Ruhlar arasında Bedri Ruhselman adlı kitaptan alıntıdır
Bütün spiritüalist ekollerce intihar çok kötü, çok iğrenç ve
müthiş felâketlerle dolu ıstıraplı neticeleri hazırlıyan bir harekettir.
Bir insanın intihar edebilmesi için başına nelerin geleceğini ve bu
kötü hareketiyle bir adım ötede kendisine ne kadar büyük felâketleri
hazırlamış bulunduğunu bilmiyecek kadar cahil ve küçük olması
lâzımgelir. Çok uzun ve çok mühim olan bu mevzuun mütalâasını
moral bahislere ait başka bir esere bırakarak şimdilik sadece spatyomdakileri
tanımak maksadiyle buna temas ediyor ve evvelâ ilk
spiritizma külliyatından birkaç misâl vermekle işe başlıyorum.
1 — Bu misâli intihar etmiş bir zavallının spatyomdaki fecî ruh
halini gösteriyor. Şimdi sözü, bu müşahedeyi takdim eden büyük
araştırıcı Allan Kardec'e bırakıyorum :
«1858 senesi Nisanının yedinci günü akşama doğru elli yaşında
kadar bir adam Paris'de Samaritaine müessesesine bir banyo almak
üzere girmiş ve bir locaya kapanmıştı. Üzerinden iki saat geçtiği
halde garson bu adamın dışarı çıkmadığını görerek merak etmiş ve
rahatsız olup olmadığını anlamak için kamarasına girmişti. İçeri
girer girmez korkunç bir manzara ile karşılaştı. Bu bedbaht adam
boğazını ustura ile kesmişti ve banyosunun suyu onun boynundan
fışkıran kanla boyanmıştı. Kadavra morga gönderildi.
<• Ölümünden altı gün senra adamın ruhu Paris Spiritizma Cemiyeti
tarafından davet edildi :
(Davet) (Medyomun rehber ruhu cevap veriyor

«R. r. — Biras bekleyiniz... Şimdi geldi, buradadır.
«Sual — Şimdi nerede bulunuyorsunuz?
37
«Cevap — Bilmiyorum. Siz söyleyiniz ben neredeyim?
«S. — Siz spiritizma ile meşgul olan bir insan topluluğu içindesiniz.
Onlar sizin iyiliğinizi arzu eden kimselerdir.
«C. — Ben yaşıyor muyum, söyleyiniz? Tabutumun içinde boğuluyorum
». Burada Allan Kardec'in şu notlan vardır: «Bedeninden
aynlmış olmasına rağmen onun ruhu hâlâ cismanî maddenin girdapları
içine tamamiyle gömülü bulunmaktadır. Ve onun yersel
fikirleri hâlâ canlı olarak yaşamaktadır. O, öldüğünü bilmiyor.»
«S. — Bizim yanımıza gelmenize kim sebeb oldu?
«C. — Sizin yanınızda teselli duyduğumu hissediyorum.
«S. — Intihannızm sebebi nedir?
«C. — Ben öldüm mü? Hayır. Hâlâ bedenimdeyim. Merhametli
bir el çıksa da bu işi bitirse!»
Bu adam boğazını keserek kendisini öldürdüğü için bütün dikkatini
bu uzvu üzerinde toplamıştır. O çoktan öldüğü veya boğulduğu
halde hâlâ boğulma ameliyesinin bitmediğini duyuyor ve bu
işi bitirecek bir insanın çıkmasını ve kendisini azaptan kurtarmasını
temenni ediyor. Bu hal intihar edenlerin mümeyyiz vasıflarından
birisidir. Devam edelim :
«S. — Niçin kendinizi tanıtacak bir nişane bırakmadınız?
«C. — Ben terkedilmiştim, ıstıraptan kaçtım, azabı buldum.
«S. —• Hâlâ meçhul olarak mı kalmağı arzu ediyorsun?
«C. — Evet. Kanayan bir yaraya kızgın demir sokmayınız...
«S. — Müstakbel bir hayatın mevcudiyeti hakkındaki düşünce
nasıl oldu da sizin bu intiharınıza mâni olamadı
«C. — Ben istikbale inanmıyordum. Ümitsizdim, istikbal ümit
demektir.
«S. — Hayatınızın sönmek üzere bulunduğunu hissettiğiniz anda
neler düşündünüz?
«C. — Hiçbir şey düşünmedim. Yalnız duydum ki... Hem benim
hayatım sönmüş değildir kî, Ruhum bedenime bağlı. Ve kurtlann
bedenimi kemirdiğini duyuyorum» (26/344).
