İmam-ı-azam Ebu-Hanife radıyallahu anh, Fıkh-ı-Ekber'inde şöyle buyurmuştur: "Dünyada ve ahirette hiçbir şey yoktur ki, Hak sübhanehu ve Teala Hazretlerinin iradesiyle, bilmesiyle hükmü ile, belirli miktarı ile, belirli zaman ve mekanı ile, belirli vasıfları ile ve onun takdiri ile olmasın. O şeyin vücut bulmasından önce Levh-i-Mahfuz'a yazılmıştır. Fakat, Hak sübhanehu ve Teala, Levh-i-Mahfuz'a hüküm tarikiyle değil, vasıf tarikiyle yazılmıştır.
"Bir şeyin olmasını istediği zaman, onun emri (OL) demekten ibarettir. O şey, hemen oluverir. (Yasin/82)"
- şu kulum, şu vakitte, şu işi işleyecektir ve ben azimüşşan onu halk edeceğim. şu kulum da, şu vakitte şu işi terkedecektir ve ben azimüşşan halk etmeyeceğim.
bu usul üzere, bütün eşya ilmullah'ta ne şekilde ve ne hal ile bulundu ise, kısaca o şekilde ve vasıf yoluyla hükmolunmuş ve bu hükme de kaza adı verilmiştir.
Mu'tezile tayfası derler ki, bütün şerler kuldandır. zira Cenabı Hak şerri takdir eylemez ve dilemez. eğer şer kaza eylese ve kul da işlese, sonra o kula azap eylese, zulüm olmak iktiza eder. Cenabı Hak zulümden münezzehtir. bu sebeple, kendilerine adalet ehli derler. biz, ehl-i sünnet onlara karşılık olarak deriz ki, kul dilediğini yapabilmekte irade ve ihtiyar sahibidir ve buna da gücü yeter. binaenaleyh, kaza, o kulu isyana zorlamaz. kuluna, irade-i cüziyye halk etmiş, işleyip işlememekte kulu muhayyer bırakmıştır. onun için zorlama olmaz.
irade-i cüziyye denilen, kulun hatrına gelendir. hayrın ve şerrin halıkı Haktır. Hatra gelen şey, hayır ise işlemeğe, şer ise terk etmeğe çalışmalıdır. kula lazım olan budur. yani, irade-i cüziyye, azim ile terk arasında bulunan bir fiildir.