"Gizlimabet Parapsikoloji Platformu"

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Tam Anlamıyla İnanmak İstiyorum Artık .

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan Dex
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Insan görmedigi seye inanmaz bu dogaldir, ama görmek ile görmenin arasinda bir fark var, basgözu maddeseldir ve maddeyi görür. ama birde gönül gözü var o manevi oldugu icin manevi seyleri görür yani maddesel olmayan manevidir, Siz kendi nefretinizi hiss edersiniz yada sevginizi, ama onun resmini cizemessiniz fakat görmemenize ragmen bunu red edemiyorsunuz zira his ediyorsunuz, tutmadan görmeden ama eminsiniz o hissiyat var.

Bahsettiginiz olaylar madesel degilki, cehenem Cennet nur melek cin vsa...
Bunlari görduguu savunan kisiler bunlarin sahididirler (sehit) Ve buna yaratan dahi dahildir.
Sehidleri inkar edemiyoruz, velileri inkar edemiyoruz peygamberleri vsa...seytani melegi inkar edemiyoruz.

Inanmak sevgili gizlimabet uyesi, görmedigine inanmaktir. Ötesi ise inandigin seyi aynen görmektir iste bu sahid olmaktir.
Yani sahid olmak icin önce görmedigine inanacaksin o inanc öyle bir kaplayacakki senin kalbini bunu görür hale gelesin...
Sen ilk bastan red ettigin seye sahid olamazsin kimse olmaza. Buna agmen istiyorum demen zaten cok guzel bir sey, iste dusun inan cok cok meskul ol, bak neler oluyor.
Sana bu yolculugunda ayetleri önder olarak kullanmani tavsiye eederim,
Mesela Hz. Isa diyorki insan ikinci dogumunu gerceklestirmeden melekuta eremez. Ikinci dogum ruhani bir dogumdur bu kisiler ruhlarinin gözleri ile görür...
 
Şahsen bende aynı şeyden rahatsızım.Koşulsuz şartsız tam anlamıyla inanmak istiyorum.Düşündükçe kafam o kadar allak bulak oluyor ki inançsılığa doğru gidiyorum.Çünkü çelişkiler o kadar çok ki.Şu ana kadar yüzlerce insanla kader konusunu tartıştım ve de bitanesi bana doğru düzgün cevap veremedi.Sonra da hepsi işi yokuşa sokup Allah'tan çok bilemeyeceğimi ardından da kafirlikle suçladılar oysa ki ben sürekli inancın peşindeyim.Kuran'da bir ayet vardır bilirsiniz Hz Musa ve Hz.Hızırla ilgili ve bir çoçuğun canının alınmasından bahseder.Sebebi ise ailesinin mümin olmasıdır ve onlara büyüdüğünde zarar vericek olması ya da olabilmesidir.Peki siz sınavın sonucu belli olan bir sınavdan ne anlarsınız ? ne önemi vardır ?.Çoçuk belki de ileri de düzelicek ailesine ülkesine yararlı bir insan olucaktı.Bu sınav hakkı elinden alındı.Peki bu çoçuk için bir ayrıcalık değilmiydi ?O zaman bende inançsız cehenneme gidicek yanacak biriysem benimde günaha girmeden canım alınsın yanmayım hiç olmazsa.Hani kendi kararlarımız kendi hareketlerimiz kendi nefsmizdi belki çoçuk nefsini eğitecekti sizin savunduğunuz kader anlayışına göre.Belki de müthiş bi çoçuk olacaktı?HZ.Muhammed'e bir elinde cehennem girceklerin bir elinde cennete girceklerinin yazıldığı kitaplar vardır.Yani siz sonu belli sınava giriyosunuz.Tam manasıyla demek istediğimi anltamamış olaiblirim.Gerçekten inanmak istiyorum amacım ne müslümanları kötülemek ne de tartışma çıkarmak saygılar.
 
Havada uçan tek bir toz tanesi bile yaratıcının varlığını kanıtlar.E peki Allah bizi yarattıysa, hayatı nasıl yaşamamız gerektiğini söylemesi gerekir.Bu da bir kitap gönderdiğini kanıtlar.Kutsal kitaplara baktığımızda Kuran hariç hepsinin safsatalarla dolu olduğunu görüyoruz.Bu da Kuran'ın Allah tarafından gönderildiğini kanılar.

