aris
Kayıtlı Üye
- Katılım
- 3 Tem 2008
- Mesajlar
- 660
- Tepkime puanı
- 143
Yaradan’ın iki tür ışığı vardır: ilim, akıl, bilgelik ışığı ki buna or hohma; ve merhamet, güven, birlik ışığı buna da or hasadim denir. Sırasıyla or hohma kişi üzerindeki yarattığı etkiye göre iki şekilde gelir; ilkin ışığı geldiğinde kişi kendi kötülüğünü keşfeder ve sonra kişi kendi kötülüğünü keşfedip özgeciliğin kullanılması gerektiğini anladığında bu aynı ışık onun özgecil isteklerine güç verir ki böylece kişi onları uygulatabilsin ancak kendisi için değil. Sonuç olarak kendi kişisel özgecilliğini aşacak kuvveti kazanır; bu aynı ışık eskiden özgecil olan düzeltilmiş arzuların ihsan edilmesinden zevk almayı mümkün kılar.
Bir başka deyişle or hasadim bize “almak” arzusundan ziyade “vermek” arzusunun zevkini verir. Bu sebepten dolayı ruhun 320 düzeltilmemiş arzusundan (ki bunlar yavaş yavaş ruhani yükselme gerçekleştikçe hissedilir, aynen kişinin kendi kötülüğünün en derinliklerini yavaş yavaş anlayıp kendi özünü kavramasının verdiği titreme gibi) or hohma etkisiyle malkut’un 32 parçası ayrılır, kişisel zevk alma arzusu ve kişi egoistliğinin onun en kötü düşmanı olduğunu anlar.
Kalan 288 arzu ise ne özgecil ne de ihsan edilme yönündedir, zira bunlar sadece hislerdir (duyma, görme vs gibi) kişi bunları kendi veya başkaları için istediği gibi kullanmayı seçebilir.
Or hasadim etkisi altında kişi bütün bu 288 hissi ihsan etme yönünde uygulamak için bir arzu geliştirir. Bu, 32 özgecil arzunun 32 ihsan etme arzusuyla yer değiştirmesi sonucu hâsıl olur.
Işığın etkisi altında açığa çıkan bir düzelme bundan bir zevk hissi almadan ortaya çıkar. Birey sadece kendi kişisel özgeciliği ile ışığın muhteşemliği arasındaki üstünlük (nitelik) farkını hisseder. Sadece bu bile bedeni arzulardan kurtulmak için yeterlidir. Bu nedenle şöyle denilmiştir; “Ben sizin içinizde özgecil meyiller (istekler) yarattım ve Kabala’yı onun tedavisi olarak yarattım.”
Fakat sonra kendi arzularını düzeltmekle birey Yaradan’ı sevindirmek üzere ışığı almaya başlar. Bu ışık aynı zamanda Torah olarak da bilinir ve Yaradan’ın İsimleri olarak adlandırılır, çünkü birey kendinin ve ruhunun içine Yaradan’ın bir parçasını kabul eder ve ışıktan aldığı zevklere eş olarak Yaradan’a isimler atfeder.
Kişi ruhani dünyaya sadece her şeyi verme üstünlüğünü kazandığı zaman girebilir (Hafetz Hesed). Bu özgecil arzuların kişiyi hiçbir zaman baştan çıkaramamasını dolayısıyla ona zarar gelmemesini sağlayacak minimum önkoşuldur, çünkü kişi kendisi için hiçbir şey istemez.
İhsan etme eğilimlerinin koruması olmadan, or hasadim nitelikleri ile insan üst ışıktan gelen sınırsız zevkleri almaya başladığında kaçınılmaz olarak kendini memnun etmeyi arzulayacak ve bu kişisel çöküntüye sebep olacak; özgeciliği ihsan etme uğruna asla bırakamayacak. Bütün varlığı bu özgecil arzularına nüfuz edemeyecek olan zevklerin peşinden koşmaktan oluşacak.
Ama insana ihsan etme çabasını veren or hasadim, özgecil arzulara doğru ışık tutamaz. Özgecil arzular kendi içlerine ruhaniliğin tüm doğasına karşın zorla Yaradan tarafından konulan bir mikro doz ışık kıvılcımıyla, bizim içimizdeki yaşamı sağlamak amacıyla, ayakta kalırlar çünkü hiçbir zevk almadan insan hayatta kalamaz. Eğer bu yüksek ışığın kıvılcımı yok olursa (özgecilikten ve tatmin edilmemiş arzuları memnun etmekten kurtulmak ve mutlak hüzün ve umutsuzluk duygusunu yaşamamak için) kişi anında yok olur.
