Hermesçi Astrolojide İnsanın Yedi Bedeni

BeLiaL

Banlı Kullanıcı
Katılım
17 Kas 2010
Mesajlar
443
Tepkime puanı
78
Konum
Eskişehir
İş
öğrenci
Hermesçi Astrolojide İnsanın Yedi Bedeni

Astrolojinin Yükselişi

Tanrıların görünür imgeleri olan yıldızlar ve gezegenlere tarihin en eski zamanlarından beri akıl danışılırdı. MÖ 18. ila 15. asır arasında tutulmalar veya kuyruklu yıldızlar ve göktaşlarının görünmesine önem verildi. Eskiden kahinlerin yargıları ülkenin kaderiyle ilgiliydi.
Babil medeniyetinin sonlarına kadar semavi alametler bireyleri ilgilendiren şeyler olarak görülmemişti. MÖ yaklaşık 5,4 ve 3. asırlarda, hayat içerisinde meydana gelmesi kaderin hükmü olan olayları incelemek için doğum anındaki gezegen konumları değerlendirilmeye başlandı (Bugüne kadar bulunan en eski doğum haritası MÖ 410 yılına ait bir çiviyazısı tablettir).
Helenleştirilmiş Mısır’ın İskenderiye’sinde Yeni-Platoncu filozoflar ve Hermesçiler, kendilerine kadar parçalı bilgiler halinde gelen doğum astrolojisini sistemleştirip geliştirdiler. Gezegenlerin Zodyak takımyıldızlarındaki konumları ve hareketleriyle ilgilenen orijinal Babil astrolojisine evler ve açılar gibi yeni öğretiler eklediler. Böylece Yunan astrolojisi doğdu ve Hindistan’dan Roma imparatorluğuna kadar alanı kapsayan muzaffer yürüyüşünü gerçekleştirdi.
Ama acaba doğum astrolojisinin arkasındaki cazibe kaynağı neydi? Çağdaş zihinlerde Üranüsyen sanatın antik formlarını temsil edecek kadar bilinen bütün dünya tarafından niçin kabul edildi?
Kalde Tanrıbilimi

Doğum astrolojisinin temel öğretisinin büyük bir kısmı, İmparator Marcus Aurelius (MS 121-180) yönetimi döneminde Kaldeli Julian ile oğlu Theurjist Julian tarafından Roma’ya aktarılan ve Babillilere atfedilen (ama esasında büyük ölçüde Greko-Romanlar tarafından geliştirilen) bir astral tanrıbilime dayanır. Bu iki isim, daha sonra Yeni-Platoncu filozoflar, bilhassa Porfiri ve Iamblikhus (MS 3. ve 4. asırlar) tarafından benimsenen öğretilerin yazıldığı Kalde Kehanetleri’nin yazarlarıdır. Kalde Kehanetleri’nde bulunan aforizmalar, o günden bu yana ilk dönem pagan ve Hıristiyan yazarların yorumları ve alıntılarının yardımıyla yeniden bir araya getirilmiştir.

