Ekli dosyayı görüntüle 8745
Bize öyle bir canlı söyleyin ki bu canlı yüksek sıcaklıklara, dondurucu soğuklara, doğal afetlere, radyasyona, uzay boşluğuna meydan okusun dayansın ve yaşasın… Eminim aklınıza hiçbir canlı türü gelmemiştir.
Fakat ben size böyle bir canlı söyleyebilirim. Bu canlı bizim gözle göremememize rağmen aklınıza gelebilecek her türlü uç noktadaki durumlara ayak uydurabilecek olan tardigradlar (Su Ayıları)…
Tardigradlar mikroskobik canlılar olup omurgasız hayvan şubesinden. Yaklaşık 960 türü biliniyor. Küçük olmalarına rağmen olağanüstü ortam koşullarına da dayanıklıdır. Yüksek sıcaklıktaki bölgelerden, denizin derinlerine, kutuplardan, atmosferin üst katmanlarına, radyasyona, susuz ortamlara kadar her yerde yaşayabilirler. Aynı zamanda, göl, tatlı su kaynakları, taş duvarlar ve çatı gibi daha ılımlı ortamlarda da bu canlılar görülebilir. Genellikle nemli ortamlarda yaşayan bu türler, düşük nem ortamlarında da hayatta kalabiliyor.
Beyni, iki gözü ve sindirim sistemi var olup kalp ve akciğerleri bulunmayan bir varlıktır. Kuru ortamlarda büzülerek dokularında bulunan suyu buharlaştırıp oksijen tüketimini neredeyse durduruyorlar. Bu kendini koruma evresinde insanoğluna zarar veren birçok şeyden neredeyse burnu bile kanamadan kurtulup, uygun ortamı bulunca normal yaşantısına geri dönüyor. Aşırı uçlardaki ortamlara da böyle uyum sağlıyor; yarı-ölü evreye geçiyorlar. Bu evrede metabolizma hızı neredeyse sıfırlanıyor. Vücutlarındaki su oranını çok çok alt seviyelere getirip (% 3lere) yarı-ölü moda geçiyorlar. Böylece yüksek sıcaklılardan, ölümcül soğuklardan hatta radyasyondan bile etkilenmiyorlar. Nemli bir ortama geçtiklerinde ise hiçbir değişim olmadan eski hallerine dönebiliyorlar.
Tardigradların bu dayanıklıklarını ölçmek için birçok deney yapıldı. Uzay boşluğunda çok uzun süreler bırakıldılar. Burada kaldıkları süre içinde havasız vakum ortama, yüksek radyasyona ve susuzluğa rağmen hayatta kalmayı başardılar. Bu ortama maruz bırakılan tardigradlar, yeniden nemli ortama yerleştirildiklerinde hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına kaldıkları yerden devam ettiler.
Bilim insanlarının bu zamana kadar yaptıkları tüm çalışmalarda tardigradların her ortama ve koşula meydan okudukları görüldü bazı teorilere göre dünyanın yaşamış olduğu felaketlerden de -veba salgınları, meteor düşmeleri, dinazorların yok oluşu- hepsinden sağ çıkmışlardır. Yapılan deneylerde uzay boşluğunun aşırı koşullarına maruz kalmalarına rağmen yaşamayı başarmışlardır.
Bu tür canlılar bize şunu da gösteriyor; gezegenler arasında canlılığın geçişi zor da olsa mümkün olabilir. Örneğin, bir zamanlar Mars’ta veya Venüs’te oluşan hayat, böylesi çok uç koşullarda hayatta kalabilen canlıların üzerinde bulunduğu meteorlar yoluyla gezegenimize gelmiş, uygun şartları bulunca gelişmiş olabilir. Bir tardigrad, herhangi bir meteor içinde az da olsa nemli bir ortama hapsolduğunda binlerce, hatta milyonlarca yıl boyunca o meteor üzerinde hayatta kalabilir. Daha sonrasında Dünya gibi sulu bir gezegene düştüğünde, aralarında hayatta kalabilenler çoğalıp hayatın filizlenmesini sağlayabilir.
