"Gizlimabet Parapsikoloji Platformu"

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Mevlananin esrarengiz sırrı (Mezar Odasının sırrı)

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan aris
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

aris

Kayıtlı Üye
Mevlana'nın esrarengiz sırrı

Mevlana'nın kabrinin altınaki 'mezar odası'na 700 yılda sadece bir kişi girebildi. O da 7 yaşındaki bir kız çocuğuydu. Çocuğun dili tutuldu ve bir daha konuşamadı. O küçük çocuğun ne gördüğü bir sır olarak kaldı. Ondan sonra girmeyi düşünenleri bile korkunç felaketler bekliyordu. İşte, Mevlana'nın esrarengiz sırrı...
25 Nisan 2004 Pazar 11:32

Mezarın bulunduğu odaya girmeyi düşünenlerin bile sonu felaket oldu...

MEVLANA'NIN MEZAR ODASINA GİRMEYE KALKANLARIN BAŞLARINA KORKUNÇ OLAYLAR GELİYOR!

Mevlana'nın kabrinin altınaki 'mezar odası'na 700 yılda sadece bir kişi girebildi. O da 7 yaşındaki bir kız çocuğuydu. Çocuğun dili tutuldu ve bir daha konuşamadı. O küçük çocuğun ne gördüğü bir sır olarak kaldı. Ondan sonra girmeyi düşünenleri bile korkunç felaketler bekliyordu. İşte, Mevlana'nın esrarengiz sırrı...

25 Nisan 2004 Pazar 11:32
ERTUĞRUL ÖZKÖK/ HÜRRİYET

MEZAR ODASININ SIRRI

O müzenin kapısından içeri girerken, karşıma 'Da Vinci şifresi' gibi esrarengiz bir hikáyenin çıkacağını bilmiyordum.
Bu, bir sanduka ve onun altındaki mezarın hikáyesi.
Ama öyle basit bir hikáye değil.
Hikáye 13'üncü yüzyılda başlıyor ve 1930'da esrarengiz bir aile trajedisine kadar uzanıyor.
Hikáye beni çok etkiledi.
Sizi de etkileyeceğini tahmin ediyorum.

SAF TUTMUŞ SANDUKALAR ARASINDA

Geçen salı günüydü.
Hayatımda ilk defa Konya'ya gitmiştim.
Konya'da Mevlana Müzesi'nin kapısından ilk adımımı attığımda, belki de sadece benim hissettiğim mistik bir rüzgár esti ve beni içine alıp götürdü.
Hayatımda hiçbir mekán daha ilk anda beni bu kadar etkilememişti.
İçerden çok hafif bir ney müziği geliyordu.
Sağ tarafta, sanki saf tutmuş sandukaları görüyordum.
Yanımda Mevlana Müzesi Müdür Yardımcısı Dr. Naci Bakırcı vardı.
Mevlana'nın sandukasının önüne gelinceye kadar, mistik bir turistten farklı değildim.
Ancak o sandukanın önünde Dr. Bakırcı'nın anlattığı o müthiş hikáye başladı.
Daha doğrusu, o sandukanın altındaki 'mezar odasının sırrı'...

500 METREYİ SEKİZ SAATTE ALAN CENAZE

Nefesimi kestim ve onu dinledim.
İşte ondan dinlediklerim.
Anlatıldığına göre her şey 1273'te Konya'da kaldırılan bir cenazeden sonra başladı.
Mevlana Celaleddin-i Rumi, 17 Aralık 1273 günü vefat ediyor.
Cenazesine yüzbinlerce insan katılmış. Naaşı, İplikçi Camii'nden, 500 metre ilerdeki bu türbeye 8 saatte getirilebilmiş.
Müslümanlar Mevlana'nın naaşını defnedebilmek için gayrimüslimlerin cenaze cemaatinden çıkmasını istemiş. Ancak onlar, 'Bize İsa'yı da Musa'yı da Mevlana öğretti' diyerek bunu reddetmişler.
Mevlana'nın kabrinin altına bir 'mezar odası' bulunuyor.

