Kitaplardan Alıntılar

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,257
Tepkime puanı
3,162
Toplumsal Etkiden Fert Üzerine Etkiye

"Ritüel and Social Change" (1959) ve The Religion of Java (1960) gibi ilk dönem yazılarının çoğunda Geertz, büyük ölçüde toplumsal işlevselcidir; dinin fert üzerine etkisinden çok topluma etkisi ile ilgilenir. Din araştırmacılarının, dine önceki yaklaşımları terketmeleri hasebiyle takdire değer buldukları diğer beş çağdaş toplumsal bilimci gibi Geertz'de de değişme meydana gelir. Mamafih, önceki yazılarında bile toplumsal etki kişisel etkiye bağımlıdır. Mesela, ters açıdan bakalım, dinsel bölünmenin, yani rakip hayat anlayışlarının olduğu yerde siyasal (toplumsal) bölünme de vardır (Geertz 1960, özellikle 355-81). Yine aynı açıdan ifade edelim; dinin siyasi/toplumsal birliği vazetmesi ile fertlerin bölünmeyi fiilen yaşamaları, ki bu kabul edildiği ileri sürülen hayat görüşüne ters bir deneyimdir, arasında bir uyuşmazlık varsa, bölünmüşlük daha da kötüye gider (Geertz 1973, 142-69). Buradaki uyuşmazlık bir din ile diğeri arasında değil, din ile toplum arasındadır.

islam Observed (1963), The Interpretation of Cultures (1973) ve Local Knowledge (1983) gibi daha sonraki yazılarında Geertz, dinin toplum üzerine etkisinden çok fert üzerine etkisi ile ilgilenir. Artık o, din ve toplum ya da bir din ile diğeri arasındaki çelişme üzerinde, belli bir din içindeki dünya görüşü ile hayat tarzı arasındaki çelişme üzerinde olduğundan daha az durur. Elbette bu çelişme, sonuçları ne olursa olsun, toplumdan ziyade fert için sıkıntı vericidir. Geertz'in önceki yazılarına göre din ortak inançlar ve değerler vermeye yararken, daha sonrakilerde ikna ve ilzam edici inanç ve değerler sunma hizmeti görür. Yine, sonraki Geertz, dinin topluma hiç hizmet etmediğini veya fertlere hizmetin kollektif bir iş olduğunu değilse de, onun hemen tamamen topluma hizmet ettiğini reddeder: "Antropolojik araştırma bundan dolayı iki merhaleli bir işlemdir; önce dini meydana getiren sembollerde tecessüm etmiş olan anlamlar/değerler sisteminin çözümlemesi yapılmalı, sonra da bu sistemlerin toplumsal-yapısal ve psikolojik süreçlerle ilişkisi kurulmalıdır. Günümüz sosyal antropolojik din araştırmalarının çoğundan memnuniyetsizliğimin sebebi ikinci merhale ile ilgilenilmesi değil, birincisinin ihmal edilmesidir..." (Geertz 1973, 125).
 
Ü

Üye silindi 70925

Bir denge kurması gerekir öyleyse insanın, "ortak" olanla "şahsî" olan, "geçmiş" olanla "gelecek" olan, "şart"la "realite", fizikle metafizik arasında. Bu ikili, üçlü düzende, ya da daha gerçekçi bir deyişle, çoğulcu yapı ve perspektifte bir denge kurma, insanın sürekli oluşumuna, hakikate varma umuduna temel olacaktır. Ama bu dengeyi, bu çeşitli antiteler arasında mutlak bir eşitlik sağlamak gerektiği şeklinde anlamamalıdır. Metafiziğe dalıp fiziği, fiziğe dalıp metafiziği kaybetmemekde
bütün mesele. Metafizik konulara dalıp güncel konularını ihmal eden bir topluluğa, Ulu Peygamber: “geçmiş kavimler ve milletler bu tip tartışmalar yüzünden mahv olup gittiler" derken bu gerçeği belirtiyordu. Tarih, uygarlık ve büyük devlet batışlarında bu gerçeğin somut örneklerini vermiştir bize.

