Sinestezi bir hastalık olarak değil de bir duyusal algılama "hediyesi" olarak görülebilir.Ya hepimiz dünyayı-evreni olduğundan farklı algılıyorsak ve onların gördüğü gerçekse! Bu sözlerle başlamak istedim,aşağıdaki yazıdan alıntıdır.
Benim çok ilgimi çeken bir konu,ilgilenen olursa youtube dan konu başlığı olarak sinestesia yazarak videolar izleyebilir.
Yazıyı hazırlarken değişik yerlerden alıntılar yaptım, ilginizi çeker umarım.
Tıpta harflerin, seslerin, rakamların insanların üzerinde farklı etkiler uyandırdığı ve bunların normal dışı algılamalar olduğu kabul edilir. Sinestezi denilen algılama bozukluğunda ise kişilerin sesleri görebildiği, renkleri hissedebildiği ve şekillerin tadını alabildiği belirtilir. Sinestezi sorunu olanlar, sayıların ve harflerin renkli olduğu, müzik notalarının özel kokusu olduğu büyülü bir dünyada yaşarlar. Bunlar gerçeği, farklı duygusal algılamaları karıştırarak görürler. Onlar için E harfi, örneğin, yeşildir. R’nin tiz bir sesi vardır, 5 sayısı sarı renktir ve Sol notası çikolata tadındadır.
Amerikan Psikoloji Derneği başkanı, Berkeley Üniversitesi’nde nörolog Lynn C. Robertson, İtalyan Panorama dergisine yaptığı açıklamalarda sinesteziyi anlatırken, “Kelime anlamı duyuların birleşmesi” diyor. “The Two Sides of Perception” adlı kitabın yazarı olan Robertson şöyle devam ediyor: “Değişik sinestezi tipleri var: bazı kişiler bir harf gördüklerinde aynı anda bir renk algılarlar; bazıları bir ses duyduklarında hemen özel bir tat alırlar: kimileri bir şekil gördüklerinde onu bir kokuyla bağdaştırırlar. Ama genelde sinestezi rahatsızlığı olanlar farklılıklarının farkında değildir. Bu şekilde büyüdükleri için diğer insanların da aynı olduğunu düşünürler. Günün birinde ‘Şu A harfi ne kadar kırmızı’ dediklerinde ve biri onlara harfın renkli olmadığını söylediğinde işin farkına varırlar.”
Sinestezi yaygın bir durum mu?
“Birçok insan zaman zaman sinestetik deneyimler yaşar, bir ses duyduklarında bir tat hissetmeleri veya tam tersi, gibi. Bu her 200-300 kişide görülebilen bir durumdur. Ama gerçek sinestezi ender görülen bir durumdur. Belki her 25-30 bin kişide bir.”
Bir sinestezi hastanın beyninde neler oluyor?
“Son derece normal olan bu beyinde, ilk çocukluk yıllarında oluşan sinirsel bağlantılar bulunuyor. Bu bağlantılar genellikle zamanla yok olur. Doğum anında beynimizde çok sayıda nöron arası bağlantılar vardır, yaşam boyunca kullanacaklarımızdan çok daha fazla sayıdadır bu bağlantılar. Büyüdükçe ve geliştikçe bu bağlantılar ‘budanır’. Sinestetikler hariç. Onların beyninde bu bağlantılar kalır ve o bunları bazen diğer yetenekleri güçlendirmek için kullanır. Mesela; bir gün harflerle sayıları renklerle bağdaştıran bir gençle konuşuyordum. Bir ara bana, ‘Normal insanlar telefon numaralarını nasıl hatırlıyor’ diye sordu. Bunun üzerine o gencin, telefon numaralarını aklında tutmak için renklerden yararlandığı ortaya çıktı.”
Genetiğin bu işte parmağı var mı?
“Sinestezi gen yoluyla geçebilir. Princeton kongresini düzenleyenlerden biri sinestezik ve ailesinde de birçok insan var bu durumda.”
Doğuştan gelen bu bağlantılar beynin hangi bölümünde kalıcı olur?
“Renkgrafi dediğimiz özel sinestezi tipinde beynin temporal Lob (Tabanda yer alır. Duyma, konuşma ve dil gelişimi ile ilgilidir) bölümünü ilgilendiriyor gibi. Pet görüntüleme tekniği ile yapılan deneyler bu bölümün, sinestezikler şekil ve renklere tepki gösteridğinde ayınlandığını gösteriyor.
Bu bir hastalık mı?
“Hayır. Sorun da değil. Birçok sinestetik durumunun düzelmesini istemiyor. Mesela benim bir hastam var, müzik kulağı çok gelişmiş. Ses dürtülerini renklerle bağdaştırıyor. Küçükken senfonik konserlere gidermiş ve görüntülere gerek olmadığını düşünürmüş çünkü her nota farklı bir renkmiş. Böyle bir özelliğe sahip olduğunu bilmediğinden konserin herkes için bir ses, ışık ve renk cümbüşü olduğunu düşünürmüş. Diğer insanlarında sadece onun gördüğü görsel şöleni görmek isteyebileceğini çok geç keşfetmiş.”
internet
_________________________________________________________________
Sinestezi Gücü
SİNESTEZİ: RENKLERİ DUYMAK,ŞEKİLLERİ TATMAK
Uyandıkları her sabah kendine has ve değişik. Basitçe gazete okurken bile okudukları her bir kelimede gözlerinin önünde bambaşka renkler parlıyor. Beethoven'ın konçertolarından birini dinlemek onlar için bir havai fişek gösterisine dönüşüyor. Kapı çaldığında çevrelerinde farklı büyüklükte üçgenler görüp, gökkuşağına baktıklarında çeşit çeşit sesler duyuyorlar. İşte tüm bunlar sanrılar gören birinin değil, sinestezi hastalığına sahip bireylerin yaşadıkları.
Jane Mackay'in "Tchaikovsky'nin 1. Piyano Konçertosu" isimli bu tablosunda görme ve duyma arasında bir köprü kurularak sinestezik bir algı yaratılmaya çalışılmış.
