Merhaba lafta eşim dedim tabiki eşimin olmadığının farkındayım. Ben konuyu yazarken yanlış ifade etmişim aslind kendimi. Beni sevsin derken şunu demek istedim ,ben ondan igreniyorum inan her an diyorum ki keşke ölse de en azından oğluma baban öldü derim diyorum. Biz zorluklarla evlendik herkese karşı dik durduk nolduysa o lanet binada oldu. Tabi her zaman derim zaten yuvami yıkan kendisidir diye görümceler annem de etken ama asıl iş kendisindeydi. Ona psikolojik baskı uyguladıkları için hiç kizamazdim tek erkek olduğu için baba vasfını yuklediler ona o da ister istemez onlara karşı hep sorumluluk hissederdi. Benim kendisiyle hiçbir muhatapligim yok bu arada oğlumla hayatıma bakıyorum. Ben güçlü bir anne olmasaydım eğer oğlumu ona verip hayatıma bakardım şu an da tek önceliğim oğlum ve kendimim.Ama dediğin gibi çok acı çektim burda çok basit görülebilir yargilamakta normal ama ne yaşadığını insan bi kendi bilir. Benim ailem bana sahip çıktı gibi gözüküyor sagolsunlar ama maddi manevi değil bu. 2 hafta sığınma evinde kaldim evdeki kavgalardan dolayı artık dayanamadim o süreçte ona dönmek istedim ama olmadı. Ben acı çekerken onlar güllük gülistanlık yaşıyorlar bunu hazmedemiyorum tabiki onlarda acı çeksin istiyorum. Attıkları o dilekcedeki iftiralardan dolayı pişmanlık duysunlar istiyorm çünkü asla onlara kötülüğüm olmadi ,bilmiyorm çok zor süreç kafa karisikliklari çok oluyo bazen bilincimin gittiğini hislerimin olmadığını hissediyorum. Şu an tek isteğim sağlıklı bir birey ve anne olabilmek.
Yaşadıklarınızı anlıyorum ben.
Ama son cümleleriniz üzücü. Evet biraz sert yazdım. Çünkü kendinize gelin istedim.
Çünkü birinin aci çekmesini ya da pişman olmasını istemek size zarar verir.
Bunu istedikçe hiç bir işiniz rast gitmez.
Serbest bıraktığınızda onlar sizin enerjinizden beslenemez hale gelirler.
Tam tersi siz onlar için dua edin.
Allah hidayet versin , doğru yolu bulup anlasınlar idrak etsinler deyin.
Tamamen onlarla hiç tanışmamış gibi yolunuza devam edin.
Allah' a bırakın ama tamamen bırakın.
Hatta çok sevdiğim bir kısas vardır onu paylaşayım.
Vaktiyle bir derviş berbere gidip:
– Vur usturayı berber efendi, der. Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar ve diğer tarafa usturayı vuracakken, mahallenin kabadayısı içeri girer. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış tarafına sert bir tokat atarak:
– Kalk bakalım kel, kalk da tıraşımızı olalım, diye bağırır. ‘Dövene elsiz, sövene dilsiz’ olan, halktan gelen her şeyin Hak’tan geldiğine inanan derviş, sabreder. Fakat kabadayının tıraş esnasında da dili durmaz, sürekli alay eder
derviş ile:
”Kel aşağı, Kel yukarı.”
Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkandan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, kontrolden çıkan bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelerek kabadayıyı altına alıp sürükler. Kabadayı oracıkta feci şekilde can verir. Berber dervişe bakar, sorar:
– Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?
Derviş düşünceli bir şekilde cevap verir:
– Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki, bu kelin de bir Sahibi var!