Gerçek Ben Lütfen "Ayağa" Kalkar mısın?

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan aris
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

aris

Kayıtlı Üye
Veli* Kimdir? (*Sıradan insanları anlatmak için kullanılan ibare)

Çoğunluğumuz kim olduğumuz konusunda oldukça kendinden emindir. Aslında, çoğu zaman biz dostlarımızın da kim olduğu konusunda oldukça eminizdir. Ama ne zaman ben dostumu ve kendimi anlatmaya başlasam, bu şekilde bir tarif için seçilen kriterler genelde fiziksel tanımlamalar ile başlar: yaş, cinsiyet, boy, genel yapı, saç rengi, göz rengi vb.

Bana Onun Hakkında Biraz Daha Bir Şeyler Anlat. O Nasıl Biri?

Tabii ki, bu şekilde bir tanımlama bir hayli kısıtlıdır ve kesinlikle anlatılan belirli kişi ile ilgili gerçek bir aydınlanma vermez ve biz de özelliklerini başka şekilde söylemek gerekirse, hızlı bir şekilde o kişinin nasıl biri olduğunu anlatmaya devam ederiz.

Daha Fazla Bilmeye İhtiyacım Var! Ne Yapmayı Sever?

O özelliklerin bazıları o anki çevrelerine, ailelerine, işlerine, diğer arkadaşlarına, nerede yaşadıklarına vb. bağlıdır. Tekrar, biz tanımımızı eksik buluyoruz. Son olarak, eğer çok derin kazarsak, en derin kademeyi ortaya çıkarırız: o kişi ne sever. Örneğin, dostumuz opera veya türküden, futboldan veya beysboldan, okumaktan veya televizyon seyretmekten, ailesiyle evde oturmaktan veya dışarı çıkıp bütün gece eğlenmekten hoşlanıyor olabilir.

Ama bizim burada gerçekten tarif ettiğimiz ne? Bu özellikler, bir kişinin gerçekleştirmekten hoşlandığı arzulardır. Bizim bir insanı gerçekten tanımaya başladığımız zaman onun neleri sevdiğini, neleri yapmaktan hoşlandığını, nelerin ona en çok zevk verdiğini bildiğimiz zamandır. İşte bu nedenden dolayı, bir kural olarak, bizim en yakın dostlarımız bize zevk veren şeylere uygun olarak en çok ortak noktamız olan insanlardır.

Başka kelimelerle söylersek, ne zaman dostlarımız ile aynı şeyleri yapmayı seversek, o zaman daha çok onlarla olmak isteriz. Birinin ‘’kim’’ olduğuna dair son kararımız, neredeyse her zaman o belirli kişiye has arzulara bağlıdır.

Ben Arzularım mı?

Öyleyse bu ben arzularım mı anlamına geliyor? Biyolojik özelliklerim dışında, ben sadece toplandığı zaman beni, insanı oluşturan belirli bir sayıdaki istekler miyim?

Biz bu dünyada farklı çok sayıda arzular görüyoruz, eğer bütün arzuların her birinin farklı yollarla gerçekleştirilebileceğini hesaba katarsak, gezegendeki bütün insanların içinde neden bu kadar çok farklılıklar olduğuna şaşırmamak gerek.

Ancak, bir anlığına daha derin bir “sen’’ olduğunu düşünün, öyle bir “sen’’ ki fiziksel özelliklerin ve belirli tipteki zevkler için olan arzuların bütünün birleşmesi ile belirlenmesin. İçimdeki bu harici “ben’’ ile nerede ve nasıl öyle bir “ben’’i keşfedebilirim?

Daha kafanız karışmadı mı? Hangi diğer “ben’’ belki de onların olabilir?

Ben Arzularım Değilim

Bu sorunun cevabı, bir insanı oluşturan arzuların içinde değil, ama daha çok bunları “kim’’in gerçekten yerine getirdiğinin içinde. Başka şekilde söylersek, o arzuları tamamlayan zevkler nerede başlıyor?