Or hasadim’in özgeciliğe girememesinin sebebi nedir? Daha önce de gösterildiği gibi ışığın kendisi or hohma ile or hasadim, arasındaki farka bakmaz, kişi bu farkı belirler. Özgecil bir arzu ışık’tan, onun nereden geldiğine bakmaksızın, zevk almaya başlayabilir. Sadece ihsan etme eylemi için hazırlanmış bir arzu ışığı alabilir, ama sadece ihsan etmeden zevk almak üzere, bu ışığı or hasadim olarak almaktadır.
Bir kişi üç tür histen zevk alır: geçmiş, şu an ve gelecek. En yüksek hazlar gelecekle ilgili hislerden alınır çünkü birey şuan ki hazzı öngörebilir, yani şimdi de zevki yaşar. Böylece uygunsuz eylemlerle ilgili düşünce ve öngörüler, eylemlerin kendisinden daha kötüdür, çünkü öngörü hazzı uzatır ve kişinin düşüncelerini uzun bir süre meşgul eder.
Şu an ki hazzın ise süresi bizim önemsiz ve kolayca tatmin edilebilen arzularımızın yanında genellikle kısadır. Bunun yanında geçmiş hazdan ise kişinin kafasında defalarca hatırlanıp zevk alınabilir.
Öyleyse “İyi bir eylemle meşgul olmadan önce, mümkün olduğunca farklı hisler elde etmek için, ona çok düşünmek ve hazırlık yapmak için uzun bir süre adamak şart ki daha sonra bunlara insan hafızasında ruhaniliğe yönelik amaç ve arzuları yeniden canlandırabilmek üzere başvurabilsin.
Özgecilik doğamızın özü olduğundan, insan hayattan zevk almayı arzular. Öyleyse bir kişiye yukarıdan arzuların doğası gereği özgecil olmayan arzuları dileyip bunlarla hayatta kalmaya çalışan çekirdek bir ruh verilmişse, özgecilik bu tür hareket ve davranışları motive edemez ve böyle bir hayattan alacak zevk kalmaz. Bunun sebebi ruhunun ona gerçek dolu dolu bir hayat yaşamadığını sadece ve sadece var olduğunu hatırlatarak huzur vermemesidir.
Sonuç olarak, insan hayatı acı dolu ve çekilmez görmeye başlar, çünkü davranış ve hareketlerine rağmen kişi hiçbir şeyden zevk almaz ya da en azından tatmin, memnuniyet duymaz çünkü ruh kişinin tatmin olmasına izin vermez. Bu, böylece özgeciliğin kendi, ruhun sesini dinleyip onun talimatlarını izlemekten başka çıkar yol olmadığına karar verene dek devam eder. Aksi takdirde birey asla huzur bulamaz. Bu durum Yaradan’ın bizim isteğimize karşın bizi O’na geri getirmesi olarak tanımlanabilir.
Bir bireyin önceden eksikliğini hissetmediği küçücük bir zevki bile anlaması mümkün değildir. Bu arzulanan zevkin eksikliğini ızdırap olarak tanımlarız. Üst ışığın alınması aynı zamanda onun için önceden bir arzuya ihtiyacı vardır. Bu sebeple, bir kişi öğrenirken ve diğer eylemleri sırasında kendisinin yüksek ışığa ihtiyacını hissetmeyi istemelidir.
“O‘ndan başkası yok.”: belirginleşen her şey O’nun arzusudur ve bütün yaratılanlar O’nun arzusunu yerine getirirler. Tek fark O’nun arzusunu kendileri istedikleri için yerine getiren çok küçük bir insan grubu var. Yaratılanların Yaratan ile birleşme deneyimi sadece arzuların ahenkli var olduğunda mümkündür.
Kutsama, merhamet ışığının (or hasadim) yukarıdan serpilmesi olarak tanımlanır bu da yalnızca kişinin ihsan etme eylemleri içinde olmasıyla mümkündür. Kabalistlerce denir ki: “İnsanlarınızın ihtiyaçları büyüktür, ancak ilimleri azdır.” İhtiyaçlar kesinlikle büyüktür çünkü ilimleri gerçekten de azdır.