Bir başka anlatımla, gaibe inanmak, hazırı inkâr demek olmamalıdır. Tersi de doğru. Fiziği kaybedecek kadar metafiziğe dalmak, son uçta, insana, metafiziği de kaybettirir. Metafiziği yadsıyacak, yitirecek kadar fiziğe dalmak, hatta daha ileri giderek, fiziği metafizik gibi alarak yüceltmek, sonuçta fiziği de kaybettirecektir insana. Dünyanın ve varoluşumuzun özelliğidir bu. Kaldıraç kanunu, hayatımızda, ruh hayatımızda da geçerlidir. Bir nesneyi istediğimiz güçle tutabilmek için mutlaka bir dayanak noktasına sahip olmamız lâzımdır. Fiziğe dayanarak metafiziği, metafiziğe dayanarak fiziği omuzlayabiliriz. Yoksa, bunlar, tek başlarına dayanılır olmaktan çıkarlar. Absürdite de, Camus'nün iddiasının tersine, bu ikisinin dengesizliğinden doğar. Omuzun çökmesidir dengelenmemiş bir ağırlığın altında, uyumsuzluk. Yoksa, fizik ve metafiziğin yerini tutan veya onları yoksayıp yerlerini alan bir gerçeklik değil.
 

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,257
Tepkime puanı
3,162
Önce anne babanıza, sonra çocuklarınıza, daha sonra akraba, arkadaş ve çevrenize karşı vefalı olmak, dünyanın bütün ülkelerinde evrensel bir ahlaki değerdir. Fakat ne yazık ki, başta batıda olmak üzere gelişmiş ülkelerde izlenen politikalar nedeniyle, ki; bu politikalarla insanı “Varsa yoksa BEN” diye düşünen bir varlık haline getirdiler; bu politikaların yanlışlığını anlamalarına rağmen geri dönüşü uzun zamana bağlı olduğu için, çoğu batı insanı “Vefa” kelimesine yabancıdır. Ne yazık ki; gelmiş ülkelerin geç anlayabildiği bu olgu, gelişmekte olan ülkelerde inatla aynı yola gitmeye devam gidiyor. Vefalı olmak için büyük bir çabaya, dikkate ihtiyaç yoktur. Sadece erinmeden hastanede yatan bir yakını, arkadaşı, komşuyu ziyaret etmek, büyüklerini unutmamak, önemli günlerde telefonla da olsa bir “Merhaba!” demek “Vefa’dır. Belki sizin için önemli olmayabilir, ama hastanede yatan bir hastaya bir çiçekle gitmek, odasında onu ziyaret etmek, moral vermek, ziyaret ettiğiniz hasta için dünyaları bağışlamış gibi size karşı bir hediye olmuş olur. Hadi bugünden itibaren eski dostları aramaya başlayın. Kendinizi çok mutlu hissettiğinizi göreceksiniz!
 
Ü

Üye silindi 70925

"Adam hayatında tek bir çiçek bile koklamamış. Tek bir kez bile yıldızlara bakmamış. Hiç kimseyi sevmemiş. Hayatı boyunca tek yaptığı şey rakamları toplamakmış. O da bütün gün kendi kendine senin söylediğini tekrar ediyor. “Ciddi bir adamım ben! Ciddi bir adamım ben!” ve bununla şişinip duruyor. O bir adam falan değil, mantarın teki."

Küçük Prens, Antoine de Saint-Exupéry
 

Rhea

Kayıtlı Üye
Katılım
25 Nis 2017
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
7,695
Konum
Nirvana
İş
Witch
İnsan, bedeninin dışına çıkıp kendisine bakabilmeliydi. Nasıl göründüğünü, nasıl davrandığını, nasıl düşünüldüğünü anlayabilseydi, karşısındakinin üstünde yarattığı etkiyi analiz edebilseydi, belki o zaman dengede durabilirdi.
Gör Beni, Akilah Azra Kohen
 

yare-i yarim

Moderator
Katılım
10 Ocak 2013
Mesajlar
2,247
Tepkime puanı
879
İş
Sanatsal tablolar oluşturmak/Mutfak eşyaları dalında ticaret
Oğul dahi neylesin baba ölüp mal kalmasa
Baba malından ne fayda başta devlet olmasa
devletsizin şerrinden Allah sakınsın hanım sizi

Kitab-ı dedem korkut
hasan ali yücel klasikler dizisi
 
Ü

Üye silindi 56746

Soruyorum:
- Büyükbaba, Hazret-i Peygamber mi daha kuvvetliydi, Hazret-i Ali mi?
Beş - altı yaşındaki çocuk saffetinin içinden fışkıran bu sual, büyükbabama hem çocuklara, hem de büyüklere verilebilecek cevapların en güzelini verdiriyor:
-O kimseyle ölçülmez, O'nda Peygamber kuvveti vardı.