Bir anlığına bir tür güç olduğunu farz edelim, öyle bir güç ki herhangi bir güç gibi olsun, yer çekimi, elektrik, ne tür olursa. Ama bu güç ile ilgili benzersiz olan şey, onun bize zevk veriyor olması. Nasıl? İlk olarak, o hepimizin farklı yollarla hissettiği o arzuları oluşturuyor, ondan sonra onları tamamlıyor. Gerçekte, tam anlamıyla olan da bu. En küçükten en büyüğüne bizim yaptığımız her şey bir çeşit arzuyu gerçekleştirmek için.

Siz onun üzerinde iyice düşünürken, şunu dikkate alın. Biz bu güçten tamamen saklanmış durumdayız. Ama eğer bu güç varsa, o sadece benim yaptığım her şeyden sorumlu olmakla kalmıyor, çünkü ben her zaman bir tür arzuyu gerçekleştirmeye çalışıyorum veya sabit kalıyorum, o güç aynı zamanda diğer herkesin de yaptığı her şeyden sorumlu oluyor. Bu dünyada herhangi bir bireyin yaptığı hareketlerin hepsi aynı amaç için, bu da bir tür arzudan bir şekilde tamamlanmayı almak. Bunun aynısı dünyadaki bütün hayvanlar için de geçerlidir. Sadece bizim arzularımız daha gelişmiş durumda.

Köylü İle Kral’ın Hikâyesi

Peki, bizim burada çıkarmaya çalıştığımız sonuç ne? Bakalım kısa bir hikâye ile hepsini aydınlığa kavuşturabilecek miyiz? Bir zamanlar çok iyi dost olan iki çocuk varmış. Büyüdükleri zaman, bir tanesi Kral olmuş ve diğeri ise basit bir köylüymüş. Yıllar içinde birbirlerinin izini kaybetmişler, ama Kral köylünün nerede olduğunu bulmuş. Onun koşullarını görünce, köylüye gizlice hediyeler vermeye başlamış. Köylü aldığı hediyeleri sevmiş ve onların verdiği zevk o kadar hoşuna gitmiş ki o hediyeleri kimin yolladığını merak etmeye başlaması uzun zaman sonra olmuş.

Yıllar sonra, sonunda o hediyelerin bir kaynağı olduğu aklına gelmiş ve bu harika bağışların kaynağını aramaya başlamış. Bir gün, bir adamın onun bulması için bir hediye bıraktığını fark etmiş, ve adamı takip etmiş. Tabi ki, adam Kral’ın sarayına girmiş ve köylü onu içeri doğru takip etmiş.

Kral ile karşılaşmış, bütün o yıllar boyunca kendisine hediye verenin o olduğunu bulunca hayrete düşmüş. Kral köylünün o anda tam olarak mutlu olmadığını fark etmiş ve sormuş “Seni tam olarak mutlu etmek için sana daha başka ne verebilirim?’’. Köylü cevap vermiş “Ben senin gibi olmak istiyorum, senin yaptığını yapmak istiyorum.’’ Bu Kral’ın yapamayacağı bir şeydi, sahip olduğu her türlü serveti köylüye verebilirdi, ama iyi Kral arzusunu kendi içinde bulmak köylüye kalmış bir şeydi.

Bizler de köylü gibiyiz, adsız bir bağışlayan tarafından içimize sürekli bize zevk veren arzular konuyor. Ama bir noktada, sadece hediye ile bağışlayan arasında ilişki kurmaya başlamıyoruz, ama aslında onun kim olduğunu da bulmak istiyoruz ve onun gibi olmak istiyoruz.

Ben Gerçek “Ben’’i Yaratmak Zorundayım

Bu arzu bizim asıl ‘’Ben’’imizi temsil ediyor. Neden? Çünkü bütün o diğer arzular aslında bağışlayandan geliyor. Ama bağışlayan gibi olma arzusu, onun yaptığını yapma arzusu, onun bize verdiği bir arzu değil, bu bizim kendi içimizde geliştirdiğimiz bir arzu. Ve sahip olduğumuz tek özgür arzu bu, geriye kalanların hepsi bağışlayandan geliyor.

Eğer biri gerçekten kim olduğunu bulmak istiyorsa, arayış kişinin deneyimlerindeki zevkleri kimin getirdiğini bulmakla başlıyor ve ondan sonra bağışlayan ile ilişkilendirme başlar, bağışlayandan olan zevklerle değil.

Yazar: Michael R. Kellogg
 
Geri
Üst