Ruh ve Kâinat kitabını okuyanlar bu tablonun hakikî mânâsını
çok iyi takdir etmişlerdir. Buradaki hâdise şuursuzca bir imajinatif
faaliyetten doğmuş bir sürü imajlann ruhu her yerde, her zaman
takip etmesinden ileri gelmiştir.
2 — Şimdiki vereceğim misâl, oğluna kavuşmak için hayatını
38
yok eden bir annenin öbür âlemdeki kötü ruh hâlini göstermektedir.
«1865 senesi Mart ayında M. C. adındaki bir kadın Paris civarında,
küçük bir şehirde ticaret yapıyordu. 21 yaşındaki oğlu ile
beraber yaşıyordu. Çocuk çok ağır hasta idi. Birgün ölmek üzere
bulunduğunu hissetti ve annesini yanma çağırdı. Ve ancak annesini
kucaklıyacak kadar "kuvveti kendisinde bulabildi. Kadm göz yaşları
arasında oğluna şu sözleri söylemişti :
«Git, oğlum. Benden evvel git. Ben de senin yanma gelmekte
gecikmiyeceğim.» Bu sözleri söylerken başım elleri arasında saklıyarak
odadan dışarı fırlayıp gitti.
«Bu hazin sahnede hazır bulunanlar C.'nin bu sözlerini sadece
bir acının alelade infilâkına atfettiler. Hasta öldü. Anneyi evin her
tarafında aradılar. Ve nihayet onu çatıda asılı olarak buldular.
Hem annesinin, hem de oğlun cenaze merasimi birlikte yapıldı.
Hâdiseden bir çok gün sonra evvelâ oğlun ruhu davet edildi:
«Sual — Sizin ölümünüzden ümitsizliğe düşerek intihar eden
annenizin ölümünden haberiniz var mı?
«Cevap — Evet. Eğer onun bu kötü hareketinin benim üzerimde
husule getirdiği elem olmasaydı, bugün ben pek mesut olacaktır.
Zavallı ve harikulade anne! O, bu gelip geçici ayrılık tecrübesine
dayanamadı. Sevdiği oğluna kavuşmak emeliyle tuttuğu yol,
heyhat, onu oğlundan bilâkis uzaklaştırdı!... Bu ayrılık pek uzun
sürecek. Eğer o, Tanrının iradesine uymağı kalbine yerleştirmiş olsaydı
ve kendisini arındıracak ceza borcunu kabul edip uğradığı
sınav karşısında tahammül, tevazu ve pişmanlık duygularını gösterseydi,
birleşmemiz çok kısa bir zamanda vukua gelecekti. Fakat
o, bu hareketiyle ne vakit biteceği belli olmıyan uzun bir zaman
için bu neticeyi geciktirdi.
«Dua ediniz. Oh, onun için dua ediniz!. Ve bilhassa onun bu
hazin ölümünü duyarak üzülen anneler, sakın onu taklit etmeyiniz.
İmza : Benjamin C..<
Bunu müteakip intihar eden annenin ruhu medyomun rehber
ruhu yardımıyle çağırıldı :
«Anne — Oğlumu istiyorum! Onu bana iade etmeğe kudretiniz
var mı? Zâlimler!... Onu nurlu yerlere götürmek üzere elimden
aldılar. Ve beni karanlıkta bıraktılar!... Ben onu istiyorum... O be-
39
nimdir!... Anne sevgisinin hiçbir kıymeti yok mudur?. Nasıl olur i
Onu dokuz ay taşımak, kendi sütü ile, kendi eti ile, kendi kanı ile
beslemek, ilk adımlarına rehber olmak ve mukaddes Rabbin ve
annesinin isimlerini ona hecelettirmek, onu faal, zeki, namuslu,
ailesini sever bir insan haline koymak ve nihayet ona bağlanan
ümitlerin tahakkuk etmeğe başladığı ve onun önünde parlak bir
istikbalin açılmağa yüztuttuğu zamanda ve bir anda onu kaybetmek!...
Hayır, bu olamaz!... Allah âdil değil. Bu, annelerin Allahı
değil; O, annelerin elemlerini ve ümitsizliklerini anlamıyor... Zira
ben oğlumla beraber olmak için kendimi Öldürmüştüm. Beni tekrar
diriltüer... Oğlum! Oğlum, nerdesin?...
«Sual — Zavallı anne, sizin acılarınızı paylaşıyoruz. Fakat ne
yazık ki, siz oğlunuza kavuşmak için çok hazin bir çareye başvurmuşsunuz:
İntihar, Tanrının nazarında bir cinayettir Ve siz düşünmeli
idiniz ki, onun kanunlarını çiğneyen her insan cezalanır... İşte
şimdi sizin oğlunuzu görmekten mahrum kalmanız da sizin cezanızdır.
