Düşüncenin İçerdiği Güç

aris

Kayıtlı Üye
Katılım
3 Tem 2008
Mesajlar
660
Tepkime puanı
142
DÜŞÜNCENİN İÇERDİĞİ GÜÇ

Zohar kitabı bize, Yaradan yedi bin yıl sürecek yaradılış sürecinin tüm detaylarını, önce kendi ''DÜŞÜNCESİNDE'' İki bin yıl zarfında hazırladığını söylemektedir. ''The Big Bang'' Büyük patlama olarak tanımladığımız yaradılışın başlangıç (Bereşit) sürecinin gerisinde, varlığın tümünü kapsayan Üniversal düşünce enerjisine bağlı bir bilinç alanı'nın varlığını görüyoruz.

İyilik ve kötülük arasında meydana gelen kozmik mücadele, yaradılışın başlangıç (Bereşit) sürecinde olduğu gibi, günümüzde de aynı şekilde devam etmektedir. Bu mücadelede taraflar insan varlığında gördüğümüz beş duyu sisteminin sınırlarını aşan, Üniversal düşünce enerjisinin, bilinç alanı içinde işlediklerini söyleyebiliriz.

Bir tarafta maddi dünya bilincinde ekilmiş ve sadece kendine almak arzusuyla kavrulan, Akıl ağacı, Ets A'Daat. Diğer tarafta manevi dünya bilinç alanında vermek arzusuyla dolu, kötülüklerin ve olumsuzlukların ulaşamadığı yüksek bir seviyede bulunan Hayat Ağacı, Ets A'Hayim. Hayat Ağacı üç sütundan ibaret zeki ve canlı, kozmik bir güç kaynağıdır. Sağ sütun pozitif olumlu enerjiyi, sol sütun da negatif olumsuz enerjiyi temsil eden uçları, hassas bir denge içinde tutan orta sütundur. Şunu önemle belirtmek gerekir ki bu konuda Pozitif iyi anlamına gelmediği gibi, negatifte kötü anlamına gelmemektedir. Bu enerjileri daha iyi anlamak için, doğu felsefesinde kullanılan, YİN ve YANG kelimeleri bize daha iyi bir fikir verebilir. YİN, Çin felsefesine göre hayatın aslını oluşturan dişil eleman, YANG, Çin felsefesine göre evrenin faal erkek ilkesi olarak açıklanabilir.

RUH VE DÜŞÜNCE

İnsan olarak tanımladığımız, çok yönlü bir bütündür. Kabala bize her insanın başlı başına, mikro boyutta bir dünya olduğunu söylemektedir. İnsanın maddesel yönden bir bedene sahip olduğunu, manevi yönden de beden ruh ilişkileri olduğunu biliyoruz. İnsanın yaşadığı müddetçe ihtiva ettiği beden ve ruh birbirine bağlı, birbirini etkileyen ve birbirinden ayrılmaz iki temel unsur olarak görülmelidir. Ruh ve beden, birlikte uyumlu ve ahenkli bir şekilde çalışarak bu iki unsurun dengeleri muhafaza etmesi, insan için ideal bir durumdur. İnsanın bulunduğu ruhi durum bazen hastalanmasına, bazen de hastalıklardan daha çabuk şifa bulmasına, iyileşmesine sebep olmaktadır.

İnsanda baş gösteren bir hastalığın gidişatını iyiye doğru gelişmesini temin etmek için sadece bedende baş gösteren hastalığı tedavi etmek yöntemiyle elde edemeyiz, aynı zamanda ruhi durumun da iyiye doğru dönüşmesi sayesinde, hastalığın gidişatını önemli ölçüde olumlu yönde etkileyebiliriz. Bu görüş yeni olmamakla beraber, ancak son yıllarda batı dünyasında kabul edilir olmuştur. Psikiyatri alanında yapılan araştırmalarda alınan sonuçlar, ruh ve sağlık bağlamında ruh sadece bu sürece iştirak etmekle kalmayıp, hastalıkları tedavi yöntemi sürecinde merkezi bir vazife görebilecek durumunda olduğu ortaya çıkmıştır. Tüm hastalıkların temel nedenleri başında, ruhi sistemde ''birliğin'' eksikliğinden meydana gelen, ruhun denge bozukluğu yer almaktadır. Aksi halde bazı hastalara verilen sözde ilaç, Placebo'nun kanser ve benzeri ağır hastalara verilen bu sözde ilaçlardan etkilenerek durumlarında iyiye doğru bir gidişatın varlığını nasıl izah edebiliriz.

