Black Death

DylanObrien

Banlı Kullanıcı
Katılım
16 Haz 2014
Mesajlar
154
Tepkime puanı
4
"Büyük Veba Salgını", "Black Death" (Kara Ölüm) ya da "Kara Veba", 1347-1351 yılları arasında Avrupa'da büyük yıkıma yol açan veba salgınıdır. Asya'nın güney batısında başlayarak 1340'lı yılların sonlarında Avrupa'ya ulaşmıştır. Salgına " Yersinia pestis" adı verilen bir bakterinin yol açtığı düşünülmektedir.[1] Açılan yaralar hızla siyaha dönüştüğü için halk hastalığa ‘Kara Ölüm’ adını takmıştı.[2]

Amerika'daki Kızılderili Soykırımları'ndan sonra bilinen bütün büyük salgınlardan ve savaşlardan daha fazla can alan salgında Fransız tarihçi Jean Froissart'ın gerçeğe yakın olduğu kabul edilen saptamasına göre Avrupa nüfusunun yaklaşık üçte biri öldü. Salgın, Ortadoğu, Hindistan ve Çin de olmak üzere olmak üzere yaklaşık 75.000.000 kişinin ölümüyle sonuçlanmıştır.[1] Ayrıca bu hastalık 1347-1348 yılları arasında Venedik nüfusu 130.000 iken 70.000'e düşmesine neden olmuştur.[3]

14. yüzyılda "kara ölüm" olarak kayıtlara geçen salgının, "hıyarcıklı veba" olduğu sanılmaktadır.[3] Benzer salgın hastalıkların Avrupa'ya her yeni nesille geri döndüğü düşünülür; etkileri 1700'lü yıllara kadar devam etmiştir. Bunların arasında 1629-1631 yıllarında gerçekleşen İtalya salgını, Büyük Londra Salgını, Büyük Viyana Salgını, Büyük Marsilya Salgını ve son olarak da 1771 Moskova salgını bulunur. Salgının tanımı üzerine birçok tartışma bulunmaktadır, ancak Avrupa'da 19. yüzyılda ortadan kalkmasına rağmen Asya ve Afrika kıtalarının bazı bölgelerinde hâlen görülebilmektedir.[1]

Vebanın farelerden bulaştığı kanısı yaygındır, ancak gerçekte bakteriyi yayan bir tür piredir ve fareler de bu hastalığın kurbanıdırlar. Tarihte veba salgınlarından önce şehirlerde büyük miktarda fare ölümlerinin meydana geldiği görülmüş, ölü farelerle temas eden insanların, pire ısırması nedeniyle bu hastalığa maruz kaldıkları tespit edilmiştir.[3]

Hastalığın özellikle Avrupa’da yayılmasının ve en büyük etkisini göstermesinin bir başka önemli nedeni; o dönemde Avrupa’da hakim olan pislik, temizlenmeme. Bunun sonucunda fareler, pireler her yere yayılmış, tüm evleri sarmıştı. O dönemde hakim olan derebeylik sistemi fakirle zengin arasında büyük uçurumlar yaratmıştı. Yoksulluk, yeterli beslenmeme, aşırı kötü şartlarda yaşamayı beraberinde getirmişti. Derebeyleri daha büyük arazilere sahip olmak için sürekli yeni araziler istila ediyor, böylece hastalık bunlarla beraber taşınıyordu.[4]

plaguedoctor.gif


Resim alanında vebayı konu alan çalışmaların sayısı oldukça fazladır. Örneğin 1562'de ressam Peter Brueghel vebanın korkunçluğunu resmetmiştir, eserinin adı Ölüm Zaferi'dir. Edebi alanda Canterbury Hikâyeleri de vebayla ilgili önemli referanslar sunmaktadır.[5] Salgın sırasında doktorların yazdığı tavsiye kitapçıkları da önemli bir yere sahiptir. İlk yazılanı ve en çok kopya edileni Paris Üniversitesi tıp fakültesi tarafından hazırlanandır. Bu kitapçık yaygın stratejileri, klasik görüşleri ve hastalıktan kaçınma yollarını içermektedir. Örneğin kapıların ve pencerelerin hepsinin kapatılmasını ve zehirli bitkilerin yakılmasını önermektedir. Bu kitapçıklara veba broşürleri denilmiştir. 14. yüzyılda Alfonso de Cordoba gibi İspanyol, Pierre de Damouzy gibi Fransız ve Abi Gafar Ahmed ibn Ali ibn Khatimah gibi Faslı doktorlar da bu veba broşürü geleneğine katkıda bulunmuşlardır. Her biri kendi bölgesinde veba için tedaviler bulmaya çalışmışlardır.[6][7]