İslam inancına göre diğer kitaplarda Allah tarafından gönderilmiştir. Ayrıca Kuran bunların haricinde bildiğiniz ve bilmediğiniz başka ayet ve peygamberler ve kavimlerin haberlerini de verir. ve İslam ve Kuran literatürde öncekilerin tamamlayıcısı ve tasdik edicisi olarak geçer, altı çizili satıra bilhassa dikkat etmenizi rica ediyoruz.O nedenle Kuran haricindekileri dışlamak Kuran ahlakına ve inancına uygun olmaz. (Tahrif edilmiştir demek farklı saçmalıktır -safsatadır demek farklı anlamlardadır, bizim için kim neye inanıyor önemli değil fakat kendi inancınız için hatalı bir söylemden kaçınmanız lehinize olur, site kuralları açısından ise inanmasınız bile safsata-saçma vb gibi kelimeler kullanmanız yasaktır, lütfen site kurallarına bakınız.)

bende inanmak istiyorum ama dinler bana çok saçma geliyo .. sanki bir filozofik düşünce gibi .. mesela diyorlar kişi Allah'a inandığı için savaşlarda ölümden korkmadan savaşırmış .. bu din falan değil bir dava uğruna inanan kişi ölümden korkmaz .. diğer dinlerde günümüze kadar gelmiş müslümanlıkta .. bütün dinlerde birbirne benziyor .. dinlerde bahsedilen peygamber isimleri mitolojide de geçmekte ..bu din bile olsa hiç bir şeye körükörüne inanmam .. peki ya ateist bi ülkede aile de doğsaydık ? o zaman da müslüman olacakmıydık ? hristiyan olup ruhban okuluna gönderselerdi bizi ailemiz ? bu soruya hiç kimse doğru düzgün cevap veremedi .. ben bir kanıt görmeden doğru düzgün inanmam açıkçası .. kuşkuyla inancağıma hiç inanmam .. inanırsam da tam inanırım .. sırf müslüman doğduk diye de müslüman olmam .. dinler bana siyasi partiler gibi geliyo hangi fikre sahipsen ona inanırsın .. açıkçası inanmadığım zaman daha rahat hissediyorum kendimi üstümden bir yük kalkmış gibi .. insanları inanırsan cennet var inanmazsan cehenenem diye ikilemde bırakırsan kimse inanmaz .. bu bana ortaçağda kiliselerin cennetten arsa satmasını hatırlatıor .. eğer inanırsan cennet var inanmazsan hiç bir şey yok deseydi bile tanrı yine daha çok kişi inanırdı .. daha yazacak çok şeyim var ama kısacası dinler inanç konusu uzun bi konu ..

Dindar, inançlı ya da inançsız olmak sizin tasarrufunuzdadır. İlahi dinler çerçevesinde gerçek bir inanan için tüm din ve inanışlar tek Tanrı'dan, Allah'tan,tek Yaratıcı'dandır. Çelişki ya da saflara ayrılmak yoktur. Bknz: mevlana'nın gel ne olursan ol gel deyişine. Mevlana bugünki literatürde dinler üstü kabul edilmiştir bu dini tanımazlık manasında değildir, hayr ve şer, iyi ya da kötü, öyle ya da böyle hepsi Bir'in eseridir, ayrım yapmam kim nedir sormam hepsi kabulümdür manasındadır ve maalesef günümüzün hangi dinden olursa olsun mezhep ve tarikatları Mevlevi yolunun çok uzağındadır. Vicdanı/kalbini izle sözü aslında onların bu uzaklıkları nedeniyle sıklıkla kullanılır.

Mesela bende şöyle düşünüyorum ; Kişiliğimizi tamamiyle gen yapımız ve çevre şartları belirler . Yani kişiliğimizin temelinde bu 2 sebep vardır . Çevrem veya genlerim bana isyan ettirebilir veya inançsız bir varlık yapabilir . Bu kişilik yapısına sahip insanlar , inançsızlar yani, kuranda mutlak cehennem azabıdır . Peki burada eşitlik nerede ? Ben bir gen dizilimimden yada çevre şartlarından dolayı cehenneme gitmiş olucam . Ayrıca binlerce müslüman insanı katletmiş ateist bir insanı ele alalım . Bu insan ortlama olarak mutlak cehennemdir . Çünkü inançsız bir şekilde ölmüştür . Peki bu ateist müslüman katili ; dini bütün , inançlarına sahip çıkan,maddi durumlarıda iyi bir şekilde hayat süren ailenin yanında doğsaymış ne olurmuş ? Size %100 ihtimal veriyorum bu insan ne ateist olurdu ne de katil.Bakın sadece çevre şartlarını değiştirerek ebedi hayatı nasıl etkileceğini gösterdim . Bir de düşünün bu insanın gen yapılarının farklılaştığını. Tamamen farklı bir insan olurdu . Yani aslında bizim cennetemi yoksa cehennememi gideceğimiz tamamen Allah'ın elinde . Dua edeyim ben ateist ve katil bir ailenin elinde ateist bir insan olarak doğmadım.