Biz insanlar, beden - ruh ilişkilerinin varlığını ve bağlamını duyularımız vasıtası ile tanıyoruz. Bir genelleme yapacak olursak, ruhla, ruhun dışında kalan boşluklar arasında var olan bağları idrak etmenin kolay olmadığını söyleyebiliriz.

DÜŞÜNCE VE BİLİNÇ

Yaklaşık bundan 500 yıl önce yazdığı, Leha Dodi İlahesinde, Rabi Şlomo Alkabets, ''SOF MAASE BEMAHŞAVA THİLA'' cümlesini yazarak bize, her şeyin altında yatan gücün ''DÜŞÜNCE GÜCÜ'' olduğunu tekrar etmektedir. Fiiliyat safhasına dönüştürdüğümüz her işlemin öncesinde ''DÜŞÜNSEL'' Bir tasarım vardır ve bu işlem, ''DÜŞÜNSEL'' tasarımın bir ürünüdür.

Etrafımızı saran gerçekler hangi malzemeden meydana gelmiştir? Bu malzemenin yapı taşları nelerdir? Her insan, tanımadığı yeni bir gerçeği veya henüz tanımadığı farklı bir gerçeği anlamaya çalışırken, o anda bulunmuş olduğu dünyanın niteliklerine uygun bir şekilde davranır.

Biz insanlar, etrafımızdaki maddesel şekilleri hiç bir zorluk çekmeden teşhis edebiliyoruz. Maddesel şekiller kendilerine özgü birer cisim olduğundan, onları görerek, onlara dokunarak, onları koklayarak hissedebiliriz. Dünyevi gerçekler olarak algıladığımız maddesel cisimleri daha derinlemesine incelediğimiz zaman, karşımıza doğanın temel taşı olduğunu bildiğimiz, ''ELEKTRO'' veya ''ELEKTRON'' çıkmaktadır. ''ELEKTRON'' nedir? Mikroskobik bir madde parçacığı mıdır? Hayır, kesinlikle değildir, üstelik uzaysal alanda ve zaman birimlerinde belli bir yer tutmadığını da biliyoruz. Elektron'u en doğru bir şekilde tanımlamak istersek, uzay'ın boşluğunda elektromanyetik bir alanın titreşimleri olarak tanımlayabiliriz. Böylece, maddesel dünya'nın dayandığı temel elemanın (Öğenin) aldatıcı ve hayale dayanan bir yanılsama olduğunu görüyoruz.

Bu durumda geriye kalan, şu anda hepimize ortak bir olgu olan, DÜŞÜNCE ve BİLİNÇ GÜCÜDÜR.

Düşünce ve Bilinç, insanlara yön veren ve insanları birbirinden farklı kılmasına rağmen, tamimiyle ve bir bütün olarak insana ait en gerçek bir güçtür.

Düşünce, tanıdığımız en güçlü ve en hızlı bir güçtür. Günümüzde bu görüşü savunan Âlimlerin sayısı gittikçe artmaktadır Tüm radyo güçleri, manyetik güçler, elektrik gücü, radyoaktif güçler yerçekimi ve evrende var olduğunu bildiğimiz diğer güçlerin varlığını, dünyamızda gördüğümüz, etkileyici güçler olarak tanımaktayız. Buna karşılık, gözle görmediğimiz ''DÜŞÜNCE GÜCÜ'' vardır. İşlemlerini gözle görmediğimiz güçler, var olan en büyük güçlerdir. Bu güçlere inanmak hayatımızda hiç bir üstünlük sağlamaz. Yaşamakta olduğumuz bu dönemde bu güçlere inanmak yeterli değildir, kendi geleceğimizi belirlemek için, bu güçleri nasıl çalıştıracağımızı kendimiz öğrenmek mecburiyetindeyiz.

Burada bir soru sormak gerekiyor. Kabala geleceğimizi nasıl değiştirebilir? Bunu anlayabilmek için önce ''önyargılı'' düşüncelerimizden kurtulmamız gerekiyor. Kabalanın mistik bir uğraş olmadığını anlamalıyız.

Kabalanın insana en yakın ve en büyük yenilikleri içeren yirmibirinci yüz yılın İLMİ olduğunu, gözle göremediğimiz ve buna rağmen hayatımızın her anını etkileyen ve dünyamızı çalıştıran güçleri inceleyip her insanın ve tüm beşeriyetin geleceğini değiştirecek tek İLİM olduğunu söyleyebiliriz. Kabala İlmi'nin özelliklerinden biri de, Kabala ile uğraşan insanın hayatını olumlu yönde etkilemesidir. Kabala öğrenimi gözle görmediğimiz güçlerle bağlantıda kalmamız için yeterli olduğunu açıklamak yerinde olur kanaatindeyiz.
alıntı
 
Üst