Sinestezi Yunanca kökenli bir kelime olup birleşik duyu anlamına geliyor. Sinestezi hastalarında herhangi bir duyunun uyarımı otomatik olarak başka bir duyu algısını tetikliyor. Daha açık bir deyişle, renkleri duyup, şekilleri tadıp, sesleri koklayabiliyorlar. İki çeşit sinestezi bulunuyor: Sonradan kazanılan ve nedeni çözülemeyen sinestezi. Sonradan kazanılan sinestezi başka bir hastalığın varlığında ortaya çıkıyor. Örneğin, epilepsi hastalarında bu tür duyular (koklama, görme, işitme, duyma, dokunma) arası geçişler de gözlenebiliyor. Nedeni henüz çözülemeyen sinesteziyse her 25.000 kişiden birinde görülen, ender bir durum. Kafadan alınan darbeler, bir takım kimyasalların kullanımı ya da beyindeki orta temporal lobun hasarı da geçici sinestezik durumlara neden olabiliyor. Her ne kadar sinestezi hastalarının deneyimleri farklı duyular içerdiğinden çeşitlilik gösterse de Yale Üniversitesi'nde profesör olan Lawrence Marks bu hastaların çocukluk ve yetişkinlik dönemlerinde sergiledikleri davranışların benzer olduğuna dikkat çekiyor. Birçok çocuğun ceza alma korkusuyla durumunu saklamaya çalıştığını, ancak yetişkinlikte doktorlarca bu duruma bir ad konulduğunda kendilerini daha iyi anlayabildiklerine vurgu yapıyor. Sinesteziye yatkın belli bir insan tipi yok. Ancak eldeki takım istatistiksel verilere göre kadınlar erkeklere oranla bu hastalığa daha yatkın. Hastalığın kadınlarda daha sık görülüyor oluşu hastalık geninin X cinsiyet kromozomu üzerinde taşınıyor olabileceği olasılığını doğuruyor. Nitekim sinestezinin babadan kıza, anneden oğula ve anneden kıza geçtiği durumlara örnekler çokken, bugüne kadar hiç babadan oğula geçtiği gözlenmemiş.
Bazı sinestezi hastaları uzamsal alandaki bazı yerleri belli sayılarla özdeşik olarak
algılıyorlar. Örneğin, sol taraflarını 50 sayısıyla algılıyorken, sağ taraflarını 70 sayısıyla algılıyorlar.
Sinestezi hastalarının uzamsal ve matematiksel zekâlarının düşük oluşu hastalığın beynin sol yarım küresiyle ilişkili olabileceğini düşündürüyor. Yapılan beyin görüntüleme çalışmalarıysa sinestezik hastalarda limbik korteks ve hipokampüsün normal bireylere göre daha etkin olduğunu ortaya koyuyor. Her ne kadar araştırmacılar sinestezi hakkında henüz aydınlatılmamış gerçekleri açığa çıkarmaya çalışıyor olsa da, birçok sinestezi hastası özel durumunu bir tür hediye gibi görerek sanatsal alanlarda başarının kapılarını zorluyor. Öyle ki dünyanın saygın heykeltıraş, müzisyen, ressam ve şairleri arasında da bu hastalıkla yaşamış pek çok örnek bulunuyor. Bunlardan biri olan ünlü Fransız şairi Arthur Rimbaud'nun hastalığını ilk olarak çocukluğunda kitaplardaki harflere bakarken nasıl da renkler gördüğünü fark ettiğinde anladığı söyleniyor. Benzer şekilde ünlü roman yazarı Vladimir Nabokov, klasik müzik bestekârı Scriabin, ressam Kandinsky'nin de sinestezik deneyimler yaşadığı biliniyor. Sinir bilim ve psikolojideki tüm gelişmelere rağmen, bugün, sinestezi halen nörolojik bir hastalık olarak gizemini koruyor. Araştırmacılar, bu hastalığın gizemi çözüldüğünde sinir sistemi ve algı arasındaki ilişkinin ortaya çıkarılmasında da büyük bir adım atılmış olacağını söylüyorlar.
Kaynak:TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi - Psikoloji Köşesi
_________________________________________________________________****
• Etimoloji
Yunanca, syn(Birlikte) ve aisthesis(algı/his/duyum) kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur. Ortaya çıkan Synaistesia kelimesi, "birleşik his" ya da "birleşik duyum" olarak tercüme edilebilir. Kaynak olarak "hissizlik, duyu eksikliği" anlamına gelen anesthesia (anestezi) kelimesi ile aynı temele dayanmaktadır.
• Tanım
Bir algı modalitesi uyarıldığında birden fazla kanalda uyarılma oluşmasına verilen tıbbi isimdir. Metafor, sembolizmkelimeleri gibi, çeşitli sanat ürünlerinin tanımlanmasında kullanılan "sinestezi" kelimesinden farklı olarak bu olguyu yaşayan kişiler, kasıtsız ve sürekli olarak oluşan benzetmelerden bahsederler. Kısaca, birden fazla algı sistemi aynı nesnelere kendi yorumlarını aynı kuvvette verirler. Sinestezi sahibi insanlar, örneğin, insanları, insan olarak değil de görsel/işitsel/tekstürel vb. bir nesne/olgu olarak hatırlar ve benimserler. Annesini ılık süt, kardeşini bir kedi vb. olarak gören/hatırlayan/düşünen biri gibi...
Demografi olarak genelde solak ve çift el kullananlarda ve kadınlarda daha sık rastlanmaktadır. Irsi olduğu düşünülmektedir. Bu kişilerde, hafıza fonksiyonları güçlenirken matematiksel ve mekansal algı fonksiyonları zayıflamaktadır. Sinestezinin, beynin sol yarım küresiyle ilgili ve hipokampüs bezine bağlı bir fonksiyon olduğu düşünülmektedir. İstatiksel olarak çok nadir rastlansa da "normal" bir beyin fonksiyonudur. Her beyinde gerçekleşen bir prosesin bazı insanlarda bilinç yüzeyine yansımasından kaynaklanmaktadır.
Kaynak:Vikipedi, özgür ansiklopedi
_________________________________________________________________
İnsanın varoluşu, dış dünya ile sürekli ve karşılıklı bir diyaloga dayanır. Duyularımız dış dünyadan bilincimize veri ulaştıran kapılardır. Duyma, görme, koklama, tatma, dokunma, zaman hissi. Bu duyuların bir kısmı fizyolojik süzgeçlere sahiptirler. Gözümüzün elektromanyetik tayfın hepsini değil de sadece "görünür" tayfını algılaması örneğindeki gibi. Bu alan, tayf içinde çok küçük bir bölüm oluşturur. Aynı, sınırlı alan işitilen sesler için de geçerlidir.
Fiziksel dünyanın ve alıcıların sınırlamasının ötesinde, beyin de girdileri kontrol ederek belli oranlarda sınırlama oranını artırır. Duyularımızdan gelerek toplanan uyarılar, iletim istasyonları tarafından "yararsız ve geçersiz" bilgi miktarı azaltılarak beyine ulaştırılır. Bu nedenle, "bir azize bakan hırsız sadece ceplerini görür". Ya da siz sokakta yürürken ne görür ne duyarsınız? Reklam panolarını, otomobil seslerini, arabaların lastik seslerini, sağdan soldan geçen insanların mimiklerini, konuşmaları? Ya odanızda? Saatin tik-taklarını, yürürken ayağınızın sürtme sesini, eklem hareketlerinizi... Asla hepsini aynı anda algılayamayız. Seçilen girdilerden kişisel bir bilinç inşa ederiz ve sürekli değişen bilgi akışından bir kısmını kalıcı olarak fark ederiz. Yani, dikkatimizi belli bir alana yoğunlaştırarak, girdi "gürültüsünü" azaltır, uyaranın kalitesini artırırız. Dıştan gelen uyaranları tümüyle varolduğu şekliyle algılayamayız. Eğer böyle olsaydı gereksiz bilgilerle boğulur giderdik. Sonuçta, bilince ulaşan veriler az ve küçük olsa da kalite olarak yüksektirler.