Ateist olmak, duyarsız vicdan uzak olmak ve türlü katliamları uygulamaya elverişli olmak insan demek değildir. İlk ateistlerin dini sorgulamaları , sordukları mantık soruları karşısında din alimlerinin ortaya çıkıp din felsefesini oluşturmalarına vesile olmuştur. İnanan-inanmayan tartışmalarında temel sorun inanın neye inandığını fazla bilmemesinden kaynaklanır. Sorular karşısında afallamak yahut çünkü aslında bilgisi yok, cevap veremiyor ve ister istemez inandığından şüpheye düşüyor, işte o zaman kafir atayıst sende şeytan var taşlamaları kaçınılmaz oluyor. İnanç insanın içindedir. Eğer ufacık bir sallama ile sarsılıyor ise kişinin kendi iman ve ahlak anlayışını ciddi anlamda gözden geçirmesi gerekir. A ya da B kişisi için mutlak cehennem adresi gösterilmesi İslam kaidelerinde şirke girer. ve şirk yapan sıradan bir atayısta göre sanırsam daha fazla risk altındadır +) Çeşitli islam ilmihalleri hiç innanmayan fakat tüm standartlara temiz ahlaklı ve yardım sever bir insan olarak yaşayan kişilerin cennetle müjdelenmesinden örnekler verir, bu örnekler elbetteki inançsızlığa özendirme maksatlı değil fakat inandık diyenlerin yargıda ve taşlamak için acele etmemeleri içindir.

Hem Laik hem müslüman olunmaz.Bir kere ben laik bir insanım diyorsa günde 500 rekat namaz kılsın gene müslüman olamaz. Laiklik din ve devlet işlerini birbirinden ayırır.Bizim bi cami hocası vardır derdiki : Yatak odalarınıza bile karışan Allah Devlet İşinemi Karışmayacak ?
Ve Maide Suresi 44. ayette geçen Allahın indirdiğiyle hükmetmeyenler işte onlar kafirlerin ta kendileridir.
Ayeti varken Laiklik Savunulamaz.

Bu uzun zamandır tartışılan bir argüman. savunanlar ve karşı çıkanlar var. Abartılı kısmı 500 rekat namaz kılsan yine müslüman olamazsın kısmı o noktada iyice düşünürseniz şirke kaçıyor. Maide 44 'deki Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenler kısmı kimi ayetleri görmezden gelen inananlar için de geçerli olabilir.
Bakara/62
Şüphesiz, inananlar (Müslümanlar) ile Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sâbiîlerden (her bir grubun kendi şeriatında) “Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için Rableri katında mükâfat vardır; onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır” (diye hükmedilmiştir).

Maide/69
Şüphesiz inananlar (müslümanlar) ile Yahudiler, Sabiîler ve Hıristiyanlardan (her bir grubun kendi şeriatında) “Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır”

Beyyine/6
Şüphesiz, inkâr eden kitap ehli ile Allah’a ortak koşanlar, içinde ebedî kalmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte onlar yaratıkların en kötüsüdürler.

Al-i İmran/19
Şüphesiz Allah katında din İslâm’dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah’ın âyetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir,
hükümlerinde olduğu gibi.

Değerli arkadaşlar, ayetlerin yorumlanmasındaki farklılıklar ve bazen de kişisel ve siyasi ihtiraslar ilk insanın yeryüzüne gelmesinden bu yana tartışmalara vesile olmuş ve tek din inancındakilerin tabii oldukları gerçeğe göre din ve mezhep ve tarikat gibi kısımlara ayrılmış ve maalesef gerçekte hepsi Hak yolunda olması gerekirden hepsi birbir ile savaş ve mücadele için çabalamayı asıl görev bilmiştir.
O nedenli biz etraftan referans alın, fakat Kitabı kendiniz mutlaka okuyun ve kendi yargınızı oluşturun tavsiyesinde bulunuruz.
Haricinde bu site içerisinde size sadece diğer inanışlara saygılı olmanız ve saygılı bir lisan kullanmanız da ısrarcı oluruz. İnanmak-inanmamak ve ya inançta biçimci olmayı tercih etmek her birinizin kendi tasarrufundadır. Ancak buradaki tartışmalarda kullanacağınız üslubun kontrolü bizdedir, o nedenle konuyu sürdürmeyi düşünüyorsanız inandıklarınız ve inanmadıklarınızı seviyeli ve saygılı inandığınız değerlere yakışır şekilde ifade etmeniz gerekliliktir.

İyi forumlar
 
Siz hala olduğu biçimde devam edin inanmaya çalışın ve bunu zamanla kendinize gerçek olduğunu ispat edin.İyi forumlar.
 
