Mustafa İloğlu'nun "Gizli İlimler Hazinesi" kitabında bu konuda hayli iddialı bir iki formül bulunmakta. Şahsen denemedim. Çünkü para konusunda "emek ve alınteri" kavramlarına gönülden bağlıyım. Çalışıp çabalamadan edinilmiş kazançlar bana çok da doğru görünmüyor. Belki salt bu yüzden hayatımda piyango bileti almadım.
Sorunun diğer kısmına gelince; tehlike dediğimiz nedir?
Eğer kastımız zihnin, ruhun kapılarının açılması ve bir takım tanımadığımız etkilere hazırlıksız yakalanmaksa, en basit muhabbet uygulamalarında bile bu tehlike söz konusudur.
Algının batıni kapılarını kendi inanç biçimimiz doğrultusunda korumayı bilmiyorsak, zihnimizi eğitmemişsek bu formülleri çocuksu heveslerle uygulamak elbette tehlikeli.
Şu altın-para elde etme uygulamalarını denemediğimi söylemiştim.
Ama bu konuda, doğruluğu rivayete dayanmakla beraber, verebileceğim bir örnek var;
Ankara'da, Etlik semtinde uzak akrabalarımız vardı yıllar önce.
Çocuktum ben o zaman. Bir kaç defa bayramda seyranda ziyaretlerine gitmiştik ailemle.
Bir anne-oğul. Anne tipik bir sevimli hacı nine. Oğul da bir mağaza da tezgahtar. Hani masallarda derler ya, kıt kanaat ama mutlu yaşayıp gidiyorlardı.
Derken bunlar birden ev, araba, yazlık filan aldılar. Hatta başka evler de alıp kiraya verdiler.
Sülalede anlatıldığına göre, gizli ilimlerle ilgilenen emekli bir astsubayla tanışmış oğul. Bu adam, akrabamıza el vermiş. Ona altın yapmayı öğretmiş. Akrabamız bazı dualar okuyup tırnağına yazılar yazıyormuş ve akabinde yastığın altında bir altın buluyormuş.
Birden gelen zenginliğin sırrı buymuş.
Dediğim gibi bu bir rivayet.
O anne-oğul bir trafik kazasında öldü. Sorma şansımız ortadan kalktı.
Bu da böyle bir anım

İyi forumlar.