Adalet Üstadı
Yazmalarda geçen bir önemli kavram da “more hassedek” diye adlandırılan ve Adaletin Efendisi, Adalet Üsdatı ya da Adil olan, Adil Efendi diye tercüme edebileceğimiz kavramdır. Kumran topluluğunun inançlarına göre, bu kişi beklenen Mesih’den farklı bir kişi idi.
Bazı yazmalara göre Adalet Üsdatı, İsa’dan önce 180-60 yılları arasında bir dönemde yaşamış ve ölmüş biridir. Ancak dönüşü beklenmektedir. Burada şaşırtıcı olan Adalet Üsdatı ile İsa’nın hayatı arasındaki şaşırtıcı benzerliktir.
Ancak Adalet Üsdatı hakkındaki bilgilerimiz oldukça kısıtlıdır.
Ölü Deniz yazmaları arasındaki Habakkuk yorumuna göre, Habakkuk kşiabı aslında Adalet Üsdatı’nı anlatmaktadır ve zamanın sonunun geldiğini haber vermek de Adalet Üsdatı’na düşmüştür: “Ve Tanrı son nesile neler olacağını yazmasını Habakkuk’a bildirdi. Dediklerine gelince; onu okuyan koşsun, bu Adalet Üsdatı’nı anlatmaktadır. Tanrı ona peygamberlerin sözlerinin sırrını açıklamıştır. “ Bu bölüm oldukça ilginçtir, çünkü Adalet Üsdatı direk olarak Tanrı’dan vahiy alıyor olarak gözükmektedir. Aslında burada Adalet Üsdatı Tanrı’dan vahiy alan biri olarak görülmekten öte, eski bilgileri yeniden derleyen biri olarak da görülebilir.
Burada bir başka dikkat çekici nokta da, Kumran topluluğu zamanında çok yaygın olan, zamanın sonunun geldiği düşüncesinin, Adalet Üsdatı tarafından ele alınıyor olmasıdır. Oysa Vaftizci Yahya da bu savla ortaya çıkmıştır. Burada Yahya’nın bu yazmaları bildiğini de düşünebiliriz, daha ileride göreceğimiz gibi de bu hiç de düşük bir olasılık değildir.
Zamanların sonunun geldiğini söyleyen Adalet Üsdatı, Habakkuk yorumuna göre etrafındaki insanların karşı koyması ile karşılaşmış ve onlar tarafından suçlanmış, hatta cezalandırılmıştır. Ancak metinde nasıl cezalandırıldığı yazmamaktadır.
Şam yazmasına göre ise Adalet Üstadı Tanrı’dan esin alan biri olmaktan öte, insanlara yol gösteren bir rehberdir.
KUMRAN TOPLULUĞUNUN KİMLİĞİ
Kumran topluluğunun döneminde varolan hangi Yahudi tarikatı ile ilşkili olduğu uzun zamandan beri tartışma konusudur.
Topluluğun belgelerinin yazım tarihlerinin yaklaşık MÖ 100 ılından MS 68 yılına kadar uzanması, ilk hristiyanlar da dahil olmak üzere dönem içinde varolan bütün Yahudi topluluklarının incelenmesini gerektirmektedir.
Dönemin toplulukları incelendiğinde, Kumran topluluğu ile en çok Esseniler arasında benzerlikler göze çarpmaktadır.
Esseniler hakkında bize bilgi verenlerin başında Flavius Josephus ve İskenderiyeli Philon gelir. Josephus, özellikle Yahudi Savaşı adlı eserinde Essenileri olabildiği ölçüde tanıtmıştır. Bu kitaptan, her ne kadar birebir yazmamış olsa da Ölü Deniz Yazmaları ile olan benzerlikleri gözlemleyebiliriz. Örneğin topluluğa kabul edilme sürecinde bu benzerlik göze çarpmaktadır :
“ Topluluğa girmek isteyenler hemen kabul edilmezler. Aday dışarıda bir yıl kadar bekler ; ancak ondan Esseni gibi davranmasını isterler […] Daha sonra, bu süre boyunca, [aday] kendini kontrol edebildiğini gösterir ve topluluğun yaşam tarzına daha da çok yaklaşır. Aday , arınma (purificatio) banyolarına da katılır. Ancak daha kabul edilmiş değildir. Sabrını gösterdikten sonra iki yıl boyunca karakteri incelenir ve eğer hak ediyorsa topluluk içine kabul edilir.”