MEZAR ODASINA 700 YILDA 1 KİŞİ İNDİ
Eski Türklerde mezarların altına Farsça 'zir-i zemin' yani 'zeminin altı' denilen bir mezar odası yapılırmış.
Mevlana'nın naaşı da böyle 4 metrelik bir mezar odasına konmuş.
Ancak o tarihten bu yana mezar odasına kimse inmemiş.
Sadece bir kişi hariç.
Rivayete göre Sultan Dördüncü Murad, Mevlana'nın türbesini ziyarete geldiğinde, mezar odasının içinde ne olduğunu çok merak etmiş ve bu odaya girmek istemiş.
Ancak dönemin Mevlevi büyükleri, buna kesinlikle karşı çıkmış ve girmesini engellemişler.
Bunun üzerine Sultan, elindeki tespihi, ağzı açık odanın içine atmış.
Veya düşürmüş.
Bu tespihi almak üzere 7 yaşında bir kız çocuğu mezar odasına indirilmiş.
Bilinen tek şey, odanın iki tarafından aşağı doğru merdivenlerin indiğiymiş.
Kız çocuğu mezara inip çıktıktan sonra dili tutulmuş.
Dr. Naci Bakırcı, 'Çocuğun dilinin neden tutulduğu hálá bilinmiyor' diyor.

KÜÇÜK KIZ MEZAR ODASINDA NE GÖRMÜŞTÜ
İşte bu olaydan sonra 'mezar odasının sırrı' iyice merak edilmeye başlanmış.
Acaba kız çocuğu orada ne görmüştü de dili tutulmuştu?
Bir iddiaya göre, oda çok karanlık olduğu için çocuk çok korkmuş ve geçirdiği travmadan dolayı dili tutulmuştu.
Ancak bir başka iddia daha var ki, o 'mezar odasının sırrını' daha da koyulaştırıyordu.
Selçuklu Türkleri o tarihte mumyalama tekniğini biliyorlarmış. Fatih Sultan Mehmed dahil 7 padişahın naaşı mumyalanmış.
Mevlana'nın naaşı da mumyalandığı için muhtemelen öyle duruyordu.
Kız çocuğu orada yatan Mevlana'yı görünce bu hale gelmiş olabilirdi.
Bu olay dönemin önde gelen Mevlevilerini harekete geçiriyor ve 1640 yılında mezar odasının ağzı tuğlayla örülüp üzeri kurşunla kaplanıyor.
O tarihten sonra mezar odasının ağzındaki kurşun hiçbir zaman kaldırılmadı.
Mezar odası, sırlarıyla birlikte belki de ebediyete kadar sessizliğe gömüldü.

1930'LU YILLARDA MÜZE MÜDÜRÜNÜN ODASINDA
Ancak odanın hikáyesi burada bitmiyor.
Aradan 300 yıl geçtikten sonra, Mısır'daki piramit sırlarına benzeyen bir dizi olay daha yaşanacaktı.
Bu olayın iki tanığı vardı.
Biri olayı yaşayan Yusuf Akyurt isimli biri.
Öteki de onun yaşadığını Murat Bardakçı'ya anlatan Abdülbaki Gölpınarlı Hoca.
1930'lu yılların güzel bir gününde, Mevlana Müzesi'nin Müdürü Yusuf Akyurt odasında tek başına otururken, aklına sandukanın altındaki mezar odası gelir.
İçinden 'Acaba şu odaya bir girsem de içinde ne olduğunu görsem' diye geçirir.
Ancak tepki çekeceğini düşündüğü için kararsızdır.

O AN KAPI ÇALINDI YAŞLI ADAM GİRDİ


Tam o esnada kapı çalınır ve içeri, müzenin yaşlı odacısı girer.
Bu yaşlı adam aslında, Mevlevi dedesidir. Cumhuriyetin ilanından sonra tekke ve zaviyeler kapandığı için müzeye çevrilen türbede odacı olarak çalışmayı kabul etmiştir.
Yaşlı Mevlevi dedesi saygılı bir şekilde içeri girer ve Yusuf Akyurt'un tüylerini diken diken eden şu cümleyi söyler:
'Sakın oraya inmeyi düşünmeyin...'
Ancak bu şaşkınlık, müdürü kararından vazgeçirmez. Mezara inmek üzere kurşunla kaplı kapağın önüne gelir.
Halıyı kaldırır. Tam kapağı açmak üzereyken, bir adam haykırarak içeri girer:
'Müdür bey, yetiş evin yanıyor...'
Yusuf Akyurt gelinceye kadar evi kül olmuştur.
İşte tam o sırada eline bir telgraf tutuşturulur.
Müze müdürü başka bir yere tayin edilmiştir.