O ve ben - necip fazıl kısakürek
 
Ü

Üye silindi 56746

Şunu iyi bil ki, senin en güzel halin, konuştuğun zaman dilini gıybet, dedikodu, yalan, mücadele gibi zikrettiğimiz bütün afetlerden korumandır.
...
Eğer sen, konuşmaya harcadığın zamanı tefekkürde kullansaydın, çoğu zaman tefekkür ettiğin anda, Allah Teala'nın rahmetinin güzelliklerine ve büyük ihsanlarına nail olurdun.

Dil Belası - İmam Gazali
 

CLOUD

Kayıtlı Üye
Katılım
14 Ocak 2017
Mesajlar
55
Tepkime puanı
152
Hırsızlık, hile, başkalarına zarar verme, baş kaldırma, sözde durmama, anlaşmaları bozma gibi hareketler suç sayılıyordu. Tanrısal cezalara da dayanıyordu. Bu gibi kimseler sosyal düzenin koruyucusu Tanrıça Nanşe tarafından senede bir kere yargılanıp cezalandırılıyor. Tanrıçanın bu yargılaması, Şaban ayının on beşinci gecesi olan Berat Kandili'nde Allah'ın Müslüman kullarını, o yıl içindeki iyi veya fena hareketleri dolayısıyla bir tür yargılamasına benzemekte ve bu adetin ve inanışın bir devamı gibi görünmektedir (Istanbul Arkeoloji Müzesi- Çiviyazılı Belgeler Arşivi) İlk kanunlar Sümerlerliler tarafından yazılmış ve bu kanunlardaki ana yapı zamanımıza kadar gelmiştir. Sümer kanunundan Babil ve Asur kanunları, onlardan Musa'nın kanunu, ondan da İslami kanunu etkilenmiştir.
.......
.......
Kadınların başlarını örtmeleri de Sümerlilerde başlamıştır. Tanrısal bir görev yaptıkları kabul edilen tapınak genel kadınlarının, sokak fahişelerinden ve diğer kadınlardan ayrılması için başlarının örtülmesi zorunluydu. Daha çok sonra, İÖ 1500'lerde yazılmış Asur kanunun 40. maddesiyle bu durum evli ve dul kadınlara da uygulanmış, kızlar, köleler ve sokak fahişelerinin başlarını örtmesi yasaklanmıştır. Bu âdet önce Yahudiliğe, onlardan Hıristiyanlara, daha sonra da İslamiyete geçmiştir. Hıristiyanlarda rahibelerin başlarını örtmeleri bu adetin bir devamıdır.

Muazzez İlmiye Çığ - Ortadoğu Uygarlık Mirası
 
Ü

Üye silindi 70925

Felaketlerde ya da moral sarsıntılarında dengeyi korumak ve savrulmamak için sabit bir noktaya ihtiyaç vardı. Bakışınız minicik bir ota, bir ağaca, bir çiçeğin taçyapraklarına takıldığında, sanki bir can simidine tutunuyormuşsunuz gibi olur. Bu gürgen de - ya da titrek kavak, pencerenin ötesinde ona güven veriyordu. İşte, gecenin on biri bile olsa, ağacın sessiz varlığıyla rahatlıyordu.

Mahallede Kaybolma Diye, Patrick Modiano​
 

Darkon

Kayıtlı Üye
Katılım
14 Eki 2016
Mesajlar
503
Tepkime puanı
628
"Pekâlâ" dedi Leto iç çekerek. "Birincisi, Zaman'a göre: On
bin yılla bir yıl arasında hiçbir fark yoktur; yüz bin yılla bir
kalp atımı süresi arasında da hiçbir fark yoktur. Hiçbir fark.
Bu, Zaman konusundaki ilk gerçek. İkinci gerçek ise: Tüm
evren, bütün Zaman'ıyla birlikte benim içimde."

"Bu saçmalık da nedir?" diye sordu Jessica.

"Gördün mü? Anlamıyorsun. O halde başka bir şekilde
açıklamaya çalışayım." Leto, sağ elini, anlatmak için havaya
kaldırdı, konuşurken elini hareket ettiriyordu. "İleri giderken,
geri geliyoruz."

"Bu sözler hiçbir şeyi açıklamıyor!"

