lightofgoddess
Kayıtlı Üye
Gnostisizme göre varoluş:
Gnostisizm, ruhani alemi maddi fiziki alemden ayırmaktadır. Maddi fiziki alemi ruhların düştüğü düşük boyutlu bir hapishane olarak izah etmektedir. Ruhlar için hapishane olan, bu gözokşuyan kandırıcı maddi fiziki alemin yöneticileri ise Yaldabaoth ve onun melekleri olan Archon’lardır. Maksat, ruhları vücutlara hapsetmek suretiyle gereksim duydukları psiko spiritüel enerjiyi çeke bilmek. Uranyum maddesinin bir reaktör içine konulup enerjiye dönüştürülmesi gibi. Yaldabaoth’un kendisi de bir hata sonucu varedilen, ruhani alemden kovulan, ardından mutlak yaratıcıya nisbet olarak carbon 666 (6p6n6e) doğa sistemini oluşturarak, kendisini tek tanrı ilah ilan eden düşmüş bir varlıktır. Şayet, Yaldabaoth mutlak yaratıcı olsaydı ve mutlak güce sahip olsaydı, dünyayı yönetmek ve insanlarla irtibat kurmak için hizmetci meleklere (archonlara) ve dinlere gereksim duymazdı. Yaldaboth ve archonlar, sistemi mucizelerle yönetmezler, insanların mucize sanacağı kadar ileri teknolojilerle yönetirler. Ruh ve enerji hasatı dahi ileri teknoloji ile gerçekleştirilir. Gnostik metinlerde Yaldabaoth, kafası aslan vücudu yılan şeklinde tasfir edilir. Yaldabaoth (Demiurge) ruhları varetmedi, çünkü ruhlar fani değiller, ezeli ve ebedi olan kaynağın sönmeyen kıvılcımlarıdır. Gnostisizme göre, archonların hapishanesine düşmüş ruhlar, gnosis alarak manevi spiritüel bilgi açısından kendilerini yeteri kadar geliştirerlerse, bu hapishaneden, Samsara çarkından, Matrix’ten kurtula bilirler. Çünkü ruhların yeri maddi alem değil, manevi ruhani spiritüel alemdir - yani Kaynak’tır.
Yaldabaoth ve archonlar, köle olarak kullandıkları ruhların kaçıp kurtulmasını istememekte ve din dahil çeşitli yollarla uyanışı ve kurtuluşu engellemekteler. Yani insanları cehennemle tehdit edip kendilerine itaat ettirirler ve cehennem korkusundan dindar kesim itaat ettiği varlıkları asla sorgulamaya ceret etmez. İnsanlar hep cehalet içinde ölüp, yine cehalet içinde doğarlar ve bu yüzden hapishaneden kurtulamazlar.
Bu anlattıklarımı yalnız aydınlanmış ve arınmış ruhlar anlayabilir. Bu anlatılanları anlamayanlar Samsara çarkında daha çok dönmeli olacaklar.
Doktor Robert Monroe tartışmasız dünyanın önde gelen OBES araştırmacısıdır; vücut dışı deneyimleri, astral fenomenleri bilimsel olarak inceleyip araştırmak için bir enstitü kurdu.
R.Monroe, “Far Journeys” adlı kitabında, yaptığı astral deneyimleri sırasında bir varlıkla kurduğu teması anlatıyor.
Astralda karşılaştığı bu varlık Monroe'ya, insanlar öldüğünde çıkan spiritüel enerjinin, kendi hayatlarını uzatmak için kullanan boyutlararası varlıklar tarafından serbest bırakıldığını ve toplandığını - hasat edildiğini söyledi. Anlatıldığına göre, evren, bu varlıkların besin kaynağı olarak yarattıkları bir bahçedir.
Monroe'nun hikayesine göre hayvanlar, bitkiler ve birbirleriyle beslenmeleri için bu gezegene bilinçli olarak yerleştirildiler, böylece kurbanlarının yaşam gücünü hasat edilmek üzere serbest bıraktıyorlar. Avcı ve av arasındaki mücadelede olağanüstü bir enerji salgılanır. Bir ölüm kalım savaşında kan dökmek, bu yoğun enerjiyi serbest bırakır.
Loosh/gavvah, canlıların yalnızlığından ve bir ebeveynin yavrularının hayatını korumaya zorlandığında ortaya çıkan duygulardan da hasat edilir. Loosh/gavvah’ın bir başka kaynağı da insanların ibadetidir. Kollektiv şekilde ibadet eden insanların enerjisi dini mabetler içinde birikerek göğe akar. Futbol maçları, avm’ler, luna parklar, konser ve sinema salonları aynı işlevi görür.