Sinestezi Nedir?
Sinestezi, bilinçli zihinsel olayların tetiklemesiyle ortaya çıkan bilinçli bir duyusal bir deneyimdir. "Synesthesia", Yunanca synbirlikte) ve aesthe-sis: (algılamak) sözcüklerinin birleşiminden oluşan istemsiz bir deneyimdir. Birleşmiş duyular ya da "eşduyum" olarak da ifade edilebilir. Sinestezi, istemsiz yoğunlaşma sonucu ortaya çıkan belirgin canlı ve güçlü duyusal deneyimdir. Yalnızca, insanların çok azı günlük olağan durumda bu deneyimi yaşarlar. Bazı araştırmacılarca dil dışı düşünmenin özel bir belirtisi olarak kabul edilirken, bazılarınca tam bir "hastalık", "anormallik" ve mucize, mistik bir insan yeteneği olarak kabul edilir. Hatta, sinesteziyi biyolojik bir olaydan ziyade sosyal ve kültürel bir fenomen olarak görenler de vardır. Sinestezi bir hastalık olarak değil de bir duyusal algılama "hediyesi" olarak görülebilir. Sinestezinin birçok şekli vardır. En sık izlenen şeklinde kişi, harfleri renk olarak deneyimler. Her harf, kişinin kendisine göre farklı bir renk olarak algılanır. Bu kişiler (sinestezikler), eğer erken çocukluk döneminde bu deneyimi yaşamaya başlarlarsa sinezteziyi günlük normal, olağan bir olay olarak düşünürler. Sinesteziklerin çoğu, diğer insanların algısal deneyimlerinin bir parçası olarak aynı deneyimleri yaşamadıklarını öğrendiklerinde büyük bir şaşkınlık yaşarlar. Çünkü, o zamana kadar herkesin kendisi gibi algıladığını kabul etmiş ve düşünmüştür.
Sinesteziyle ilgili yayınlanmış ilk olgu John Locke'a (1690) aittir. Locke'un özelliklerini aktardığı kişi, kördü ve tam bir sinestezik değildi. Fakat algılamada duyusal birleşmenin görüldüğü ilk örnekti. Borazan sesini "kırmızı" olarak deneyimliyordu. Daha sonra, uzun süre ciddi olarak sinesteziyle ilgilenen bilim adamı olmadı. Öznel bir deneyim olması ve iki kişinin bile benzer deneyimleri yaşamaması nedeniyle sinestezinin bilimsel bir inceleme alanı olamayacağı düşünüldü. Ancak zamanla biriken olgu örnekleri ve kanıtlarla incelenmesi gereken bir konu olarak tekrar değer kazandı. Nörolog Dr. Richard E. Cytowic, "A Union of the Senses" (1989) ve "The Man Who Tasted Shapes" (1993) adlı iki kitap kaleme aldı ve dikkatin tekrar sinesteziye çekilmesini, sonuçta da sinestezi araştırmalarında bir rönesansın ortaya çıkmasını sağladı.
Sinestezi deneyimi birbiriyle ilişkili iki kısımdan oluşur. Bunlar tetikleyiciler ve eşleniklerdir. Tetikleyicilere harfleri örnek verebiliriz. Eşlenikler ise harfler algılandığında, her harfe eş olarak deneyimlenen algılar (renk, ses, dokunma, koku) tanımlanabilir. Ya da ağlayan bir bebeğin sesi (tetikleyici) sinestezik bir kişide hoşa gitmeyen sarı renk (eşlenik) olarak deneyimlenir. Sinesteziklerin çoğu için, sinestezi tek yönlüdür. Yani, sesleri renk olarak deneyimleyen bir kişi, renkleri ses olarak deneyimlemez. Tetikleyici ve eşlenikler arasındaki ilişki bir düzen içindedir. Her eşlenik, özel bir tetikleyici tarafından tetiklenir. Bir kişiye, aynı tetikleyicilerin uygulanması durumunda aynı eşlenikler algılanır. Örneğin, bir kişi A harfini kırmızı olarak deneyimliyorsa, farklı el yazılarıyla veya küçük karakterlerle yazılsa da, A harfini daima kırmızı olarak deneyimler. Özetle, tetikleyicilerin büyük bir esnekliğe izin vermesine rağmen, eşlenikler sabit kalırlar. Harf-renk sinestezisinde, harflerin kimliği renklerin kimliğini belirler. Konuşulan harfler için sesin şiddeti, söyleniş tipi, harflerin eşlenikleri üzerine etki etmez. Ses-renk sinestezisinde genellikle, kişiler gözlerinin önünde renkler görürler ve sesin perdesinin değişimiyle renkler de değişir. Bu kişiler görme alanlarının tamamen renklerle dolduğunu ifade ederler.
Sinestezi Tipleri
Sinestezinin birçok biçimi vardır. Temelde her duyu bir sinestezi tipini oluşturabilir: İşitme, tatma, koklama, görme, dokunma. Bunların her biri gerçekte olduğundan farklı bir eşlenik olarak deneyimlenebilir. Beş duyu, 10 olası farklı sinestezi eşleşmesi oluşturabilir. Nadir olarak koku ve tadın her ikisi sinesteziyi tetikler veya eşlenikler olarak deneyimlenirler. Bazı kişilerse beş duyudan farklı olarak farklı vücut durumlarını farklı ses ya da renk olarak deneyimlerler.
Araştırmacı Sean Day, 175 hastadan elde ettiği verilerle sinestezinin 19 farklı tipinin olduğunu belirlemiştir. Ancak, bu olguların bir kısmında birden fazla tipte sinestezi deneyimi yaşanıyordu. Bu ikincil deneyimler de kendiliğinden ortaya çıkıyor ve istemle baskılanamıyordu. En sık izleneni, harflerin renk olarak deneyimlenmesidir. Konuşulan harfler (phonomes) ya da yazılan harfler olsun (graphemes), her iki durumda da bu tür sıktır. Tetikleyicinin, duyusal veya kavramsal olmasına göre de iki ana tipi vardır. Duyusal tipinde, eşlenikler özel duyusal bir uyarının algılanmasıyla ortaya çıkar. Kavramsal tipindeyse özel kavramların düşünülmesiyle eşlenikler tetiklenerek deneyimlenir. Sayı-yer sinestezisinde, her hesaplanan sayı onun çevresindeki uzayda yerleşmiş olarak algılanır.
Benzer olarak, zaman aralığı-yer kavramsal sinestezisinde, zaman aralıkları uzamsal bir planda düşünülür.