Rav Yehuda Aşlag dedi ki: “Durumumuz babası tarafından her çeşit hazineyle dolu olan ama onları görecek ışığı olamayan bir saraya kapatılan kralın oğlunun durumuna benzetilebilir. Böylece oğul karanlıkta oturur ve zenginliğe sahip olmak için tek eksiği ışıktır. Hatta kendisinde bir mum bile vardır (Yaradan kendisine doğru ilerleme olasılığını gönderir) denir ki: İnsan ruhu Yaradan’ın mumudur. Bireyin ihtiyacı olan sadece onu kendi arzusuyla yakmasıdır.
Rav Yehuda Aşlag dedi ki: “Yaradılışın amacının anlaşılmaz olduğu söylenmesine rağmen bilge adamın anlaşılmazlığı ile aptalın cahilliği arasında büyük fark vardır."
Rav Yehuda Aşlag dedi ki: Dal ve kök kuralı “En alttaki en yüksek seviyeye ulaşmalı, ancak en üstteki an alttaki gibi olmak zorunda değildir.” prensibine işaret etmektedir.
Bütün çabamız ışığı alabilme çabamızdan oluşur. Rav Yehuda Aşlag’ın dediği gibi: En önemli olan kli (kab) dır. Işıksız gemi ruhsuz beden kadar hayatsızdır. Öyleyse gemimizi önceden hazırlayalım ki ışığı aldığı zaman düzgün çalışabilsin. Bu insan tarafından yapılan ve elektrikle çalışan bir makineye benzetilebilir. Makine elektrik prizine takılmadığı sürece çalışmayacak ancak çalışmasının sonucu makinenin kendisinin nasıl yapıldığına bağlıdır.
Ruhani dünyanın bütün kural ve arzuları bizim dünyamızınkine taban tabana zıttır; bizim dünyamızda nasıl bilgi ve kavrama gücünün tersine eylemde bulunmak olağanüstü zor ise; ruhani dünyada da bilgi ile ilerlemek aşırı derecede zordur.
Rav Yehuda Aşlag ‘ın dediği gibi: Denir ki tapınaktaki ayinde herkes ayakta durduğunda çok kalabalıktı, ama herkes secde ettiğinde orada çok yer vardı. Ayakta durma eylemi partzuf’un “yücelik” durumunu, ışığı almayı; secde etmek ise “küçüklük” durumunu ve ışığın eksikliğini temsil eder. Bu daha alt seviyede daha çok yer ve daha büyük özgürlük hissi vardır çünkü ruhani yücelme sürecinde olanlar kendi akıl ve mantıklarına rağmen ilerleme potansiyelini hissederler ve bu çabalarının zevk kaynağıdır ki bu da Yaradan’ın gizlilik durumudur.
Rav Yehuda Aşlag geçen yüzyıllın büyük Kabalist’inin hikâyesini anlatırdı, Ari’nin Hayat Ağacı kitabını bile alacak parası olmayan Korits köyünden Rav Pinchas kitabı alacak parayı kazanabilmek için yarım sene çocuklara öğretmenlik yapmaya mecbur kalmıştı.
Bedenimiz ruhani yükselişimize bir engel gibi görünse de, böyle görünmesinin sebebi bizim, Yaradan’ın ona yüklediği fonksiyonların farkına varmayışımızdandır. Rav Yehuda Aşlag’ın söylediği gibi; “Vücudumuz bir “anker” (saatin bir parçası) gibidir; anker saati durdurmasına rağmen, onsuz da saat çalışmaz, ileri doğru gitmez.” Başka bir zaman Rav Yehuda Aşlag dedi ki; “Uzun menzilli bir silahın namlusunda özel bir yiv vardır ki merminin çıkışını zorlaştırır, ancak tam da bu yivden dolayı mermi daha uzağa ve doğru olarak gider.” Kabala’da bu durum kişhui olarak bilinir.