R.Monroe'nun muhbirine göre, yaratıcılarımız olan kozmik "enerji çiftçileri", avcı-av mücadelesini uzatmak ve böylece daha fazla enerji üretmek için hayvanları ölümcül dişler, pençeler ve süper hız gibi özelliklerle kasıtlı olarak donattılar. Başka bir deyişle, acı ne kadar büyükse, bedenlerimizden o kadar çok yaşam gücü fışkırır ve yaratıcılarımız için enerji yemeği o kadar lezzetli olur.
Monro’nun kendisini de iki haftalık bir depresyona ve üzüntüye sokan bu hikaye, dünyanın en eski yazıtlarında, Hind Vedaları, Upanişadları ve Puranaları'ndaki raporlarla tutarlıdır. Orada, evren kurbanlarla ayakta tutulur (Atharva Veda), yaşayan her kesin kurban olduğu, kurban olarak yaratıldığı anlatılır.
Yajna/yagna (kurban) olmayan canlı yoktur.
Bu beden kurban için yaratılmıştır, kurbandan doğar ve kurbana göre değişir.
Ruhlar sonsuz alemlerde hereket halindeler.
Sonsuz alemleri ise birbirlerine bağlayan geçitler vardır. Bu geçitler kutuplardadır. Kutup ışıkları, dış alemlere açılan oyukların olduğu bölgede bulunmaktadır.
Bizim şuan içinde bulunduğumuz alem, arkonların yönetimi altında çürütülerek bir hapishaneye, çiftliye dönüştürülmüştür.
Dış alemlerle bizim alemi birleştiren geçit kutuplarda bulunmaktadır. Kutup ışıklarını takip ederek dış alemden gelen ruhlar, içinde bulunduğumuz - arkonların yönettiği aleme geçmiş olurlar ki, böylece Don Juan Matus’un da adına avcılar (predator) dediği parazit varlıklar olan, acımasız ve kalpsiz arkonların tuzağına düşmüş olurlar. Yakalanan bu ruhlar, zorlu carbon 666 doğa sistemi şartları içerisinde insan ve hayvan vücutlarına hapisedilerek bir köle gibi kullanılarak sömrülürler. Reenkarnasyon süreci ile ilgili bilgileri diğer yazılarımda bula bilirsiniz.
Burada köleleştirierek kullanılan ruhlar evine, geldiği yere dönmek için yine aynı şekilde kutuplarda bulunan geçitten dış alemlere geçmesi gerekmektedir. İster diğer alemlere, ister ise kaynağa ulaşmanın yolu işte bu geçitten geçer.
Not: Ruh olarak size öyle gelebilir ki, uzaydasınız ve yıldızlara gide bilirsiniz. Fakat eğer bu sahte algıya, matrix kandırmacasına kanıp göğe yükselirseniz arkonlara yakalanırsınız. O yüzden de bilinc altınıza hep heliocentrizm teorisini telkin ve empoze ettiler.
Ayrıca, kutup ışıklarının (aurora) varlığı dünyanın bir gezegen olmadığının veya düz bir dünya olmadığının da delilidir.
Okuduğum bir Gnostik metinde, kuzey kutpu ışık alemine, güney kutpu ise karanlıklar alemine açılan kapılar olarak belirtilmişti. Yani archonların güney kutpundan geldiği düşünülmektedir.
Her bir ruhun nereye gitmesini yani varmak istediyi adresi bilmesi gerekir. Her bir ruh evine yani ait olduğu yere dönmeyi istemelidir.
Aklın yolu birdir.
İnsanlar er ya geç inandıkları ütopik hayallerden uyanıp, tanrı konusunda melekler konusunda gerçekleri öğrenecekler.
“ve tanrı yere tecelli ettiğinde dağ taş titremeye başladı.”
“ve tanrı kızıl denizi ikiye ayırdı.”
“Rab tanrı Musa ve kavmine gündüzleri bulut, geceleri parlak bir kandil şeklinde ışık tutup yol gösterirdi, sonra rab tanrı dağa indi, Musa onunla konuşmaya gitti, Harun’un çocukları rab tanrıya yaklaştı ve rab tanrı gazaplanarak onları küle çevirdi, bunun üzerine Musa kardeşi Harunu ikaz etti - Mısır’dan Çıkış.”
“İsa doğduğunda gökte parlak bir yıldız belirdi.”
“Henüz çocukken Muhammedi bir bulut takep ederdi - süt kardeşi Şeyma.”
