Nedir cesaret? Cesaret hakkında düşünmek, bir şeyler yazmak bir cesareti gerektirir mi? Hiç kuşkusuz cesaret, az ya da çok risk almak; muhtemel güçlükleri, olumsuzlukları, hatta tehlikeleri göğüslemek demektir. Cesaret, uç durumlarda bazen gözü karartmayı beraberinde getirebilir. Ancak, cesaret, sırf cesur olduğunu göstermek için, öleceğini bile bile uçuruma atlamak anlamına gelmemelidir. Cesaret ölüme değil, hayatı tehdit eden bütün engellere, bütün olumsuzluklara meydan okumaktır. Cesaret, olmaktır; ölmek değil… Cesaret, bir gün öleceğini bile bile, hayata en üst düzeyde tutunmaya ve yaratıcı yetileri etkin kılmaya çalışmaktır.
Sözlük’te “güç veya tehlikeli bir işe girişirken kişinin kendinde bulduğu güven; yüreklilik, yiğitlik, yürek ve göz pekliği; cür’et, çekinmezlik, atılganlık” anlamlarına geldiği belirtilmiştir.
“Cahil cesurdur” denilir. Cehaletle cesaretin, her ne kadar bazen, en azından görünürde bazı benzerlikleri olsa da, birlikte mütalaa etmek, olsa olsa cehaletin daha fazla derinleşmesine yol açar. Daha doğrusu cehaletten kaynaklanan ataklığa cesaret demek doğru değildir. Kelimenin Arapça kökünden hareket edersek, cesaret öncelikle bilgi işidir. Bilen insan cesur olur.
Bir başka açıdan bakıldığı zaman cesaretin, muhtemel gelişmeleri açık seçik görebilmekten kaynaklanan bir özgüvene dayandığını söyleyebiliriz. Her insan, bildiği, güvenli olduğunu düşündüğü yollarda daha cesaretle yürüyebilir.
İnsan, hayatın engebeli yollarında bazen umutsuzluğa düşebilir. İnsanın bilgisi ve idealleri ile imkanları örtüşmez ise, umutsuzluk kapılarının aralanması hiç de zor olmaz. Hain dostların ihaneti de yıkıcı tesirler yaratabilir. Cesaret, “umutsuzluğun karşıtı” değildir; “umutsuzluğa rağmen ilerleyebilme yetisidir.” (Rollo May, Yaratma Cesareti, 40).
Cesaret, en temelde var kalabilmek, yaşamı sürdürebilmek için gerekli olan her şeyi göze almak ve gereğini yapmak demektir. Daha açık bir ifadeyle cesaret, var olduğunun farkında olmanın gerektirdiği sorumluluk bilincine dayalı olarak var olabilmektir.
Öğrenmeye, bilgiye, yeniliklere açık olmak cesaret ister.
Özgürlük, cesaret ve sorumlulukla birlikte anlam kazanır.
Bütün insani erdemlerin kökeninde cesaret vardır.
İnsan, yaratabildiği müddetçe yaşar, yaratabildiği kadar hayatını anlamlı kılar.
İnsani var oluşun anlamı, insanın yaratıcı yetilerinden gizlidir.
Yaratma, özünde cesareti gerektirir. Hele yaratılan bir varlığa “yaratma” yetisi ve yetkisi vermek, cesaret olmaksızın olabilecek bir şey değildir. Çünkü, yaratma yetisi ve yetkisi, aynı zamanda Yaratıcı’nın kendini kendi ilkeleri çerçevesinde sınırlandırması anlamını taşır.
Tanrısal yaratıcılık ile insani yaratıcılık arasında çok ince bir çizgi vardır. İnsan, her şeyden önce kendisi Tanrı tarafından yaratılmış bir varlıktır ve Tanrı’nın kendisine bahşettiği “yaratma” yetisi sayesinde yaratır. Bu bakımdan insanın yaratıcılığı “sınırlı” bir yaratıcılıktır. Ancak, sınırlı olması, yaratıcılığın anlamını azaltacağı yerde, daha da artırır. İşte ince çizgi burada anlam kazanır: Yaratıcılıkla ilgili temel yetinin Tanrı tarafından bahşedildiğinin farkında olmak, Tanrı’nın yaratmada esas aldığı yasaları mutlaka göz önününde bulundurmayı gerektirir. Bir başka ifadeyle, insan yaratıcı yetilerini Tanrısal Yaratma ilkeleri’ne göre kullanmak durumundadır. Aslında “hayatın bir tür sınav olması” da, muhtemelen bu ince çizgide daha kolay anlaşılabilir.