Aklıma gelmişken yıllar önce duyduğum sesin manasını da sormak istiyorum. Şöyle oldu olay. Gündüz vaktiydi. Aniden uykum geldi. Kendimi yere attım resmen. Ve uyku uyanık arası ben kimim diye mırıldandım niye bilmiyorum yanımda biri varmış gibi dışardan gelen tok bir ses "harras bin harissin" dedi. Haris bin harras değil harras bin haris.. Şeytanın ismi haris filan gibi bir bilgi öğrenmiştim alakası olmayabilir..Saçmalamayayım..
Harras Osmanlıca sözlükte şöyle geçiyor:
HARRAS: (Harâset. den) Çiftçi, ekinci. Toprağı işleyip ekin eken.
Haris ise: HÂRİS: Eken, ekici. Çiftçi.
Bin ise Arapça'da oğlu anlamına geliyordu sanırım. Aslında bu şu anlama geliyor bence. Hepimiz dünyada bir çiftçi gibiyiz çiftçi nasıl ekip, biçip sonra ürünlerini topluyorsa bizler de öyleyiz. Dünya bir tarla, bizlerse o tarlada amelleriyle ve yaptığı işlerle ekim yapan çiftçi mahiyetindeyiz. Ne ekersek kâr. Bu dünyada ektiklerimizi ahirette toplayacağız. Peygamber Efendimizin bu konuyla ilgili bir hadis-i şerifi vardır:
["Ed-dünyâ mezru'at'ül-âhire"
Dünyâ âhiretin tarlasıdır.]
Konuyla ilgili bir kaynakta da şöyle bir yazıya rastladım paylaşmak isterim:
DÜNYA AHİRETİN TARLASIDIR ( Alıntı )
Muzaffer Efendi Hazretleri sık sık buyururlardı ki :
Dünyâ âhiretin tarlasıdır...Burada ne ekersen orada onu biçersin...Cehennemin ateşini de buradan götürürsün, cennetin derecâtını da...Hiç arpa ekip buğday biçen görülmüş müdür?...
Efendi Hazretleri bu hususda şu ibretli kıssayı da lutfetmişlerdi :
Vaktiyle Eyüp'de varlıklı ama çok cimri bir hocaefendi varmış...Bir meczûb o hocayı irşâda memur olmuş...Bu meczûb Arap Ali diye bilinirmiş...Bir gün hocaefendi kahvede otururken Arap Ali gelmiş ve hocaya "Bana biraz yoğurt al" demiş...Hocaefendi, son derece eli sıkı olduğu için bu kadarcık bir hayrı bile yapmak istememiş, Arap Ali'yi başından savmaya çalışmış...Fakat Arap Ali öyle bir ısrar etmiş ki hoca sonunda "illallah" demiş ve istemeye istemeye yoğurt için birkaç kuruş vermiş...Oradan kalkmış homurdana homurdana giderken Arap Ali arkasından seslenmiş "Hocaefendi! Biraz da ekmek alsana!"...Hoca zâten sinirli, kızgın bir ifâde ile "Ekmeği de başkası alsın" diyerek uzaklaşmış...
Hocaefendi o gece bir rüya görmüş...Rüyasında öyle bir yerde imiş ki dille tarif edilemez, kalemle ifâde edilemez...Tıpkı cennet...Fakat hoca açlıkdan ölüyor ve yiyecek bir şey yok...Kendi kendine "Burası çok güzel bir yer...Burası olsa olsa cennet olsa gerek ama cennetde her türlü nimet bulunur...Burada yiyecek-içecek yok mudur acabâ?" diye düşünürken karşısına bir zât çıkmış...O zâta, "Burası neresi" diye sorunca "Cennet" cevâbını almış...Hoca daha da şaşırarak sormuş : "Yâhû burası cennet ise insanın canının çektiği her türlü nimet olması gerekir...Baksana ben açlıkdan kıvranıyorum yiyecek bir şey bulamadım. Bu nasıl iş?... " deyince o zât demiş ki : "Evet cennetin nimetleri pek boldur ama o nimetleri dünyadan gönderirsen burada bulursun!...Bak burada bir kap yoğurt var, onu yiyebilirsin..." Hoca açlıkla hemen yoğurda saldırmış bir tarafdan yerken bir tarafdan "Biraz da ekmek yok mu?" deyince o zât demiş ki "Hocaefendi! Sen yalnız yoğurt göndermişsin, biraz da ekmek gönderseydin onu da bulurdun!..."
Hocaefendi sabah uyanınca tövbekâr olmuş ve konağın kapısını açarak gelen fukarâyı yedirip-içirmiş ve kimseyi kapısından boş çevirmemiş...