aris
Kayıtlı Üye
DİN VE KABALA
Din ve Kabala tümüyle farklı seviyededirler. Dolayısıyla birbirleriyle çelişki yaratmazlar. Bu, ilk etapta böyle görünmeyebilir çünkü din de, Kabala da Yaratan’a giden yolu göstermektedir.
Peki, aralarındaki fark nedir? Bunlar farklı yollar mıdır? Aralarındaki fark amaçtadır! Din öyle ya da böyle ruhaniliği ve Yaratan’ı bizim dünyamızın seviyesine indirerek materyalleştirir. Bu Musevilikte Mitzvot olarak bilinir, Hıristiyanlıkta İsa'yla materyalleştirilmiştir ve İslam da sevap yoluyla materyalleştirilmiştir. Bunların hepsi kendi bilincimizin simgeleridir. Biz bu dünyada yaşıyoruz ve buradan kopamıyoruz.
Dolayısıyla bir Kabalistin (Kabalist, ruhani dünyaları edinmiş kişiye denir) direkt idaresi ve yol göstermesi olmadan, ruhaniliği kendi egoist ihtiyaçlarımızın seviyesine indirip kullanırız. Aslında bu duruma da bir seviyeye kadar ihtiyaç vardır, zira böylelikle arzu ve davranışlarımızla nasıl yaşayacağımızı bilmiş oluruz.
Kabala, sadece niyetle ilgilenir. Kabala bizlere tüm dünyamızın tüm ilimleri ile birlikte (felsefe dâhil ve davranışlarımızın tümüyle), yaşadığımız bu dünyaya (Olam Hazeh), saf olmayan BYA (Briya, Yetzira, Asiya) dünyalarından yansımaktadır. Kabalada üç çizgide çalışmak vardır. İslam, sağ çizgiyi temsil eder, saf olmayan özgecil arzuları temsil eder, Hıristiyanlık da saf olmayan egoist arzuların, sol çizgi olarak yansımasıdır ve Musevilik saf olmayan arzuların orta çizgisidir. Ruhanilikten ayrılığımız sebebi ile bu dinlerde birbirlerinden ayrıldılar. Ruhanilikte kişi bu üç çizgiyi birleştirerek ve ruhunu arındırarak ilerleyebilir. Bu son derece mümkün olmakla beraber, aynı zamanda da kaçınılmazdır. Bu bizim dünyamızda da sağ kol, sol kol ve gövdenin tek bir parça olarak yansımasıdır.
Sağ çizgi, Galgalta - Eynahim (özgecil arzular) ile çalışır, sol ise AHAP (Yaratan'dan kopmak – egoist arzular) ile çalışır. Orta çizgi ise Galgalta - Eynahim ve AHAP'ın kesiştiği noktadır. Tüm bu üç türlü çalışmada gereklidir. Eğer bu üç çizgiyi bir araya getirirsek ve mantık ötesi bir çaba sarf edersek o zaman bu üç çizginin arasındaki farkları ve ruhani köklerini açıkça görebiliriz.
Bu dünyadaki herkes kendi mevcudiyetinden ve hayatından sorumludur. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz çevrenin kurallarıyla mevcudiyetimizi sağlamalıyız. Kabala her zaman materyal bir yaşamın düzenliliğinin önemini vurgular ve bu materyal yaşam insanın ruhaniliğini özgür kılmalı ve sürekli bilinçli olarak hatırlatmalı.
Bu düzen, insanı kendiliğinden ruhaniliğe uyumlu hale getirmeli, bu inişlerde ve insanın ruhanilikten uzak olduğu dönemler için geçerlidir. Sırf bu yüzden Şulhan Aruh Yahudi Yasası ve Şeriat (İslami Yasa) yazılmıştır. Bu yasalar insanın özgür kılınıp, fiziksel davranışlardan ruhaniliği çalışması için yazılmıştır.
Kendimize dürüst olmalıyız. Yaratan’ın bize ne zaman ilham verdiğini anlamalıyız ve bu dünyada iyi olmalıyız; sevgi dolu, merhametli, mutlu - doğru - hem davranışlarımızda hem de arzularımızda. Tüm bunlar çok güzel şeyler ama bunlar ruhanilik değil. Bunlar Kılipot (Saf olmayan arzular)'dur, Yaratan’dan bize gelen egoist bir doyum. Bu dindir. Ancak niyete bağlı olarak ince ayrıntılar olabilir.
Genel olarak İnsan Kabala çalıştıkça ve ruhaniliği daha da anladıkça hayatımızda değiştirecek hiçbir şey olmadığını görürüz. Zamanla hayatımızla niyetimiz arasındaki farkı anlarız. Görürüz ki günlük yaşamımızda, işimizde, ailemizde ve dinimizde bile bir niyet yoktur. Sadece kolektif davranışlar ve arzular mevcuttur ve bunlar bizi ruhaniliğe getirmez.
alıntı
Din ve Kabala tümüyle farklı seviyededirler. Dolayısıyla birbirleriyle çelişki yaratmazlar. Bu, ilk etapta böyle görünmeyebilir çünkü din de, Kabala da Yaratan’a giden yolu göstermektedir.