"Bu doğru" dedi Leto. "Sözlerin açıklayamayacağı bazı
şeyler vardır. Bunları, sözler olmadan, yaşayarak öğrenmelisin.
Ama böyle bir macera için hazırlıklı değilsin, tam da
bana bakarken beni görmüyorsun."

Dune Çocukları - Frank Herbert
 

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,257
Tepkime puanı
3,162
Öğrenci Usta’ya sorar: “Söyle bana, nedir özgürlük?”
“Hangi özgürlük?” diye sorar Usta:
“İlk özgürlük ahmaklıktır. Binicisini kişneyerek üstünden atan soylu beygire benzer. Ama ardından
daha da gerilir dizginleri.
İkinci özgürlük pişmanlıktır. Gemi karaya oturduktan sonra tahliye sandalına bineceği yerde enkazda
kalan dümenciye benzer.
Üçüncü özgürlük içgörüdür. Ahmaklık ve pişmanlığın ardından gelir. Rüzgârda salınan başağa
benzer, zayıf olduğunda eğilmeyi bildiği için ayakta kalır.”
“Hepsi bu mu?” der öğrenci.
Usta yanıtlar: “Kimileri ruhlarının gerçeğini aradıklarını söyler. Oysa büyük ruh onlar aracılığıyla
düşünmekte ve aramaktadır. Tıpkı doğa gibi o da pek çok hata kaldırır, yanlış oyuncuları sürekli ve
zahmetsizce yenileriyle değiştirmektedir çünkü. Düşünmelerine izin verdiklerine ama, kimi zaman
biraz oyun alanı tanır. Ve kendini ona bırakan bir yüzücüyü taşıyan ırmak gibi alır onları, bir kılınmış
güçle kıyıya taşır.”

Alıntı
 

Retro

Kayıtlı Üye
Katılım
30 Ocak 2023
Mesajlar
2,176
Tepkime puanı
4,876
Zihin daima Şimdi’yi yadsımaya ve ondan kaçmaya çalışır. Siz zihninizle ne kadar çok özdeşleşirseniz, o kadar çok acı çekersiniz. Şimdi’yi ne kadar çok onurlandırır ve kabul ederseniz, acıdan, ıstıraptan ve egosal zihinden o kadar çok kurtulursunuz.

Buda, acı ve ıstırabın arzular yüzünden ortaya çıktığını ve acıdan kurtulmak için arzu bağlarını koparmamız, yani arzulardan kurtulmamızı söyler. Tüm arzular, dışsal şeylerde ve gelecekte kurtuluş ya da doyum aramasıdır. Arzudan kurtulmuş hale gelmeye ya da aydınlanmaya çalışmayın. Anda mevcud olun. Orada zihnin gözlemcisi olarak bulunun. Eckhart Tolle
 
Son düzenleme:

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,257
Tepkime puanı
3,162
Gecenin üçte ikisi geçtikten sonra ateş
köylüyü çağırır.
 

cathrine

Kayıtlı Üye
Katılım
27 Eki 2012
Mesajlar
1,046
Tepkime puanı
1,463
''İnsan evrenin gerçeklerin ortasında kaldığı her an orantı duygusunu korumak için kendisine sadece dar yolları,minik delikleri ve yuvasının çevresini bilen ve kendisini bir anda Atlantik'in ortasındaki bir saman çöpünün üzerinde bulabilen bir karıncayla tam olarak benzer bir durumda olduğunu hatırlatmalıdır.Hayal gücünün ötesindeki gerçeklerle temas kurmamızı engelleyen bu hapishaneden çıkana kadar en düşünülmez şeyleri hayal ederek hakikatin küçük bir parçasına ulaşma şansımız,bu hayal gücünün rüyalarını mantık engelleri ve mevcut olasılıkları arasından sonsuzluğa yöneltmeye çalışarak elde edeceğimizden daha fazladır.''

Çİçeklerin Zekası/Maurice Maeterlinck
 

cathrine

Kayıtlı Üye
Katılım
27 Eki 2012
Mesajlar
1,046
Tepkime puanı
1,463
''İnsanın özlemlerinin,yetilerinin ve içgüdülerinin gizemindeki herşey çatışıyormuş gibi görünen şeyler bile birbirine tutunur ve yardım eder.''

Çİçeklerin Zekası/Maurice Maeterlinck
 
Üst