Rav Yehuda Aşlag dedi ki: Herkes İncil’i bu dünyanın mefhumlarına uygun olarak tercüme edilmesine alışmıştır ki İncil’de açıkça bir şekilde “Ruhlarınızı koruyun” denilmesine rağmen bu hala bedenin sağlığı olarak anlaşılmaktadır. “Bir birey, özgecil arzularının özde, saf olmayan güç olduğunu anladığı boyuta kadar ruhani durumdadır. Ruhani seviyenin en altı maneviyat en önemli olup maddeden önce geldiğinde kazanılır. Bir kişi sadece tek bir şeyde kibirlilik gösterebilir, o da Yaradan’ı kendinden başkasının memnun edemeyeceğini iler sürmesiyle olur. Bir Emir’i yerine getirmenin ödülü, o emri vereni algılamakla kazanılır. Bu dünyanın endişeleri manevi yükselmeyle ilgili olanlarla hiç bağlantılı değildir, aynı çok hasta olan bir kişinin maaşını alma endişesinden çok sadece hastalıktan kurtulma endişesi taşıdığı gibi. Aynı fiziksel dünyamızda olduğu gibi manevi dünyada da kendi kontrolümüz dışında olan şartlardan dolayı bir şey olursa bu gerçeğin kendisi bizi kurtarmayacak. Örneğin biri kasıtlı olmadan bir uçurumdan yuvarlansa, sadece düşmüş olması gerçeği, düşmek istememiş olsa bile, onu ölmekten alıkoyamaz. Aynısı manevi dünya için de geçerlidir.”
Rav Yehuda Aşlag hastalandığında onu gelip görmesi için bir doktor çağrılmıştı. Doktor dinlenme ve huzur tavsiye etti, hastanın sinirlerinin yatışmış olmasının önemli olduğunu önerip, eğer öğrenme ile ilgileniyorsa bunun, paragraflarda yazdığı gibi pek komplike olmayan şeyler seçmesi gerektiğini ifade etti. Doktor gittiğinde Rav Yehuda Aşlag “Doktor, paragraflarda daha derin anlam aramadan yüzeysel okunabileceğini zannediyor olmalı” diyerek yorumda bulundu.
Rav Yehuda Aşlag dedi ki: “Maneviyat ihsanla vermek ve maddesel egoistik, saf olmayan “kabul etme”, arasında bir yer yoktur. Eğer her an kişi maneviyata bağlı değilse onu tamamen unutur ve saf olmayan fiziksel durumda kalır.
Hakurazi kitabında denir ki; Kral Kuzari halkı için bir din seçme zamanı geldiğinde, bir Hıristiyan, bir Müslüman ve sonunda bir Yahudi’ye (buradaki Yahudi kelimesinin tanımı içselliğiyle ihsan etme koşuluna gelen bir kişidir ve fiziksel olarak dini Yahudilik olan bir kişiden bahsedilmemektedir) döndü. Kral Yahudi’yi dinlediğinde, Hıristiyan ve Müslüman’ın ikisinin de ölümden sonraki dünyada sonsuz cennet yaşamı ve büyük ödüller söz verdiğini ifade etti. Bunun yanı sıra Yahudi, emirlerin yerine getirilmesinin ödüllerinden ve onlara bu dünyada itaat edilmemesinin cezalandırılmasından bahsetti. Ancak Krala öyle göründü ki ölümden sonraki dünyada alacaklarıyla ilgilenmek, bu dünyada nasıl yaşaması gerektiğiyle ilgilenmekten daha önemliydi. Yahudi açıkladı gelecek olan dünyada ödül sözü verenler böyle yaşarlar çünkü bu yolla kendilerini, yalanı ve kelimelerinin anlamını gizlemek yanlışlığından uzaklaştırmak isterler. Benzer şekilde Rav Yehuda Aşlag AGRA‘nın kelimelerini açıkladı, “Yahudi” mefhumu ruhani dünyayı, bütün dünyayı bu dünyadayken tamamen kazanan kişiye verilen isimdir. Bu bize Kabala’nın söz verdiği ödüldür. Kabala’nın bütün ödülleri kişi bu dünyadayken alınmalı, özellikle her şeyi bedenin tamamıyla hissedebilmek için, bedenin var olduğu süre içinde.
