berksurucu
Banlı Kullanıcı
1) Hayalleri Yıkan Panda

Merhabalar Site Ahalisi... Önce Koltuğuma şööyle kurulayım...
Çılgın bir bilimkurgucu olarak ben Neden Bir simulasyonda yaşadığımızı anlatmaya çalışacağım. Bu Hipotezin bugüne gelmesi benim yaklaşık 12 senemi aldı. Fakat bu bilgileri asla bir araya toplayıp yazıya dökmedim... senaryoda eksikler olursa Bunu birlikte tamamlayalım.
"Gerçek dediğimiz her şey, gerçek diyemeyeceğimiz şeylerden oluşur."
-Niels Bohr
"Yalan Dünya, herşey bomboş, hancı sarhoş, yolcu sarhoş."
-Behiye Aksoy
"O sen olsan Bari..."
-Aleyna Tilki
"Alp Er Tunga hakikaten de öldü mü, yoksa o avatarı mıydı? "
-berksurucu
Herneyse... Dünya'nın yalan olup olmaması, uygarlıktan ve hatta Aleyna Tilki'den önceye dayanan bir muhabbet. İlk yalan dünyalar, muhtemelen en eski meslek olan öykücülükle kuruluyorlar. Sembolik ve Mitolojik öyküler bizi çıkış noktamızda ışık tutabilirler...
En eski yazılı öykü olan Gılgamış Destanı daha ilginç, her şey var: Gılgamış'ın maceraları bize fazla fantastik gelebilir ama 4000 sene sonra dahi gerçekliğimizin bir parçasını oluşturuyorlar: Nuh Tufanı'nı okuyun, en ufak ayrıntılar dahi birbirinin aynısı. Utnapiştim'in ölümsüz olmasına gülüyoruz ama 900 yaşındaki versiyonu olan Nuh'u ciddiye alıyoruz. İştar'ın veya Dionysus'un yeniden dirilişlerini masal olarak okuyup, İsa'nın çarmıha gerildikten üç gün sonra ayaklandığına inanan milyarlar var. Öykü ile gerçek arasındaki ayrımımız epey komik ve düşündürücü... Ciddiye alacağımız öyküleri seçerken sistematik davranmıyoruz.
Siyasetten reklamcılığa, ahlaktan tarihe kadar her alanda içselleştirdiğimiz bu hikayeleri çoğu zaman farketmiyoruz. Ama bazen simülasyon takılıyor ve aynı olayı iki farklı açıdan, iki farklı hikaye olarak görebiliyoruz. Bir deja vu gibi.....
Mesela bizim ulusal mitlerimizden olan Çanakkale Zaferi, bir Avustralyalı'nın açısından bozgun değil, İngiliz İmparatorluğu'ndan kopuşla ilgili bambaşka bir hikayenin parçası. Alternatif bakış açılarını öğrenmek, kendi gerçekliğimizin de hikayelerle kurulu olduğunu anlamanın en kestirme yolu...

Corpus Hypercubus. Dali, İsa'yı bir tahta parçasına asmak yerine, dört boyutlu bir hiperkübe, yani bir "tesseract"e geriyor. Dört boyutu nasıl resmetmiş? Tesseract'i bir haç şeklinde açarak tabii (üç boyutlu bir kübü, birbirine bağlı altı tane kare şeklinde açtığınızı düşünün).
iyi çorba Yaptım gibi ama... Devam edeceğiz... Flood Şeklinde gideceğim...

Merhabalar Site Ahalisi... Önce Koltuğuma şööyle kurulayım...
Çılgın bir bilimkurgucu olarak ben Neden Bir simulasyonda yaşadığımızı anlatmaya çalışacağım. Bu Hipotezin bugüne gelmesi benim yaklaşık 12 senemi aldı. Fakat bu bilgileri asla bir araya toplayıp yazıya dökmedim... senaryoda eksikler olursa Bunu birlikte tamamlayalım.
"Gerçek dediğimiz her şey, gerçek diyemeyeceğimiz şeylerden oluşur."
-Niels Bohr
"Yalan Dünya, herşey bomboş, hancı sarhoş, yolcu sarhoş."
-Behiye Aksoy
"O sen olsan Bari..."
-Aleyna Tilki
"Alp Er Tunga hakikaten de öldü mü, yoksa o avatarı mıydı? "
-berksurucu
Herneyse... Dünya'nın yalan olup olmaması, uygarlıktan ve hatta Aleyna Tilki'den önceye dayanan bir muhabbet. İlk yalan dünyalar, muhtemelen en eski meslek olan öykücülükle kuruluyorlar. Sembolik ve Mitolojik öyküler bizi çıkış noktamızda ışık tutabilirler...
En eski yazılı öykü olan Gılgamış Destanı daha ilginç, her şey var: Gılgamış'ın maceraları bize fazla fantastik gelebilir ama 4000 sene sonra dahi gerçekliğimizin bir parçasını oluşturuyorlar: Nuh Tufanı'nı okuyun, en ufak ayrıntılar dahi birbirinin aynısı. Utnapiştim'in ölümsüz olmasına gülüyoruz ama 900 yaşındaki versiyonu olan Nuh'u ciddiye alıyoruz. İştar'ın veya Dionysus'un yeniden dirilişlerini masal olarak okuyup, İsa'nın çarmıha gerildikten üç gün sonra ayaklandığına inanan milyarlar var. Öykü ile gerçek arasındaki ayrımımız epey komik ve düşündürücü... Ciddiye alacağımız öyküleri seçerken sistematik davranmıyoruz.
Siyasetten reklamcılığa, ahlaktan tarihe kadar her alanda içselleştirdiğimiz bu hikayeleri çoğu zaman farketmiyoruz. Ama bazen simülasyon takılıyor ve aynı olayı iki farklı açıdan, iki farklı hikaye olarak görebiliyoruz. Bir deja vu gibi.....
Mesela bizim ulusal mitlerimizden olan Çanakkale Zaferi, bir Avustralyalı'nın açısından bozgun değil, İngiliz İmparatorluğu'ndan kopuşla ilgili bambaşka bir hikayenin parçası. Alternatif bakış açılarını öğrenmek, kendi gerçekliğimizin de hikayelerle kurulu olduğunu anlamanın en kestirme yolu...

Corpus Hypercubus. Dali, İsa'yı bir tahta parçasına asmak yerine, dört boyutlu bir hiperkübe, yani bir "tesseract"e geriyor. Dört boyutu nasıl resmetmiş? Tesseract'i bir haç şeklinde açarak tabii (üç boyutlu bir kübü, birbirine bağlı altı tane kare şeklinde açtığınızı düşünün).
iyi çorba Yaptım gibi ama... Devam edeceğiz... Flood Şeklinde gideceğim...