Sinestezinin Nedenleri
Sinestezi deneyimi üç yoldan biriyle ortaya çıkabilir: gelişimsel, kazanılmış ve farmakolojik sinestezi şeklinde. Bunların arasında en sık rastlanılanı, gelişimsel sinestezidir. Bu kişiler, erken çocukluk döneminden başlayarak, olağan bir şekilde algısal ve/veya kavramsal sinestezi deneyimi yaşarlar. Gelişimsel sinestezinin nedeni bilinmemekle birlikte genetik olarak baskın kalıtım veya X-kromozomuna bağlı bir geçişi olabileceği yönünde kanıtlar vardır. Bir ailede birden fazla kişide bu yetenek ortaya çıkabilir. Bu ailelerden en ünlüsü Rus yazar Vladimir Nabokov'un ailesidir. Bu sinestezik ailelerin varlığı sinestezinin genetik temelli olduğunu gösterir. Sıklığı kesin olmamakla birlikte 2000'de 1 ila 25.000'de 1 kişide ortaya çıkar. Kesin olan, kadınlarda erkeklerden 3-8 kat daha sıklıkta ortaya çıktığıdır.
Farklı olarak sinestezi deneyimi beyin travmaları sonrası veya duyusal girdilerin azalması-kaybolmasıyla (işitme, görmenin kaybı gibi) erişkinlik döneminde başlayabilir. Bu tipe, gelişimsel olanına göre daha az rastlanır. Kazanılmış sinestezide yalnızca sinestezik algılama oluşur, kavramsal sinesteziye rastlanmamıştır. Son olarak da, lisejikasit dietilamid (LSD) veya meskalin gibi halüsinojenik ilaçların alımıyla sinestezi deneyimi ortaya çıkabilir. Buna farmakolojik sinestezi denir. LSD'nin oluşturduğu sinestezik duyum, beraberinde kişide duygu, düşünce ve davranış değişiklikleri (korku, endişe, titreme, kalp hızında ve kan basıncında artış) meydana getirir. Algılama açısından işitsel, görsel ve dokunsal halüsinasyonlar yapar.
Sinesteziklerin çoğunluğu solaktır. Herhangi bir ruhsal ve beyinsel rahatsızlık eşlik etmez, sağlıklıdırlar. Hepsinin olmamakla birlikte, çoğunluğunun bellekleri çok iyidir. Ancak, hatırlamada daha çok eşlenikleri kullanırlar. Nesnelerin uzamsal yerleşimini çok kesin olarak hatırlarlar. Yüksek zekalarına rağmen, bir kısmı belirgin olarak hesap yapmada zorlanır. Sağ-sol yanlarını sıklıkla karıştırırlar. Birinci derece akrabalarında disleksi (okuma bozukluğu), otizm ve dikkat eksikliği normal toplumdan daha sık olarak, %15 oranında rastlanır. Bilinmeyen bir nedenle homoseksüel tercihler sinesteziklerde sıktır (%10). Yaşamışlık hissi (deja vu), olacak olayları önceden rüyalarında görme gibi "nadir deneyimleri" de sık yaşarlar.
Kandinksky: "Sarı, kırmızı, mavi" (1925) adlı tablosu
Sinestezi Tetikleyicileri
Tetikleyiciler müzik notaları, harfler, rakamlar, dokunma, tat, koku, görme, ses, ayrıca zaman birimleri olan yıl, ay, hafta veya gün olabilir. Rakamsal olanlarda, "5+2" toplamını düşünen birisi 7'ye karşılık gelen rengi sonuç olarak deneyimler. Birçok kişi sinestezik deneyimi, herhangi bir duyusal uyarana maruz kalmadan, istemli şekilde hayal ederek yaşar. Hayal etme eylemi, beynin birçok kısmını uyarır ve bu alanlar algılama esnasında da uyarılırlar. Yeterli uyaran olmadığında ve hayal etme sırasında hiç bir dışsal girdiye gerek olmadığı halde, yaşanması, algılama esnasında duyusal uyaranın, normalde geçeceği sinirsel yollardan farklı bir yol izlediğini düşündürüyor.
Eşlenikler
Farklı kişiler sinestezinin aynı tipini deneyimledikleri gibi tetikleyicileri de aynı olabilir. Ancak, sinestezik eşlenikler kişiler arası büyük faklılıklar gösterirler. Alfabenin aynı harflerini, aynı renk olarak deneyimleyen iki kişi bulma şansı çok azdır. Eşleniklerde kişiler arası farklılıklar olmasına rağmen, kişilerin deneyimledikleri eşlenikler ileri derecede özel ve uyumludur. Aynı kişi belli harfleri belli renkler olarak deneyimliyorsa, o harfleri sürekli olarak aynı renkler olarak deneyimler. Normal kişiler (sinestezi yeteneği olmayanlar) ve sinestezikleri içeren bir çalışmada, her iki gruba 117 harf ve kelimeye bir renk anlamı vermeleri istenmiş. Bir hafta sonra normal kişiler işaretlerin yalnızca %38'inde aynı renk anlamlarını tutturabilmişler. İlginç olarak, bir yıl gibi uzun bir süre sonra sinesteziklerden oluşan grupta bu oran %92 olarak ortaya atılmış. Bu test sinestezinin eşleniklerinin ne kadar sabit olduğunu ve sinestezinin objektifliğini ortaya koyuyor.
Aslında sinesteziye benzer deneyimleri hergün hepimiz yaşarız. Örneğin, bazı müzikleri "sıcak, soğuk", bazılarını "keskin" olarak hissederiz. Neden? Acaba, işittiğimiz seslerin sinirsel ağları, sinestezikler kadar olmasa da kısmen beyindeki "sıcak, keskin" algılama alanlarına mı karışmakta? Richard C. Cytovvic'e göre "... tümümüz sinestezikiz ve ama algılamanın holistik (bütüncül) doğasının bilinçli şekilde farkında olan, yalnızca bir avuç insan". Peki sinestezinin bir yararı var mı? Cytovvic'e göre insanda dilin evrimsel gelişimi çapraz (cross-modal) çağrışıma bağlıdır: "Dil, olasılıkla ilk insanlarda, sinestezide görülen çapraz çağrışımın bir türü olmadan asla evrimleşmeyecekti". Bu düşüncesi aslında dil üzerine çalışmalarıyla tanınan Norman Geschvvind'inkiyle aynıdır: "Dil yeteneğini kazanma, çapraz-çağrışım yeteneğine gerek duyar". Buna göre sinestezi, türe bağlı veya türün kendi gelişimi sırasında beyinlerimizde kalmış "bilişsel bir fosil"dir. Ancak, fosili her beyinde bulmak mümkün değildir. Doğadaki normal fosiller gibi, "bulunabilmesi" için içinde yer aldığı ortamın (beynin) onun kalıcılığına uygun şartları sağlamış olması gerekir.
Eğer sinestezi gerçekse, normal insanların yaşayarak deneyimlediği gerçek nedir? Birinci kişi, öznel olarak bir sinestezik, gerçeği algıladığı gibi deneyimliyorsa (harf-renk) ve bu deneyimin normalden farklı olduğunu bir ikinci kişiden, yani diğer insanlardan edindiği bilgiyle öğreniyorsa, bizim beyinlerimizle algıladığımız öznel gerçek nedir? Hepimizin öznel gerçekliği neden aynı değil? Ya hepimiz dünyayı-evreni olduğundan farklı algılıyorsak ve onların gördüğü gerçekse!