KONYA-ANKARA YOLUNDAKİ KAZA

Konya-Ankara yolu o gün çok ıssızdı.
Gün batmış, alacakaranlık etrafa hákim olmaya başlamıştı.
Uzaktan gelen kamyonun farları, henüz tam karanlık hale gelmemiş ufukta cılız iki nokta gibi duruyordu.
Şoförün yanında kapıya dayanmış şekilde oturan çocuk kimbilir hangi hayallere dalmıştı.
Kamyon bir kavise girdiği sırada kapı aniden açılır ve çocuk alacakaranlığın içinde kaybolur.
Kamyon durup, içindeki iki adam kapıdan uçan çocuğa ulaştıklarında iş işten geçmiştir.
Çocuk öteki dünyaya göçmüştür.
Çocuğun başında duran ikinci adam, başı ellerinin arasında hüngür hüngür ağlamaktadır.
O adam, Konya'dan tayini çıkan Müze Müdürü Yusuf Akyurt'tur.
Kimine göre, mezar odasının sırrı, onu hálá takip etmektedir.



MEZARIN BAŞINDA SÖYLENEN SON SÖZLER

Yusuf Akyurt oğlunun cenazesini alıp Konya'ya döner. Cenaze töreninden sonra doğruca Mevlana Müzesi'ne gider ve sandukanın başında ellerini açıp haykırmaya başlar:
'Yetmedi mi? Affet artık...'
Bütün bunlar neydi? Efsane mi? Gerçek mi?
Küçük kızın dili niye tutulmuştu? Yaşlı odacı, müdürün kafasından geçen düşünceyi nasıl anlamıştı?
Bunların cevabı yok.
Ben bunları anlatan insanlardan dinledim.
Bildiğimiz tek şey var. Mezar odası 731 yıldan bu yana sırrını muhafaza ediyor.
Umarım bundan sonra da muhafaza etmeye devam eder.
Çünkü bilinmezliğin yarattığı bazı mistik duygulara ebediyen ihtiyacımız olacak.
Çünkü hepimizin içinde, sadece kendimize ait sırların saklandığı küçücük odalar var.
Üzerleri kurşunla kaplı küçücük odalar...
alıntı
 
Gerçekten çok etkileyici.Ben de ziyaret etmiştim ve içeri girdiğimde bütün vücudumun uyuştuğunu kalbimin hızla çarptığını hissetmiştim.Enteresan bi duyguydu ve çok etkileyiciydi...
 
Şimdi aklıma ilk gelen nedir biliyormusunuz arkadaşlar?Eğer elimde imkanım olsaydı gidip görmek isterdim.Sadece kabrini değil o esrarengiz odayı da görmek isterdim ve şimdiki ruh halim ile gidebilsem inan girmemek için bana hiç bir şey engel olmazdı. Herşeyin hayılrısı Allah'tan...
 
Vallahi ben orada askerdim o 7 yaşındaki kız kendi isteğiyle girmedi sübyana birşey yapmazlar diye bilir kişiler soktu o kızı çıktığında hem sağır olmuş hemde dilsiz yanlış hatırlamıyorsam bi başkan veya müdür yüzünden olmuş olay tam hatırlayamadım ama gerçekten ürkütücü bi olay ama insanlarımızın gereksiz merakı işte :( allah yardımcımız olsun böyle olaylarda olmasa anlamayacağız bazı şeyleri
 
ürkütücü ...
3 defa Mevlana'nın kabrini ziyarete gittim her defasında çıktığımda içerde ne olduğunu ne gördüğümü unuttum...
Orasıyla ilgili aklımda tek şey var ne zaman çektiğimi bile hatırlamadığım bir Kur'an-ı Kerim fotosu ki o foto da kayboldu...
 
Mevlana'yı ziyaret ettim ama ilk defa böyle birşey duydum içim ürperdi çok ilginç.Paylaşımın için teşekkürler arkadaşım.
 
