Aslına bakarsanız mitolojik olarak kabul edilen birçok efsane anlatılır alkarası ya da albasması ile ilgili. Temelde şamanizm inancında yeni bir insan dünyaya geldiği zaman o kişi ilk zamanlar kötü bir ruh tarafından rahatsız edilir ve korunması gerekir inancı ile şamanlar hareket etmişlerdir. Daha sonra tevratta incilde de Adem'in ilk karısı ve ademle beraber yaratıldığına inanılan lilith'in ademe boyun eğmeyi reddettiği için ademi ve onun soyundan gelenleri lanetlediği efsanesinde de bu konudan bahsedilir. (Tabi aslında lilith aile ve kadın, aşk tanrıçasıdır sümerlerde. Kötü bir tanrıça değildir.) Hastalıkların ana kaynağı pagan kültürlerinde kötü ruhlar kabul edildiği için annenin o dönem çok hassas olmasından kaynaklı olarak iki inanç birbiri ile birleşmiş durumdadır. Doğruluğu ve yanlışlığı tartışılır çünkü bir inanç meselesidir. Önemli olan yaptıkları şey çok doğrudur. O dönemde hazırlanan şerbet, antioksidan kaynağıdır. Kırmızı renk hızlı çabuk olarak kök çakrayı tamir eder. Kök çakra yaşam, aile, çocuk, bağlılık ve doğum çakrasıdır. Çakranın rengi de kırmızıdır. Doğumla birlikte çakradan çıkan kırmızı ışıma dengesizleşir. Ve çakraları dengelemenin en basit yollarından biri çakraya uygun rengin enerjisinden yararlanmaktır. Başa bağlanan kırmızı kumaş ve içilen şerbet bu yüzden kırmızıdır.
Bazı orta asya ve türk boylarında da atlara musallat olduğuna dair bir inanç vardır bu bahsedilen mitolojik yaratıkların. Çünkü eski türk boylarında at kutsal kabul edilmeke idi. Hem beslenme hem seyahat etme hem de savaş için kullanılırdı. Eski türklerde aile at avrat ve silahtır. Bir erkeğin bütünleşmesi için bu üç kutsala ihtiyaç vardır. Bu nedenle de atlarının başına birşey geldiğinde de bu dişil kötü varlıkların etkisi olduğuna inanılırdı. Tengri inancında (Günümüzde şamanizm deniliyor.) en kutsal varlıklardan biri rüzgardır. Ve rüzgar atı olarak anlatılır. Uçan ve diğer alemlere götüren bir varlıktır. İslamiyete burak atı olarak geçmiştir. Bu nedenle kötücül varlıklar rüzgarda atların yelelerinin sallanmaması ve rüzgarın iyi enerjisinden faydalanmaması için atların yelesini örerlermiş. Bu varlıklar sürekli atlara geldiği için hazırladıklar yapışkan bir iksiri atlara sürerlermiş. Gelen kötücül varlık buna yapışırmış. At sahibi de çengelli iğne yardımı ile bu kötücül varlıkları tutsak edebilirlermiş. Günümüzde lohusa dönemindeki kadınların ve bebeklerin yastıklarına ya da yakalarına çengelli iğne bağlanmasının nedeni de budur. Haçlı savaşları döneminde avrupalıların gözlerinin renkli olmasından kaynaklı olarak onlardan korunmak için nazar boncuğu ritüeli ortaya çıkmıştır. Türklerin genelde kahverengi gözlü olmalarından dolayı haçlı ordusunun nazar boncuğu da kahverengidir. Günümüzde iki inanç birleşmiş ve annelere, çocuklara nazar boncuğu çengelli iğne ile kullanılmaya başlanmıştır.
Tabi aslına bakacak olursak kadınlar doğum yaptıktan sonra hormonal değişim yaşarlar. Bu değişim ortalama 20 21 gün boyunca sürer. Hem anne hem de çocuk bu dönem hassastır. Günümüzde bir gün 24 saattir. Eskiden bir gün 12 saatti. Yani onlara göre 40 ya da 41 güne tekabül eder. Kırkı çıkma kavramı da buradan gelir. Gerçekten kadınlar o hormonal dengesinin bozulmasından mı yoksa bilinçaltından mı kaynaklanarak o varlığı hissetmekte ya da uyku ile uyanıklık arasında gördüklerini mi söylerler bilemiyorum. Benim şahsi inancım, bu türlü varlıklar var ve o hassas dönemde belki yardımcı olmak için geliyorlar. Bazıları da bu yeni enerjiden beslenmek için geliyor. Belli bir süreye kadar evren anneyi ve bebeği koruma altına alır. Bu nedenle ben direk kötü varlıkların bu dönemde geleceklerine ya da gelseler bile zarar vereceklerine inanmıyorum. Gelen şey dediğim gibi ya yardım eden bir varlık ya da yeni enerjiden zarar vermeden beslenen bir varlık.
Bir başlık mı yapsam acaba bu konuyu kaybolmasın diye