Alıntı
Bize öyle bir canlı söyleyin ki bu canlı yüksek sıcaklıklara, dondurucu soğuklara, doğal afetlere, radyasyona, uzay boşluğuna meydan okusun dayansın ve yaşasın… Eminim aklınıza hiçbir canlı türü gelmemiştir.
Fakat ben size böyle bir canlı söyleyebilirim. Bu canlı bizim gözle göremememize rağmen aklınıza gelebilecek her türlü uç noktadaki durumlara ayak uydurabilecek olan tardigradlar (Su Ayıları)…
Tardigradlar mikroskobik canlılar olup omurgasız hayvan şubesinden. Yaklaşık 960 türü biliniyor. Küçük olmalarına rağmen olağanüstü ortam koşullarına da dayanıklıdır. Yüksek sıcaklıktaki bölgelerden, denizin derinlerine, kutuplardan, atmosferin üst katmanlarına, radyasyona, susuz ortamlara kadar her yerde yaşayabilirler. Aynı zamanda, göl, tatlı su kaynakları, taş duvarlar ve çatı gibi daha ılımlı ortamlarda da bu canlılar görülebilir. Genellikle nemli ortamlarda yaşayan bu türler, düşük nem ortamlarında da hayatta kalabiliyor.
Beyni, iki gözü ve sindirim sistemi var olup kalp ve akciğerleri bulunmayan bir varlıktır. Kuru ortamlarda büzülerek dokularında bulunan suyu buharlaştırıp oksijen tüketimini neredeyse durduruyorlar. Bu kendini koruma evresinde insanoğluna zarar veren birçok şeyden neredeyse burnu bile kanamadan kurtulup, uygun ortamı bulunca normal yaşantısına geri dönüyor. Aşırı uçlardaki ortamlara da böyle uyum sağlıyor; yarı-ölü evreye geçiyorlar. Bu evrede metabolizma hızı neredeyse sıfırlanıyor. Vücutlarındaki su oranını çok çok alt seviyelere getirip (% 3lere) yarı-ölü moda geçiyorlar. Böylece yüksek sıcaklılardan, ölümcül soğuklardan hatta radyasyondan bile etkilenmiyorlar. Nemli bir ortama geçtiklerinde ise hiçbir değişim olmadan eski hallerine dönebiliyorlar.
Tardigradların bu dayanıklıklarını ölçmek için birçok deney yapıldı. Uzay boşluğunda çok uzun süreler bırakıldılar. Burada kaldıkları süre içinde havasız vakum ortama, yüksek radyasyona ve susuzluğa rağmen hayatta kalmayı başardılar. Bu ortama maruz bırakılan tardigradlar, yeniden nemli ortama yerleştirildiklerinde hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına kaldıkları yerden devam ettiler.
Bilim insanlarının bu zamana kadar yaptıkları tüm çalışmalarda tardigradların her ortama ve koşula meydan okudukları görüldü bazı teorilere göre dünyanın yaşamış olduğu felaketlerden de -veba salgınları, meteor düşmeleri, dinazorların yok oluşu- hepsinden sağ çıkmışlardır. Yapılan deneylerde uzay boşluğunun aşırı koşullarına maruz kalmalarına rağmen yaşamayı başarmışlardır.
Bu tür canlılar bize şunu da gösteriyor; gezegenler arasında canlılığın geçişi zor da olsa mümkün olabilir. Örneğin, bir zamanlar Mars’ta veya Venüs’te oluşan hayat, böylesi çok uç koşullarda hayatta kalabilen canlıların üzerinde bulunduğu meteorlar yoluyla gezegenimize gelmiş, uygun şartları bulunca gelişmiş olabilir. Bir tardigrad, herhangi bir meteor içinde az da olsa nemli bir ortama hapsolduğunda binlerce, hatta milyonlarca yıl boyunca o meteor üzerinde hayatta kalabilir. Daha sonrasında Dünya gibi sulu bir gezegene düştüğünde, aralarında hayatta kalabilenler çoğalıp hayatın filizlenmesini sağlayabilir.
Alıntı