Gnostisizm, ruhani alemi maddi fiziki alemden ayırmaktadır. Maddi fiziki alemi ruhların düştüğü düşük boyutlu bir hapishane olarak izah etmektedir. Ruhlar için hapishane olan, bu gözokşuyan kandırıcı maddi fiziki alemin yöneticileri ise Yaldabaoth ve onun melekleri olan Archon’lardır. Maksat, ruhları vücutlara hapsetmek suretiyle gereksim duydukları psiko spiritüel enerjiyi çeke bilmek. Uranyum maddesinin bir reaktör içine konulup enerjiye dönüştürülmesi gibi. Yaldabaoth’un kendisi de bir hata sonucu varedilen, ruhani alemden kovulan, ardından mutlak yaratıcıya nisbet olarak carbon 666 (6p6n6e) doğa sistemini oluşturarak, kendisini tek tanrı ilah ilan eden düşmüş bir varlıktır. Şayet, Yaldabaoth mutlak yaratıcı olsaydı ve mutlak güce sahip olsaydı, dünyayı yönetmek ve insanlarla irtibat kurmak için hizmetci meleklere (archonlara) ve dinlere gereksim duymazdı. Yaldaboth ve archonlar, sistemi mucizelerle yönetmezler, insanların mucize sanacağı kadar ileri teknolojilerle yönetirler. Ruh ve enerji hasatı dahi ileri teknoloji ile gerçekleştirilir. Gnostik metinlerde Yaldabaoth, kafası aslan vücudu yılan şeklinde tasfir edilir. Yaldabaoth (Demiurge) ruhları varetmedi, çünkü ruhlar fani değiller, ezeli ve ebedi olan kaynağın sönmeyen kıvılcımlarıdır. Gnostisizme göre, archonların hapishanesine düşmüş ruhlar, gnosis alarak manevi spiritüel bilgi açısından kendilerini yeteri kadar geliştirerlerse, bu hapishaneden, Samsara çarkından, Matrix’ten kurtula bilirler. Çünkü ruhların yeri maddi alem değil, manevi ruhani spiritüel alemdir - yani Kaynak’tır.
Yaldabaoth ve archonlar, köle olarak kullandıkları ruhların kaçıp kurtulmasını istememekte ve din dahil çeşitli yollarla uyanışı ve kurtuluşu engellemekteler. Yani insanları cehennemle tehdit edip kendilerine itaat ettirirler ve cehennem korkusundan dindar kesim itaat ettiği varlıkları asla sorgulamaya ceret etmez. İnsanlar hep cehalet içinde ölüp, yine cehalet içinde doğarlar ve bu yüzden hapishaneden kurtulamazlar.
Bu anlattıklarımı yalnız aydınlanmış ve arınmış ruhlar anlayabilir. Bu anlatılanları anlamayanlar Samsara çarkında daha çok dönmeli olacaklar.
Doktor Robert Monroe tartışmasız dünyanın önde gelen OBES araştırmacısıdır; vücut dışı deneyimleri, astral fenomenleri bilimsel olarak inceleyip araştırmak için bir enstitü kurdu.
R.Monroe, “Far Journeys” adlı kitabında, yaptığı astral deneyimleri sırasında bir varlıkla kurduğu teması anlatıyor.
Astralda karşılaştığı bu varlık Monroe'ya, insanlar öldüğünde çıkan spiritüel enerjinin, kendi hayatlarını uzatmak için kullanan boyutlararası varlıklar tarafından serbest bırakıldığını ve toplandığını - hasat edildiğini söyledi. Anlatıldığına göre, evren, bu varlıkların besin kaynağı olarak yarattıkları bir bahçedir.
Monroe'nun hikayesine göre hayvanlar, bitkiler ve birbirleriyle beslenmeleri için bu gezegene bilinçli olarak yerleştirildiler, böylece kurbanlarının yaşam gücünü hasat edilmek üzere serbest bıraktıyorlar. Avcı ve av arasındaki mücadelede olağanüstü bir enerji salgılanır. Bir ölüm kalım savaşında kan dökmek, bu yoğun enerjiyi serbest bırakır.
Loosh/gavvah, canlıların yalnızlığından ve bir ebeveynin yavrularının hayatını korumaya zorlandığında ortaya çıkan duygulardan da hasat edilir. Loosh/gavvah’ın bir başka kaynağı da insanların ibadetidir. Kollektiv şekilde ibadet eden insanların enerjisi dini mabetler içinde birikerek göğe akar. Futbol maçları, avm’ler, luna parklar, konser ve sinema salonları aynı işlevi görür.
