Ilmen Yakin,Aynel Yakin, Hakkal Yakin

ptaah

Kayıtlı Üye
Katılım
9 Kas 2010
Mesajlar
280
Tepkime puanı
20
Konum
Allah'ın anıldığı yerlerden
Bilginin üç mertebesi vardır. Bunlar, İlme’l-Yakîn, Ayne’l-Yakîn ve Hakka’l-Yakîn. Marifetullah’da da bu üç mertebe carîdir.
İlme’l-Yakîn: İlim ile bir şeyi bilmek ve tanımaktır. Bu bilgi kesinliği ispatlanmış olan bilgidir. Kesinliği delillerle ispat edilmeyen şeye bilgi denmez, malumat denir. Bilginin yakîn mertebesi kesin bilgidir.
Ayne’l-Yakîn: Gözle görerek bilmek anlamında bilginin ikinci mertebesidir. Gözle görme ve algılama yakîn mertebesinde olursa kesinlik ifade eder. Aksi takdirde göz yanılması gibi gerçek olmayan algılamalardır.
Hakka’l-Yakîn: Bir bilginin hakikatine erme hadisesidir. Bilgi ve marifet mertebelerinin en yükseği olan bu mertebenin de çok mertebeleri vardır. Bu bilginin de yakîn mertebesine ulaşması ile kazanılan kesin bilgidir. Bu mertebe bilgiyi yaşama, hakikatine erme ve şüpheye yer bırakmadan işin doğrusunu anlama mertebesidir.

Kur’ân-ı Kerimde “İlme’l-Yakîn” ve “Ayne’l-Yakîn” ifadeleri Tekâsür Suresinde arka arkaya geçmektedir. Yüce Allah bu surede Kabir ve ahiret hayatını anlatmaktadır. Dünyanın insanı aldattığını ihtar etmektedir.“Çokluğunuzla övünmeniz sizi aldattı. Ta kabre varıncaya kadar. Dikkatli olun! İleride bileceksiniz. Sonra ileride daha iyi bileceksiniz. Keşke, İlme’l-yakîn bilmiş olsaydınız. Cehennemi göreceksiniz. Sonra ayne’l-yakîn görerek bileceksiniz. Sonra o gün dünyadaki nimetlerden hesaba çekileceksiniz.” (Tekasür, 102:1–8)
Hakka’l-yakîn terimi ise “İnkâr edenlerin kaynar suların bulunduğu, cehenneme kesinlikle girecek, hakka’l-yakîn kesinliğinde görecektir.” (Vakıa, 56:92–95) “Bu Kur’ân-ı Kerimin bilgileri hakka’l-yakîn mertebesinde kesin bilgileri muhtevidir” (Hakka, 69:51) ayeti ile sabittir.

Bilgi aklî kesinliğe ulaşırsa İlme’l-yakîn, tecrübeye dayanırsa ayne’l-yakîn, içselleştirerek bizzat yaşanırsa hakka’l-yakîn mertebesine çıkmış olur. Duyarak, okuyarak kazanılan bilgi ilme’lyakîn bilgidir. Sem’iyyat olarak adlandırılan bilgi kesinlik kazanırsa ilmî bilgidir. Duyduğu şeyi bizzat görerek bilgi sahibi olursa buna ayne’l-yakîn mertebesine ulaşır. Bizzat yaşanan bilgi ise hakka’l-yakîn mertebesine ulaşmış olur.

Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde Hz. Üzeyir’in (as) yüz sene uyuyarak dirilmesini ve merkebinin dirilmesini görmesini örnek verir. (Bakara, 2:259) Yine İbrahim’in (as) kalbinin tatmini için ölüleri diriltmeyi göstermesini istemesi de hakka’l-yakîn bilgiye örnektir. (Bakara, 2.260)

Sadece işitmeye dayanan taklidî iman İlme’l-yakîn, ayne’l-yakîn ve hakka’l-yakîn mertebelerine çıktıkça tahkik-i imanda terakkiyi netice verir. İmanda ve Marifetullah’da da İlme’l-yakînden hakka’l-yakîne kadar mertebeler olduğu gibi, hakka’l-yakînde de binlerce mertebeler vardır. İman hakka’l-yakîn mertebesine ulaşırsa daha selbedilemez bir dereceye gelir. Sadece akıl ve duyguda kalmaz ruha ve sırra ve insanın bütün duygularına sirayet eder.

Bediüzzaman’ın izahlarına göre çabuk şüphelere mağlup olan taklidî imana mukabil tahkik-i imanın pek çok mertebeleri vardır. İlme’l-yakîn mertebesi birçok delillere ve burhanlara dayanarak imanda terakki etme sürecidir. Ayne’l-yakîn mertebesi ise kâinatı bir kitap gibi okuma derecesine insanı yükseltir ve bunun da binler mertebeleri vardır. Tüm varlıklarda Allah’ın isim ve sıfatlarını ve şuunatının tecelliyatını müşahede eder. Kendi içinde binler mertebesi bulunan Hakka’l-yakîn mertebesi ise sahibini pek çok yüksek makamlara yükseltir.

Bediüzzaman 17. Lem’anın 10. Notasında “Gafletten tecerrüt ederek marifet-i ilâhiyenin nurlarına müteveccih olan bir mü’minin Allah’ın ayetlerini temaşa ederken kendisine görünen her bir delili ve nuru tenkit ve tereddütle karşılamak yerine onlara müteveccih olmalı” der. Marifetullah’ın şahitlerini üçe ayırır. Birincisi “Su” gibi görünen ve hissedilen ama parmaklarla tutulmayan delillerdir. İkinci kısmı “Hava” gibi hissedilen; ama görülmeyen ve tutulmayan delillerdir. Bu nevi deliller ise ruh ile ona yönelmekle kazanılan delillerdir. Üçüncü kısım ise “Nur” gibi görünen ama tutulmayan ve hissedilmeyen delillerdir ki buna karşı ancak kalp gözü ile bakılınca ve ruh ve kalb ile yönelince kendi kendine gelen marifet nurlarıdır. Ancak basiret nurları ile avlanabilen delillerdir.

Alıntıdır
 
Üst