Dr. Sultan Tarlacı
Nöroloji Uzmanı
Kaynakça:
Bilim ve Teknik Dergisi
Sayı: 409 Aralık-2001
Benim çok ilgimi çeken bir konu,ilgilenen olursa youtube dan konu başlığı olarak sinestesia yazarak videolar izleyebilir.
Yazıyı hazırlarken değişik yerlerden alıntılar yaptım, ilginizi çeker umarım.
Tıpta harflerin, seslerin, rakamların insanların üzerinde farklı etkiler uyandırdığı ve bunların normal dışı algılamalar olduğu kabul edilir. Sinestezi denilen algılama bozukluğunda ise kişilerin sesleri görebildiği, renkleri hissedebildiği ve şekillerin tadını alabildiği belirtilir. Sinestezi sorunu olanlar, sayıların ve harflerin renkli olduğu, müzik notalarının özel kokusu olduğu büyülü bir dünyada yaşarlar. Bunlar gerçeği, farklı duygusal algılamaları karıştırarak görürler. Onlar için E harfi, örneğin, yeşildir. R’nin tiz bir sesi vardır, 5 sayısı sarı renktir ve Sol notası çikolata tadındadır.
Amerikan Psikoloji Derneği başkanı, Berkeley Üniversitesi’nde nörolog Lynn C. Robertson, İtalyan Panorama dergisine yaptığı açıklamalarda sinesteziyi anlatırken, “Kelime anlamı duyuların birleşmesi” diyor. “The Two Sides of Perception” adlı kitabın yazarı olan Robertson şöyle devam ediyor: “Değişik sinestezi tipleri var: bazı kişiler bir harf gördüklerinde aynı anda bir renk algılarlar; bazıları bir ses duyduklarında hemen özel bir tat alırlar: kimileri bir şekil gördüklerinde onu bir kokuyla bağdaştırırlar. Ama genelde sinestezi rahatsızlığı olanlar farklılıklarının farkında değildir. Bu şekilde büyüdükleri için diğer insanların da aynı olduğunu düşünürler. Günün birinde ‘Şu A harfi ne kadar kırmızı’ dediklerinde ve biri onlara harfın renkli olmadığını söylediğinde işin farkına varırlar.”
Sinestezi yaygın bir durum mu?
“Birçok insan zaman zaman sinestetik deneyimler yaşar, bir ses duyduklarında bir tat hissetmeleri veya tam tersi, gibi. Bu her 200-300 kişide görülebilen bir durumdur. Ama gerçek sinestezi ender görülen bir durumdur. Belki her 25-30 bin kişide bir.”
Bir sinestezi hastanın beyninde neler oluyor?
“Son derece normal olan bu beyinde, ilk çocukluk yıllarında oluşan sinirsel bağlantılar bulunuyor. Bu bağlantılar genellikle zamanla yok olur. Doğum anında beynimizde çok sayıda nöron arası bağlantılar vardır, yaşam boyunca kullanacaklarımızdan çok daha fazla sayıdadır bu bağlantılar. Büyüdükçe ve geliştikçe bu bağlantılar ‘budanır’. Sinestetikler hariç. Onların beyninde bu bağlantılar kalır ve o bunları bazen diğer yetenekleri güçlendirmek için kullanır. Mesela; bir gün harflerle sayıları renklerle bağdaştıran bir gençle konuşuyordum. Bir ara bana, ‘Normal insanlar telefon numaralarını nasıl hatırlıyor’ diye sordu. Bunun üzerine o gencin, telefon numaralarını aklında tutmak için renklerden yararlandığı ortaya çıktı.”
Genetiğin bu işte parmağı var mı?
“Sinestezi gen yoluyla geçebilir. Princeton kongresini düzenleyenlerden biri sinestezik ve ailesinde de birçok insan var bu durumda.”
Doğuştan gelen bu bağlantılar beynin hangi bölümünde kalıcı olur?
“Renkgrafi dediğimiz özel sinestezi tipinde beynin temporal Lob (Tabanda yer alır. Duyma, konuşma ve dil gelişimi ile ilgilidir) bölümünü ilgilendiriyor gibi. Pet görüntüleme tekniği ile yapılan deneyler bu bölümün, sinestezikler şekil ve renklere tepki gösteridğinde ayınlandığını gösteriyor.
Bu bir hastalık mı?
“Hayır. Sorun da değil. Birçok sinestetik durumunun düzelmesini istemiyor. Mesela benim bir hastam var, müzik kulağı çok gelişmiş. Ses dürtülerini renklerle bağdaştırıyor. Küçükken senfonik konserlere gidermiş ve görüntülere gerek olmadığını düşünürmüş çünkü her nota farklı bir renkmiş. Böyle bir özelliğe sahip olduğunu bilmediğinden konserin herkes için bir ses, ışık ve renk cümbüşü olduğunu düşünürmüş. Diğer insanlarında sadece onun gördüğü görsel şöleni görmek isteyebileceğini çok geç keşfetmiş.”
internet
_________________________________________________________________
Sinestezi Gücü
SİNESTEZİ: RENKLERİ DUYMAK,ŞEKİLLERİ TATMAK
Uyandıkları her sabah kendine has ve değişik. Basitçe gazete okurken bile okudukları her bir kelimede gözlerinin önünde bambaşka renkler parlıyor. Beethoven'ın konçertolarından birini dinlemek onlar için bir havai fişek gösterisine dönüşüyor. Kapı çaldığında çevrelerinde farklı büyüklükte üçgenler görüp, gökkuşağına baktıklarında çeşit çeşit sesler duyuyorlar. İşte tüm bunlar sanrılar gören birinin değil, sinestezi hastalığına sahip bireylerin yaşadıkları.
Jane Mackay'in "Tchaikovsky'nin 1. Piyano Konçertosu" isimli bu tablosunda görme ve duyma arasında bir köprü kurularak sinestezik bir algı yaratılmaya çalışılmış.
Sinestezi Yunanca kökenli bir kelime olup birleşik duyu anlamına geliyor. Sinestezi hastalarında herhangi bir duyunun uyarımı otomatik olarak başka bir duyu algısını tetikliyor. Daha açık bir deyişle, renkleri duyup, şekilleri tadıp, sesleri koklayabiliyorlar. İki çeşit sinestezi bulunuyor: Sonradan kazanılan ve nedeni çözülemeyen sinestezi. Sonradan kazanılan sinestezi başka bir hastalığın varlığında ortaya çıkıyor. Örneğin, epilepsi hastalarında bu tür duyular (koklama, görme, işitme, duyma, dokunma) arası geçişler de gözlenebiliyor. Nedeni henüz çözülemeyen sinesteziyse her 25.000 kişiden birinde görülen, ender bir durum. Kafadan alınan darbeler, bir takım kimyasalların kullanımı ya da beyindeki orta temporal lobun hasarı da geçici sinestezik durumlara neden olabiliyor. Her ne kadar sinestezi hastalarının deneyimleri farklı duyular içerdiğinden çeşitlilik gösterse de Yale Üniversitesi'nde profesör olan Lawrence Marks bu hastaların çocukluk ve yetişkinlik dönemlerinde sergiledikleri davranışların benzer olduğuna dikkat çekiyor. Birçok çocuğun ceza alma korkusuyla durumunu saklamaya çalıştığını, ancak yetişkinlikte doktorlarca bu duruma bir ad konulduğunda kendilerini daha iyi anlayabildiklerine vurgu yapıyor. Sinesteziye yatkın belli bir insan tipi yok. Ancak eldeki takım istatistiksel verilere göre kadınlar erkeklere oranla bu hastalığa daha yatkın. Hastalığın kadınlarda daha sık görülüyor oluşu hastalık geninin X cinsiyet kromozomu üzerinde taşınıyor olabileceği olasılığını doğuruyor. Nitekim sinestezinin babadan kıza, anneden oğula ve anneden kıza geçtiği durumlara örnekler çokken, bugüne kadar hiç babadan oğula geçtiği gözlenmemiş.
