İslam Dininde Dua

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan ChiReiki
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Korkmak güzel bir his. Korku filmi izlemek neden hoşumuza gider? Çünkü güzel bir his 😀
Korku güzel bir his değil. Maalesef danışmanlarımın tamamı başkalarının korkuları yüzünden korkutulmuş bireylerden oluşuyor.

Yetişkin bir bireyin güvenli evinde izlediği flim bazı temel hormonlar ürettiğimiz için uyarıcı etkisi var. Seks öncesinde de benzer hormonlar salgılıyoruz. O yüzden gerilim dilimleri güvenli ortam da zevkli oluyor.

Yoksa korku güzel olsa. Testere filmindeki bağlı kimse siz olsaydınız korku güzeldir diyebilir miydiniz
 
Korkmak güzel bir his. Korku filmi izlemek neden hoşumuza gider? Çünkü güzel bir his 😀
Bu tarz konularda ciddi travması olanlar korku, gerilim, kan görüntüleri vs kaçıyor izlemek istemiyor. En yakınımdan biliyorum.

Ben de bayılırım izlemeye. Çünkü adrenalin salgılanıyor. Adrenalin de zamanla bağımlı hale getiriyor insanı. Daha fazla salgılamak için daha riskli işler yapmaya başlıyorsunuz. Tıpkı motor alıp "ne olacak yavaş sürerim" dedikten bir yıl sonra milletle yarışmaya başlamak gibi...
 
Korku güzel bir his değil. Maalesef danışmanlarımın tamamı başkalarının korkuları yüzünden korkutulmuş bireylerden oluşuyor.

Yetişkin bir bireyin güvenli evinde izlediği flim bazı temel hormonlar ürettiğimiz için uyarıcı etkisi var. Seks öncesinde de benzer hormonlar salgılıyoruz. O yüzden gerilim dilimleri güvenli ortam da zevkli oluyor.

Doğrudur elbette. Biraz ironik yaklaştım.

Yoksa korku güzel olsa. Testere filmindeki bağlı kimse siz olsaydınız korku güzeldir diyebilir miydiniz

Diyemezdim tabi ki çünkü herseyin fazlası zarar. Ben hafıza kaybettiren, nöron erozyonu olușturan ağır korkulardan bahsetmedim zaten.

Daha Tolere edilebilir eşikte olan korkular, mesela topluluk önüne çıkma, jumpscare filmler izleme, disneylanda cadılar bayramında korku tüneline girme (mesela yaş sınırı var 3 ayrı koridor var her yaș grububa) gibi basit ama dediğin gibi iyi bir hormonal cimlastik yaptıracak korkulardan bahsettim.

Zehir de öldürür. Ama padişahlar eser miktar zehir de yerlermiș. Olur da bir gün zehirlenirlerse, sıradan bir insana göre daha kesin immun geliştirmeleri için. Benimki de o hesap. Zaten korkunun kendisi değil, kendisi bahane, ama onun üstesinden geliyor olduğunu görebilme kısmı güzel.
 
Doğrudur elbette. Biraz ironik yaklaştım.



Diyemezdim tabi ki çünkü herseyin fazlası zarar. Ben hafıza kaybettiren, nöron erozyonu olușturan ağır korkulardan bahsetmedim zaten.

Daha Tolere edilebilir eşikte olan korkular, mesela topluluk önüne çıkma, jumpscare filmler izleme, disneylanda cadılar bayramında korku tüneline girme (mesela yaş sınırı var 3 ayrı koridor var her yaș grububa) gibi basit ama dediğin gibi iyi bir hormonal cimlastik yaptıracak korkulardan bahsettim.

Zehir de öldürür. Ama padişahlar eser miktar zehir de yerlermiș. Olur da bir gün zehirlenirlerse, sıradan bir insana göre daha kesin immun geliştirmeleri için. Benimki de o hesap. Zaten korkunun kendisi değil, kendisi bahane, ama onun üstesinden geliyor olduğunu görebilme kısmı güzel.
Mesleki deformasyon benimkisi korku diyince anksiyete geliyor aklıma ve yol açtığı sorunlar.
 
Yukarıdaki tartışmada bence iki taraf da haklı, korku ve sevgi üzerine. Ama ben de şuna inanırım, tekamülün varacağı yüksek seviyelerdebkorku değil saf koşulsuz sevgi yatar. Herkes yaratıcıyı, evreni, kainatı kendi kadar bilebilir, deneyimleyebilir. Eğer kişi korkuyla terbiye ediyorsa kendini, ona yöneliyorsa bu onun kendi tekamülüdür, sevgiyle ediyorsa zaten önceki aşamaları geçmiştir ruh. Yaşadığınız her hayat bize bir şeyler anlatıyor, anlayana kadar bu tekrarlanıyor. Dünyada yaratıcı öze, Allah'a en yakın ve en kutsal şey sevmek ve vermektir.
 