Şüphe gerçeğe götürür.
Gerçek seni Sonsuzluğa götürecek.
Sonsuzlukta hiçbir şey yoktur.
An, zaman, insan..
Göremezsin, duyamazsın, konuşamazsın.
Sonsuzlukta bilinç diye bir şey yoktur.
Bilinç aklın işlediklerinin dış dünyaya uyarladıklarıdır.
Akıl ise olmadığı bir yerde hiç birşey uyarlayamaz.
Bu yüzden anlayamazsın.
Tanrı hiçbir şeyi kapsamaz hiçbir şey de onu kapsamaz.
Zaman, mekan, insan, materyal sonsuzlukta bulunmaz.
Ol dendiği zaman olur..
 
Her insanın içinde bir inanma isteği her daim vardır. İlk insandan tutun son doğana kadar, bu adeta içimize işlenmiş gibidir. En çok yalnız kaldığımızda ya da acı çektiğimiz anlarda bu 'inanma' ihtiyacı doğar.

Araştırmanız sorgulamanız en doğal şeydir. Sorgulamadan körü körüne inanırsanız asıl o zaman kendinizi kötü hissetmelisiniz. :)

Size tavsiyem; ilk inanışlardan başlayarak günümüze kadar dinler nasıl değişmiş, ne gibi ortak noktaları varmış, ya da neden bu kadar fazla din oluşmuş, neden insanların her biri farklı bir dine inanırken aslında aynı yaratıcının varlığına inandıklarını bilememişler? Araştırmalısın.

Ben yaratıcı vardır, ya da yoktur diyemem. Bu tamamen kendi deneyimleyebileceğin bir şeydir.

Teorik bilgilerin yanı sıra, farkındalıkla ilgilenip çoğu bilgiyi hayatına uygularsan, çok hızlı şekilde cevaplarını bulacaksındır.

Kim bilir belki de yaratıcı içimizdedir, herkes kadardır... :)
 
Belki çevremde binlerce,milyonlarca şey inanmam için sebep olabilir ama ben meteryaller dışında bir şeye inanamıyorum . Cennet ve cehennemin olmasını çok isterim ama inanamıyorum.Ve bundan gerçekten korkuyorum eğer bu şeytanın oyunumudur diye.İnançsız ölüp cezalandırılmak istemiyorum . Ama bana göre bunlar sadece ihtimal dahilinde . Yüzde yüz tüm kalbimle inanamıyorum . Ahiret eski dönemdeki insanları zaptetmek için çıkarılmış bir fikir gibi geliyor ve şuan bunları yazarken gerçekten çok üzülüyorum.Doğal olmayan bir şey nasıl görebilirim . Şu ana kadar en doğal olmayan gözlemlediğim olay rüyalarımdı ve bunların açıklaması var . Bunlar bana yetmiyor . Ne yapmam gerekiyor ?

Sana bir fikir söyleyemem, Yaşantına etki edemem. Söylesem değişmez, İnandığını yaşarsın.
Sadece ufak bir tiyo vermem gerekirse:
İnançsızda yaşayan ömrünün bir yerinde ölüme saniyeler kaldığında, İnan çok uzun şeyler yaşadıklarını söylerler, O sırada yataklarından kalkıp bi geriye doğru bakarlar, uyanmak isterler. Uyandıklarında kendilerine bir şans daha verilmiş olduklarını düşünüp inanırlar.
Bir çok inançsızın, Ne hikmetse: Sonra görürsün ki 5 saniyede herşeye inanmış ve evliya olmuş halde görürsün :)
 
İnanmak güzel bir histir. İlk insandan bu yana başladı. Keşke Allah ilk insan kabilesi dünyadayken direk Müslümanlığı ya da herhangi başka bir dini yollasaydı değil mi? ya da insanların ona tek seferde inanmalarını sağlasaydı. Niye bu kadar tantanaya girdi ki çok merak ediyorum. Bunu becerek kadar gücü mü yoktu? Şeytanın isyanının bedelini kullarına ödetmek nedir mesela? Sonsuz mutluluk cennette ne demektir? Kıyamet ne zaman kopacak belli bile değilken bir de öldükten sonra mı bekle ne demektir? bekle ama orda zaman kavramı yok ne demektir ? Beni burda mutlu kılacak kadar sevmiyor mu Allah? Benim sabrımı,irademi ve kulluğumu denemeye mi ihtiyacı var? Ben onun bir parçasıysam kendini mi denemiş oluyor Allah? ya da kendi yarattığından mı şüphe ediyor? ne acı değil mi bu ...

Çok daha kolay yöntemler varken; ona inanmak hissini en baştan verseydi kalbimize beynimize doğar doğmaz bu hisle gelseydik dünyaya ve biz sadece iyi - kötü insan olmakla meşgul olsaydık sizce bu kadar din savaşları ve halen mezhep savaşları olur muydu? O zaman Allah kendi kullarını sevmiyor güvenmiyor ve sürekli deniyor. ve ben size birşey diyeyim mi benim rahminden düştüğüm annem çok daha fazla seviyor beni ve ben bunu görüyorum hissediyorum. ve farzedelim ki bir Allah var ise ve gerçekten bağışlayıcı ve gerçekten yarattıklarına sevgi doluysa beni ona inanmadığım için yargılamayacaktır. Bana neden inanmadın diye sorarlarsa öldüğümde, ben de onlara çok şey sorarım...