Bunun dışında, topluluk içindeki hiyerarşi, din adamlarına gösterilen saygı, ortaklaşmacı yaşam hakkında bilgiler, temizlik ve adalet gibi kavramlar hakkındaki bilgiler, ezoterik bilgiler ve kutsal kitapların çalışılması , inançlar gibi bir çok konularda antik yazarların Esseniler hakkında verdikleri bilgiler ve Ölü Deniz yazmaları arasında ortak yönler bulunmuştur.
Son zamanlarda yapılan araştırmalarda da Essenilerin Kumran’da yaşadığının ortaya çıkması , Kumran topluluğunun essenilerden oluştuğu yönündeki savları kuvvetlendirmiştir.
Biz de bu savlara sadık kalacağımızdan ve bunları çürütecek kanıtlar olmadığından ya da bulunamadığından Kumran topluluğunu Esseniler olarak kabul edeceğiz.
HIRİSTİYAN DİNİNİN KÖKENLERİ VE YAZMALAR
Yazmaların bulunması ve okunması Hıristiyanlığın orijinalliği konusunu da tartışmaya açmıştır. Hıristiyanlık ile ilk defa söylendiği iddia edilen savların bu yazmalarda varolması bu dinin tarihinin yeniden yazılması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Mesih sözcüğü köken olarak "yağlanmak" sözcüğünden gelmektedir. Eski İsrail krallarının tahta çıkarken yağlanmaları, gelecek olan kurtarıcının da yağlanacağını , kral olacağını düşündürtmüş ve gelecek olan kurtarıcı bu isimle anılmıştır. İsrailliler için gelecek olan kendilerini esaretten kurtarıp kral olacak bir Mesih'tir. Yeni bir kuracak kurtarıcı hiçbir Yahudi'nin beklentisi olmamıştır.
İlk yapılan çalışmalar toplulukta iki Mesih beklentisi olduğunu göstermiştir. Bunlardan birincisi Aaron Mesih'i ötekisi de İsrail Mesih'idir. Ancak daha sonra açığa çıkan yazmalarda bu ayrılık ortadan kalkmış ve tek Mesih beklentisi belirgin olarak tespit edilmiştir.
Yazmalarda geçen bir ilginç terim de Tanrı'nın Oğlu terimidir. Hıristiyanlıkla birlikte ortaya çıktığı sanılan bu terim yazmalarda mevcuttur. Arami Apokalipsi diye adlandırılan yazmalarda 4Q246 olarak numaralandıran metinde bu terim bütün açıklığı ile geçer : " O Dünyada büyük olacak […] Ve onun adı Tanrı'ını Oğlu olacak ve onu En Yüksek Olanın oğlu diye çağıracaklar.[…] Onun krallığı sonsuz krallık olacak ve yolu gerçeğin yolu olacak. […]O dünya yüzüne barış getirecek. […] Yüce Tanrı onun efendisi olacak . […] Onun hükümdarlığı sonsuz hükümdarlık olacak. "
Bu metin aynı zamanda Luka İncili ile de büyük paralellik göstermektedir : "Melek ona 'Korkma Meryem' dedi, 'Sen Tanrı'nın lutfuna eriştin. Bak gebe kalıp bir oğul doğuracaksın, adını İsa koyacaksın. O büyük olacak, kendisine en yüce olanın oğlu denecek. Rab Tanrı ona atası Davut'un tahtını verecek. O da sonsuza dek Yakup'un soyu üzerinde egemenlik sürecek ve egemenliğinin sonu gelmeyecektir.' "
Aslında "Tanrı'nın Oğlu" deyiminin İsa'dan önce karşımıza çıkması bu kadar şaşırtıcı olmamalıdır ; çünkü eski Mısır'dan, Mezopotamya'dan Roma'ya kadar yöneticiler kendilerini Tanrı soyundan gelen ya da Tanrı'nın oğlu olarak adlandırmışlardır.