Kalde öğretilerine göre:
  • Gezegensel küreler, Dünya’nın merkezde olduğu ve zodyakın sabit yıldızlarına kadar uzanan bir dizi eşmerkezli küre mevcuttur.
  • Ayaltı bedenler (Ay ile Dünya arasında bulunanlar) karışık bir doğa sahiptir: Bunlar sürekli birbirine dönüşen dört elementin, toprak, su, ateş ve havanın farklı miktarlarda karışımlarından oluşur.
  • Öte yandan kameri yörüngenin ötesinde konumlanmış Semavi Cisimler ya saf ateşten veya beşinci elementten oluşmuştur. Beşinci elementi ismi [ether] onun özünden geliyordu (tein aei: sürekli koşan). Buradan çıkan sonuca göre semavi cisimler bozuluş yaşamıyordu. Bunların Zodyak etrafındaki dönüş süreleri mertebelerini belirliyordu: yıldızın hareketi ne kadar yavaşsa, dünyadan o kadar uzaktır. Bu varsayım 2. asırdan sonraki sabit ‘Kalde Düzeni’dir.
Her küre aşağıda Dünya’yı çevreleyen ilk halkadan başlayarak adı listede verilmiş olan bir tanrı tarafından yönetiliyordu.
  • Ay’ın yörüngesi Ay Tanrıçası Hekate’yi tasvir ediyordu.
  • Ay halkasının çevresindeki Merkür gezegeninin yörüngesi Hermes küresini tasvir ediyordu.
  • Merkür halkasını çevreleyen Venüs gezegeninin yörüngesi Afrodit küresiydi.
  • Ay, Merkür ve Venüs kürelerini içeren Güneş’in yörüngesi Apollo küresiydi.
  • Bundan sonra Ares (Mars) küresi
  • Zeus (Jüpiter) küresi
  • Ve en son olarak Kronos (Satürn) küresi geliyordu.
  • Yedi gezegensel küre (Ay, Merkür,Venüs, Güneş, Mars, Jüpiter ve Satürn), Zodyak’ı oluşturan sekizinci bir küre tarafından çevreleniyordu.
  • Sonrasında da gezegenlerin ötesinde konumlanmış küreler geliyordu: gezegensel kürelerin ötesinde ikamet eden tanrıların küresi, yaratımdan sorumlu Demiurge küresi, İlk Akıl küresi. Nihayet, bu şekilde uzayan evrenin ötesinde Kalde Kehanetleri’nde Baba diye bahsedilen Alemin Yaratıcısı bulunuyordu.

Bu Alemin Vizyonunun Formülasyonu

Bu sistem çok uzun zamandan beri olgunlaşıyordu. Göksel döngülerin düzeni Babil halkını, bu döngüleri düzenleyen bir akılın var olduğu düşüncesine taşıdı; böylece yıldızları semavi yıldızsal tanrılara dönüştürdüler. Pisagoras kürenin kusursuluğu öğretisini savunmuştu. Bu öğretiye göre küre, Yeryüzünde ve yıldızlı gökte doğal bir biçimdi. O Yer’in alemin ortasında sabit duran bir küre olduğunu öğretti. Cnidus’lu Eudoxus (doğum, MÖ 408) eşmerkezli öğretiler teorisini formüle etti. Bu sistem daha sonra Aristoteles, Okinalı Thomas’ın Summa Theologiae ve Dante’nin İlahi Komedya’sı aracılığıyla Skolastisizmin altın çağına ilham verdi. Aristoteles eşmerkezli küreler sistemini kendi Fizik’iyle birleştirdi ve bugüne kadar tümüyle geometrik olan kürelere fiziksel nitelikler verdi. Bu sistem Yunanlı astronom ve astrolog Claudius Ptolemy (MS 2. asır) tarafından miras alındı. Ptolemy’e göre gezegensel küreler, gezegenlerin yörüngeleri üzerinde hareket etmesine sebep olan ‘esir kabuklar’ idi.
Bu anlayışın derin anlamını bilmez görünen ve Aristotelesçi çizgiye kesin bir bağlılıkiçinde olan Ptolemy sistemi bir astronomi modeli olarak benimseyerek astrolojiyi hiçbir dini veya felsefi bağlantı kurmadan ‘semavi etkiler’ olarak açıkladı. Böylece Yeryüzünün evrenin merkezinde olduğu ve diğer gezegenlerin onun etrafında döndüğünü söyleyen teori ‘Ptolemici Sistem’ denilen yermerkezli astronominin temelini oluşturdu.
Ptolemy’inin ayaklarını bastığı fiziksel planda yanlış olan bu sistem, insanın geometrik tininin sembolik bakış açısından doğruydu; çünkü daha en baştan itibaren Yeryüzündeki insan Ay ve diğer gezegenleri kendi etrafında dönüyor olarak görmüştür.
Ruhun Bedenlenmesi

