Kariyerimde sadece 2 kötüyü alt ettim.
İkisiyle de farklı zamanlarda yolum kesişti, ikisi de yülsek egolu, kibirli , azaplı ve etraflarını domine edebilen gerçekten gelişmiş üst türlerdi. Elit kötülük böyle birşey sanırım.
Birebirde onları alamazdım. Çünkü ilk defa demir çeken bir mıknatıs değil de, mıknatısa zaaf gösteren bir demir gibi hissettim.Reptilyanlar nasıl ki manipüle ve ikna edilebilir canlılar değillerse bunlar da öylelerdi. Onların varlığı önce yetki alanımı sonra da biyolojik rezonansımı derinden etkilemeye başladı. 100 watt" lık enerjimin en az 90"ını resmen çalabiliyorlardı, bu oluyordu. Bu vallahi de düğmeye basmış gibi oluyordu. Ve birgün mesleki ihmallere sebebiyet verecek bir bitiklikteyken müdürümle tartıştım.
Kopma noktası oldu bu benim için.
Sabaha kadar okudum. Kahır esmasını okudum. Okumaktan obsesyona bile girdim. Kurandaki belli ayetleri saatlerce okudum.
Onlar seni gördüklerinde aslandan ürkmüş yaban eşekleri gibi kaçışırlar.
Onlar seni neredeyse gözleri ile devireceklerdi.
Allah hükmü verenin de hükmünü veren değil midir ?
Kimdir onun izni olmadan şefaat edebilecek ?
Onların alınlarından tutup yakalarız (muhakemelerini bağlarız)
Ya Kahhar, Ya cebbar, Ya fettah, ya Zelil, Ya Kabıd, ya Darr, Ya Celil, ya Makir, ya hayy, ...
Tabi tükenmişliğin verdiği can havliyle resmen ölümle burun burunaymış gibi dehşetli halle okuduğumu hatırlıyorum. Yani öyle okiyim de bitsin diye değil. Genel okumalardaki hata burada. Duygu olmuyor.
Sonraki gün uykusuz bir şekilde işe gittim. Bir önceki günün bitikliğinin üstüne daha da yorgun bir şekilde. İlk ters cevap verene girişecektim resmen.
Sonra bir baktım müdürüm sinirli sinirli ofise geldi. NE bu halin dedi, dedim ben senin bu bölge müdürünü s....
Bulursan s... n dedi. Meğerse benim bölgemi de istemiş kendine. Müdür de olmaz o yıllardır oraya bakıyor demiş benim için. Tartışmışlar. Müdür de nasıl olduysa çıkışını vermiş herifin. Halbuki aksamları teknede viski içip kluplere gidiyorlardı. Sonuç olarak onun bölgesi de bana zimmetlendi.
Enerjim birden yükseldi. Anlatamam nasıl bir anda dönüşüm geçirdiğimi.
Sonuç :
Maçlarda iyi olan kazansın denir. Ama böyle durumlar için canı daha çok yanan kazandın diyorum ben. Çaresizlik içinde yineleyebildiğin talepler evrenden daha hızlı karşılık buluyor.
Misal : Hz. Süleyman.
Bana kıyamete kadar kımseye nasip olmayacak ölçekte bir mülkü ver diye dua ediyor Kuranda.
Peki bunu hangi şartlarda ediyor ? Kendi cesedini tahtta ölmüş bir vaziyette görüp dehşete kapıldığında. Olabilecek en tükenmiş durumdayken.
Ne diyor ? Ben imtihandayım ve bu benim alt korku eşiğimdir. Rabbimden bir denemedir bu. İnkarın eşiğindeyim Rabbii, Bana dünyanın tüm zenginliğini ver. Veren sensin, sen ! . "Veren sensin sen" demek en kötü senaryonu vermenle en iyi senaryoyu vermen benim için olabilite bakımından eşittir demek. Yani tükenmişlik bilincinde iken bile hala tüm avantajın kendine geçmesini isteyebilecek bir dürtü bulabiliyor kendinde. İşte sır bu. O yüzden can acısı ile edilen dua çok etkilidir. Evren konfor alanının dışında yaptığın her talebe karşılık verir. Biz konfor alanımızda kalarak istemekle biraz da hata ediyoruz. Hiç olmazsa oruçlu iken, toplu bir sadaka vermişken, birini zor da olsa affetmişken dua etmek o yüzden daha etkilidir. Konfor alanı dışından gelen bir taleptir çünkü. MAzlumun ahı neden tutar ? çünkü konforu gitti elinden..