ki, ötelerinde zalim bir hükümdar vardı da, o, her sağlam gemiyi sahiplerinden gasbedip alıyordu. Böylece onların gemisini bu gasbden kurtarmak için iki şerden ehven olanını seçtim ve onlara bir nevi yardımda bulundum.
İkincisi, o oğlan masum görünüşüne rağmen azgın bir kâfir idi ve ileride azgınlığını artırarak mümin olan anne ve babasını da küfre bürümek tehdidi vardı. Böylece onu bu hale gelmeden öldürdük ki anne ve babasının imanına zarar vermesin ve ona bedel olarak da Allahü Teala ikisine hayırlı bir evladı bedel versin. Çünkü böyle bir hayırlı bedele kavuşmaları ancak onun ölümüne bağlı idi.
Rivayete göre, o anne ve babaya bedel olarak Allahü Teala bir kız çocuğu vermiş ve bu kız peygamber annesi olmuş ve o Peygamberin eliyle ümmetlerden bir ümmet hidayete ermiştir.
Üçüncüsü, o şehirdeki yıkık duvar iki yetim oğlanın idi. Onun altında onlar için saklanmış bir define vardı ve babaları da salih bir zât idi. Onun için Rabbin irade buyurdu ki ikisi de olgunluk çağlarına ersinler ve definelerini çıkarsınlar. Bunlar büyümeden duvar yıkılsa idi, o defineyi b
aşkaları bulacak ve zayi olacaktı.
Hep bunlar Rabbinden bir rahmet olarak yapılmıştır. Ben onu, o yaptıklarımı
kendi emrimden yapmadım. Bu bir vazifem idi. İşte senin sabra dayanamadığın şeylerin hakikati budur.
İnanmak güzel bir histir. İlk insandan bu yana başladı. Keşke Allah ilk insan kabilesi dünyadayken direk Müslümanlığı ya da herhangi başka bir dini yollasaydı değil mi? ya da insanların ona tek seferde inanmalarını sağlasaydı. Niye bu kadar tantanaya girdi ki çok merak ediyorum. Bunu becerek kadar gücü mü yoktu? Şeytanın isyanının bedelini kullarına ödetmek nedir mesela? Sonsuz mutluluk cennette ne demektir? Kıyamet ne zaman kopacak belli bile değilken bir de öldükten sonra mı bekle ne demektir? bekle ama orda zaman kavramı yok ne demektir ? Beni burda mutlu kılacak kadar sevmiyor mu Allah? Benim sabrımı,irademi ve kulluğumu denemeye mi ihtiyacı var? Ben onun bir parçasıysam kendini mi denemiş oluyor Allah? ya da kendi yarattığından mı şüphe ediyor? ne acı değil mi bu ...
Çok daha kolay yöntemler varken; ona inanmak hissini en baştan verseydi kalbimize beynimize doğar doğmaz bu hisle gelseydik dünyaya ve biz sadece iyi - kötü insan olmakla meşgul olsaydık sizce bu kadar din savaşları ve halen mezhep savaşları olur muydu? O zaman Allah kendi kullarını sevmiyor güvenmiyor ve sürekli deniyor. ve ben size birşey diyeyim mi benim rahminden düştüğüm annem çok daha fazla seviyor beni ve ben bunu görüyorum hissediyorum. ve farzedelim ki bir Allah var ise ve gerçekten bağışlayıcı ve gerçekten yarattıklarına sevgi doluysa beni ona inanmadığım için yargılamayacaktır. Bana neden inanmadın diye sorarlarsa öldüğümde, ben de onlara çok şey sorarım...
5 yaşında tecavüze uğrayan kız çocuğunu sorarım !
açlıktan, hastalıktan ölen insanları sorarım !
din uğruna tekbir getirip kadınlara tecavüz edip kafa kesenleri sorarım !
ben bunlar olmasın diye yaşadığım sürece aç çocukları doyurdum, yalnız ve çaresiz olanların yanında olmaya çalıştım, ülkeme aileme yararlı bir birey olmak için en güzel yaşlarımı okuyarak geçirdim. Siz ne yaptınız diye sorarım !
aslında tek birşey sorarım; ben daha 8 yaşındayken bana tecavüz etmeye çalışan o tanımadığım adamı sorarım !
ve emin olun ben bunları sorduktan sonra alacağım hiçbir cevabın ne kalbimde ne beynimde hükmü yoktur.
sevgiyle...
Yazdıklarıma ek olarak madem dünya senin hizmetine verilmiş bu yüzden bir bedeli var. Ne kadar özgürlük o kadar sorumluluk mantığı.