Kalde tanrıbiliminde küreler gezegensel tanrıların yönettiği alemlere karşılık geliyordu; ruh ölümden sonraki yükselişlerinde veya bedenlenirken bu alemlerden geçiyordu. Cicero’nun De Republica adlı eserinin VI. Kitabı’nın sonudaki Scipio’nun düşünde şunlar yazar:
Sizin yıldızlar dediğiniz şu sonsuz ateşlerden ve yuvarlak ve küresel yörüngelerini takdire şayan bir hızla takip edip tamamlayan ışıklardan tecelli eden bir ruh verilmiştir insana.
Bu öğretilere göre insan ruhunun gerçek ikametgahı semavi alemdir. Ruh daha sonra rahme düşme ve doğum yoluyla fiziksel bir beden edinerek yersel dünyaya gelir. Bedenlenme yolunda ruh gezegensel küreleri geçer ve bu sırada ‘astral beden’ denilen latif bir beden alır. İnsan dünyevi yaşamında nasıl hafif giyeceklerden ağır giyeceklere kadar kat kat elbise giyiniyorsa, insan ruhunun akkor halindeki alevi de kaynağının olduğu evrenden yersel bedene inişi sırasında, aynı şekilde, geçtiği kürelerin maddesinden oluşan kıyafetler giyer.
Bu astral beden geçilen gezegensel kürelerden alınan ‘erdemler’den (nitelikler ve içgüdülerden) oluşur. Bu süreç bir yanda gezegensel kürelerle ilgili olduğu, öte yanda ruhun dünyada doğumla sonuçlanan yolculuğu zamanın dışında gerçekleştiği için bu nitelikler, gezegenlerin doğum anındaki konumlarında görünür. Macrobius’un Scipio’nun Düşü Hakkında Yorum adlı eserinde ruhun inişi şu şekilde tarif edilir:
tüm maddi kirlenmelerden azade olmuş ruh semada ikamet eder; fakat sonsuz bir nura boyanmış oldukları bu yüksek ikametgahtan aşağı cisimlere ve aşağıda hayat denilen şeye bakıp, hayatı gizli bir arzu olarak taşıyanlar, başka hiçbir şeyle değil ama bu dünyaya bağlı arzunun ağırlığıyla adım adım alemin aşağı bölgelerine inerler. Bu düşüşü ani değil, derece derecedir. Hiçbir şekilde cisimsel olmayan ruh, bu kaba kil bedeni birdenbire almaz, bir zamanlar yaşadığı saf ve basit maddenin içinden kendini çekip gezegenlerin maddesiyle giyinip dolarken, algılanamaz bir yavaşlıkla, bir dizi katışmadan mustarip olur. Sabit yıldızların altında konumlanmış olan her planda, dünya bedeniyle onu birleştiren aracı bir bağ oluşturarak üstüne birçok esiri maddeden kıyafet giyer, öyle ki ruh geçtiği her küre kadar alçalmadan mustarip olur. (Ch.XII)
İnişi sırasında ruhun edindiği nitelikler şu şekilde tarif edilmiştir:
Ve inişi sırasında [ruh] sadece bu ışıklı cisimlerden daha önce bahsedilen yeni bir madde kabuğu almakla kalmaz, aynı zamanda orada, bedendeki misafirliği boyunca kullanması gereken farklı melekeleri alır. Satürn’den akıl ve kavrayışı, ya da mantık ve tefekkür yeteneği denilen şeyi; Jüpiter’den eyleme kuvvetini ya da gerçekleştirme kuvvetini alır; Mars ona girişim için gerekli iştahı ve cesareti verir; Güneş’ten duyuları ve icat kuvvetini alır böylece hisseder ve hayal eder; Venüs onu arzularla harekete geçirir ve nihayet Ay küresinde üreme ve bedenlerin çoğalması yoluyla yayılma gücünü edinir. İlahi cisimler açısından en son ve en aşağı olan bu ay küresi, dünyevi bedenler açısından ilk ve en yüksek küredir. Semavi maddenin tortusu olan bu ay bedeninde, aynı zamanda, hayvani madde en saf halinde bulunur. (Ch.XIl)
Doğum astrolojisi uygulamasının temelini oluşturan öğreti eskiden kabul edildiği haliyle bu şekildedir: ‘Kalde’ bir doğum haritasında astral bedenlerden oluşan bir harita görüyordu. Çünkü astral beden gezegensel kürelerin yapılandırmasıyla oluşmuştu. Doğru bir şekilde yorumlanırsa bu harita, harita sahibini oluşturan maddi ve daha latif olan kısımları ifşa ederdi. Harita onun daimonundan, buradaki yolculuğunda ona eşlik edecek ve kaderinin gerçekleşmesini izleyecek koruyucu meleği de gösterecekti. Dolayısıyla bu harita onun payına düşen dünyevi var oluşu tarif edecekti.
Ruhun Yükselişi