Sevgi tek başına yetmez. Korkmak ta gerek . Mesela yaratıcıyı sadece sevmek yetmez. Hiratiyanlar sadece sevme gafletine düştüler ve sonuç ortada : Cizıs arka cebimde, haç boynumda dursun. Sevgi tek başına anlamlı değildir. Çözülmeye ve gevşemeye başlar. Bağlayıcılığını yitirmekle son bulur.


Tanrıyı bulmak güzeldir. Tanrıyı sevmek güzeldir. Ama varoluşsal korkuların var diye tanri sevgisi anlamlı hale geliyor . Halbuki korkuların dindi mi, tanri ile olan sevgi bağın da bir anda çözülmeye başlıyor. Gerekliliğin zemini ortadan kalkıyor. Bu, yavaşça ve doğal yoldan olduğu için de tanrıyı gönlünde bir zamanlar olduğu gibi ilk sıraya koymayacak hale geliyorsun.


Bunu Vicdanı ile bakan herkes kendinden bilir. Tanrıyı seven insanlara bir bakın. Ne kadar da kaygısız olabiliyorlar. Tanrının istemediği şeyleri yapıp, istediği şeyleri yapmakta çekimser kalışlarını bir izleyin..


Müslümanım diyen kişi sevdiği kadar korkacak, korkabildiği kadar sevecek.


Koskoca peygamber içi titreyerek korkmuş. Aynı oranda da sevmiş.
 
Son düzenleme:
Sevgi tek başına yetmez. Korkmak ta gerek . Mesela yaratıcıyı sadece sevmek yetmez. Hiratiyanlar sadece sevme gafletine düştüler ve sonuç ortada : Cizıs arka cebimde, haç boynumda dursun. Sevgi tek başına anlamlı değildir. Çözülmeye ve gevşemeye başlar. Bağlayıcılığını yitirmekle son bulur.


Tanrıyı bulmak güzeldir. Tanrıyı sevmek güzeldir. Ama varoluşsal korkuların var diye tanri sevgisi anlamlı hale geliyor . Halbuki korkuların dindi mi, tanri ile olan sevgi bağın da bir anda çözülmeye başlıyor. Gerekliliğin zemini ortadan kalkıyor. Bu, yavaşça ve doğal yoldan olduğu için de tanrıyı gönlünde bir zamanlar olduğu gibi ilk sıraya koymayacak hale geliyorsun.


Bunu Vicdanı ile bakan herkes kendinden bilir. Tanrıyı seven insanlara bir bakın. Ne kadar da kaygısız olabiliyorlar. Tanrının istemediği şeyleri yapıp, istediği şeyleri yapmakta çekimser kalışlarını bir izleyin..


Müslümanım diyen kişi sevdiği kadar korkacak, korkabildiği kadar sevecek.


Koskoca peygamber içi titreyerek korkmuş. Aynı oranda da sevmiş.
Cevabınız için teşekkür ederim. Ancak anlattığınız korku–sevgi dengesi, daha çok bu dünyadaki dualite düzeni için geçerli değil mi? Diğer boyutlarda, alemlerde bu tür zıtlıkların olmayacağını düşünüyorum. Allah’a yaklaştıkça korku, pişmanlık gibi duygular da ortadan kalkar. O seviyelerde hissedilen şey sevgi, huzur ve birliktir.


Cennet’te negatif duygular barınmaz denir. O hâlde Yaratıcı’ya en yakın mertebelerde de korku olamaz. Elbette dünyada bu duygular—korku, pişmanlık, hüzün—kişiyi Allah’a yaklaştırabilir. Ama her ruh aynı bilinç seviyesinde değildir. Ruhsal tekamülde daha ileri mertebelerde bu duygular zaten geride bırakılır.


Zaten tasavvufun özünde de aşk vardır; Tanrı’ya duyulan aşk. Kainata baktığımda göremediğimiz, bilmediğimiz nice varlıklar ve alemler olduğunu düşünüyorum. Kimileri bunlardan korkabilir, Allah’ın kudretinden, yaratmasından ürperebilir.


Ama ben o sonsuz kudrette sayısız güzellik görüyorum. Allah’ın her varlığı yükseltmek, geliştirmek ve kendisine yaklaştırmak isteyen bir rahmet sahibi olduğuna inanıyorum. Bana göre dünyada kötü insanların, hatta şeytani ruhların dahi engellenmemesinin sebebi de budur: Allah her kulunu sever; en karanlık olanına bile bir şans verir. Onun da kendisini tanımasını, içinde olan ilahi güzelliği fark etmesini ister.
 
