"Gizlimabet Parapsikoloji Platformu"

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Yaşamak İçin mi Çalışmak, Çalışmak İçin mi Yaşamak!

blcknghtmr

Kayıtlı Üye
Zaman satın almak istiyorum.

Çocukluğumuz, annelerimizin sokakta oynarken bizi hava kararmadan eve çağırmasına rağmen hayatımızın en özgür günleriymiş. Tabi okul başlayana kadar. Yaşımız 7 oldu ve okul hayatı başladı. Gündüz okul akşam ev. Ev ödevi çalış, çalış, çalış. Aileni memnun et, öğretmenini memnun et. Zaten o yaşlarda at yarışı gibiydi herşey, ailelerimiz diğer ailelerin çocuklarıyla kıyaslar durur ve bu üniversite bitene kadarda son bulmaz.

İlkokul bitti ve ortaokul başladı. Değişen tek şey boyunuz ve kilonuzdur. Çalışıp memnun etmek zorunda olduğunuz çok kişi vardır. Ve belkide daha kendinizi yeni yeni bulacağınız yaşlarda, sizin bütün memnuniyetiniz alınır elinizden. Eğer birde göz önünde bir ailenin çocuğuysanız sizin için herşey çok daha zordur. Sizin başarılı olmanızı ister aileleriniz, ne güzel bir istek zaten böyle olmalı ama size nerede başarılı olacağınızı sormazlar. Aileler sizin başarılı olacağınız yerleri zaten kafalarında belirlemişlerdir. Doktor, mühendis, mimar vs vs... Ama siz resim çizmek istiyorsunuz, yada sanatın herhangi bir dalını. Siz sanatçı olarak doğmuşsunuz. Ya ailenizin isteği üzerine lisede bir bölüme yerleşirsiniz, yada benim gibi diretir güzel sanatlar okursunuz. İki şekildede anlatacağım son değişmeyecek. Neden mi? Dinleyin: Lise daha az baskı ve ufak tefek yalanlar, güzel anılar ve arkadaşlıklarla bitmiştir. Entrikasız bir şekilde, masum aşklar, küçük notlar felan. Lise yıllarımıza geri dönebilseydik acaba. İstermiydiniz dönmeyi. Çoğunluğunuz isterdi. Lise güzeldir.

Sıra geldi üniversiteye. Kazanması ayrı bir dert okuması çok çok ayrı bir dert. Kazanana kadar yine bir yarış içindesin. Hayır rakiplerin, üniversiteye girmek isteyen diğer arkadaşların değil! Rakiplerin, annenin babanın arkadaşlarının çocukları yada komşuların, akrabaların çocukları. Onlar kazanırda sen kalırsan vay haline. Çalışmak zorundasın. Sen kendi geleceğini yapmıyosun, sen ailenin egolarını tatmin etmek zorundasın, o yüzden çalış. Eğlenme, gezme, gülme, çalış! Çünkü sınav arefesinde bunlar en çok göze batan şeyler. Peki ya ders çalışırken verdiğin enerjiyi geri nerede toplayacaksın? Nerede deşarj olacaksın. Zaten bu dönemde en yakın arkadaşın ailenin en büyük düşmanı olur. O kızdan yada erkekten uzak dur, seni dersten alı koyuyor, kazanamazsan onun yüzünden. Sınav geçti ve artık sonuçlar bekleniyor. İyide gelse kötüde gelse, kazansanda kazanamasanda anlatacağım son değişmeyecek. Neden mi? Dinleyin: Sınavı kazandınız, ya ailenizin istediği bir bölüme yerleşirsiniz, yada direttiğiniz bölüme gidersiniz. Herkes mutludur azda olsa.