Rav Yehuda Aşlag dedi ki: Kişi saf olmayan güçlerin yani egosal arzuların kendine baskı yapmaya başladığını hissettiğinde, bu onun ruhani özgürlüğünün başlangıcıdır. Rav Yehuda Aşlag Kabala’dan bahsederken, Tanrı korkusu hariç her şey Tanrı’nın elindedir. dedi. Bir insanın Yaradan’dan istediği her şeyle ilgili olarak her şeye gücü yeten O, kişinin istediğini yerine getirip getirmeyeceğine karar verir. Buna rağmen birine cennetin korkusunu vermek isteğine Yaradan tarafından karar verilmez, ancak bir kişi gerçekten Tanrı korkusunu çok arzu ederse bu arzusu kesinlikle yerine getirilir.
alıntı
Bir başka deyişle or hasadim bize “almak” arzusundan ziyade “vermek” arzusunun zevkini verir. Bu sebepten dolayı ruhun 320 düzeltilmemiş arzusundan (ki bunlar yavaş yavaş ruhani yükselme gerçekleştikçe hissedilir, aynen kişinin kendi kötülüğünün en derinliklerini yavaş yavaş anlayıp kendi özünü kavramasının verdiği titreme gibi) or hohma etkisiyle malkut’un 32 parçası ayrılır, kişisel zevk alma arzusu ve kişi egoistliğinin onun en kötü düşmanı olduğunu anlar.
Kalan 288 arzu ise ne özgecil ne de ihsan edilme yönündedir, zira bunlar sadece hislerdir (duyma, görme vs gibi) kişi bunları kendi veya başkaları için istediği gibi kullanmayı seçebilir.
Or hasadim etkisi altında kişi bütün bu 288 hissi ihsan etme yönünde uygulamak için bir arzu geliştirir. Bu, 32 özgecil arzunun 32 ihsan etme arzusuyla yer değiştirmesi sonucu hâsıl olur.
Işığın etkisi altında açığa çıkan bir düzelme bundan bir zevk hissi almadan ortaya çıkar. Birey sadece kendi kişisel özgeciliği ile ışığın muhteşemliği arasındaki üstünlük (nitelik) farkını hisseder. Sadece bu bile bedeni arzulardan kurtulmak için yeterlidir. Bu nedenle şöyle denilmiştir; “Ben sizin içinizde özgecil meyiller (istekler) yarattım ve Kabala’yı onun tedavisi olarak yarattım.”
Fakat sonra kendi arzularını düzeltmekle birey Yaradan’ı sevindirmek üzere ışığı almaya başlar. Bu ışık aynı zamanda Torah olarak da bilinir ve Yaradan’ın İsimleri olarak adlandırılır, çünkü birey kendinin ve ruhunun içine Yaradan’ın bir parçasını kabul eder ve ışıktan aldığı zevklere eş olarak Yaradan’a isimler atfeder.
Kişi ruhani dünyaya sadece her şeyi verme üstünlüğünü kazandığı zaman girebilir (Hafetz Hesed). Bu özgecil arzuların kişiyi hiçbir zaman baştan çıkaramamasını dolayısıyla ona zarar gelmemesini sağlayacak minimum önkoşuldur, çünkü kişi kendisi için hiçbir şey istemez.
İhsan etme eğilimlerinin koruması olmadan, or hasadim nitelikleri ile insan üst ışıktan gelen sınırsız zevkleri almaya başladığında kaçınılmaz olarak kendini memnun etmeyi arzulayacak ve bu kişisel çöküntüye sebep olacak; özgeciliği ihsan etme uğruna asla bırakamayacak. Bütün varlığı bu özgecil arzularına nüfuz edemeyecek olan zevklerin peşinden koşmaktan oluşacak.
Ama insana ihsan etme çabasını veren or hasadim, özgecil arzulara doğru ışık tutamaz. Özgecil arzular kendi içlerine ruhaniliğin tüm doğasına karşın zorla Yaradan tarafından konulan bir mikro doz ışık kıvılcımıyla, bizim içimizdeki yaşamı sağlamak amacıyla, ayakta kalırlar çünkü hiçbir zevk almadan insan hayatta kalamaz. Eğer bu yüksek ışığın kıvılcımı yok olursa (özgecilikten ve tatmin edilmemiş arzuları memnun etmekten kurtulmak ve mutlak hüzün ve umutsuzluk duygusunu yaşamamak için) kişi anında yok olur.