5 yaşında tecavüze uğrayan kız çocuğunu sorarım !

açlıktan, hastalıktan ölen insanları sorarım !

din uğruna tekbir getirip kadınlara tecavüz edip kafa kesenleri sorarım !

ben bunlar olmasın diye yaşadığım sürece aç çocukları doyurdum, yalnız ve çaresiz olanların yanında olmaya çalıştım, ülkeme aileme yararlı bir birey olmak için en güzel yaşlarımı okuyarak geçirdim. Siz ne yaptınız diye sorarım !

aslında tek birşey sorarım; ben daha 8 yaşındayken bana tecavüz etmeye çalışan o tanımadığım adamı sorarım !

ve emin olun ben bunları sorduktan sonra alacağım hiçbir cevabın ne kalbimde ne beynimde hükmü yoktur.

sevgiyle...
 
Gayb 'a iman edenler yani biz müslümanlar iman ettik . Din işi mantık işi değildir çünkü Gayb'a iman ettik, din meselesi teslimiyet meselesidir , nasipte yoksa imansız ölürsün. Sorgulama gibi bi hakkın yoktur yani katıyımdır bu konuda.
 
Birincisi: İslam dininin hükümleri, prensipleri insan fıtratına uygun, insan aklının kabul edebileceği şekildedir. Bu tespit doğrudur. İslam’da çok az bir kısmı “taabbudî” olup teslimiyeti gerektiren prensipler dışında, bütün hükümler “makul’ul-mâna” olup akıl ve mantık açısından anlaşılabilir durumdadır.

İslam’da emir ve yasakların erginlik çağına gelmiş, aklı başında olan insanlar için söz konusu olması, aklı olmayan kimselere herhangi bir sorumluluğun yüklenmemesi de İslam’ın akla önem verdiğini, akla hitap ettiğini ve bu açıdan “bir mantık dini” olduğunu göstermektedir.

Örneğin, İslam’da zekât kurumu, zenginlerin fakirlerin yardımına koşması, paylaşma kültürünün gelişmesi, sınıfsal çatışmayı körükleyen ve katmanlar arasındaki kin ve nefreti arttıran adaletsizlikleri ortadan kaldıran, zengin-fakir çatışmasını sevgi-saygı ve barışa çeviren, sosyal hayatın dengelerini sağlayan bir müessesedir. Zekâtın bu fonksiyonu kolaylıkla anlaşılabilen çok makul ve mantıklıdır.

Yine, İslam dinine girmenin ilk şartı Allah’a ve resulüne iman etmektir. İmanın yeri kalptir. Kalp ise, ulvî hisler, ilhamlar, hadsler yanında aklı da içine alan bir genişliktedir. Aklı olmayanın iman etmekle mükellef tutulmaması bunun açık göstergesidir.

Kur’an-ı Kerim’in üslubu baştan sona hakikatleri akla kabul ettirmek için gereken aklî, mantıkî delillerle doludur. Allah’ın birliği, Hz. Muhammed (asv)’in hak peygamber olduğu, Kur’an’ın Allah’ın kelamı olduğu, ölümden sonra dirilmenin varlığı anlatılırken hep aklî delillere, mantıkî misallere yer verilmiştir.

Aslında herhangi bir emir veya yasak insan aklını tatmin etmiyorsa, orada adil bir imtihandan da söz edilemez. İlköğretim öğrencisini üniversite veya doktora çalışmalarında geçerli olan bilim dallarına ait sorulara muhatap tutarsanız zulmetmiş olursunuz. Bu sebepledir ki, Kur’an’da sık sık insanların aklına, fikrine vurgu yapılmakta, “Hiç mi düşünmüyorsunuz? Hiç mi aklınızı kullanmıyorsunuz? Hiç mi tefekkür etmiyorsunuz?” manasına gelen ifadelere yer verilmektedir.

İkincisi: “İslam dini mantık dinidir” demekle, kendi aklını, kendi mantığını esas alan kimsenin kastettiği düşüncedir. Bu tespit yanlıştır. Bu kimseye göre “Madem aklın yolu birdir”, öyleyse onun aklının almadığı şeyler doğru değildir. O halde, İslam adına ne varsa, kendi aklına aykırı olan her şey yanlıştır. Çünkü, İslam akıl dinidir. Aklın almadığı şeyler dinde de yoktur.