İsa’nın Essenilerle olan ilişkisi hakkında elimizde daha bir çok ipucu vardır. İncil’de İsa hakkında geçen bir çok bölüm ile Ölü Deniz yazmaları arasında ilşki vardır. Bunlardan bazılarını incelersek :
- İsa’nın son yemeği , Essenilerin komünyon yemeği ile bağlantılıdır. Ölü Deniz yazmalarında , toplanıldığı zaman şarap ve ekmekle nasıl yemek yendiği ayrıntıları ile belirilmiştir. Hatta bu toplulukta , şarap ve ekmeğin kutsanması ile yemeğe başlanır.
- Eski bir geleneğe göre İsa Salı akşamı Paskalya yemeğini yemiş, aynı gece tutuklanmış, ve Cuma günü çarmıha gerilmiştir. Esseni takvimine göre ise yıl 364 gün idi ve 52 haftaya bölünmüştü. Buna göre her yıl , bayramlar aynı güne düşmekteydi. Esseni gelenğine göre de bu bayram (Fısıh/Hamursuz) Çarşamba gününe düşmektedir. Dolayısıyla da yemeği Salı akşamı yenmektedir. Öyleyse İsa ya da İncil yazarları bu geleneği izlemişlerdir.
- İsa etrafında on iki havari toplamıştır. Kumran topluluğunda da yüksek konsey on iki kişiden oluşmaktadır. Bu aynı zamanda on iki kabilenin bir sembolüdür.
- Sayılarla ilgili bir başka sembol de Markos’da geçer : “İsa onlara, küme küme yeşil çimenlerin üzerine oturmalarını buyurdu. Halk, yüzer, ellişer kişilik bölükler halinde oturdu.” (6 , 39-40) . Aynı düzen Ölü Deniz yazmalarında da geçer : “Bütün herkes düzen halinde geçecek , herkes birbiri arkasına yüzer yüzer, ellişer ellişer, onar onar.” Bu düzen şekli bir tür ritüelik şekildir. O zaman İsa’yı karşılamaya gelen ve İsa’nın ders verdiği kalabalığın Essenilerden oluştuğu da söylenebilir. Ne türlü düşünürsek düşünelim Ölü Deniz yazmaları ile olan bağlantı açıktır.
İncillerden bize ulaşan İsa ile ilgili bilgiler onun Kumran topluluğu ile ilişkisi olduğunu , hatta bir Esseni olduğunu düşündürtmektedir. Ancak onun Esseni olmadığını da düşündürecek olaylar vardır.
İsa’nın davranışları Essenilere aykırıdır. Özellikle İsa’nın “temiz olmayanlarla” ya da “günahkârlarla” yemek yemesi, yemeği ritüel gibi gören ve temizlenmeyi şart koşan Esseni düşüncesine aykırıdır.
Bir önemli ayrım da Esseni düşüncesinin ezoterik ve inisiyasyona dayalı olmasına rağmeni İsa’nın halkın içinden, seçim yapmadan müritlerini toplamasıdır.
Ancak burada, İsa’nın Esseniler içinden çıkan, onların düşüncesini ortaya koyan ancak uygulamalarına karşı çıkan bir “sapkın” olduğunu düşünebiliriz.
İncil'de adı geçen kişiler içinde Esseni olduğu düşünülen sadece İsa değildir.
Ölü Deniz Yazmaları ve Vaftizci Yahya
Vaftizci Yahya İncil’de geçen en ilginç kişiliklerden birisidir. İncil’in Ölü Deniz Yazmaları ile beraber okunması Yahya’nın da bu topluluktan biri olduğunu düşündürtmektedir.
Yahya’nın Esseni olduğu görüşü çok defalar ortaya atılmıştı. Eğr Ölü Deniz Yazmalarını Essenilere maledersek bu görüş daha da desteklenmektedir.
İlk olarak bu topluluğun bulunduğu yerle Yahya’nın ortaya çıktığı yer arasında coğafi bir yakınlık vardır. Luka’ya göre “Tanrı, sözünü çölde bulunan Zekeriya oğlu Yahya’ya duyurdu.” (Luka 3,2) Burada çöl sözünden belli bir coğrafi onumu da anlayabiliriz, başka bir deyişle çöl burada Kumran ya da Esseni topluluklarının yaşadığı yer anlamında alınabilir. Buna göre Yahya toplulukla birlikteyken Tanrı’nın sözünü duyduğunu iddia etmiş olabilir. Ayrıca İşaya’da da (40,3) “Çölde Rabbin yolunu hazırlayın” demesi bütün dindar Yahudi topluluklarını çöle yöneltmişti. Bu ifade Ölü Deniz yazmalarında da geçmektedir.