Bazı kaynaklara göre vebayı Moğol ordusu kasten yaymıştı. Teoriye göre Moğollar, Kırım civarında Cenevizlilerin kontrolündeki liman kentini kuşatıp vebadan ölenlerin cesetlerini mancınıkla kentin içine atmıştı. Ceneviz gemileri, kentten kaçarken vebayı İstanbul, Sicilya Adası ve Avrupa’ya taşımıştı.[8] Bu cesetler toplanıp yakıldı ve ardından da gömüldü ancak hastalığın yayılması engellenemedi. Şehir mahvolduğu için Cenevizliler Sicilya'ya geri döndü ve hastalığı orada da yaydılar. Hastalık, yeni ve kendisiyle ilgili hiç bilgisi olmayan bir nüfusa yayılacaktı. Sicilya üzerinden Avrupa ve Kuzey Amerika da hastalıkla tanıştı ve milyonlarca insan öldü.[9]

Çin ve Orta Asya'dan başlayan veba, 1347'de Kırım'da bir Ceneviz ticaret merkezini kuşatan Moğol ordusunun vebalı cesetleri mancınıkla kentin içine atmasıyla Avrupa'ya taşındı. Vebadan ölen soylular arasında Aragon kralı 4. Pedro'nun karısı Kraliçe Leanor ve Kastilya kralı 11. Alfonso'nun oğluyla evlenmeye giderken Bordeaux'da ölen, İngiltere kralı 3. Edward'ın kızı Joan da vardı. 2 Canterbury başpiskoposu art arda vebadan öldü. Şair Petrarca yalnızca pek çok şiirinin esin kaynağı Laura'yı değil, koruyucusu Giovanni Colonna'yı da salgında yitirdi.[1]

Avrupa’da salgının, tanrıların gazabıyla veya yıldızların etkisiyle çıktığına inanılıyordu. Paris Tıp Fakültesi, 20 Mart 1745’te Merkür, Satürn ve Jüpiter gezegenleri aynı hizaya geldiği için salgın çıktığını açıklamıştı. Kirli havanın salgına neden olduğuna inanan çoktu. Tütsü yakarak havanın güzel kokması sağlanırsa salgının önleneceği sanılıyordu. Banyo yapılmazsa derideki gözenekler açılmaz ve kötü hava vücuda giremez inancı nedeniyle 1800’lü yıllara kadar, Avrupa’da insanlar yıkanamıyordu. Yahudi karşıtı fanatikler, veba için Yahudileri suçlayıp katliamlar yaptı. Yahudiler, su kuyularını zehirledikleri iddiasıyla canlı canlı yakıldı. Deri hastalığı olanlar, cüzamlılar, çingene ve dilenciler de kentlerin dışına atıldı.[8]

Preist_prays_for_Black_Death_Vicitims.jpg


Paris semalarında görülen durağan, diğer yıldızlara benzemeyen, büyük ve parlak bir gök cismi ile kara ölümün ortaya çıkısı arasında ‘astronomik’ bir ilişki olabileceğini düşünmek ortaçağ entelektüel hayatı için normal sayılabilecek bir durumdu. Alternatif bir astrolojik açıklama yukarıda bahsedilen Paris konseyi tarafından da yapılmıştı. Fakat bu durum aynı zamanda ‘kara ölüm’ ve onu takip eden diğer salgınların tedavisinde ortaçağ doktorlarını bilinen klasik otoritenin kararlarını sorgulamalarını ve deneme yanılma yoluna dayalı kendi tedavi metotlarını geliştirmekten alı koymuyordu. Padua’lı Stephanus, Tornamira’lı John, Alenzolo’lu Kardinal Philip, Burgundiya’lı John, Montpellier’li Johannes Jacob gibi doktorlar, kara ölüm ve benzer salgınları kendi tedavi metotlarıyla tedavi ettiklerini iddia ediyorlardı.[10]