«Anne — Hayır, ben Allahı insanlardan iyi tanırdım. Ben onun
cehennemine inanmazdım. Birbirini seven ruhların ebediyen bir arada
yaşıyacaklarma inanırdım. Meğer aldanmışım!... Allah iyi ve
âdil değildir. Çünkü o, benim acılarımın ve elemlerimin sonsuzluğunu
anlamadı. Oh!.. Oğlumu kim bana verecek! Acaba onu ebediyen mi
kaybettim? Merhamet, merhamet Allahım!...
«Sual — Sakinlesiniz bakalım, ümitsizce taşkınlığınıza nihayet
veriniz. Düşününüz ki, eğer oğlunuzu tekrar görmek için bir çare
arıyorsanız, bu, sizin yaptığınız gibi Allaha küfretmek değildir.
Kendinizi ona hoş göstereceğiniz yerde, üzerinize daha büyük şiddeti
çekiyorsunuz.
«Anne — Bana artık oğlumu göremiyeceğimi söylüyorlar. Onu
cennete götürdüler, o halde ben cehennemde miyim? Annelerin cehenneminde
miyim? Böyle bir yer var mı? Ben ondan fenasını
görüyorum...» (26/353)
Yukardaki müşahedelerde bizi ilgilendiren şu noktalar çok
şayanı dikkattir. Bu noktalar metinde de tarafımdan büyük harflerle
işaret edilmiştir :
a — İntihar eden bir kimse uzun zaman öldüğünü bilmiyor ve
buna inanamıyor.
b — Tam intihar edeceği saniyedeki çok acı; çok ıstıraplı ve
40
çok müphem ve korkulu ruh halinin ve duygularının gittikçe şiddetini
arttırarak devam ettiğini görüyor.
c — İntiharına sebep olan âmilin ortadan kalmadıktan başka
sağlığındakinden daha kötü, daha ağır baskı ile kendini ezmekte
devam ettiğini ve hattâ ebedîleştiğini zannediyor.
İşte bütün bu haller bir spiritizma celsesinde teşevvüş gösteren
böyle bir ruhun başlıca ıstırap kaynağım teşkil ediyor.
3 — Şimdi vereceğimiz misâl —tâbirimi mazur görünüz —
çifte kavrulmuştur. Yâni, bu hikâyenin kahramanı hem Tanrının
varlığını inkâr etmek, hem de kendini öldürmek talihsizliğine uğramış
bir zavallıdır :
«M. J. B. D... münevver bir zattı. Fakat ademci (yoklukçu)
materyalist fikirleriyle kafası son haddine kadar doymuş hale gelmişti.
Ne Tanrıya, ne de bizzat kendi ruhuna inanırdı. Ölümünden
iki sene sonra, akrabalarının talebi üzerine, Paris Spiritizma Cemiyeti
tarafından* davet edildi.
«Davet. — Istırap çekiyorum! Ben lanetlenmiş bir adamım.
«S. — Biz. akıbetinizi öğrenmek istiyen akrabalarınızın ricası
üzerine sizi davet ettik. Bu davetimizin sizin üzerinizde hoş mu,
yoksa zahmetli mi tesir yaptığını lütfen söyler misiniz?
«Cevap — Zahmetli.
«S. — Ölümünüz arzunuzla mı vaki oldu?
«C. — Evet. (Medyom cok güçlükle yazıyor, yazı kaba, intizamsız,
titrek ve okunamıyacak kadar kötüdür. Başlangıçta hiddet
alâmeti var, kalem kırılıyor, kâğıt yırtılıyor.)
«S. — Sakin olunuz, hepimiz sizin için Tanrıya dua edeceğiz.
«C. — Tanrıya inanmağa icbar ediliyorum.
«S. — Kendinizi mahvetmeğe sizi sevkeden âmil ne idi?
«C. •— Ümitsizce geçen bir hayatın 'sıkıntısı...
«S. — Hayatın devrimlerinden kaçmak istediğinize göre bari
bundan bir şey kazandınız mı? Şimdi daha mutlu bir halde misiniz?
«C. — Niçin varlık yok?
«S. — Lütfen, muktedir olabüdiğiniz kadar oradaki halinizi
anlatınız.
«C. — Bütün inkâr etmiş olduğum şeylere inanmağa mecbur
tutulmaktan ötürü azap çekiyorum.
«S. — Sağlığınızda taşımış olduğunuz yoklukçu maddeci düşünceler
size nereden gelmişti?