Üniversite... Neresinden başlasam bilemedim. Hayatı ve insanları gerçekten tanıdığınız ve aslında tanıdığınızı sandığınız, ender dürüst insanla karşılaşabileceğiniz ve siz ne kadar temiz ve masum olursanız olun masumiyetinize ufakta olsa leke sürülen ve aslında buna büyümek denilen, yani büyüdüğümüz yerdir üniversite. Okuması bir dert, bitirmesi ayrı bir dert, hocaları başka bir cumhuriyet zaten. Üniversitede eskiye zamanla kendinize daha çok zaman ayırırsınız. Vizelerden, finallerden, dosya ve projelerden kaldığı kadar işte. Ama hakkını yemeyelim, üniversite insanın hayatı boyunca kendine en çok vakit ayırabildiği yerdir, sadece üniversite okuyanın hiç parası olmaz. Milyarlar yetmez bir ayda öğrenciye ve elle tutulur birşey de yoktur ortada. Yetmez sadece ay sonu gelmez. Ve vaktinizin en çok olduğu bu dönemde de paranız yoktur. Kampüsün çimenliklerine oturun, yada gezin boş boş. Ama inanın o bile çok güzel en azından kendinize ayırdığınız bir vakit. Neden mi, çünkü üniversite bitip iş hayatına atıldığınızda, kazandığınız parayı harcamaya bile vaktiniz olmayacak. Memnun etmeniz gereken bir patronunuz olacak. Uykusuz kalıcaksınız artık geç uyanmalar yok, işten çıktığınız saat 7, geriye ne kaldı eve git 8 yemek yap ev işi, sonra iş işte de bitiyor sanmayın açın yeniden çalışın çünkü menun etmeniz gerekenler var. İş hayatında yaptığınız iyi şeyler hiçbir zaman gözükmez ama en ufak hatanız su yüzündedir. Tatiliniz sadece pazar günü, halletmeniz gereken işler varsa o gün yapılır yoksa biraz daha uyuyabilirsiniz ve bu büyük bir lükstür. Eğer birde evliyseniz sorumluluklarınız çok daha fazladır. Peki ya ne oldu? Siz memnunmusunuz bu hayattan? Kendi seçtiğiniz iş kendi hayalini kurduğunuz meslek. Diğer ailesinin istediği mesleği yapan arkadaşınız farklımı, hayır oda çok çalışıyor, o da çalışmak için yaşıyor. Peki ya üniversiteyi kazanamayan arkadaşınız. Muhtemelen oda çalışıyor ve daha ağır bir işte. Yani herkes için son aynı. Peki ya çalışanlar hiçmi mutlu olmaz. Umudum oluyor olması. Anlayışlı patronlar olabilir, yada bizden çocukluğumuzu gençliğimizi çalan aileler daha anlayışlı olabilir. İşte bize bir fırsat biz iyi birer aile ve ileride iyi birer patron olabiliriz. Ozaman herşey çok güzel olur. Hayat çok kısa. İnsanın bu yoğun tempo içinde, tranvaydaki bir teyzenin en ufak bir tebessümü bile insanı mutlu edebiliyorken zaten çok birşey beklemiyoruz. Ne oldu da bu kadar katı insanlar olduk. Siz yorulmadınız mı. Ben bu yaşımda çok yoruldum. Ve ışığımı kaybetmek üzereyim.

Konuyu psikolojiyi ilgilendirdiği için buraya açtım umarım doğrudur. Yanlışlarım ve başınızı ağrıttığım için kusura bakmayın arkadaşlar.
 
Yazdıklarınızın hepsi doğru tespitler.Fakat yaşam ve sistem ne yazıkki bunu gerektiriyor.Aborjinlerle birlikte yaşamak ne güzel olurdu dimi? Kredi kartı derdi yok,elektirik kesildi,sular kesildi,trafikte kaldım Vs.derdi hiç yok.Dilediğiniz yaşama kavuşmanız umuduyla sevgiler.
 
Çok beğendim konuyu, o kadar doğru ki...

Herkes veya benim yaşımda veya benden büyük olanlar izlemiştir "Tanrılar Çıldırmış Olmalı" filmini. İlk filmin başında öyle güzel, özet bir anlatım var ki "modern yaşam" hakkında... O da şöyle:

"Beyaz adam kendi kurduğu sistemi o kadar karmaşıklaştırdı ki; kendisi anlayabilmek için yıllarını harcıyor ve okullara gidip, eğitimler alıyor."

Ve şu olay; filmin kahramanı Buşmen, beyaz kadını görünce, "Ne kadar cahil, üstünü örtmek için gereksiz şeyler giyiyor, hayatta kalmayı bile beceremiyor..." diye düşünüyor. :)

Başkasının keçisini avladığında, mülkiyet kavramı karşısına çıkıyor ve dillerinde karşılığı olmayan bir terim "suç" işlemekten dolayı, hapse atılıyor.

Oku + Çalış + Evlen + Çocuk yap + İbadet et + Kurallara uy + Öl... Sermaye bazlı ekonomik sistemlerin başka bir alternatifi yok sanırım. Hayat bizim hayatımız değil, bizim için paketlenmiş, ısıtılmış, tüketilmeye hazır bir hayat. Dışında kalmakta ısrar etmek, dışlanmak ile sonuçlanıyor.