Or hasadim’in özgeciliğe girememesinin sebebi nedir? Daha önce de gösterildiği gibi ışığın kendisi or hohma ile or hasadim, arasındaki farka bakmaz, kişi bu farkı belirler. Özgecil bir arzu ışık’tan, onun nereden geldiğine bakmaksızın, zevk almaya başlayabilir. Sadece ihsan etme eylemi için hazırlanmış bir arzu ışığı alabilir, ama sadece ihsan etmeden zevk almak üzere, bu ışığı or hasadim olarak almaktadır.
Bir kişi üç tür histen zevk alır: geçmiş, şu an ve gelecek. En yüksek hazlar gelecekle ilgili hislerden alınır çünkü birey şuan ki hazzı öngörebilir, yani şimdi de zevki yaşar. Böylece uygunsuz eylemlerle ilgili düşünce ve öngörüler, eylemlerin kendisinden daha kötüdür, çünkü öngörü hazzı uzatır ve kişinin düşüncelerini uzun bir süre meşgul eder.
Şu an ki hazzın ise süresi bizim önemsiz ve kolayca tatmin edilebilen arzularımızın yanında genellikle kısadır. Bunun yanında geçmiş hazdan ise kişinin kafasında defalarca hatırlanıp zevk alınabilir.
Öyleyse “İyi bir eylemle meşgul olmadan önce, mümkün olduğunca farklı hisler elde etmek için, ona çok düşünmek ve hazırlık yapmak için uzun bir süre adamak şart ki daha sonra bunlara insan hafızasında ruhaniliğe yönelik amaç ve arzuları yeniden canlandırabilmek üzere başvurabilsin.
Özgecilik doğamızın özü olduğundan, insan hayattan zevk almayı arzular. Öyleyse bir kişiye yukarıdan arzuların doğası gereği özgecil olmayan arzuları dileyip bunlarla hayatta kalmaya çalışan çekirdek bir ruh verilmişse, özgecilik bu tür hareket ve davranışları motive edemez ve böyle bir hayattan alacak zevk kalmaz. Bunun sebebi ruhunun ona gerçek dolu dolu bir hayat yaşamadığını sadece ve sadece var olduğunu hatırlatarak huzur vermemesidir.
Sonuç olarak, insan hayatı acı dolu ve çekilmez görmeye başlar, çünkü davranış ve hareketlerine rağmen kişi hiçbir şeyden zevk almaz ya da en azından tatmin, memnuniyet duymaz çünkü ruh kişinin tatmin olmasına izin vermez. Bu, böylece özgeciliğin kendi, ruhun sesini dinleyip onun talimatlarını izlemekten başka çıkar yol olmadığına karar verene dek devam eder. Aksi takdirde birey asla huzur bulamaz. Bu durum Yaradan’ın bizim isteğimize karşın bizi O’na geri getirmesi olarak tanımlanabilir.
Bir bireyin önceden eksikliğini hissetmediği küçücük bir zevki bile anlaması mümkün değildir. Bu arzulanan zevkin eksikliğini ızdırap olarak tanımlarız. Üst ışığın alınması aynı zamanda onun için önceden bir arzuya ihtiyacı vardır. Bu sebeple, bir kişi öğrenirken ve diğer eylemleri sırasında kendisinin yüksek ışığa ihtiyacını hissetmeyi istemelidir.
“O‘ndan başkası yok.”: belirginleşen her şey O’nun arzusudur ve bütün yaratılanlar O’nun arzusunu yerine getirirler. Tek fark O’nun arzusunu kendileri istedikleri için yerine getiren çok küçük bir insan grubu var. Yaratılanların Yaratan ile birleşme deneyimi sadece arzuların ahenkli var olduğunda mümkündür.
Kutsama, merhamet ışığının (or hasadim) yukarıdan serpilmesi olarak tanımlanır bu da yalnızca kişinin ihsan etme eylemleri içinde olmasıyla mümkündür. Kabalistlerce denir ki: “İnsanlarınızın ihtiyaçları büyüktür, ancak ilimleri azdır.” İhtiyaçlar kesinlikle büyüktür çünkü ilimleri gerçekten de azdır.
Rav Yehuda Aşlag dedi ki: “Durumumuz babası tarafından her çeşit hazineyle dolu olan ama onları görecek ışığı olamayan bir saraya kapatılan kralın oğlunun durumuna benzetilebilir. Böylece oğul karanlıkta oturur ve zenginliğe sahip olmak için tek eksiği ışıktır. Hatta kendisinde bir mum bile vardır (Yaradan kendisine doğru ilerleme olasılığını gönderir) denir ki: İnsan ruhu Yaradan’ın mumudur. Bireyin ihtiyacı olan sadece onu kendi arzusuyla yakmasıdır.