Bu gibi, insanların aklı “akıl” kavramını anlamaktan da âcizdir. Çünkü akıl, kendi başına -dış etkenlerden uzak olarak- her şeyi kavrayamaz; bilakis akıl eğitildiği bilgiler, fikirler doğrultusunda konuları kavramaya çalışır. Gerekli eğitimi almamış bir kimsenin aklı ne kadar yüksek olursa olsun, ondan akılca çok daha geride olan bir mühendisin, bir doktorun, bir müftünün yaptığı işi kavrayamaması, yapamaması, becerememesi, bu gerçeğin açık delilidir.

Burada söylenmesi gereken önemli bir nokta da şudur: Bazı kimselerin akıl erdiremediği bir meselenin “mantıkî olmadığını” söylemeleri doğru değildir. Bir çoğumuz, fizik, kimya, astronomi, matematikle ilgili bir çok meseleyi bilmiyoruz, aklımız ermiyor. Fakat, hiç kimse bazı insanların aklı ermez diye bu ilimlerin aklî, mantıkî olmadığını iddia etmez. Çünkü, akıl kendi başına her şeyi keşfedecek güçte değildir. Böyle olsaydı, peygamberlere ihtiyaç kalmazdı. Her işin uzmanlık alanı vardır. Başkasının akıl erdiremediği ilgili alanın meselelerine uzmanlar kolaylıkla akıl erdirebilirler. Bunun gibi, bazı kimselerin İslam’ın, Kur’an’ın hakikatlerine aklı erdirememeleri o hakikatlerin aklî, mantıkî olmadığını göstermez.

Diğer bir nokta da şudur: İslam’da “taabbüdî” olarak anılan ve zahiren akıl ile anlaşılamayan bazı meselelerin varlığı, kulluğun test edilmesine yöneliktir. İman esasları ilmîdir, aklîdir. İslam esaslarının az bir kısım meseleleri ise aklı tatmin etmek için değil, teslimiyeti test etmek için vardır. İman esasları kabul edildikten sonra aklın kolay koloy kavrayamadığı bazı hususlar da olmalıdır ki, insanın sadece aklına mı yoksa iman ettiği Kur’an’a mı teslim olduğu ortaya çıksın.

Özetle, “Madem Kur’an Allah’ın kelamıdır, öyleyse -aklım almazsa bile- söylediği her şey doğrudur.” diyen imtihanı kazanır. “Kur’an’daki şöyle bir meseleyi aklım almaz” deyip tereddüt gösteren kimse ise imtihanı kaybeder. Çünkü, bu ikinci şahıs imanında samimî değildir veya çok cahildir.

Mesela, sabah namazının iki, öğle namazının dört rekat olması akla tabi olan bir mesele değildir. Ancak, domuz eti ve içki neden haram kılınmıştır v.s. gibi meseleleri ilim ve hikmet düsturu ile açıklayabilir. Mantığa dayalı olan ikinci kısım taabbudi kısma göre daha geniştir.
 
Hz. Zeyd vücudunu Allâh Rasûlü’ne siper ederken bu cahil kavme şöyle sesleniyordu:
“–Ey Tâif halkı! Taşladığınız kimsenin bir peygamber olduğunu biliyor musunuz?!.”
Başta Cebrâîl -aleyhisselâm- olmak üzere melekler, Allâh Teâlâ’dan izin alarak Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yanına koştular:
“–Yâ Resulullah! Emir buyur, bu kavmi helâk edelim!” dediler.
O şefkat ve merhamet Peygamberi, uğradığı bu fecî muâmele karşısında bile bedduâ etmeyip; “ Hayır, benim kavmim bilmiyor.” dedi.
Daha sonra bir ağacın altına oturdu, ellerini Allah’ a açarak:
“Allah'ım gücümün tükenişini, çaremin bitişini ve insanların gözünde değersiz görülüşümü sadece Sana şikâyet ediyorum.
Ey merhamet edenlerin en merhametlisi! Beni kime havale ediyorsun?
Beni bütün kabalığıyla karşılayacak bir düşmanıma mı?
Yoksa işimi eline verdiğin bir yakınıma mı?
Sen bana kızgın olmadıktan sonra başkasının düşmanlığına hiç de önem vermem. Şu kadar var ki, senin afiyetin beni de içine alacak kadar geniştir

Buradan da anlaşıldığı gibi her peygamber dünyada sıkıntı çekmiştir.


Dünya hayatı huzur bulma yeri değildir diyor kalb gözünü açmış zatlar.
Sprituel felsefeye göre insan dünyaya çekiceği eziyetleri bile bile gelir.Bir anlaşması vardır.Budist felsefe göre insan geçmiş yaşamında ki eksiklerini yeni hayatında üstlenir.Yani karma.
rüyalarını hatırlayabilen varmı?Geçmiş yaşamımız varsa, hatırlaya bilen var mı?Sonuç olarak kısıtlı bir bilincimiz var.Artık aklımıza değil hissiyatımıza güvenmemiz gerekmektedir.Çünkü akıl şaşırabilir göz şaşırabilir.


