"Cennet ve cehennem" vardir.Huriler muriler vs. yanliz hepsi hikayedir! Dogrusu Cennete Huzur ve sonsuz özgürlük vardir ama cehnnemde ise aci cile ve keder mevcut! Bazen Cenneti anliyabilmek icin cehenemden gecmemiz gerekebilir.Kimi kendisinin cehennme ait oldugunu düsünür ve onu kazanmak icin calisir kimi ise cennete gidebilmek icin mücadele verir.Dogru ve yanlis? Iyi ve Kötü ? Tek tanri Allah ve Seytan ? Karar sizin! Yalniz kisa bir hatirlatma yapmak istiyorum,bakiniz özelikle son kismini dikkatlice okuyunuz:
ÖLÜM NEDİR ?
“Ölüm”, rûhun bedene olan bağlılığının,
Sona ermesi olup, vukû bulur ansızın.
“Ölüm”, kulun bir hâlden bir hâle dönmesidir.
Bir evden, başka eve “Göç etmesi” demektir.
Zîrâ buyuruyor ki Rabbimiz bir âyette:
“Her bir canlı, ölümü tadacaktır elbette.”
Bir şeyi tatmak ise, “Hayat”la mümkün olur.
Öyleyse kul ölmekle, yok olmaz, hayat bulur.
“Ölüm” ile, bu hayat sona eriyorsa da,
Başka “Hayat” başlıyor bu sefer de mezarda.
“Âhiret”e nazaran, bu dünyâ bir “Hayâl”dir.
Âhiret asıl olup, dünyâ, gölge gibidir.
“Kabir”, âhiret ile dünyâ arasındadır.
Âhirete, dünyâdan hem daha da yakındır.
İşte bu yüzdendir ki “Kabir”deki o hayat,
Daha âşikâr olup, asıldır ve hakîkat.
Herkesin bir “Ecel”i, ölüm zamânı vardır.
O vakit, ne ileri, ne de geri alınır.
Bir insanın, dünyâda rızkı biterse eğer,
Eceli gelmiştir ki, rûhunu teslim eder.
Ve ansızın terk edip evlâdını, malını,
“Hazret-i Azrâil”e teslim eder canını.
Nerede, ne vakitte ve hangi memlekette,
Öleceği bellidir her insanın elbette.
“Doğu”da öleceği takdîr olduysa eğer,
O, muhakkak o yere gider ve vefât eder.
Zîrâ anlatılır ki, bir zaman melek-ül-mevt,
“Süleymân Peygamber”i eylemişti ziyâret.
Bir kimse var idi ki orada olanlardan,
Melek, onun yüzüne dikkatle baktı bir an.
“Hazreti Azrâil”in, ona böyle dikkatle,
Bakması, çok korkuttu o kimseyi gâyetle.
Melek-ül mevt gidince, düşünüp bunu biraz,
Hazreti Süleymân’a bu işi eyledi arz.
Dedi: “Ey Nebiyyallah, emredin de rüzgâra,
Götürsün beni hemen çok uzak bir diyâra.
Zîrâ bu gün çok korktum hazreti Azrâil’den.
Çok uzağa gidip de, kurtulayım elinden.”
Süleymân Peygamberin emriyle rüzgâr dahî,
“Hindistan”a götürdü acele o kimseyi.
Bir miktâr zaman geçti, ölüm meleği yine,
Süleymân Peygamberin geldi ziyâretine.
Peygamber sordu ona: “Ey Azrâil, ne için,
Yüzüne, dikkatle ve sert baktın o kişinin?”
Dedi: “Emir aldım ki, o kimsenin rûhunu,
Hindistan’da alayım, burada gördüm onu.
Sonra emir üzere, o memlekete vardım.
Onu orada görüp, rûhunu teslim aldım.”