Hiratiyanlar sadece sevme gafletine düştüler ve sonuç ortada : Cizıs arka cebimde, haç boynumda dursun. Sevgi tek başına anlamlı değildir
Doğru bir örneklendirme değil özellikle yapılan genelleme, inancın ortaya çıkması bakımından bile tutarsıza düşüyor çünkü ;

Musa'ya gelen öğreti yasa üzerineydi. Halkın kölelikten çıkıp özgürleşmesi yetersizdi, nitekim özgüvenini kaybetmiş dağınık topluluğun disipline edilmesi gerekiyordu. Bir arada tutacak çerçeve, her şeye söylenen halk için, yalnızca emir nitelikli bir güç olabilirdi.

İsa'ya gelen öğreti ise daha çok sevgi ve merhamet üzerineydi. Yahudi toplumu, Roma işgali altında kendi kimliğini koruma kaygısındayken dini kurallarını daha da katılaştırdı. İnanç aynı zamanda hukuk ve siyaset sistemi güdüyordu. Haliyle çıkar arttı, katılaşmış öğretiler halkı ; ruhsuz din anlayışına yöneltti. Kalplerin yeniden yumuşaması, merhametin ve sevginin aşılanması gereken dönemde ortaya çıktı, İsa.

Musa yoğun bakımda acil tedavi birimiyken, İsa nefes egzersizi rolü gördü. Birinde hayatta kaldılar diğerinde kalbi dirilttiler. Kısacası sevme gafleti dediğin şey katı gelenekler ya da katı inançlar ile boğulan bir toplumun yeniden ayağa kalkma sürecidir. Ve geliş biçimi gereği çokta kıymetlidir, anlamlıdır.
 
Doğru bir örneklendirme değil özellikle yapılan genelleme, inancın ortaya çıkması bakımından bile tutarsıza düşüyor çünkü ;

Musa'ya gelen öğreti yasa üzerineydi. Halkın kölelikten çıkıp özgürleşmesi yetersizdi, nitekim özgüvenini kaybetmiş dağınık topluluğun disipline edilmesi gerekiyordu. Bir arada tutacak çerçeve, her şeye söylenen halk için, yalnızca emir nitelikli bir güç olabilirdi.

İsa'ya gelen öğreti ise daha çok sevgi ve merhamet üzerineydi. Yahudi toplumu, Roma işgali altında kendi kimliğini koruma kaygısındayken dini kurallarını daha da katılaştırdı. İnanç aynı zamanda hukuk ve siyaset sistemi güdüyordu. Haliyle çıkar arttı, katılaşmış öğretiler halkı ; ruhsuz din anlayışına yöneltti. Kalplerin yeniden yumuşaması, merhametin ve sevginin aşılanması gereken dönemde ortaya çıktı, İsa.

Musa yoğun bakımda acil tedavi birimiyken, İsa nefes egzersizi rolü gördü. Birinde hayatta kaldılar diğerinde kalbi dirilttiler. Kısacası sevme gafleti dediğin şey katı gelenekler ya da katı inançlar ile boğulan bir toplumun yeniden ayağa kalkma sürecidir. Ve geliş biçimi gereği çokta kıymetlidir, anlamlıdır.

Alakası bile yok. Tüm dinler aynı denge ve altın oran üzerine geldiler. Fıtrat üzerine geldiler. Dinlerin sonradan büründükleri hallere bakamayız. Musa yıllarca çöllerde göçebe yaşadı, ama müslümanlar da bir noktada hicret etmek ve yıllarca emanet gibi yaşamak zorunda kaldılar. İsaya sevgi ve merhamet geldi dediğin gibi, doğru, ama Hz. Muhammede gelen çok daha mı farklı bir his miydi? Peygamberlerin sünnetinde hiçbir değişiklik bulamazsın diyor ayet.

Tüm dinler aynı şeyi getirdi. Ama şu var. Sana kenardan da olsa katılacağım bir husus var : Şimdi sen fazla sola kaydıysan seni sağa doğru çekti bir din ilk hamle olarak. Fazla sağdaysan da sola doğru biraz çekti. Aşağıdaysan yukarıya, yukarılardaysan aşağılara çekti. Yani ilk emirler ve ilk icraatlar toplumun mevcut dejenerasyonuna göre elbette farklılıklar gösterecektir. Ancak süreç tamamlandığında seni dengeye gelmiş yüksek farkındalıklı bir hale getirmeyi istedi yaratıcı.