Rav Yehuda Aşlag dedi ki: “Yaradılışın amacının anlaşılmaz olduğu söylenmesine rağmen bilge adamın anlaşılmazlığı ile aptalın cahilliği arasında büyük fark vardır."
Rav Yehuda Aşlag dedi ki: Dal ve kök kuralı “En alttaki en yüksek seviyeye ulaşmalı, ancak en üstteki an alttaki gibi olmak zorunda değildir.” prensibine işaret etmektedir.
Bütün çabamız ışığı alabilme çabamızdan oluşur. Rav Yehuda Aşlag’ın dediği gibi: En önemli olan kli (kab) dır. Işıksız gemi ruhsuz beden kadar hayatsızdır. Öyleyse gemimizi önceden hazırlayalım ki ışığı aldığı zaman düzgün çalışabilsin. Bu insan tarafından yapılan ve elektrikle çalışan bir makineye benzetilebilir. Makine elektrik prizine takılmadığı sürece çalışmayacak ancak çalışmasının sonucu makinenin kendisinin nasıl yapıldığına bağlıdır.
Ruhani dünyanın bütün kural ve arzuları bizim dünyamızınkine taban tabana zıttır; bizim dünyamızda nasıl bilgi ve kavrama gücünün tersine eylemde bulunmak olağanüstü zor ise; ruhani dünyada da bilgi ile ilerlemek aşırı derecede zordur.
Rav Yehuda Aşlag ‘ın dediği gibi: Denir ki tapınaktaki ayinde herkes ayakta durduğunda çok kalabalıktı, ama herkes secde ettiğinde orada çok yer vardı. Ayakta durma eylemi partzuf’un “yücelik” durumunu, ışığı almayı; secde etmek ise “küçüklük” durumunu ve ışığın eksikliğini temsil eder. Bu daha alt seviyede daha çok yer ve daha büyük özgürlük hissi vardır çünkü ruhani yücelme sürecinde olanlar kendi akıl ve mantıklarına rağmen ilerleme potansiyelini hissederler ve bu çabalarının zevk kaynağıdır ki bu da Yaradan’ın gizlilik durumudur.
Rav Yehuda Aşlag geçen yüzyıllın büyük Kabalist’inin hikâyesini anlatırdı, Ari’nin Hayat Ağacı kitabını bile alacak parası olmayan Korits köyünden Rav Pinchas kitabı alacak parayı kazanabilmek için yarım sene çocuklara öğretmenlik yapmaya mecbur kalmıştı.
Bedenimiz ruhani yükselişimize bir engel gibi görünse de, böyle görünmesinin sebebi bizim, Yaradan’ın ona yüklediği fonksiyonların farkına varmayışımızdandır. Rav Yehuda Aşlag’ın söylediği gibi; “Vücudumuz bir “anker” (saatin bir parçası) gibidir; anker saati durdurmasına rağmen, onsuz da saat çalışmaz, ileri doğru gitmez.” Başka bir zaman Rav Yehuda Aşlag dedi ki; “Uzun menzilli bir silahın namlusunda özel bir yiv vardır ki merminin çıkışını zorlaştırır, ancak tam da bu yivden dolayı mermi daha uzağa ve doğru olarak gider.” Kabala’da bu durum kişhui olarak bilinir.