Yahya’nın ailesinin de ruhban sınıfından gelmesi de Yahya’nın bu konuda eğitim almış olma olasılığını güçlendirmektedir. Öte yandan Yahya’nın doğumunda babası Zekeriya’nın şükran ilahisinde ( Luka 1,67-80) geçen bir çok motif de aynı zamanda Ölü Deniz yazmalarında geçmektedir .
Matta’ya göre (3,4) “Yahya’nın deve tüyünden giysisi, belinde deriden kuşağı vardı. Tek yediği, çakirge ve yaban balıydı. “ Aynı şekilde , Ölü Deniz yazmalarında da (Şam Belgesi) , çekirge yendiği yazmaktadır.
Yahay ile Esseniler arasındaki bir ilginç bağ da Yahya’nın söylediklerindedir. Matta’ya göre, “Kudüs'ün, bütün Yahudiye'nin ve tüm Şeria nehri yöresinin halkı ona geliyor, günahlarını itiraf ediyor, onun tarafından Şeria nehrinde vaftiz ediliyordu. Ne var ki, Ferisilerle Sadukilerden birçok kişinin vaftiz olmak için kendisine geldiğini gören Yahya onlara şöyle seslendi: «Ey engerekler soyu! Gelecek olan gazaptan kaçmanız için sizi kim uyardı? Bundan böyle tövbeye yaraşır meyveler verin. Kendi kendinize, `Biz İbrahim'in soyundanız' diye düşünmeyin. Ben size şunu söyleyeyim: Tanrı, İbrahim'e şu taşlardan çocuk yaratacak güçtedir. Balta şimdiden ağaçların köküne dayanmıştır. İyi meyve vermeyen her ağaç kesilip ateşe atılacak. Gerçi ben sizi tövbe için suyla vaftiz ediyorum, ama benden sonra gelen benden daha güçlüdür. Ben O'nun çarıklarını çıkarmaya bile layık değilim. O sizi Kutsal Ruh'la ve ateşle vaftiz edecek. Yabası elindedir. Harman yerini temizleyecek, buğdayını toplayıp ambara yığacak, samanı sönmeyen ateşte yakacaktır.” (Matta 3, 5-12) .
Bu ifadelerle Ölü deniz yazmaları arasında büyük benzerlikler vardır. Burada belirtilen, gelecek olan gazap , hazırlanma ve Mesih’in gelişi Ölü Deniz yazmalarında geçen motiflerdir. Suyla vaftiz de , suyla temizleme de Kumran topluluğunun bir adetidir. Aynı şekilde ateşde yanma ve helak olma da Kumran topluluğunun yazılarında sıkça geçer. Bu motif ,aynı zamanda Petrus’un İkinci Mektubu’nda karşımıza çıkacaktır. Kumran topluluğu da zamanın sonunun geldiğine inanmaktaydı.
Burada ilginç olan bir nokta da , döneminde , Josephus’un da belirttiği gibi, Ferisiler, Sudukiler ve Essenilerin bilinmesine rağmen Yahya’nın sadece ikisine atıfta bulunması ve İncillerde Essenilerin ihmal edilmesidir. Aslında bunun açıklaması basittir. Eğer Yahya ya da bu kitapları yazan kişiler kendilerini Esseni olarak kabul ediyorlarsa bu ismin-ya da kendilerini ne olarak adlandırıyorlarsa – kendi yazılı begelerinde geçmemesi doğaldır.
Yahya’nın hayatında da Essenilere benzeyen yönler vardır. Yahya’nın mayalı içki içmemesi, evlenmemesi ve dini bir hayat sürmesi Essenilerle olan benzerliğidir.
Ancak Yahya da, İsa’nın mesihliğinde gördüğümüz gibi, topluluğunu genişletmeye çalışmış ve öğretisini geniş kitlelere yaymaya uğraşmıştır. Bu ise Esseniler ya da Kumran topluluğunun prensiplerine aykırıdır. Aslında Yahya da bu topluluktan ayrılmış bir sapkın gibi görülebilir.