Diger taraftan Venette’ye göre büyük salgının başka nedenleri de olabilirdi. Bu nedenler: "Tanrının iradesi, havadaki ve yerdeki kötülük. Belki eğer bazı bölgelerde gerçekten oluştuysa zehirlenme bu nedenleri desteklediler." olarak özetlenebilir. Görüldüğü gibi Vennette’nin açıklamasında dinsel ve doğal açıklamalar bir potada eritilmiştir. Büyük salgının ‘Tanrının radesi’ ve ‘Havada ve toprakta bulunan kötülük’lerin bir sonucu olarak görmek, ortaçağ boyunca sıklıkla rastladığımız, ortaçağın kendine özgü doğal sosyal ve kültürel olayları din temelinde açıklama uygulamasının bir tezahürüdür. Hastalığa karsı çaresizlik içindeki ortaçağ insanı çıkış yolunu astroloji ve teolojide aramakta ve buna bağlı olarak büyük salgın sonrasında şarlatanlık, büyücülük ve kader okuyuculuğu gibi ortaçağ ‘mesleklerinde’ sayıca patlama yaşanmıştır.[11]

14. yüzyılda bu salgına "Büyük Ölüm" dense de, daha sonraki yıllarda "Kara Ölüm" (The Black Death) olarak tanımlanmıştır. Bunun nedeni de, genel inanca göre, bu hastalık sonucunda deri altı kanamalar yüzünden derinin siyaha dönmesidir. Aslında bu ad, mecazi anlamda kullanılmış olup, "kara" burada kasvetli, sıkıntılı, kederli anlamına gelir.[1]

Kişinin virüsü bedenine almasının ardından koltuk altlarında önce siyah bir leke oluşuyordu.[12] Hastalığa yakalananlarda önce titreme, kusma, ağır kas ağrıları, ışığa duyarlılık, uykusuzluk ve çevreye ilgisizlik görülüyor; ateş hızla 40 dereceye çıkıyor, kasıklardaki lenf düğümlerinde önce fındık sonra da yumurta büyüklüğüne ulaşan kabarcıklar oluşuyordu.[2] Türkçenin yaygın halk dilinde "yumrucuk" da denilen "Hıyarcık" türünün yol açtığı ölümün biçimi, buna tanık olanlara tuhaf bir ürküntü veriyordu. Virüs, önce seçtiği kurbanı şiddetli bir ateş altında bulunduruyordu.[12] Hasta üçüncü ya da en fazla dördüncü gün hayata veda ediyordu.[2]

black-death-1.jpg


Kara ölüm imajı sanatsal olarak altın bir taç giymiş ve alaycı tavrıyla sırıtan bir iskelet figürü ile kişileştirilmiştir. Dance Macabre (ölüm dansı) ise yaygın bir tema olarak kullanılmıştır. Bu dans oldukça çabuk ve kolay nasıl ölünür onu göstermektedir. Ancak entelektüel devamlılık kaybolmuştur.[13]

Tarihî kayıtlara göre bu salgında kasıklarda şişmeler meydana gelmekteydi. 19. yüzyılda Asya'da görülen veba hastalığında aynı belirti gözlemlendiği için 20. yüzyıl başlarındaki araştırmacılar, Kara Ölüm'ün "Yersinia pestis" adlı bakterinin yol açtığı, sıçan (Rattus rattus) yardımıyla ve pireler tarafından taşınan aynı hastalık olduğuna hükmetmişlerdir. Fakat, bubolar başka hastalıkların da belirtisi olabildiği için Kara Ölüm'ün bir veba salgını olduğu kesinlik kazanmamıştır. Günümüzde bu salgının nedenleri hâlâ araştırılmaktadır.[1]