Bazı sinestezi hastaları uzamsal alandaki bazı yerleri belli sayılarla özdeşik olarak
algılıyorlar. Örneğin, sol taraflarını 50 sayısıyla algılıyorken, sağ taraflarını 70 sayısıyla algılıyorlar.
Sinestezi hastalarının uzamsal ve matematiksel zekâlarının düşük oluşu hastalığın beynin sol yarım küresiyle ilişkili olabileceğini düşündürüyor. Yapılan beyin görüntüleme çalışmalarıysa sinestezik hastalarda limbik korteks ve hipokampüsün normal bireylere göre daha etkin olduğunu ortaya koyuyor. Her ne kadar araştırmacılar sinestezi hakkında henüz aydınlatılmamış gerçekleri açığa çıkarmaya çalışıyor olsa da, birçok sinestezi hastası özel durumunu bir tür hediye gibi görerek sanatsal alanlarda başarının kapılarını zorluyor. Öyle ki dünyanın saygın heykeltıraş, müzisyen, ressam ve şairleri arasında da bu hastalıkla yaşamış pek çok örnek bulunuyor. Bunlardan biri olan ünlü Fransız şairi Arthur Rimbaud'nun hastalığını ilk olarak çocukluğunda kitaplardaki harflere bakarken nasıl da renkler gördüğünü fark ettiğinde anladığı söyleniyor. Benzer şekilde ünlü roman yazarı Vladimir Nabokov, klasik müzik bestekârı Scriabin, ressam Kandinsky'nin de sinestezik deneyimler yaşadığı biliniyor. Sinir bilim ve psikolojideki tüm gelişmelere rağmen, bugün, sinestezi halen nörolojik bir hastalık olarak gizemini koruyor. Araştırmacılar, bu hastalığın gizemi çözüldüğünde sinir sistemi ve algı arasındaki ilişkinin ortaya çıkarılmasında da büyük bir adım atılmış olacağını söylüyorlar.
Kaynak:TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi - Psikoloji Köşesi
_________________________________________________________________****
• Etimoloji
Yunanca, syn(Birlikte) ve aisthesis(algı/his/duyum) kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur. Ortaya çıkan Synaistesia kelimesi, "birleşik his" ya da "birleşik duyum" olarak tercüme edilebilir. Kaynak olarak "hissizlik, duyu eksikliği" anlamına gelen anesthesia (anestezi) kelimesi ile aynı temele dayanmaktadır.
• Tanım
Bir algı modalitesi uyarıldığında birden fazla kanalda uyarılma oluşmasına verilen tıbbi isimdir. Metafor, sembolizmkelimeleri gibi, çeşitli sanat ürünlerinin tanımlanmasında kullanılan "sinestezi" kelimesinden farklı olarak bu olguyu yaşayan kişiler, kasıtsız ve sürekli olarak oluşan benzetmelerden bahsederler. Kısaca, birden fazla algı sistemi aynı nesnelere kendi yorumlarını aynı kuvvette verirler. Sinestezi sahibi insanlar, örneğin, insanları, insan olarak değil de görsel/işitsel/tekstürel vb. bir nesne/olgu olarak hatırlar ve benimserler. Annesini ılık süt, kardeşini bir kedi vb. olarak gören/hatırlayan/düşünen biri gibi...
Demografi olarak genelde solak ve çift el kullananlarda ve kadınlarda daha sık rastlanmaktadır. Irsi olduğu düşünülmektedir. Bu kişilerde, hafıza fonksiyonları güçlenirken matematiksel ve mekansal algı fonksiyonları zayıflamaktadır. Sinestezinin, beynin sol yarım küresiyle ilgili ve hipokampüs bezine bağlı bir fonksiyon olduğu düşünülmektedir. İstatiksel olarak çok nadir rastlansa da "normal" bir beyin fonksiyonudur. Her beyinde gerçekleşen bir prosesin bazı insanlarda bilinç yüzeyine yansımasından kaynaklanmaktadır.
Kaynak:Vikipedi, özgür ansiklopedi
_________________________________________________________________
İnsanın varoluşu, dış dünya ile sürekli ve karşılıklı bir diyaloga dayanır. Duyularımız dış dünyadan bilincimize veri ulaştıran kapılardır. Duyma, görme, koklama, tatma, dokunma, zaman hissi. Bu duyuların bir kısmı fizyolojik süzgeçlere sahiptirler. Gözümüzün elektromanyetik tayfın hepsini değil de sadece "görünür" tayfını algılaması örneğindeki gibi. Bu alan, tayf içinde çok küçük bir bölüm oluşturur. Aynı, sınırlı alan işitilen sesler için de geçerlidir.
Fiziksel dünyanın ve alıcıların sınırlamasının ötesinde, beyin de girdileri kontrol ederek belli oranlarda sınırlama oranını artırır. Duyularımızdan gelerek toplanan uyarılar, iletim istasyonları tarafından "yararsız ve geçersiz" bilgi miktarı azaltılarak beyine ulaştırılır. Bu nedenle, "bir azize bakan hırsız sadece ceplerini görür". Ya da siz sokakta yürürken ne görür ne duyarsınız? Reklam panolarını, otomobil seslerini, arabaların lastik seslerini, sağdan soldan geçen insanların mimiklerini, konuşmaları? Ya odanızda? Saatin tik-taklarını, yürürken ayağınızın sürtme sesini, eklem hareketlerinizi... Asla hepsini aynı anda algılayamayız. Seçilen girdilerden kişisel bir bilinç inşa ederiz ve sürekli değişen bilgi akışından bir kısmını kalıcı olarak fark ederiz. Yani, dikkatimizi belli bir alana yoğunlaştırarak, girdi "gürültüsünü" azaltır, uyaranın kalitesini artırırız. Dıştan gelen uyaranları tümüyle varolduğu şekliyle algılayamayız. Eğer böyle olsaydı gereksiz bilgilerle boğulur giderdik. Sonuçta, bilince ulaşan veriler az ve küçük olsa da kalite olarak yüksektirler.
Sinestezi Nedir?