Fakat 1995 ve sonrası nesilden çok umutluyum. O kadar zekiler ve cesurlar ki, umarım yozlaşmış eğitim sistemi altında ezilmezler.

Sevgiler.
 
Geçmişte insanlar bedensel güçleri ve cesaretleri ile sonuca ulaşırken. Günümüzdeki insanlar ise zekaları ve kıvraklıklarıyla sonuca ulaşır. Bunun en büyük nedeni geçmişteki insanların kuralsız yaşamaları ve daha özgür hareket etmeleriydi. Günümüzdeki insanlar ise daha kalabalık olduklarından daha çok rekabet etmeye zorlanır. Ayrıca hareket alanları dar ve bir yerlere gelebilmek için sırasıyla ve kurallara uygun hareket etmek zorundalar. Dikkat ederseniz; Komutanlar ve devlet adamları hariç son 60 70 yılda hiç halktan bir kahraman çıkmamıştır. Günümüz dünya şartları insanları bencil olmaya zorlar. Zaten günümüzün en büyük akımı egoizmdir. Egoizm insanları tarz olarak ne kadar farklılığa itsede sonuçta bütün insanlık aynı fabrikadan çıkmış standart ürünler gibi olmuşlardır.
 
Zeka ve kıvraklığın yanına birde kurnazlık ekleyelim. Erdemli insanlarda azalıyor. Herkes işinde yükselmek ister öyle değilmi, herkes başarılı olmak ister ama bunun bir adabı vardır. Karşımdaki insanın ayağını kaydırıp üzerine basarak elde ettiğim seviyeyi ne yapayım ben. Ve bunun için nicelerini kaydırmam lazım. Eskiden birbirine düşman olan insanlar bile belli bir mertlik çizgisinin dışına çıkmazmış. Şimdi ise savaş bir hile sanatıdır diyip her türlü yol mübah gözüküyor.
 
El değmemiş bir yerde sözde modern dünyayla hiç karşılaşmamış bir kabilede yaşamak isterdim... BASİT AMA MUTLU BİR YAŞAM...
 
El değmemiş bir yerde sözde modern dünyayla hiç karşılaşmamış bir kabilede yaşamak isterdim... BASİT AMA MUTLU BİR YAŞAM...

Karşılaştığım herkes sizin istediklerinizi istiyor ve eminimki tanımadığım bilmediğim bir çok kişide bu şekilde. Madem çoğunluğun isteği bu neden yerine getirilmiyor ki... Bence insanlar uğraşmaktan bile yılmışlar :)
 
Zaman satın almak istiyorum.


Keşkelerim o kadar çokmuşki bu yazıyı okuyunca suratıma çarptılar biraz. Belkide içinde bulunduğum ruh hali beni şuan böyle düşündüren.. Ama birazcık zaman satın alabilseydim sözünü kelime anlamı ile düşünmüyorum. İnsanoğluyuz herşeyi almak istiyoruz heleki elimizde yoksa :) Kendimi yürekten sevmeyi öğrenip kendime zaman yaratmayı öğrenmek istiyorum ..
 
Zaman satın almak istiyorum.


Keşkelerim o kadar çokmuşki bu yazıyı okuyunca suratıma çarptılar biraz. Belkide içinde bulunduğum ruh hali beni şuan böyle düşündüren.. Ama birazcık zaman satın alabilseydim sözünü kelime anlamı ile düşünmüyorum. İnsanoğluyuz herşeyi almak istiyoruz heleki elimizde yoksa :) Kendimi yürekten sevmeyi öğrenip kendime zaman yaratmayı öğrenmek istiyorum ..

Bén hésap yaptım, 18 bin liraya Türkiyé standartlarında 1 yıl zaman satın alınıyor :D
 
Nasıl bir hayat istediğine bağlı bu durum. Kendine yeteni biliyormusun hep daha fazlamı diyorsun ilk önce burda kendimize itiraf etmemiz lazım bazı şeyleri..
 
Bana yeten herzaman için. Fazlası yorar adamı. Zaten bu yüzden öğretim görevlisi olma çabasındayım, özel sektörde çok para var ama kendime zamanım yok. Harcayamadığım parayı ne yapayım ben. Ama ev kirası, yakıt, mutfak derken bir sürü masraf oluyor. Çalışmak şart...
 
Haklısın koşulları zorlaşıranda aslında bizleriz sadece farkında değiliz. Hayırlısı ise o sınavı kazanırsın inş. :)
 
Geri
Üst