Dua

aris

Kayıtlı Üye
Katılım
3 Tem 2008
Mesajlar
660
Tepkime puanı
142
DUA

Kabalistler şöyle dedi: "Kalbin hizmeti nedir? Dua.” İlk önce, duaya neden kalbin hizmeti denildiğini anlamamız lazım. Yaratan'a ihtiyaçlarımızı ve arzularımızı karşılaması için dua etmek hizmet midir? Eğer Kabalistler bu şekilde öğrendilerse, o zaman bize bir ipucu vermek istemektedirler, yani duada hizmet adı verilen bir anlam ya da unsur var ve sadece bir dua değil. Eğer öyleyse, Kabalistlerin ipucu olarak verdiği bu "unsur" nedir?

Elbette kişinin eksikliğini hissetmediği bir şeyin verilmesi için dua etmesi söz konusu değildir ve sadece kişi içinde bir eksiklik hissettiği zaman gidip bunun doldurulmasını kendisine verebilecek birisinden talep eder zira kişi sadece arzuladığı şeyi kendisine verebilecek bir kişiden talepte bulunabilir ve bilir ki talep ettiği kişi bunu vermeye ve bir başkasına iyiliğini yapmaya hazırdır.

Ve buna göre, kişi gelip Yaratan'a eksikliğini doldurması için dua ettiği zaman, kişinin duasının net olması gerekliliği kesindir şöyle ki, kişi neyin eksikliğini çektiğini çok iyi biliyordur. Bu şu demektir, Yaratan'dan bir talepte bulunmaya gittiği zaman, kendisini önceden düşünüp hazırlamalı zira kendisini dünyanın en mutlu insanı yapabilecek bir Kral'ın örneğinde konuşacaktır, zira Kral'ın evinde hiç bir eksiklik yoktur. Eğer böyleyse duadan önce kişi öncelikle iyi düşünmelidir ki gerçekten eksikliğinin ne olduğunu iyi bilsin. Eğer sonra Kral bu eksikliğini karşılarsa, artık başka bir eksikliği olmasın ve dünyadaki en bütün ve mükemmel kişi olabilsin.

Yaratılışın amacı yaratılanlarına iyilik yapmaktı, öyle gözüküyor ki Yaratan'ın yaratılanlara iyilik ve mutluluk yapması açısından bir engel yok. Yaratan mutluluk ve hazla doldura bilmek için bir boşluk yarattı, buna alma arzusu denir. Hissedilen eksikliğe, dolmadığı sürece, acı ve ızdırap denir. Dolayısıyla yaratılan tüm boşluğun arkasındaki niyet mutlulukla doldurabilmekti, zira eksiklik verme niyetinde de dahildir, zira bu genel bir kuraldır, ancak bir eksik için özlem duymak doyumla mutluluk sağlar. Eğer bir kişiye yemek verecek olursanız, tıpkı Kral Süleyman'ın verdiği ziyafet gibi bile olsa, eğer kişinin yemeğe açlığı yoksa bundan bir haz duymaz.

Eğer böyleyse, kişi eksiklik hissedince ve bu eksikliğin doyumuna sahip değilse, elbette bunun karşılığı için kişi talebiyle Yaratan'a dönecektir, zira genelde kişi Yaratan'dan sadece mutluluk ve zevk için talepte bulunur. Yaratan açısından kişinin Yaratan'a dua edip bir fayda ve mutluluk sağlama düşüncesi konuyla tümüyle alakasızdır, zira Yaratan yaratılanlara iyilik yapma arzusudur. Dolayısıyla verecek olanın rızası ne zaman vermek olacak diye sormak alakasız bir sorudur.

(Buradaki son cümle iyi anlaşılmalıdır, zira yukarıda anlatılanla çakışıyormuş gibidir. Yukarıda dedi ki: "kişi içinde bir eksiklik hissettiği zaman gidip bunun doldurulmasını kendisine verebilecek birisinden talep eder - zira kişi sadece arzuladığı şeyi kendisine verebilecek bir kişiden talepte bulunabilir ve bilir ki talep ettiği kişi bunu vermeye ve bir başkasına iyiliğini yapmaya hazırdır." Bu sanki kişinin bir talepte bulunmadan önce ötekinin vermeyi istediğini sanki biliyormuş koşulunun gerekliliğini ima etmekte. Ancak, burada diyor ki eğer verecek olanın arzusu vermekse, o zaman O'ndan bir şey istemek alakasızdır. Bu iki koşul nasıl doğru olabilir?

Cevap şöyledir, bu son cümlenin ne anlama geldiğini içimizde iyice değerlendirmeliyiz. Şöyle ki, eğer verecek olan bu şeyi her an vermeye hazırsa, o zaman bir talepte bulunmak alakasızdır, zira bir talepte bulunmadan bile verilmektedir.)

Rabaş
 
Üst