Corpus Hermeticum’un ilk incelemesi Poimandres ölüm ve ölümden sonra olanları ifşa eder. Ruh, ilahi olanın baştaki bozulmamış saflığına dönebilmek için üzerindeki astral kıyafetleri tekrar çıkarmalıdır. Ruh ilk olarak son aşamada giymiş olduğu maddi elementi, doğanın maddesini, yani doğanın vermiş olduğu bedeni bırakır. Son olarak da düşüşü sırasında giyinmiş olduğu ilk maddi elementi, yani en yüksek kürenin astral kıyafetini çıkarmalıdır. Ölüm bir dizi etkinin başlaması demektir.
  • Vücut çözülmeye bırakılır ve görünür suret dağılır;
  • Her bireyin dört element karışımına bağlı olarak ortaya çıkmış olan ve ölümden sonra atıllaşan mizaç, kişisel daimona (yani doğum sırasında kişinin sorumluluğunu alan koruyucu meleğe) teslim edilir.
  • Bedensel duyular kendi gezegensel kaynaklarına geri dönerler.
  • Tutku, şehvet, akıl dışı tutkular, akılsız tabiata geri döner.

Alemin eşiğinin ötesinde firmament (Latin Firmamentum: destek, sütunlar), semanın kapısı, sabit yıldızlar denen yıldızlar sütunu bulunur. Dünya, daha doğrusu gözlemci merkezde konumlanmıştır. Ay en yakın gezegendir. Bütün diğer semavi amillerin eylemini gözlemler ve gözlemciye taşır. Bundan sonra en yakın gezegenden en uzak gezegene doğru aynı şekilde devam eder: Merkür, Venüs,Güneş, Mars, Jüpiter, Satürn.