Sinestezi, bilinçli zihinsel olayların tetiklemesiyle ortaya çıkan bilinçli bir duyusal bir deneyimdir. "Synesthesia", Yunanca synbirlikte) ve aesthe-sis: (algılamak) sözcüklerinin birleşiminden oluşan istemsiz bir deneyimdir. Birleşmiş duyular ya da "eşduyum" olarak da ifade edilebilir. Sinestezi, istemsiz yoğunlaşma sonucu ortaya çıkan belirgin canlı ve güçlü duyusal deneyimdir. Yalnızca, insanların çok azı günlük olağan durumda bu deneyimi yaşarlar. Bazı araştırmacılarca dil dışı düşünmenin özel bir belirtisi olarak kabul edilirken, bazılarınca tam bir "hastalık", "anormallik" ve mucize, mistik bir insan yeteneği olarak kabul edilir. Hatta, sinesteziyi biyolojik bir olaydan ziyade sosyal ve kültürel bir fenomen olarak görenler de vardır. Sinestezi bir hastalık olarak değil de bir duyusal algılama "hediyesi" olarak görülebilir. Sinestezinin birçok şekli vardır. En sık izlenen şeklinde kişi, harfleri renk olarak deneyimler. Her harf, kişinin kendisine göre farklı bir renk olarak algılanır. Bu kişiler (sinestezikler), eğer erken çocukluk döneminde bu deneyimi yaşamaya başlarlarsa sinezteziyi günlük normal, olağan bir olay olarak düşünürler. Sinesteziklerin çoğu, diğer insanların algısal deneyimlerinin bir parçası olarak aynı deneyimleri yaşamadıklarını öğrendiklerinde büyük bir şaşkınlık yaşarlar. Çünkü, o zamana kadar herkesin kendisi gibi algıladığını kabul etmiş ve düşünmüştür.
Sinesteziyle ilgili yayınlanmış ilk olgu John Locke'a (1690) aittir. Locke'un özelliklerini aktardığı kişi, kördü ve tam bir sinestezik değildi. Fakat algılamada duyusal birleşmenin görüldüğü ilk örnekti. Borazan sesini "kırmızı" olarak deneyimliyordu. Daha sonra, uzun süre ciddi olarak sinesteziyle ilgilenen bilim adamı olmadı. Öznel bir deneyim olması ve iki kişinin bile benzer deneyimleri yaşamaması nedeniyle sinestezinin bilimsel bir inceleme alanı olamayacağı düşünüldü. Ancak zamanla biriken olgu örnekleri ve kanıtlarla incelenmesi gereken bir konu olarak tekrar değer kazandı. Nörolog Dr. Richard E. Cytowic, "A Union of the Senses" (1989) ve "The Man Who Tasted Shapes" (1993) adlı iki kitap kaleme aldı ve dikkatin tekrar sinesteziye çekilmesini, sonuçta da sinestezi araştırmalarında bir rönesansın ortaya çıkmasını sağladı.
Sinestezi deneyimi birbiriyle ilişkili iki kısımdan oluşur. Bunlar tetikleyiciler ve eşleniklerdir. Tetikleyicilere harfleri örnek verebiliriz. Eşlenikler ise harfler algılandığında, her harfe eş olarak deneyimlenen algılar (renk, ses, dokunma, koku) tanımlanabilir. Ya da ağlayan bir bebeğin sesi (tetikleyici) sinestezik bir kişide hoşa gitmeyen sarı renk (eşlenik) olarak deneyimlenir. Sinesteziklerin çoğu için, sinestezi tek yönlüdür. Yani, sesleri renk olarak deneyimleyen bir kişi, renkleri ses olarak deneyimlemez. Tetikleyici ve eşlenikler arasındaki ilişki bir düzen içindedir. Her eşlenik, özel bir tetikleyici tarafından tetiklenir. Bir kişiye, aynı tetikleyicilerin uygulanması durumunda aynı eşlenikler algılanır. Örneğin, bir kişi A harfini kırmızı olarak deneyimliyorsa, farklı el yazılarıyla veya küçük karakterlerle yazılsa da, A harfini daima kırmızı olarak deneyimler. Özetle, tetikleyicilerin büyük bir esnekliğe izin vermesine rağmen, eşlenikler sabit kalırlar. Harf-renk sinestezisinde, harflerin kimliği renklerin kimliğini belirler. Konuşulan harfler için sesin şiddeti, söyleniş tipi, harflerin eşlenikleri üzerine etki etmez. Ses-renk sinestezisinde genellikle, kişiler gözlerinin önünde renkler görürler ve sesin perdesinin değişimiyle renkler de değişir. Bu kişiler görme alanlarının tamamen renklerle dolduğunu ifade ederler.
Sinestezi Tipleri
Sinestezinin birçok biçimi vardır. Temelde her duyu bir sinestezi tipini oluşturabilir: İşitme, tatma, koklama, görme, dokunma. Bunların her biri gerçekte olduğundan farklı bir eşlenik olarak deneyimlenebilir. Beş duyu, 10 olası farklı sinestezi eşleşmesi oluşturabilir. Nadir olarak koku ve tadın her ikisi sinesteziyi tetikler veya eşlenikler olarak deneyimlenirler. Bazı kişilerse beş duyudan farklı olarak farklı vücut durumlarını farklı ses ya da renk olarak deneyimlerler.
Araştırmacı Sean Day, 175 hastadan elde ettiği verilerle sinestezinin 19 farklı tipinin olduğunu belirlemiştir. Ancak, bu olguların bir kısmında birden fazla tipte sinestezi deneyimi yaşanıyordu. Bu ikincil deneyimler de kendiliğinden ortaya çıkıyor ve istemle baskılanamıyordu. En sık izleneni, harflerin renk olarak deneyimlenmesidir. Konuşulan harfler (phonomes) ya da yazılan harfler olsun (graphemes), her iki durumda da bu tür sıktır. Tetikleyicinin, duyusal veya kavramsal olmasına göre de iki ana tipi vardır. Duyusal tipinde, eşlenikler özel duyusal bir uyarının algılanmasıyla ortaya çıkar. Kavramsal tipindeyse özel kavramların düşünülmesiyle eşlenikler tetiklenerek deneyimlenir. Sayı-yer sinestezisinde, her hesaplanan sayı onun çevresindeki uzayda yerleşmiş olarak algılanır.
Benzer olarak, zaman aralığı-yer kavramsal sinestezisinde, zaman aralıkları uzamsal bir planda düşünülür.
Sinestezinin Nedenleri
Sinestezi deneyimi üç yoldan biriyle ortaya çıkabilir: gelişimsel, kazanılmış ve farmakolojik sinestezi şeklinde. Bunların arasında en sık rastlanılanı, gelişimsel sinestezidir. Bu kişiler, erken çocukluk döneminden başlayarak, olağan bir şekilde algısal ve/veya kavramsal sinestezi deneyimi yaşarlar. Gelişimsel sinestezinin nedeni bilinmemekle birlikte genetik olarak baskın kalıtım veya X-kromozomuna bağlı bir geçişi olabileceği yönünde kanıtlar vardır. Bir ailede birden fazla kişide bu yetenek ortaya çıkabilir. Bu ailelerden en ünlüsü Rus yazar Vladimir Nabokov'un ailesidir. Bu sinestezik ailelerin varlığı sinestezinin genetik temelli olduğunu gösterir. Sıklığı kesin olmamakla birlikte 2000'de 1 ila 25.000'de 1 kişide ortaya çıkar. Kesin olan, kadınlarda erkeklerden 3-8 kat daha sıklıkta ortaya çıktığıdır.