Yani her bir ayet toplumu toparlama aracı olarak kabul edilirse, her peygamberin kavmini farklı öncelik sırasına göre toparlamaya başlaması için ayetler de farklı önceliklerle indi. Ve Tüm ayetler inip süreç tamamlandığında ise karşımıza şu tablo çıkıyor, tüm dinler temelde aynı şeyleri getirdi. Çünkü aynı yerden geldiler. Allahın sünnetinde (kanunlarında) hiçbir değişiklik bulamazsın demek, o kanunların herkese aynı sıralamada gelmesi gerekiyor demek değildir. Bize ilk gelen emir OKU ! çünkü okumuyoruz. Ama aynı emir Hristiyanlara da gitti. Onlar zaten bizden çok okudukları için Oku emri onların en acil önceliği olmadı. Ama emir kitaplarına iş-len-di . Olur da yoldan çıkarlarsa ve İncile başvururlarsa en temel kurtarma kodlarına geri dönebilsinler diye.
 
İsaya sevgi ve merhamet geldi dediğin gibi, doğru, ama Hz. Muhammede gelen çok daha mı farklı bir his miydi? Peygamberlerin sünnetinde hiçbir değişiklik bulamazsın diyor ayet.
Farkındaysan Muhammed peygamberi eleştirmedim. Onun döneminde de Musa ve İsa sonrası açıklık tamamlandı. Kavmine baktığımızda bir tarafta aşırı özgürlük diğer tarafta acımasız gelenekler var. Özellikle adaletsizlik ve cehaletin zirve yaptığı zamanlar..

Haliyle Musa ile gelen yasa + İsa ile gelen sevgi ; insanlar tarafından unutuldu. Bu yüzden Muhammed ; disiplin ( yasa ) , sevgi ( merhamet ) + uyarı olarak zuhur etti. Diğerlerinden farkı, önleyici hekimlik yapmasıydı. Zamanın ruhu ve toplumun yapısı gereği her peygamberin kendine has esması çalıştı.

Bence, önceki paragrafımda, yanlış anladığın konu şu : Hristiyanlar boynuna haç taktığında kurtuluşa erdim rahatlığında gördüğün şey ile İslam anlayışında, şartlar ! adı altında beliren ( örn. imanın / islamın ) yaptırım aynı.

Fakat anın ruhunda İslam, doğrudan bir disiplin ve yaşam sistemi iken Hristiyanlık zamanla iman ve sevgi merkezli bir din haline geldi. Bu da Hristiyanların dini yaşarken daha “rahat” görünmesine sebep oldu. Gel gelelim İslam'ın şartlaşması ve katılaşması da Musa sonrası Yahudilerin benimsediği merkezci düşünceyi savunur oldu.

Örn . Seçilmiş din / İslam krallığı / Mesih = Politik din anlayışı.

Geçmişte Yahudilik ile İsa Cemiyeti arasında yaşanan ayrışmanın benzerini, günümüzde din ve dinsizlik gibi kavramlar ile görüyoruz. İçerik aynı, başlık farklı..
 
Farkındaysan Muhammed peygamberi eleştirmedim. Onun döneminde de Musa ve İsa sonrası açıklık tamamlandı. Kavmine baktığımızda bir tarafta aşırı özgürlük diğer tarafta acımasız gelenekler var. Özellikle adaletsizlik ve cehaletin zirve yaptığı zamanlar..

Haliyle Musa ile gelen yasa + İsa ile gelen sevgi ; insanlar tarafından unutuldu. Bu yüzden Muhammed ; disiplin ( yasa ) , sevgi ( merhamet ) + uyarı olarak zuhur etti. Diğerlerinden farkı, önleyici hekimlik yapmasıydı. Zamanın ruhu ve toplumun yapısı gereği her peygamberin kendine has esması çalıştı.

Bence, önceki paragrafımda, yanlış anladığın konu şu : Hristiyanlar boynuna haç taktığında kurtuluşa erdim rahatlığında gördüğün şey ile İslam anlayışında, şartlar ! adı altında beliren ( örn. imanın / islamın ) yaptırım aynı.

Fakat anın ruhunda İslam, doğrudan bir disiplin ve yaşam sistemi iken Hristiyanlık zamanla iman ve sevgi merkezli bir din haline geldi. Bu da Hristiyanların dini yaşarken daha “rahat” görünmesine sebep oldu. Gel gelelim İslam'ın şartlaşması ve katılaşması da Musa sonrası Yahudilerin benimsediği merkezci düşünceyi savunur oldu.

Örn . Seçilmiş din / İslam krallığı / Mesih = Politik din anlayışı.

Geçmişte Yahudilik ile İsa Cemiyeti arasında yaşanan ayrışmanın benzerini, günümüzde din ve dinsizlik gibi kavramlar ile görüyoruz. İçerik aynı, başlık farklı..

Şimdi oldu gibi.
 
Geri
Üst