Ben okuduğum kaynaklarda pek rastlamadım, veya atlamışda olabilirim..
çok zeki bir adamdır. aslında felsefesi ''nothing is true, everything is permitted'' olarak özetlenebilir. yani, hiç birşey doğru değildir, her şeyi yapmanıza - aslında - izin vardır yeter ki yapabilin. buradan hareketle bu düsturu biraz kendi egoistliği içinde eritip farklı bir şekilde yaşayıp yitmiştir. egoistliğinin en büyük örneği, nepal'de tırmandığı dağlardan birisinde çığ düşmesi sonucu 4 kişi ölünce hiç sikine takmadan yoluna devam etmesidir. hakkında yaşadıklarından yüz ton daha fazla rivayet vardır ve aslında bir şizofrendir. aiwass ile ilgili söyledikleri şöyledir; ''aiwass'ın sahip olduğu kabala bilgisi ve yetisi benim veya yaşayan her hangi bir insanın bilgisinden kat kat fazladır.'' yani her tipik şizofren gibi kendi alter egosunu kendisiyle karşılaştırmakta veya bütünleştirmektedir. aslında crowley'nin hayatında kendi anlatımıyla iki dönüm noktası vardır. sadece 5 saat yaşayan ve kendisi bir çocukken doğan kardeşinin ölümü, diğeri de babasının aleister 11 yaşındayken ölmesidir. crowley, kardeşinin ölümünden sonra o 5 saat boyunca kardeşinin neler yaşadığına kafayı ciddi biçimde takmış, bir daha her hangi bir cenazeye gitmeme kararı almıştır. akabinde de babasını kaybetmişti. o noktadan sonra hayatla ilgili tüm düşünceleri kendine yönelmiş ve her insanın kendi hayatının dolayısıyla da evrenin merkezi olduğunu düşünmüştür. böylece crowley tam manasıyla umursamazlığı ilke edinen bir yaşam sürmeye başlamıştır. tüm dünyayı dolaşmış, gitmediği okült mekan, gizemli belde kalmamış, üstüne de tüm bu gittiği yerlerde edindiği ezoterik bilgileri harmanlayarak kendi okült grubunu kurmaya çalışmıştır. kendisine çok benzeyen macgregor mathers ile körü körüne bir çekişmeye girmişse de, crowley mathers ile pek başedememiştir.
ayrıca kendisi oldukça usta bir satranç oyuncusudur. tüm hayatı harcamakla, düşünmekle ve gerçekliği aramakla geçmiştir. ancak bu arayışı gerçekliği kendi şizofren bünyesiyle yaptığı için yarattıklarına inanması da aynen ozzy osbourne'un şarkısında bahsettiği gibi çok trajik bir hayat yaşamasına mal olmuştur.
Ayrıca eşinin anlattığına göre, kendisi ölüm döşeğindeyken kendisine morfin vermesini isteyen doktorunun, hayır cevabı sonrasında '' 24 saat içinde öleceksin. '' sözünden sonra, 24 saat içinde doktor ölüyor ve o gün hastane çevresinde korkunç şimşekler, ve odadaki neredeyse herşeyi havalara kaldıran rüzgarlardan bahsediyor..