Kurandan hoş bir hikaye paylaşmak istiyorum:


İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın, sana hiç bir hususta itaatsizlik etmeyeceğim, diye cevap verdi. Hızır aleyhisselâm:


— Eğer beni takip edeceksen, ben sana anlatıncaya kadar her hangi bir şeyden sormayacaksın, dedi.


Böylece ikisi deniz kenarında yürüyerek yola çıktılar ve bir gemiye rastladılar. Gemiye binmek için gemidekilerle konuştular. Gemidekiler Hızır aleyhisselâmı tanıyınca ücretsiz olarak kendilerini gemiye aldılar. Gemiye bindikleri vakit, Musa aleyhisselâmın ilk karşılaştığı, şey, Hızır aleyhisselâmın bir keserle geminin dibinden bir parçayı keserek delik açması oldu.


Bunun üzerine Musa aleyhisselâm:


— Bu adamlar bizi ücretsiz olarak gemilerine aldılar. Sen ise gemilerine insanlar boğulsun diye delik açtın, çok kötü bir iş yaptın, dedi. Hızır aleyhisselâm:


— Ben sana, benimle sabredemezsin, demedim mi? diye karşılık verdi.


Musa aleyhisselam:


— Unuttum, beni suçlama ve seninle olan arkadaşlığımızda bana güçlük gösterme! diyerek afv diledi


Musa aleyhisselâmın bu ilk itirazı hakikaten unutmaktan dolayı meydana gelmişti.


Sonra bir serçe gelip geminin ucuna kondu ve gagası ile denizden bir damla su aldı.


Bunun üzerine Hızır aleyhisselam, Musa aleyhisselâma:


— Allah'ın ilminde, benimle senin ilmin şu serçenin gagası ile denizden alıp eksilttiği miktar gibidir, dedi.


Bir süre sonra ikisi de gemiden çıktılar. Sahilde yürürlerken Hızır aleyhisselam arkadaşları ile oynamakta olan bir genç gördü ve hemen eli ile onun başını koparıp genci öldürdü.


Musa aleyhisselam yine sabredemedi ve Hızır aleyhisselâma:


— Bir can karşılığı olmadan bir cana kıydın, çok kötü bir iş yaptın! dedi. Hızır:


— Ben sana demedimmi ki, sen benimle sabredemezsin! Diye söyledi. Musa aleyhisselâm:


— Artık bundan sonra bir itirazda bulunursam, beni arkadaşlıktan uzaklaştır. Çünkü iki defa özrümü kabul etmiş oldun, dedi.


Yine yollarına devam ettiler. Bir kasabaya gelince, halkından yemek istediler. Kasaba halkı ise onları misafir olarak kabul etmek istemediler ve bir ikramda bulunmadılar. Bu esnada kasaba içerisinde yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler. Hızır aleyhisselam eli ile bu duvarı doğrulttu ve tamir etti. Musa aleyhisselam yine dayanamadı ve:


— Bunlar öyle bir halk ki kendilerine gelip bizi misafir etmelerini ve doyurmalarını istediğimiz halde bunu kabul etmediler. Sen ise onlara yardım olsun diye yıkılmaya yüz tutmuş duvarlarını düzelttin, isteseydin bunun karşılığını alırdın, dedi.


Bunun üzerine Hızır aleyhisselam, Hazreti Musa'ya:


— Bu artık ayrılışımız demektir. Sabredemediğin hadiselerin hakikatini sana anlatacağım, dedi.


Peygamber aleyhisselam bunu anlattıktan sonra buyurdu ki:


— Musa aleyhisselâmın sabretmesini arzu ederdik ki, Allahü Teala bize aralarında geçecek olan diğer şeyleri de anlatsın.


Hızır aleyhisselâm Musa aleyhisselâma o hadiselerin hakikatini ise şöyle anlattı:


— Evvelâ gemi denizde çalışan bir takım biçarelerin idi. Ben o gemiyi ayıplandırmak ona bir kusur yapmak istedim ki, ötelerinde zalim bir hükümdar vardı da, o, her sağlam gemiyi sahiplerinden gasbedip alıyordu. Böylece onların gemisini bu gasbden kurtarmak için iki şerden ehven olanını seçtim ve onlara bir nevi yardımda bulundum.