Farklı olarak sinestezi deneyimi beyin travmaları sonrası veya duyusal girdilerin azalması-kaybolmasıyla (işitme, görmenin kaybı gibi) erişkinlik döneminde başlayabilir. Bu tipe, gelişimsel olanına göre daha az rastlanır. Kazanılmış sinestezide yalnızca sinestezik algılama oluşur, kavramsal sinesteziye rastlanmamıştır. Son olarak da, lisejikasit dietilamid (LSD) veya meskalin gibi halüsinojenik ilaçların alımıyla sinestezi deneyimi ortaya çıkabilir. Buna farmakolojik sinestezi denir. LSD'nin oluşturduğu sinestezik duyum, beraberinde kişide duygu, düşünce ve davranış değişiklikleri (korku, endişe, titreme, kalp hızında ve kan basıncında artış) meydana getirir. Algılama açısından işitsel, görsel ve dokunsal halüsinasyonlar yapar.
Sinesteziklerin çoğunluğu solaktır. Herhangi bir ruhsal ve beyinsel rahatsızlık eşlik etmez, sağlıklıdırlar. Hepsinin olmamakla birlikte, çoğunluğunun bellekleri çok iyidir. Ancak, hatırlamada daha çok eşlenikleri kullanırlar. Nesnelerin uzamsal yerleşimini çok kesin olarak hatırlarlar. Yüksek zekalarına rağmen, bir kısmı belirgin olarak hesap yapmada zorlanır. Sağ-sol yanlarını sıklıkla karıştırırlar. Birinci derece akrabalarında disleksi (okuma bozukluğu), otizm ve dikkat eksikliği normal toplumdan daha sık olarak, %15 oranında rastlanır. Bilinmeyen bir nedenle homoseksüel tercihler sinesteziklerde sıktır (%10). Yaşamışlık hissi (deja vu), olacak olayları önceden rüyalarında görme gibi "nadir deneyimleri" de sık yaşarlar.
Kandinksky: "Sarı, kırmızı, mavi" (1925) adlı tablosu
Sinestezi Tetikleyicileri
Tetikleyiciler müzik notaları, harfler, rakamlar, dokunma, tat, koku, görme, ses, ayrıca zaman birimleri olan yıl, ay, hafta veya gün olabilir. Rakamsal olanlarda, "5+2" toplamını düşünen birisi 7'ye karşılık gelen rengi sonuç olarak deneyimler. Birçok kişi sinestezik deneyimi, herhangi bir duyusal uyarana maruz kalmadan, istemli şekilde hayal ederek yaşar. Hayal etme eylemi, beynin birçok kısmını uyarır ve bu alanlar algılama esnasında da uyarılırlar. Yeterli uyaran olmadığında ve hayal etme sırasında hiç bir dışsal girdiye gerek olmadığı halde, yaşanması, algılama esnasında duyusal uyaranın, normalde geçeceği sinirsel yollardan farklı bir yol izlediğini düşündürüyor.
Eşlenikler
Farklı kişiler sinestezinin aynı tipini deneyimledikleri gibi tetikleyicileri de aynı olabilir. Ancak, sinestezik eşlenikler kişiler arası büyük faklılıklar gösterirler. Alfabenin aynı harflerini, aynı renk olarak deneyimleyen iki kişi bulma şansı çok azdır. Eşleniklerde kişiler arası farklılıklar olmasına rağmen, kişilerin deneyimledikleri eşlenikler ileri derecede özel ve uyumludur. Aynı kişi belli harfleri belli renkler olarak deneyimliyorsa, o harfleri sürekli olarak aynı renkler olarak deneyimler. Normal kişiler (sinestezi yeteneği olmayanlar) ve sinestezikleri içeren bir çalışmada, her iki gruba 117 harf ve kelimeye bir renk anlamı vermeleri istenmiş. Bir hafta sonra normal kişiler işaretlerin yalnızca %38'inde aynı renk anlamlarını tutturabilmişler. İlginç olarak, bir yıl gibi uzun bir süre sonra sinesteziklerden oluşan grupta bu oran %92 olarak ortaya atılmış. Bu test sinestezinin eşleniklerinin ne kadar sabit olduğunu ve sinestezinin objektifliğini ortaya koyuyor.
Aslında sinesteziye benzer deneyimleri hergün hepimiz yaşarız. Örneğin, bazı müzikleri "sıcak, soğuk", bazılarını "keskin" olarak hissederiz. Neden? Acaba, işittiğimiz seslerin sinirsel ağları, sinestezikler kadar olmasa da kısmen beyindeki "sıcak, keskin" algılama alanlarına mı karışmakta? Richard C. Cytovvic'e göre "... tümümüz sinestezikiz ve ama algılamanın holistik (bütüncül) doğasının bilinçli şekilde farkında olan, yalnızca bir avuç insan". Peki sinestezinin bir yararı var mı? Cytovvic'e göre insanda dilin evrimsel gelişimi çapraz (cross-modal) çağrışıma bağlıdır: "Dil, olasılıkla ilk insanlarda, sinestezide görülen çapraz çağrışımın bir türü olmadan asla evrimleşmeyecekti". Bu düşüncesi aslında dil üzerine çalışmalarıyla tanınan Norman Geschvvind'inkiyle aynıdır: "Dil yeteneğini kazanma, çapraz-çağrışım yeteneğine gerek duyar". Buna göre sinestezi, türe bağlı veya türün kendi gelişimi sırasında beyinlerimizde kalmış "bilişsel bir fosil"dir. Ancak, fosili her beyinde bulmak mümkün değildir. Doğadaki normal fosiller gibi, "bulunabilmesi" için içinde yer aldığı ortamın (beynin) onun kalıcılığına uygun şartları sağlamış olması gerekir.
Eğer sinestezi gerçekse, normal insanların yaşayarak deneyimlediği gerçek nedir? Birinci kişi, öznel olarak bir sinestezik, gerçeği algıladığı gibi deneyimliyorsa (harf-renk) ve bu deneyimin normalden farklı olduğunu bir ikinci kişiden, yani diğer insanlardan edindiği bilgiyle öğreniyorsa, bizim beyinlerimizle algıladığımız öznel gerçek nedir? Hepimizin öznel gerçekliği neden aynı değil? Ya hepimiz dünyayı-evreni olduğundan farklı algılıyorsak ve onların gördüğü gerçekse!
Dr. Sultan Tarlacı
Nöroloji Uzmanı
Kaynakça:
Bilim ve Teknik Dergisi
Sayı: 409 Aralık-2001