Bir Günahi, İşlenen bir Sevabı İptal Etmez

aris

Kayıtlı Üye
Katılım
3 Tem 2008
Mesajlar
660
Tepkime puanı
142
BİR GÜNAH, İŞLENEN BİR SEVABI İPTAL ETMEZ ŞAMATİ 52

İşlenen bir günah kişinin yerine getirdiği sevabı (Mitzva – Emir) iptal etmez, ve sevapta işlenen günahı iptal etmez. Kişinin manevi çalışmasında yer alması gereken yer iyiliğin yolu olmalı, ancak kişinin içindeki kötülük iyiliğin yolunu almasına izin vermez.

Ancak, kişi bilmelidir ki kötülüğü köklemek zorunda değildir, zira bu imkânsızdır. Aslında, sadece kötülükten nefret etmelidir, şöyle yazdığı gibi: “Allah’ı seven sen, kötülükten nefret et.” Dolayısıyla, ihtiyaç duyulan şey sadece nefrettir, şöyle ki kişinin tutunduğundan onu ayırabilecek tek şey nefrettir.

Bu nedenden dolayı kötülüğün kendi başına hiç bir varlığı yoktur. Dahası, kötülüğün var olabilmesi ona duyulan sevgi veya nefrete bağlıdır. Demektir ki, her kimin kötülüğe sevisi var ise ona kötülüğün kontrolü tarafından yakalanan denir. Eğer kişi kötülükten nefret ederse, kişi onun sınırlarından çıkar ve kişi kendi kötülüğünün etkisinden sıyrılır ve kötülüğün kontrolünden çıkar.

Şöyle ki, işin özü aslında kötülükte değildir, ancak sevgi ve nefretin ölçüsündedir ve bu nedenden dolayı günah günahı getirir denir. Kişinin neden böyle bir cezayı hak ettiğini anlamamız gerekir. Kişi çalışmasında düşüş yaşadığında, kişinin bu düşüşten yükselebilmesi için yardıma ihtiyacı vardır. Ancak, burada, kişiye daha fazla engeller gelmektedir ve böylelikle kişi ilk düşüşünden daha derine düşer.

Ancak, kişinin kötülükten nefret edebilmesi için, kişiyi daha da kötülük verilir, böylelikle kişi günahının kendisini Yaratan’ın yolundan ne kadar ayırdığını görebilir. Kişi ilk işlediği günahtan pişman olmasına rağmen, kişi hala kötülükten nefret edecek bir ölçüye gelmemiştir.

Dolayısıyla, günah günaha sebep olur ve kişi her pişmanlığında ve elbette her pişmanlığı kötülüğe olan nefretin derecesini de arttırır ta ki kişinin kötülüğe olan nefreti tamamlanana kadar. O zaman kişi kötülükten ayrılır, zira nefret ayrılığa neden olur.

O zaman şöyle diyebiliriz ki eğer kişi kendisini ayırabilecek bir nefret derecesi bulabilirse, o zaman kişinin günah günaha sebep olur ıslahından geçmesi gerekmez ve kişi doğal olarak zaman kazanır. Kişi ödüllendirildiği zaman, Allah sevgisine kabul edilir. Ve bu şu demektir; “Allah’ı seven sen, kötülükten nefret et.” Sadece kötülükten nefret ederler ve kötülük hala olduğu yerde kalır ve sadece ihtiyaç duyulan kötülüğümüzden nefret etmektir.

Bu koşul şuradan doğmuştur, “Ancak O, onu Allah’tan çok az bir seviye altında yaratmıştır” ve yılanın şu dediklerinin anlamı da budur “ve sen de Allah gibi olacaksın ve iyi ve kötüyü bileceksin.” Şu demektir ki kişi çaba sarf edip İlahi Takdir’in var olduğu yeri, yani Yaratan’ı anlamaya çalıştığı zaman, “Kişiyi gururu alçaltır” denir. Yani, kişi her şeyi aklıyla anlamak istediği zaman ve anlamadığı zaman, alçaktır.

İşin gerçeği kişi bir şeyi bilmek için uyanırsa, bu kişinin o şeyi bilmesi gerektiğine dair yönelik bir işarettir, kişi kendi aklını aştığı zaman, anlamayı arzuladığı şeyi ve her şeyi mantığının üzerinde inanç olarak aldığı zaman, buna insan niteliğinin en alçak seviyesinde olmak denir. Kişi daha fazla bilme talebi içerisinde oldukça ve bunu mantık ötesi inançla aldığı zaman, kişi kendisini daha da alçaklıkta bulur.

Şimdi bu yazılan cümleyi nasıl yorumladıklarını anlayabiliriz: “Musa dedikleri adam çok uysaldı,” mütevazı ve sabırlı. Yani alçaklık seviyesinin en hat safhasına tahammül etmişti.

Bu koşul aynı zamanda Hz Adem’in (Adam HaRişon – ilk insan) Hayat Ağacı’ndan günah işlemeden önce meyve yemsi gibidir, yani bütünlük hissi içerisinde. Ancak, derecesinin üstünü çıkamamaktaydı, çünkü içinde bulunduğu koşulda bir istek hissi yoktu. Bu yüzden tüm Kutsal İsimleri keşfedemedi.

Bu nedenden dolayı, “Yaptıklarında insanoğlu için büyük kötülük yaptı,” şöyle ki iyilik ve kötülüğün bilgeliği ağacından yedi ve bu günahtan dolayı tüm ışıklar oradan ayrıldı. Dolayısıyla, tekrar çalışmasına baştan başlamak zorunda kaldı ve yazılanlarda Cennet Bahçesi’nden kovulduğu yazar çünkü eğer Hayat Ağacından yeseydi sonsuza kadar yaşardı.

Dünyaların içselliğinin anlamı budur. Eğer kişi oraya girerse, kişi sonsuza kadar orada kalır. Yani, tekrar kişi hiç bir isteği olmadan var olur ve bu şekilde Kutsal İsimlerin hepsini keşfedebilir ve bunun ifşası iyi ve kötülüğün ıslahıyla olur. Bu nedenden dolayı Bilgelik Ağacından yemeye zorlanmıştı.

Bu bir insanın arkadaşına büyük bir fıçı şarap vermek istemesi gibidir, ancak arkadaşının küçük bir bardağı vardır. Peki, ne yapabilir? Elindeki bardağı doldurur ve evine götürüp küpüne boşaltır ve tekrar arkadaşına gider ve bardağını doldurup evine gelir, ta ki tüm fıçıyı taşıyana kadar.

İki arkadaş ile anlatılan bir hikaye daha duydum, bir tanesi kral oldu ve diğeri ise dilenci. Dilenci olan gidip kral arkadaşına içinde bulunduğu kötü durumu anlattı.

Hikâyesini dinledikten sonra kral hazine bakanına bir mektup yazar ve iki saat içerisinde arkadaşının istediği kadar para alma izini olduğunu söyler. Dilenci hazineye küçük bir kutuyla gelir ve küçük kutusunu parayla doldurur.

Hazineden çıktıktan sonra, hazine bakanı kutuya vurur ve tüm parası yere saçılır. Ve bu defalarca böyle devam eder ve dilenci ağlamaya başlar ve ağlayarak sorar “Neden bana bunu yapıyorsun?” sonunda cevap verir, “Buradan bu zaman içerisinde aldığın tüm para sana ait ve alacaksın. Hazineden yeterince para alacak bir kutun olmadığından sana böyle bir oyun oynadık.”

alıntı
 
Üst