İkincisi, o oğlan masum görünüşüne rağmen azgın bir kâfir idi ve ileride azgınlığını artırarak mümin olan anne ve babasını da küfre bürümek tehdidi vardı. Böylece onu bu hale gelmeden öldürdük ki anne ve babasının imanına zarar vermesin ve ona bedel olarak da Allahü Teala ikisine hayırlı bir evladı bedel versin. Çünkü böyle bir hayırlı bedele kavuşmaları ancak onun ölümüne bağlı idi.


Rivayete göre, o anne ve babaya bedel olarak Allahü Teala bir kız çocuğu vermiş ve bu kız peygamber annesi olmuş ve o Peygamberin eliyle ümmetlerden bir ümmet hidayete ermiştir.


Üçüncüsü, o şehirdeki yıkık duvar iki yetim oğlanın idi. Onun altında onlar için saklanmış bir define vardı ve babaları da salih bir zât idi. Onun için Rabbin irade buyurdu ki ikisi de olgunluk çağlarına ersinler ve definelerini çıkarsınlar. Bunlar büyümeden duvar yıkılsa idi, o defineyi başkaları bulacak ve zayi olacaktı.


Hep bunlar Rabbinden bir rahmet olarak yapılmıştır. Ben onu, o yaptıklarımı kendi emrimden yapmadım. Bu bir vazifem idi. İşte senin sabra dayanamadığın şeylerin hakikati budur.

İnanmak güzel bir histir. İlk insandan bu yana başladı. Keşke Allah ilk insan kabilesi dünyadayken direk Müslümanlığı ya da herhangi başka bir dini yollasaydı değil mi? ya da insanların ona tek seferde inanmalarını sağlasaydı. Niye bu kadar tantanaya girdi ki çok merak ediyorum. Bunu becerek kadar gücü mü yoktu? Şeytanın isyanının bedelini kullarına ödetmek nedir mesela? Sonsuz mutluluk cennette ne demektir? Kıyamet ne zaman kopacak belli bile değilken bir de öldükten sonra mı bekle ne demektir? bekle ama orda zaman kavramı yok ne demektir ? Beni burda mutlu kılacak kadar sevmiyor mu Allah? Benim sabrımı,irademi ve kulluğumu denemeye mi ihtiyacı var? Ben onun bir parçasıysam kendini mi denemiş oluyor Allah? ya da kendi yarattığından mı şüphe ediyor? ne acı değil mi bu ...

Çok daha kolay yöntemler varken; ona inanmak hissini en baştan verseydi kalbimize beynimize doğar doğmaz bu hisle gelseydik dünyaya ve biz sadece iyi - kötü insan olmakla meşgul olsaydık sizce bu kadar din savaşları ve halen mezhep savaşları olur muydu? O zaman Allah kendi kullarını sevmiyor güvenmiyor ve sürekli deniyor. ve ben size birşey diyeyim mi benim rahminden düştüğüm annem çok daha fazla seviyor beni ve ben bunu görüyorum hissediyorum. ve farzedelim ki bir Allah var ise ve gerçekten bağışlayıcı ve gerçekten yarattıklarına sevgi doluysa beni ona inanmadığım için yargılamayacaktır. Bana neden inanmadın diye sorarlarsa öldüğümde, ben de onlara çok şey sorarım...

5 yaşında tecavüze uğrayan kız çocuğunu sorarım !

açlıktan, hastalıktan ölen insanları sorarım !

din uğruna tekbir getirip kadınlara tecavüz edip kafa kesenleri sorarım !

ben bunlar olmasın diye yaşadığım sürece aç çocukları doyurdum, yalnız ve çaresiz olanların yanında olmaya çalıştım, ülkeme aileme yararlı bir birey olmak için en güzel yaşlarımı okuyarak geçirdim. Siz ne yaptınız diye sorarım !

aslında tek birşey sorarım; ben daha 8 yaşındayken bana tecavüz etmeye çalışan o tanımadığım adamı sorarım !

ve emin olun ben bunları sorduktan sonra alacağım hiçbir cevabın ne kalbimde ne beynimde hükmü yoktur.

sevgiyle...
Yazdıklarıma ek olarak madem dünya senin hizmetine verilmiş bu yüzden bir bedeli var. Ne kadar özgürlük o kadar sorumluluk mantığı.
 
kardesim,allaha inanmak mantikla,teoriyle vs seylerle olmaz.seni imansizliga yiten seytani nale o bile allahin varligini Bilir günlde milyondefa allahi hamd eder.niyeki cünki Allah vardirda ondan

ama onun vazifesi sana imansizligi isyana tesfiki ve götülügü gösterir(illa yap deme lüksü yok)ama insan gerisini kendi yapar.ölürkende gelir yüzüne tükürür vay merhametsiz allahsiz hic birsey olmayacagini kimse ögretmedimi der kenara cekilir hadi bakalim!!!!!!!!!!!!!!iman iiman,iman Allah ayirmasin
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Geri
Üst