Bende ziyaret ettim.Gördüğüm hatırladığım kadarıyla dik ayakta duran Mevlana'nın babasının naaşıymış.Daha yaşarken babası oğlumu benim yanıma defnetmeyin demiş ama Mevlanayı babasının yanına defnetmişler.Babasının mezarıda ayağa kalkmış.Saygıdan yada mertebe olarak o daha yüksek diye tam orasını hatırlamıyorum okumuştuk ozaman hikayesini ama o sahneden çok etkilenmiştim.Dik ayakta duran bir tabut.
 
Arkadaşlar ben konyaliyim çok sik ziyaret etme firsati buldum hayatimca evet ziyaret edilmesi gereken bir yer o mistik hava mükemmel ama artik orasi sadece bir müze ne zaman gezdiniz bilmiyorum ama artik eski maneviyat yok ben bunun parayla alakasi lduğunu ve bazi şeylerin güzelleştirilmek adina değiştirilmesini tasvip etmediğim için söylüyorum keşke mevlana türbesi hiç mevlana müzesi olmasaydi.konyaya uğrarsaniz tabusbabaya çikip yokuş yukari çikan suyun hikayesini üç haliller efsanesini vb birsürü güzel şeyi görmeyide ihmal etmeyin konyayi birkaç güne siğdirmayin o maneviyati koklamadan çikmayin doyamicaksiniz...
 
Konya'da yaşayan birisi olarak hikaye bana pek inandırıcı gelmedi. Celaleddin Rumî nin türbesini bir kere ziyaret ettim. İçerideki ney sesi çok güzel. İnsana uzur veriyor. Ancak Mevlana'yı sevmediğimden olsa gerek, türbe beni o kadarda etkilemedi.
 
Ben de ziyaret ettim, Mevlana'yla ilgili böyle esrarengiz sırlar var gidilip görülmesi gereken bir yer, benim dikkatimi çeken ise, bir bölümde peygamber efendimizin (s.a.v.) sakal-ı şerif-i ni camekanlarda muhafaza etmişler. Kapalı camlarda sadece ufak yuvarlak 2 delik açılmış. kokluyosunuz,nasıl misk kokuyor okadar keskinki anlatamam sanki oraya koku koymuşlar ama imkansızmış bunu yapmaları o kokunun uzun yıllar boyunca duyulması çok mucizevi...
 
Mevlananın türbesini defalarca ziyaret ettim hep huzur buldum. Anlatılanlar ilginçti. Paylaşım için teşekkür ederim.
 
Şu anda gitmek istediğim ikinci yer...Birincisi Mekke Medine ikincisi mevlananın kabri...Ama benim gücüm ikincisine yeter ama Allah büyük.Muhakkak gideceğim...
 
Konya'da birkaç ay kaldım, hatta kaldığım yer Mevlana Türbesi'nin karşısındaydı.. Ziyarete gitmedim, sadece uzaktan akşamları izledim. Bu daha güzeldi..
 
Arkadaşlar 7 yaşında bir kız çocugunun dili tutulmuş diyorsunuz.. Unutmayınız ki o Allah katında günahsız bir yavrudur.. Cenab-ı Hakk onun korkutulmasına izin verirmi sanıyorsunuz??? Kaldı ki orası bir islam düşünürünün kabri.. Sanırım Konya spor ligden düşecek bari İnanç turizmi sekte yemesin diye uydurulmuş bir hikaye.. Akl-ı selim olun, mezarda yatanların hesabı yada mükafatı var, şuan bulundugu bir makamları var, onlar bizler gibi başı boş degil, kim kimi korkutacak? kimkime yardım edecek güldürüp eglendirecek.. Sandukalar ayakaymışşşş ee öyle dizayn edilirse öyle olur elbet. yatırın bakalım yere geri kalkacakmı? he kalkarlarsa tamamdır tüm ateist arkadaşları toplayında iman etsinler.. Tasavvuf-i akımda zaten uçan kaçan kişi çok birde naaşları ruhları ortalıktaysa tamam artık.. Yazık bize Din bu şekilde masal olarak bırakılmamıştı... Masallaştıran zihniyetler vebali nasıl öderler Rabb'im bilir..
selam ve dua ile
 
Geri
Üst