***​

Kara Ölüm'ün Avrupa'nın nüfusu üstünde büyük bir etkisi olmuş ve Avrupa'nın sosyal temellerini değiştirmiştir. Roma Katolik Kilisesi için de büyük bir darbe olan Kara Ölüm; Museviler, Müslümanlar, yabancılar, dilenciler başta olmak üzere azınlıklara zulmedilmesine yol açmıştır. Günlük yaşamın belirsizliği insanları o günü yaşamaya itmiş ve bu da Giovanni Boccaccio'nun 1353’te yazdığı "Dekameron"una yansımıştır.[1] Bu salgınını yaşayan İtalyan yazarı Boccacio, Decameron adlı eserinde o günleri şöyle anlatır:

“Babalar oğullarını, anneler bebeklerini terk ediyor, hizmetçiler hanımlarından kaçıyor, noterler ölülerin son arzularını kaydetmekten vazgeçiyor, doktorlar, rahipler ve rahibeler hastaları ziyarete gitmiyorlardı. Kimse Hıristiyan usullerine göre gömülemiyordu, evler birer mezarlığa dönüşmüştü. Öğle yemeğini arkadaşlarıyla yiyen biri akşam yemeğinde ataları ile cennette buluşuyordu.” [2]

Hastalığın tüm Avrupa’ya yayılmasının ardından yaşanan olaylara tanıklık eden Sienalı Agnolo di Tura şöyle diyordu: “Yüzlerce insan gece gündüz ölüyordu. Her birini kazdığımız hendeklere atıp üzerlerini toprakla örtüyorduk. Hendekler kısa sürede dolunca hemen yenilerini kazıyorduk. 5 çocuğumu kendi ellerimle gömdüm. Hayatta kalanlar dünyanın sonunun geldiğine kanaat getirmişti.” [4]

Kara ölümün en önemli sosyal etkisi Yahudilerle ilgili olanıdır. Bu konuda ilk önce "Flagellant hareketi" ele alınmalıdır. Veba salgını otorite sembollerine ve kiliseye karşı kine sebep olmuştur. Muhtemelen Macaristan`da ortaya çıkan ama en büyük etkisini Almanya'nın Rhine bölgesinde gösteren bu hareket de bu kinin bir göstergesidir. Kelime anlamı olarak kendini kırbaçlayan demektir. Bu kişiler vebanın Tanrı'nın günahları için gönderdiği bir ceza olduğuna inanmaktadırlar ve Tanrı'nın öfkesi dinsin diye kadınlı erkekli, 50 kişiden 300 kişiye kadar çıkan gruplar halinde toplanmakta ve kendilerini kırbaçlayarak, İsa'nın döneceği güne hazırlanmaktadırlar. Çok iyi organize olmuş gruplardır ve ruhban sınıftan olmayan birinin yönetimindedirler. Bu kişi günah çıkarmaları dinlemekte ve cezaları vermektedir. Böylece ruhbanın korunmasına yardımcı olmaktadır. Kendilerini azizlerin askerleri olarak gören bu kişiler Yahudi düşmanlığını ve daha da ileri giderek katliamını tetiklemişlerdir. Çünkü onlara göre vebanın ortaya çıkış sebebi Yahudilerdir. Diğer istekli Hıristiyanlar ise bunu şehirlerini Yahudiler`den temizlemenin bir yolu olarak kullanmışlardır.[7]