41
«C. — Daha evvelki hayatta ben kötü bir insandım. Bunun
neticesi olarak ruhum, son hayatımda şüphe hissiyle eziyet edilmek
akıbetine mahkûm edildi. Ve işte bu hisse dayanamıyarak kendimi
öldürdüm.
«C. — Kendinizi suda boğduğunuz sırada neticenin nasıl olacağım
umuyordunuz? O anda neler düşünüyordunuz?
«C. — Hiçbir şey. Benim için hayatın sonu yoktu. Fakat iş
olup bittikten sonra bu dünyadaki mahkûmiyetimin kendimi öldürmemle
nihayet bulmadığını ve daha çok çekecek ıstırabımın olduğunu
gördüm.
«S. — Artık şimdi Tanrının, ruhun ve gelecek hayatın mevcudiyetine
inanıyor musunuz?
«C. — Maalesef hayır. Daha bu duruma gelecek kadar azabımı
bitirmiş değilim».
«S. — Erkek kardeşinizi orada gördünüz mü?
«C. — Oh! Hayır.
«S. — Niçin?
«C. — Neden işkencelerimizi bir araya getirelim? Felaket
uzaklaştırır, saadet birleştirir, heyhat!
«S. — Biraderinizi buraya, sizin yanınıza çağırsak, onu görmekten
memnun olur musunuz?
«C. — Hayır, hayır! Ben çok aşağılardayım.
«S. — Onu çağırmamızı neden istemiyorsunuz?
«G. — O da mesut değil de ondan.
«S. — Onu görmekten korkuyorsunuz...
«C. — Hayır, sonra...
«S. — Ailenizden bir dileğiniz var mı?
«C. — Benim için dua etsinler.
«S. — İnsanlar arasında sizin dünyada taşımış olduğunuz kanaati
güdenler var; bunlar hakkında ne dersiniz?
«C. — Ah!... Talihsizler! Diğer hayatın varlığına inanabüseler!
Onlar için en hayırlı dileğim budur. Eğer onlar buradaki benim
hazin durumumu bilselerdi derin derin düşünülürlerdi.
«(Bunu müteakip bu zatın kendisi gibi materyalist olan, fakat
tabiî ölümle ölen biraderi çağrılıyor. O da öteki gibi bedbaht olmakla
beraber cndan daha sakin haldedir; yazıları açık ve okunaklıdır.)
«(Davet — Bizim çektiğimiz ıstırap sizler için faydalı bir ders
olsun. Ve başka hayatın mevcudiyetine sizi inandırsın. O hayat ki,
orada imansızlığın ve kabahatlerin cezası çekilir.
42
«S. — Buraya çağırdığımız biraderinizle görüşebiliyor musunuz?
»
«C. — Hayır, o benden kaçıyor.
«S. — Siz ondan daha sakin bulunuyorsunuz, çekmekte olduğunuz
ıstırap hakkında bize daha açık bir fikir verebilir misiniz?
«C. — Arz üzerinde kabahatlerinizi itiraf etmek zorunda kaldığınız
zaman izzeti nefsinizin ve gururunuzun incinmesinden dolayı
bir ıstırap duymaz mısınız? Hatada olduğunuzu size ispat eden
birisi karşısında küçük düşmeniz endişesi ruhunuzu isyana sevkettirmez
mi? Peki, bütün hayatmca ölüm ötesinde hiçbir şeyin mevcut
olmadığına iyice inanmış bir kimsenin ne türlü azap çekmesini
istiyorsunuz? O, buraya gelip de birdenbire parlak hakikât güneşi
ile karşılaşınca cansızlaşır, itibarsızlık içinde kalır ve bunun arkasından
da Tanrının varlığını uzun zamandanberi unutmuş olmaktan
mütevellit vicdan azabı içinde kıvranmağa başlar. İşte o zaman
bu hali dayanılmaz bir şekil alır. O, ne huzur bulabilir, ne de istirahat.
Onun bir azıcık sükûneti ancak ara sıra kendisine temas edip
geçen Tanrı rahmetiyle mümkün olabilir. Zira kibir etmesi, bizim
zavallı ruhlarımızı kamilen sarsmıştır. (Yâni kibir, ilâhî rahmetin
bu ruhlara nüfuz edebilmesine engel olur. B. R.) Bu uğursuz elbisenin
üzerimizden atılmış olması için daha çok uzun zamana ihtiyacımız
vardır. Bizim bundan kurtulabilmemize ancak kardeşlerimizin
duaları yardım edebilir.
«S. — Bu kullandığınız «kardeş» tâbiri dünyadaki insanlara
mı, yoksa ruhlara mı aittir?