Peki, aralarındaki fark nedir? Bunlar farklı yollar mıdır? Aralarındaki fark amaçtadır! Din öyle ya da böyle ruhaniliği ve Yaratan’ı bizim dünyamızın seviyesine indirerek materyalleştirir. Bu Musevilikte Mitzvot olarak bilinir, Hıristiyanlıkta İsa'yla materyalleştirilmiştir ve İslam da sevap yoluyla materyalleştirilmiştir. Bunların hepsi kendi bilincimizin simgeleridir. Biz bu dünyada yaşıyoruz ve buradan kopamıyoruz.
Dolayısıyla bir Kabalistin (Kabalist, ruhani dünyaları edinmiş kişiye denir) direkt idaresi ve yol göstermesi olmadan, ruhaniliği kendi egoist ihtiyaçlarımızın seviyesine indirip kullanırız. Aslında bu duruma da bir seviyeye kadar ihtiyaç vardır, zira böylelikle arzu ve davranışlarımızla nasıl yaşayacağımızı bilmiş oluruz.
Kabala, sadece niyetle ilgilenir. Kabala bizlere tüm dünyamızın tüm ilimleri ile birlikte (felsefe dâhil ve davranışlarımızın tümüyle), yaşadığımız bu dünyaya (Olam Hazeh), saf olmayan BYA (Briya, Yetzira, Asiya) dünyalarından yansımaktadır. Kabalada üç çizgide çalışmak vardır. İslam, sağ çizgiyi temsil eder, saf olmayan özgecil arzuları temsil eder, Hıristiyanlık da saf olmayan egoist arzuların, sol çizgi olarak yansımasıdır ve Musevilik saf olmayan arzuların orta çizgisidir. Ruhanilikten ayrılığımız sebebi ile bu dinlerde birbirlerinden ayrıldılar. Ruhanilikte kişi bu üç çizgiyi birleştirerek ve ruhunu arındırarak ilerleyebilir. Bu son derece mümkün olmakla beraber, aynı zamanda da kaçınılmazdır. Bu bizim dünyamızda da sağ kol, sol kol ve gövdenin tek bir parça olarak yansımasıdır.
Sağ çizgi, Galgalta - Eynahim (özgecil arzular) ile çalışır, sol ise AHAP (Yaratan'dan kopmak – egoist arzular) ile çalışır. Orta çizgi ise Galgalta - Eynahim ve AHAP'ın kesiştiği noktadır. Tüm bu üç türlü çalışmada gereklidir. Eğer bu üç çizgiyi bir araya getirirsek ve mantık ötesi bir çaba sarf edersek o zaman bu üç çizginin arasındaki farkları ve ruhani köklerini açıkça görebiliriz.
Bu dünyadaki herkes kendi mevcudiyetinden ve hayatından sorumludur. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz çevrenin kurallarıyla mevcudiyetimizi sağlamalıyız. Kabala her zaman materyal bir yaşamın düzenliliğinin önemini vurgular ve bu materyal yaşam insanın ruhaniliğini özgür kılmalı ve sürekli bilinçli olarak hatırlatmalı.
Bu düzen, insanı kendiliğinden ruhaniliğe uyumlu hale getirmeli, bu inişlerde ve insanın ruhanilikten uzak olduğu dönemler için geçerlidir. Sırf bu yüzden Şulhan Aruh Yahudi Yasası ve Şeriat (İslami Yasa) yazılmıştır. Bu yasalar insanın özgür kılınıp, fiziksel davranışlardan ruhaniliği çalışması için yazılmıştır.
Kendimize dürüst olmalıyız. Yaratan’ın bize ne zaman ilham verdiğini anlamalıyız ve bu dünyada iyi olmalıyız; sevgi dolu, merhametli, mutlu - doğru - hem davranışlarımızda hem de arzularımızda. Tüm bunlar çok güzel şeyler ama bunlar ruhanilik değil. Bunlar Kılipot (Saf olmayan arzular)'dur, Yaratan’dan bize gelen egoist bir doyum. Bu dindir. Ancak niyete bağlı olarak ince ayrıntılar olabilir.
Genel olarak İnsan Kabala çalıştıkça ve ruhaniliği daha da anladıkça hayatımızda değiştirecek hiçbir şey olmadığını görürüz. Zamanla hayatımızla niyetimiz arasındaki farkı anlarız. Görürüz ki günlük yaşamımızda, işimizde, ailemizde ve dinimizde bile bir niyet yoktur. Sadece kolektif davranışlar ve arzular mevcuttur ve bunlar bizi ruhaniliğe getirmez.
alıntı