350px-Black_Death.jpg


Vebadan önce Avrupa’daki hızlı nüfus artışı beslenme sorunlarına neden olmuştu. İyi beslenemeyen insanlar hastalıklara karşı dirençsizdi. Kentler temiz tutulamadığı için her yere yayılan milyonlarca fare vebanın hızla yayılıp ölümlerin artmasına neden oldu. Büyük veba salgını 1347’de sadece Avrupa’da hasar verdi sanılır, ama salgında Asya ve Afrika’da da çok ölüm oldu. Salgın, Sicilya’ya ulaştığı sırada Karadeniz ve Akdeniz liman kentlerinde, Suriye, Lübnan, Filistin ve Mısır’da ve Hatay’da görüldü. Ardından 1349’da Mekke’de ve 1351’de Yemen’de salgın çıktı. Orta Çağ’da, nüfusun yoğunlaştığı ülkelerin çoğunda veba yayıldı. Yaklaşık 100 milyon insanın birkaç yılda vebadan öldüğü hesaplandı. Avrupa nüfusunun üçte biri yaşamını kaybetti. O dönemlerde dünya nüfusu bugünkünden çok azdı. Salgından önce 450 milyon olan dünya nüfusunun 350 milyona düştüğü hesaplandı. Avrupa’nın nüfusu 75 milyondan fazla iken Avrupa halkının üçte biri salgında ölünce nüfus 50 milyona düştü. Afrika kıtasının nüfusu 80 milyondan 70 milyona indi. Çin’de salgın öncesinde 123 milyon olan nüfus, 65 milyona geriledi. Kuzey Almanya, Polonya, Macaristan ve Rusya gibi nüfus yoğunluğu az olan soğuk ülkelere salgın az zarar verdi. Avrupa, açlık ve hastalıklar nedeniyle salgından 200 yıl sonra toparlanabildi ve halk yok olmaktan zor kurtuldu.[8]

Sonuç olarak veba salgını, halkın her kesimini etkilemekle kalmamış, ekonomik, sosyal, siyasi ve kültürel hayatı da derinden etkilemiştir. Avrupa'nın demografik haritasını değiştirmiştir. Halkın psikolojik olarak güvensizlik ve korku yaşamasına neden olmuştur. Sosyal ilişkileri zayıflatmış, ticareti ve dini uygulamaları durma noktasına getirmiştir. Çok sayıda kişinin ölmesi her alanda bir değişime neden olmuştur. Bazı meslekler çok daha fazla para kazanmaya başlamış, bazı ürünler gereğinden daha pahalı hale gelmiştir. Kıtanın içine düştüğü durumu atlatması pek de kolay olmamıştır.[7]

Kaynaklar​

[1] "Black Death", en.wikipedia.org/wiki/Black_Death
[2] T.C. Sağlık Bakanlığı, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, "Salgınlar ve Karantina İsyanları", Bülten, Aralık 2009, Sayı:20.
[3] tr.wikipedia.org/wiki/Veba
[4] facebook.com/notes/popüler-bilgi/100-milyon-insani-yokeden-hastalik-kara-ölüm/10150179479668367
[5] Geoffrey Chaucer, "Canterbury Hikayeleri", Çev.: Nazmi Ağıl, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2006, s. 44.
[6] William Landon, “Black Death: Literature and Art”, Encyclopedia of Pestilence, Pandemics and Plagues, Ed.: Joseph P. Byrne, Greenwood Publishing, USA 2008, s.70.
[7] Özlem Genç, "Kara Ölüm: 1348 Veba Salgını ve Ortaçağ Avrupa'sına Etkileri", Tarih Okulu, Mayıs - Ağustos 2011, Sayı X, 123-150.
[8] uralakbulut.com.tr/wp-content/uploads/2013/02/veba.pdf
[9] .balkanlar.net/forum/index.php?topic=15376.0
[10] Samuel K. Cohn, "The Black Death: End of a Paradigm", American Historical Review, 107/3 (Haziran, 2002), s. 708-9.
[11] Yrd. Doç. Dr. T. Tolga Gümüş, "Avrupa'da Kara Ölüm ve Dönem Kronikleri", Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 20, Sayı 1, 2011, Sayfa 139-164.
[12] Dr. Nilgün Nurhan Kara & Latif Daşdemir & Özer Küpeli, "Prof. Dr. Necmi Ülker'e Armağan", İzmir 2008.
[13] Kristy Wilson Bowers, “Black Death”, Encyclopedia of Pestilence, Pandemics and Plagues, Ed.: Joseph P. Byrne, Greenwood Publishing, USA, 2008, s. 62.


*Yazıyı tamamen kendim yazmadım birkaç yerden topladım. Derleme bana aittir.
 
Üst