Rav Yehuda Aşlag dedi ki: Herkes İncil’i bu dünyanın mefhumlarına uygun olarak tercüme edilmesine alışmıştır ki İncil’de açıkça bir şekilde “Ruhlarınızı koruyun” denilmesine rağmen bu hala bedenin sağlığı olarak anlaşılmaktadır. “Bir birey, özgecil arzularının özde, saf olmayan güç olduğunu anladığı boyuta kadar ruhani durumdadır. Ruhani seviyenin en altı maneviyat en önemli olup maddeden önce geldiğinde kazanılır. Bir kişi sadece tek bir şeyde kibirlilik gösterebilir, o da Yaradan’ı kendinden başkasının memnun edemeyeceğini iler sürmesiyle olur. Bir Emir’i yerine getirmenin ödülü, o emri vereni algılamakla kazanılır. Bu dünyanın endişeleri manevi yükselmeyle ilgili olanlarla hiç bağlantılı değildir, aynı çok hasta olan bir kişinin maaşını alma endişesinden çok sadece hastalıktan kurtulma endişesi taşıdığı gibi. Aynı fiziksel dünyamızda olduğu gibi manevi dünyada da kendi kontrolümüz dışında olan şartlardan dolayı bir şey olursa bu gerçeğin kendisi bizi kurtarmayacak. Örneğin biri kasıtlı olmadan bir uçurumdan yuvarlansa, sadece düşmüş olması gerçeği, düşmek istememiş olsa bile, onu ölmekten alıkoyamaz. Aynısı manevi dünya için de geçerlidir.”
Rav Yehuda Aşlag hastalandığında onu gelip görmesi için bir doktor çağrılmıştı. Doktor dinlenme ve huzur tavsiye etti, hastanın sinirlerinin yatışmış olmasının önemli olduğunu önerip, eğer öğrenme ile ilgileniyorsa bunun, paragraflarda yazdığı gibi pek komplike olmayan şeyler seçmesi gerektiğini ifade etti. Doktor gittiğinde Rav Yehuda Aşlag “Doktor, paragraflarda daha derin anlam aramadan yüzeysel okunabileceğini zannediyor olmalı” diyerek yorumda bulundu.
Rav Yehuda Aşlag dedi ki: “Maneviyat ihsanla vermek ve maddesel egoistik, saf olmayan “kabul etme”, arasında bir yer yoktur. Eğer her an kişi maneviyata bağlı değilse onu tamamen unutur ve saf olmayan fiziksel durumda kalır.
Hakurazi kitabında denir ki; Kral Kuzari halkı için bir din seçme zamanı geldiğinde, bir Hıristiyan, bir Müslüman ve sonunda bir Yahudi’ye (buradaki Yahudi kelimesinin tanımı içselliğiyle ihsan etme koşuluna gelen bir kişidir ve fiziksel olarak dini Yahudilik olan bir kişiden bahsedilmemektedir) döndü. Kral Yahudi’yi dinlediğinde, Hıristiyan ve Müslüman’ın ikisinin de ölümden sonraki dünyada sonsuz cennet yaşamı ve büyük ödüller söz verdiğini ifade etti. Bunun yanı sıra Yahudi, emirlerin yerine getirilmesinin ödüllerinden ve onlara bu dünyada itaat edilmemesinin cezalandırılmasından bahsetti. Ancak Krala öyle göründü ki ölümden sonraki dünyada alacaklarıyla ilgilenmek, bu dünyada nasıl yaşaması gerektiğiyle ilgilenmekten daha önemliydi. Yahudi açıkladı gelecek olan dünyada ödül sözü verenler böyle yaşarlar çünkü bu yolla kendilerini, yalanı ve kelimelerinin anlamını gizlemek yanlışlığından uzaklaştırmak isterler. Benzer şekilde Rav Yehuda Aşlag AGRA‘nın kelimelerini açıkladı, “Yahudi” mefhumu ruhani dünyayı, bütün dünyayı bu dünyadayken tamamen kazanan kişiye verilen isimdir. Bu bize Kabala’nın söz verdiği ödüldür. Kabala’nın bütün ödülleri kişi bu dünyadayken alınmalı, özellikle her şeyi bedenin tamamıyla hissedebilmek için, bedenin var olduğu süre içinde.
Rav Yehuda Aşlag dedi ki: Kişi saf olmayan güçlerin yani egosal arzuların kendine baskı yapmaya başladığını hissettiğinde, bu onun ruhani özgürlüğünün başlangıcıdır. Rav Yehuda Aşlag Kabala’dan bahsederken, Tanrı korkusu hariç her şey Tanrı’nın elindedir. dedi. Bir insanın Yaradan’dan istediği her şeyle ilgili olarak her şeye gücü yeten O, kişinin istediğini yerine getirip getirmeyeceğine karar verir. Buna rağmen birine cennetin korkusunu vermek isteğine Yaradan tarafından karar verilmez, ancak bir kişi gerçekten Tanrı korkusunu çok arzu ederse bu arzusu kesinlikle yerine getirilir.
alıntı