aris
Kayıtlı Üye
- Katılım
- 3 Tem 2008
- Mesajlar
- 660
- Tepkime puanı
- 143
ARZUYU TANIMAK - ŞAMATİ 213
Temelde, arzuyu arttırmak esas ilkedir, bunun için, inşa yapılır ve yapının mukavemeti, temelinin mukavemetiyle ölçülür.
Birçok şey insanı uğraşmaya zorlar, ama sebebi hedeflemezler. Bu yüzden, altyapı, inşanın tamamına zarar verir. Gerçekte kişi O’nun adına olmayandan O’nun adına doğru gelir, ama tekrar yola dönmek zaman alır. Bu yüzden, sebep her zaman insanın gözlerinin önünde kalmalıdır. Der ki “her zaman Yaratan’ı benden önce görürüm” ve evinde kalan kişi, Kral’ın önünde ayakta duran kişi gibi değildir. Ülkenin O’nun onuruyla doldurulduğuna inanan, Yaratan’ın gerçekliğine inanan kişi, sevgi ve korkuyla doludur ve onun hazırlık ve gözleme ihtiyacı yoktur, sadece Yaratan’ın karşısında kendisini etkisizleştirir - tıpkı kişinin hep dostunun iyiliğini ve onun menfaatini düşünür olması gibi. Her şey bir annenin çocuğuna fayda sağlamak istemesi ve bunun adına daha öncelikli hiçbir şeye ihtiyaç duymaması kadar doğal olarak düşünmeden yapılır. Hedeflerine ulaşana kadar uğruna ruhlarını ve kalplerini verdikleri objenin sevgisi yüzünden duygular sadıktır, aksi takdirde onların hayatı bir hayat değildir.
Böylece her kim kendini bir bütün olarak hissederse, o kişi inanç sahibidir. Ve biri Kral’ın önünde duran kişi olarak hissetmezse kendisini, o kişi O’na terstir. Bu yüzden, kişi, her şeyden önce köle gibi bakmalı kendisine ve yeterli inanca sahip olmadığından pişman olmalı ve istediğini hissetmek adına çalışmak ve arzu duymak için dua etmelidir, eğer bu arzuya sahip değilse, dolduracak kli’ye sahip değildir. Yaratan’ın bizim bütün dualarımızı duyduğuna inanan bir kişi, çok yönlü güvene doğru kurtarılacaktır.
alıntı
Temelde, arzuyu arttırmak esas ilkedir, bunun için, inşa yapılır ve yapının mukavemeti, temelinin mukavemetiyle ölçülür.
Birçok şey insanı uğraşmaya zorlar, ama sebebi hedeflemezler. Bu yüzden, altyapı, inşanın tamamına zarar verir. Gerçekte kişi O’nun adına olmayandan O’nun adına doğru gelir, ama tekrar yola dönmek zaman alır. Bu yüzden, sebep her zaman insanın gözlerinin önünde kalmalıdır. Der ki “her zaman Yaratan’ı benden önce görürüm” ve evinde kalan kişi, Kral’ın önünde ayakta duran kişi gibi değildir. Ülkenin O’nun onuruyla doldurulduğuna inanan, Yaratan’ın gerçekliğine inanan kişi, sevgi ve korkuyla doludur ve onun hazırlık ve gözleme ihtiyacı yoktur, sadece Yaratan’ın karşısında kendisini etkisizleştirir - tıpkı kişinin hep dostunun iyiliğini ve onun menfaatini düşünür olması gibi. Her şey bir annenin çocuğuna fayda sağlamak istemesi ve bunun adına daha öncelikli hiçbir şeye ihtiyaç duymaması kadar doğal olarak düşünmeden yapılır. Hedeflerine ulaşana kadar uğruna ruhlarını ve kalplerini verdikleri objenin sevgisi yüzünden duygular sadıktır, aksi takdirde onların hayatı bir hayat değildir.
Böylece her kim kendini bir bütün olarak hissederse, o kişi inanç sahibidir. Ve biri Kral’ın önünde duran kişi olarak hissetmezse kendisini, o kişi O’na terstir. Bu yüzden, kişi, her şeyden önce köle gibi bakmalı kendisine ve yeterli inanca sahip olmadığından pişman olmalı ve istediğini hissetmek adına çalışmak ve arzu duymak için dua etmelidir, eğer bu arzuya sahip değilse, dolduracak kli’ye sahip değildir. Yaratan’ın bizim bütün dualarımızı duyduğuna inanan bir kişi, çok yönlü güvene doğru kurtarılacaktır.
alıntı