İlk kıyafetini çıkardıktan sonra ruh yükselişine başlar. Küreleri tek tek delerek hızla yükselir, her planda o plana ait olan ve inişi sırasında benimsemiş olduğu arzuyu bırakır, ilk durakta (Ay) çoğalma ve azalma yeteneğini; ikinci durakta (Merkür) kurnazlık ve kötü niyeti; üçüncü durakta (Venüs) arzu yanılsamasını; dördüncü durakta (Güneş) hüküm sürme tutkusunu; beşinci durakta (Mars) arsızlık ve küstahlığı; altıncı durakta (Jüpiter), zenginlik arzusunu; yedinci durakta (Satürn) tuzağa düşüren yalanı bırakır.
Ve böylece kürelerin donatmış olduğu kıyafetleri bırakır, kelam ogdoadik öze (saf ışık, saf esir, 8. sema) girer, artık kendi kuvveti dışında hiçbir şey yoktur onda. (Corpus Hermeticum I,26)
Bu ki gnosise sahip olanların kutsal tamama ermesi, Tanrı olmasıdır. (Corpus Hermeticum I,26)
İlahi olanın Kudretine bu yükseliş, ne var ki kendiliğinden olmaz, kürelerin her birinde eşit ölçüde aşılması imkansız engeller bulunur. Ruhun bir insan olarak yaşamı, onun kıyafetleri çıkarışının ardından ulaşabileceği cenneti belirlediği için, bir küreden ötekine geçememe ve tekrar yeryüzüne düşme tehlikesi vardır. Oruç, dua, kutsal ritüeller ve aracı erklerin (Yunanlılar veya Mısırlılar için tanrıların, ortaçağ majisyeni için meleklerin) yardımıyla bedenlenmiş insan burada aşağıdayken kıyafetlerden sıyrılışını ve içsel dönüşümünü kolaylaştırabilir.
Metallerden Sıyrılma
Maddenin kusursuzlaşmasının aşamaları yedidir.
diye yazıyordu Cagliostro Catechism for the Apprentice of Egyptian Lodge (Mısır Locası Çırağı İçin İlmihal) adlı eserinde. Birçok başka simyacı gibi Pernety ‘yıkanma’dan bahseder; bu yıkanmanın yedi gezegenden geçişi gösterdiğini ve Merkür’ün (cıvanın) çeşitli metallerle sembolize edilen ve peş peşe gelen aşamalarından başarılı bir şekilde geçerek altın haline ulaşmayı içerdiğini söyler.
Mason Tarikatı’na kabul edilebilmek için avam kendini metallerden kurtarmalıdır. Her metal bir gezegene ait olduğu için bu sıyrılma işlemi gezegensel kıyafetlerin atılması ve varlığın gerçek ışığı görmesini kapar.
Kadim ve İlksel Memphis-Mitraizm Rit’i tarafından kabul edilen Kadim ve Kabul Edilmiş İskoç Riti’nin 28. derecesinde, aday Güneş Şövalyesi yapılır. İnisiyasyonun ilk evresinde aday yedi gezegeni temsil eden yedi elçi melek tarafından üzerine sarılan kıyafetleri giyer. İkinci kısımda her cübbeden tek tek kurtulur. Ancak bundan sonra Güneş’i görme icazetini alır.
Hıristiyanlığın Yaklaşımı

Hıristiyanlık paganizmi içinden atmaya çalışmıştır, ama aslında Kalde öğretisinin yarısı Hıristiyanlaştırılmıştır. Ruhun bedenlenme inişi atılmış, onun ölüm sonrasında gezegensel kürelerden yükselişi tutulmuştur. Gezegensel küreleri yöneten pagan tanrılar Sözde-Dionysius’un eserlerinde tarif edilen semavi hiyerarşilerle yer değiştirmiştir. Bu hiyerarşiler yükselen mertebeler olarak algılanmış ve her biri bir gezegensel küreye atfedilmiştir.
Melekler – Ay Küresi
Başmelekler – Merkür küresi
İlkesel Güçler – Venüs Küresi
Erkler – Güneş Küresi
Erdemler – Mars Küresi
Egemenlikler – Jüpiter Küresi
Tahtlar – Satürn Küresi
Kerubim – sabit yıldızların Zodyak küresi
Serafim – Kristal küre
Bu düşünceye göre Empyrean küreye ulaşmak için insan ruhu gezegensel kürelerden yükselir. Gezegensel kürelerin ve sabit yıldızlar küresinin ötesinde Kutsal Teslis oturur. Dante’nin İlahi Komedya’sı ruhun gezegensel küreler ve onlara tekabül eden farklı hiyerarşi mertebelerindeki bu yükselişini anlatır.
Hıristiyanlık ölümden sonra ruhun hayatta kalışını ve gezegensel küreler arasından yükselişi kabul etmiştir. Kadim Kalde tanrıbilimi buna ek olarak ruhun daha önceden var oluşunu ve onun gezegensel kürelerden geçerek bedenlenmesini kabul etmişti. Tek bir hareketle bu iki öğreti uyumlu bir şekilde birleşebilirdi. Bu hareketi yapmayı sadece belli Gnostik, kabalistik ve inisiyatik cemiyetler üstlenmiştir.

© 2010, BATİNİLER. Ticari hakları saklıdır. Kaynak belirtmek şartiyla her türlü yazı ve resimin kullanılması serbesttir.

Kaynak Belirtilmiştir Alıntıdır !!!
 
Üst