R.Monroe'nun muhbirine göre, yaratıcılarımız olan kozmik "enerji çiftçileri", avcı-av mücadelesini uzatmak ve böylece daha fazla enerji üretmek için hayvanları ölümcül dişler, pençeler ve süper hız gibi özelliklerle kasıtlı olarak donattılar. Başka bir deyişle, acı ne kadar büyükse, bedenlerimizden o kadar çok yaşam gücü fışkırır ve yaratıcılarımız için enerji yemeği o kadar lezzetli olur.
Monro’nun kendisini de iki haftalık bir depresyona ve üzüntüye sokan bu hikaye, dünyanın en eski yazıtlarında, Hind Vedaları, Upanişadları ve Puranaları'ndaki raporlarla tutarlıdır. Orada, evren kurbanlarla ayakta tutulur (Atharva Veda), yaşayan her kesin kurban olduğu, kurban olarak yaratıldığı anlatılır.
Yajna/yagna (kurban) olmayan canlı yoktur.
Bu beden kurban için yaratılmıştır, kurbandan doğar ve kurbana göre değişir.
Ruhlar sonsuz alemlerde hereket halindeler.
Sonsuz alemleri ise birbirlerine bağlayan geçitler vardır. Bu geçitler kutuplardadır. Kutup ışıkları, dış alemlere açılan oyukların olduğu bölgede bulunmaktadır.
Bizim şuan içinde bulunduğumuz alem, arkonların yönetimi altında çürütülerek bir hapishaneye, çiftliye dönüştürülmüştür.
Dış alemlerle bizim alemi birleştiren geçit kutuplarda bulunmaktadır. Kutup ışıklarını takip ederek dış alemden gelen ruhlar, içinde bulunduğumuz - arkonların yönettiği aleme geçmiş olurlar ki, böylece Don Juan Matus’un da adına avcılar (predator) dediği parazit varlıklar olan, acımasız ve kalpsiz arkonların tuzağına düşmüş olurlar. Yakalanan bu ruhlar, zorlu carbon 666 doğa sistemi şartları içerisinde insan ve hayvan vücutlarına hapisedilerek bir köle gibi kullanılarak sömrülürler. Reenkarnasyon süreci ile ilgili bilgileri diğer yazılarımda bula bilirsiniz.
Burada köleleştirierek kullanılan ruhlar evine, geldiği yere dönmek için yine aynı şekilde kutuplarda bulunan geçitten dış alemlere geçmesi gerekmektedir. İster diğer alemlere, ister ise kaynağa ulaşmanın yolu işte bu geçitten geçer.
Not: Ruh olarak size öyle gelebilir ki, uzaydasınız ve yıldızlara gide bilirsiniz. Fakat eğer bu sahte algıya, matrix kandırmacasına kanıp göğe yükselirseniz arkonlara yakalanırsınız. O yüzden de bilinc altınıza hep heliocentrizm teorisini telkin ve empoze ettiler.
Ayrıca, kutup ışıklarının (aurora) varlığı dünyanın bir gezegen olmadığının veya düz bir dünya olmadığının da delilidir.
Okuduğum bir Gnostik metinde, kuzey kutpu ışık alemine, güney kutpu ise karanlıklar alemine açılan kapılar olarak belirtilmişti. Yani archonların güney kutpundan geldiği düşünülmektedir.
Her bir ruhun nereye gitmesini yani varmak istediyi adresi bilmesi gerekir. Her bir ruh evine yani ait olduğu yere dönmeyi istemelidir.
Aklın yolu birdir.
İnsanlar er ya geç inandıkları ütopik hayallerden uyanıp, tanrı konusunda melekler konusunda gerçekleri öğrenecekler.
“ve tanrı yere tecelli ettiğinde dağ taş titremeye başladı.”
“ve tanrı kızıl denizi ikiye ayırdı.”
“Rab tanrı Musa ve kavmine gündüzleri bulut, geceleri parlak bir kandil şeklinde ışık tutup yol gösterirdi, sonra rab tanrı dağa indi, Musa onunla konuşmaya gitti, Harun’un çocukları rab tanrıya yaklaştı ve rab tanrı gazaplanarak onları küle çevirdi, bunun üzerine Musa kardeşi Harunu ikaz etti - Mısır’dan Çıkış.”
“İsa doğduğunda gökte parlak bir yıldız belirdi.”
“Henüz çocukken Muhammedi bir bulut takep ederdi - süt kardeşi Şeyma.”